Orhan Yalçın Gültekin

Geçen akşam Nevizade’de buluşmuş demleniyoruz. Garip bir biçimde konu ABD’de geliyorum deyip de geçen ay patlayan son büyük krize geldi. Oysa biz, bu tür buluşmalarda böylesine ağır konulara takılmazdık. Aramızda orta halli işadamları, bankacılar, gazeteciler, öğretim üyeleri var; bir numunelik ben, emekli olarak masadayım… Herkes kendi penceresinden konuya dokunuyor, krizin değişik yönlerini irdeliyor, anlaşılabilmesi için ipuçları veriyordu. Söyleşi, katılanların entelektüel düzeyiyle münasip olmayan bir avam dili aracılığıyla sürdürülüyordu ama ne gam… Konu, hepimizi sarmıştı.

Krizle ilgili söyleşinin bir yerinde, “mortgage”in farklı okunuşları (ya da okunamayışı) üzerine dilbilimsel bir tartışmanın ipuçları belirmeye başladığında, Reuters haber müdürü, kadim dostum Osman Şenkul, “Boşverin mortgage’ı” dedi, “bu, ‘mortgate’tir”.

Yanlış bilmiyorsam, skandal özelliği taşıyan her kriz ya da abukluğun ardına “gate” sözcüğünün koyulması meşhur “Watergate” skandalıyla başlamıştır. Watergate skandalı adını Richard Nixon’ın başkanlık döneminde başlayan bir dizi siyasi skandalın patlak verdiği “Watergate Office”ten alıyordu. O günden sonra her bütünlüklü skandalın ardına “gate” sözcüğünü koymak adet haline geldi. Oysa “gate” yalnızca “kapı, giriş, geçit” gibi anlamlara sahipti. Watergate’ten beri ise skandal ile eşanlamlı kullanılır oldu. (bknz. “Irangate”)

“Mortgage”, “mort” ve “gage” sözcüklerinin bileşiminden oluşan bir sözcük ve kabaca “ipotekli konut finansman sistemi” anlamına geliyor. “Mort”, dar anlamıyla bir av hayvanının öldürüldüğünü belirten duyuru, geniş anlamıyla da ölüm, ölü anlamlarına gelirken, “gage” sözcüğü de “bahse girişmek”, “rehin vermek”, “ölçmek”, “düelloya davet” ve “bir borcun geri ödenmesi veya bir sözün tutulması için rehin verilen bir eşya” gibi anlamlara sahip. Bu bağlamda “mortgage”i “ölümüne bahse girmek”, “ölümü de göze alarak varını yoğunu rehin vermek” biçiminde okumak da bir tür “Rus ruleti” olarak algılamak da mümkün.

Osman Şenkul’un söyleminde ise, “ölüm kapısı” anlamı var; “bir şeyleri ölümüne istemenin” “skandal” oluşturan yönüne gönderme var.

Ajda Pekkan’ın son büyük hitlerinden birinde denildiği gibi: “Aynen öyle…”

***

Mortgate patlak verdiğinde ilk aklıma gelen bizim meşhur “banker skandalı” olmuştu. Daha önce kimse kullanmış mıydı, anımsamıyorum ama bizdeki de Bankergate ya da o dönemin en önemli bankerinin adıyla anarsak Kastelgate olarak adlandırılabilirdi.

Mortgate ile Bankergate/Kastelgate arasında ilginç birkaç benzerlik var. İşin iktisadi boyutunu, benzerlik ve benzemezliklerini uzmanlara bırakıp da işin toplumsal boyutuna geçtiğimizde şunları görüyoruz:

Bankergate/Kastelgate de büyük bir açgözlülüğü zincirlerinden boşandıran kuralsızlıkla başlamıştı. Benzer biçimde Mortgate de 1999’da yapılan yasal düzenlemeyle finansal sistemi bütünüyle kuralsızlaştırmıştı.

“Bankergate”te para toplayanlar bankerlerdi. Yalnızca en güvenilir banker kabul edilen Cevher Özden (Banker Kastelli), 1982 yılına kadar 550 bin kişiden 2.5 milyar ABD doları toplamıştı. Finans çevrelerinin açgözlülüğünün ortaya serdiği akla ziyan fırsatlar, enflasyonist baskıya direnebilmek için bir yol arayanları harekete geçirmişti. Kimileri neleri var neleri yok paraya dönüştürerek, kimileri de mendil içinde tuttukları emekli ikramiyeleriyle soluğu bankerlerin kapılarında almıştı. Sonuç tam bir hüsran olmuştu. Kuralsız bankerlik açılımının sonucunda kim bilir kaç aile sıfırı tüketmişti.

İşin bir başka ve aslında daha vahim boyutu ise şuydu: Krizin faturası kime çıkarılmıştı dersiniz? Bankergate’in iki tarafını oluşturan bankerler ve mağdurları mı? Hayır, bu işlere bulaşmayanlar ya da bulaşmaya vakit bulamayanlar da mağdur oldu dolaylı yoldan. Devlet sorumluluğu üstlenmişti! Zarar, halka paylaştırıldı.

“Mortgate”te ise, bankalar kredi veriyordu. Bu krediler, öylesine hesaplanamaz risk devirlerini içeriyordu ki, işin içine finans sektörünün bütün aktörleri girmiş bulunuyordu. Anlayacağınız bir tür saadet zinciri ya da Titan zinciri… Kimin eli kimin cebindeydi pek anlaşılamıyordu ve anlaşılan bu durumdan herkesin beyni dönmüştü. Kredi alan orta sınıf mensupları kredi borçlarını ödeyemeyince tezgah bozuldu.

Ve devreye “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düsturuna göre var olduğu savlanan devlet girdi. Kuşkusuz Mortgate, bizim Bankergate’ten daha büyük hacimdeydi, çok ama çok daha büyük hacimde…

Kapitalizmin krizden çıkma yöntemi, krizin faturasını krizin patlamasıyla doğrudan bağlantısı olmayanlara da kesmekten geçiyordu. bu, bir kez daha kanıtlandı.

***

Hem liberal hem sosyalist iktisatçılar, ABD’de başlayıp da ABD ile sınırlı kalmayan ve çarçabuk bir küresel krize dönüşen gelişmeleri, 1999’da başlayan finansal sistemin kuralsızlaşmasına bağlıyorlar. Bu kuralsızlaşma, “açgözlülük” olarak tanımlanan kapitalist kâr hırsının doludizgin uygulanmasına yol açınca kimi ince ayarlarla sorunun aşılabileceği düşünülüyor önce ve/ama öngörülemeyen gerçekleşip, kuralsızlaşmış kâr hırsı, kapitalizmin duvara toslamasına sebep olunca vaveyla kopuyor.

Kapitalist tarihin finansal düzeydeki en büyük devlet müdahalesi gerçekleşiyor. üstelik bu müdahale “devletleştirme” biçiminde yapılıyor.

Hey gidi günler hey… “Özelleştirme” şampiyonları, nasıl olup da birden “emekçi” çıkarları için değil de “burjuvazi”nin çıkarları için “devletçi” kesildiler. “Emekçi” için “devletleştirme” olmaz ama iş “burjuvazi”ye gelince olur…

İyi de niye bu “devletleştirme”yi Marx’ın adını anarak sosyalizm diye yutturmaya çalışıyorlar ki? “Burjuva sosyalizmi” deseler, amenna… Marx’ın adını anmasalar olmaz… Kapitalizmin restorasyoncusu olarak Marx, kabul edilebilir Marx’tır onların indinde… Sosyolog Marx’a saygıda kusur etmeyin… Kapitalizmi en iyi çözümlemiş iktisatçı olarak Marx’a övgüler yağdırın ve/ama iş devrimci Marx’a, komünist Marx’a gelince, tüü kaka…

Lâhavle ve lâkuvvete illâ billâhil-aliyyil azim…

***
Yazımızı kriz üzerine bir espri ile bağlayalım:

Soru: Bir yatırım bankası ile büyük boy pizza arasındaki fark nedir?

Yanıt: Büyük boy pizza bir aileyi doyurabilir.

Aynen öyle…