Orhan Yalçın Gültekin
Türkiye solunun her yenilgi döneminde kendini içine fırlatıp attığı özeleştiri girdabından çıkmaya çalışırken geride bıraktıkları her zaman kazanımlarından fazla olmuştur.
Kafka’nın o sözünü çok severim:
“There are two main human sins from which all the others derive: impatience and indolence. It was because of impatience that they were expelled from paradise, it is because of indolence that they do not return. Yet perhaps there is only one major sin: impatience. because of impatience they were expelled, because of impatience they do not return.”
“Tüm günahların türediği iki büyük günah vardır: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsızlıkları yüzünden cennet’ten kovuldular; tembellikleri yüzünden de geri dönemeyecekler. Aslında, belki de bir tek günah vardır: sabırsızlık. sabırsızlıkları yüzünden kovuldular; sabırsızlıkları yüzünden de geri dönmeyecekler.”
Bizim kuşağımız (78) her sızlanmanın kopmalarla sonlandığı, her kopanın da kestirmeden Osmanlı’dan başlayıp o günki güne (1970’li yıllar) dek getirilen sosyo-ekonomik yapı çözümlemelerine eklemlendirilen özgün devrim kuramlarıyla (ki hemen hepsi ufak ayrıntılar üzerine abanarak oluşturulurdu.) grupsal bağdaşıklık sağlayacak “bildirge”lerin yazılıp piyasaya sürüldüğü bir dönemdi. Genç insanlardaki bu gökleri fethetme ruhu ne kadar övgüye değerdiyse, acelecilikle birleşmiş kestirmecilik de bir o kadar yergiyi hak ediyordu.
12 Eylül çıkışında örgütlü özeleştiri süreçlerinin nasıl işlediği ve oradan buralara nasıl gelindiği hakkında fazla bir bilgim yok. İlginç olan hemen herkesin belli bir grup disiplini ve/veya çevre güdümlenmesi olduğunu çağrıştırır biçimde eski önderlerinin peşinden belli kanallara gitmiş olmasıdır.
Hemen hiçbiri ne Marksist ne de Marksist-Leninist olmuş ve/ama öyle olma savlarını hemen her zaman yüksek sesle haykırmış grupların, büyük ölçüde kendi deneyimleri ve yaşanmışlıkları üzerinden Marksizm, Marksizm-Leninizm vb eleştirilerini ayyuka çıkarmalarının hiçbir kıymet-i harbiyesi olduğunu düşünmüyorum. En azından bana ulaşmış özgün gerekçeli reddiyeler olmadığı sürece bu kanımı koruyacağım.
Amerika’yı her yeniden keşif çabasının körün fili tarifi türünden bir algılamayla sonuçlanması yalnızca bize özgü bir olay mıdır, emin değilim.
Acelecilikleri yüzünden herşeyi yüzlerine gözlerine bulaştıranların, eleştirilerini sağlam temellere oturtabilecekleri okumaları bile aynı sebeple tamamlayamadıkları kanısındayım.
Türkiye solundaki bugünkü bunalımın da yönsüzlüğün de sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.




Yorum bırakın