Orhan Yalçın Gültekin
“Murat’ın, bizim Murat’ın soyadı Özdemir miydi?”
Telefondaki ses titriyordu ve olumsuz bir yanıt vermem için dua ediyordu sanki. Gazetedeki fotoğrafa bakmak için aşağıya indim. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Bir yüzyıl gibi geldi o otuz saniye.
Neredeyse on yıldır görüşmüyorduk. Ama o, bu kez bir gazete sayfasında, sarı saçları, sakalı ve bıyığıyla karşımdaydı. Evet o’ydu; Murat, Murat’ım, Sarı’m…
Ölümüne açlık grevlerini sona erdirmek için yapıldığı söylenen sözümona hayata dönüş operasyonunda kendini yaktığı söyleniyordu Bursa cezaevinde.
Ertesi gün annesi, Murat’ın böyle bir şey yapmayacağını, Murat’ı örgüt liderlerinin yakmış olabileceğini söyleyecekti gazetecilere.
***
Murat, Murat’ım, Sarı’m … Bu, sen olamazsın; sen kendini yakmış olamazsın. Sen değil miydin, henüz on beşinde, arkadaşlarına moral, cesaret ve umut veren, Direnme Savaşı’nı anımsatarak? Sen değil miydin, en umutsuz durumda bile bir umut görüp, umudu gülen gözlerinle çevresine yayan?
Murat, Murat’ım, Sarım… Küçük çocuk… Büyüdün, büyük, kocaman bir çocuk oldun. Düşüncelerin, bilincin değil, heyecanındı yaşamına, savaşımına yönveren. Ah, Murat, ne zaman kaybettin, nasıl kaybettin, kimler kaybettirdi o umudu, o heyecanı?
Murat, Murat’ım, Sarım…Bu, sen olmamalısın. Sen umudun çocuğusun ve heyecanın. Bak, “desperate”den bahsediyorlar; desperate, umutsuz, çaresizliğe kapılmış demek; gözü dönmüş demek. Hangisiydi Murat, seni kendini yakmaya/yakılmaya götüren? Neyin aleviydi seni yakıp kavuran?
Murat, Murat’ım, Sarım… Bu, sen olamazsın; olmamalısın. Sen, umutsuz olamazsın; çaresizliğe kapılmış, gözü dönmüş olamazsın, sen. Kalk ve olmadığını söyle, çocuk.
Kalk ve ol-ma-dı-ğı …
***
Yeni yıl/yüzyıl/binyılda, başka bir sürü şeyle birlikte, hiç kimsenin, hangi koşulda olursa olsun, kendi bedenini rehin olarak kullanmaması/kullandırmaması, onun üzerinden pazarlık yapmaması/yaptırmamasını diliyorum.
22 Aralık 2000 – 16:28:06