röportaj: hasan maksud

1968 hareketinin önderlerinden taylan özgür öldürülüşünün 35. yıldönümünde 68’li dava arkadaşları tarafından ilk kez ankara cebeci’deki mezarı başında anıldı. taylan’ın katledilmesi 68′ gençliğine karşı yapılan ilk silahlı saldırıydı. abd emperyalizmi, bu cinayetle kendisine karşı yükselmekte olan bir halk hareketinin şiddet yoluyla kesileceğinin ilk işaretlerini de vermiş oluyordu. bu süreç, faili meçhullerle dolu yılları da beraberinde taşıyarak susurluk’la bir kez daha gün yüzüne çıktı. cıa ajanı commer’in arabasını yakanların hemen hemen hepsi bir şekilde öldürüldü.

taylan’ın öldürülmesinden sonra geçen 35 yıllık süreçte bugüne kadar hiçbir delil, tanık ortaya çıkmadı ya da çıkarılmadı. dönemin en yakın tanıkları bile o yıllarda açılan ilk davalarda verdikleri ifadelerinin arkasında durmadılar. 1991 yılında emekli yarbay talat turhan bir basın toplantısı ile taylan’ın bir üsteğmen tarafından öldürüldüğünü söyledi. diğer yandan taylan’ı vurmaktan tutuklanan bir polis memuru yargılanıp cezaevine gönderildi ve sonrasında bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi’nden akli dengesi bozuktur raporuyla serbest bırakıldı. bu dâhiyane fikirden sonra “akli dengesi bozuk” onlarca katil toplumun içinde serbestçe dolaşmaya ve icraatlarını günümüze kadar sürdürmeye devam etti.

taylan’ın ablası hale kıyıcı eşiyle birlikte 35 yıldır bu olayın peşinde koşuyor karanlıkta kalmış bir dönemin aydınlatılabilmesi için gerçek katili arıyor.

taylan’ın vurulduğu günü anlatır mısınız?
vurulmadan önceki dönemde taylan özgür, vietnam kasabı olarak bilinen ve vietnam’dan sonra türkiye’ye gelen cıa ajanı amerikan büyükelçisi commer’in arabasını yakmaktan sinan cemgil, hüseyin inan, seçkin inceefe, halil çelimli, irfan uçar, tuncer çelen’le beraber yargılandılar ve tutuklandılar. tahliye edildikten sonra üniversitede işgal eylemlerinde bulundular. bu işgal olayından sonra yine aynı ekip tekrar aranmaya başlandı. bu arada deniz gezmiş istanbul’da arandığı için odtü’nün yurtlarında kalıyordu. aynı dönemde istanbul üniversitesi’nin seçimleri vardı. deniz gezmiş de seçimlerde bulunmak için odtü’den bir ekiple istanbul’a gelmek istiyor. taylan’ı da davet ediyor. aranmalarına rağmen taylan, deniz’le beraber üniversitedeki seçimlere katılıyor. öldürüldüğü gün dışarıdan birisi onu çağırıyor ve dışarı çıkıyor. arandığını bildiği halde üniversitenin dışına nasıl çıktığı sorusunun yanıtı bizde cevabını hiçbir zaman öğrenemediğimiz bir soru işareti olarak kaldı. ancak çok güvendiği bir insan onu dışarı çıkarabilirdi. sait kozacıoğlu ile beraber istanbul üniversitesinin dışına çıkıyorlar. dışarı çıktıkları anda siyah chevrolet bir arabadan üç kişi çıkıyor ve taylan’la sait’i siyah arabanın içine sokmaya çalışıyorlar. taylan ellerinden kurtulup gedikpaşa’dan aşağı doğru kaçmaya başlıyor. kıymet elbaşı ve teyzesi nimet oral’ın evinin önüne geliyor. tam bu noktada arkasından koşan biri elindeki silahla taylan’ı tek kurşunla vuruyor. istanbul üniversitesi’nde seçimler olduğu için olay hemen duyuluyor ve öğrenciler olay yerine geliyor. taylan’ın yanına bir jeep yaklaşıyor ve herkesin gözü önünde taylan’ı o jeep’in içine koyuyorlar ve uzaklaşıyorlar. taylan vurulduktan iki saat sonra hastaneye getiriliyor. sonuçta karaciğerinden tek kurşunla vurulan taylan, kan kaybından ölüyor. kumkapı toplum polisi’nde yaralı olarak dövüldüğünü öğrendik. zaten sırtındaki cop izlerinden de anlaşılıyordu.

tüm bu anlattıklarınız 68 hareketinin başladığı yıllarda faili meçhul olan ilk cinayetin öyküsüdür. o yıllardan bugüne kadar içinizde hala soru işareti olarak kalan neler var?
o dönem de soruyorduk şimdi de soruyoruz. 1) istanbul üniversitesi’nde taylan’la, sait kozacıoğlu’nu üniversite dışına çağıran kişi kimdi? çünkü taylan arandığını biliyordu ve ancak güvendiği bir insanın sözüne uyardı. sait kozacıoğlu neden bu konuda hiç konuşmadı. kimdi onları dışarı çağıran? 2) kıymet elbaşı-coşkun ve teyzesi nimet oral tanık oldukları halde ve o dönem akşam gazetesi’nde röportaj yaptıkları halde niye ifade vermiyorlar? mesela fahri aral 1969’da taylan’ı öldüren “bu kişidir” dedi. 1976 yılında ise “aradan çok zaman geçti hatırlamıyorum” dedi.

yıllar geçti, 1991 yılında bir gün gazeteci halil nebiler çalıştığı gazeteden beni aradı. dedi ki, “emekli yarbay talat turhan bugün çağdaş gazeteciler derneğinde bir basın toplantısı düzenliyor. türkiye’de kontr-gerilla ile ilgili bazı açıklamalarda bulunacak. bunların içinde taylan özgür’le ilgili önemli açıklamalar olabilir, gelmenizi tavsiye ederim”. bunun üzerine eşim ve bir grup arkadaşla birlikte çağdaş gazeteciler derneği’ne gittik. talat turhan açıklamalarında, türkiye’deki israil başkonsolosu elrom’un öldürülüşünün derin devlet’in işi olduğunu söyledi. bu konu ile ilgili açıklamalarından sonra “taylan özgür’ün öldürülmesinden lisan çakıcı adında bir polis memuru yargılandı ama bu yanlış. taylan’ı vuran kişi bir üsteğmendi. hasan fehmi güneş’in içişleri bakanı olduğunun ertesi günü makamına gittim ve elimdeki tüm dosyaları kendisine verdim. hatta ben bu dosyaları hasan fehmi güneş’e verirken odada ertuğrul günay ve uğur mumcu da vardı” ” dedi. bu açıklamayı ertesi gün melih aşık köşesinde yazdı. ondan sonra hemen o akşam kızımla beraber ankara’ya uğur mumcu’nun evine gittik. rahmetli uğur mumcu hiçbir reaksiyon göstermeden beni dinledi, kalktı çalışma odasındaki kırmızı telefonu aldı ve bir yerleri aradı. “komutan, taylan’ın kız kardeşi burada. sen dün bir basın açıklaması yapmışsın, nedir bu olay” dedi. bundan sonraki konuşmaları “ha, hıı, evet…” gibi geçti. sonra kapattı. ben ağlamaya başladım. “uğur sen bizim aile dostumuzsun, annemi babamı tanırsın, ne olur bu olayla ilgili öğrendiğin ne varsa yaz. bu çok önemli bir olay, türkiye’nin ilk faili meçhullerinden biri” dedim. uğur döndü, “bunların hepsini yazacağım, hepsini açıklayacağım söz veriyorum. biraz sabret, bana güven ne olur ” dedi.

peki, uğur mumcu’yla özel sohbetlerinizde hiç bu konuyla ilgili ağzından bir şey öğrenemediniz mi?
bir gün uğur mumcu annemin evine geldi. eşim, ben, annem ve uğur mumcu oturduk sohbet ediyorduk. uğur “necla teyze, taylan, hüseyin inan, ibrahim seven odtü’de arandığı dönemlerde van’ın özalp kazasına gitmişler, huduttan barzani’nin tarafına geçmişler. burada molla barzani’nin iran şahı’yla beraber fotoğraflarını görünce barzani’nin de amerikan ajanı olduğunu söylemiş. taylan odtü’ye geldikten sonra sosyalist fikir kulübü’nde bir toplantıda türkiye’deki kürt aydınlarının çok bilinçli olmadıklarını, barzani denilen o kürt liderin iran şahı’yla yan yana fotoğraflarının olduğunu, barzani’nin amerika bağlantılı bir ajan olabileceğini toplantıda söylüyor. ve taylan’ın öldürülmesi olayı aslında bu olayla başlıyor” dedi. bunu bizzat uğur mumcu’nun ağzından dinledik. o dönem devrimci doğu kültür ocakları henüz kurulmamıştı. daha sonra bu ocaklar kuruldu. yani uğur mumcu, türkiye’de bir kürt hareketinin kaşınacağını ve 1960’lı yıllardan itibaren amerika’nın bu olayı tezgâhladığını anlatıyordu. ve anneme “necla teyzeciğim, türkiye büyük millet meclisi’nde 26 gencin ölüm fermanı tutanakları yayınlandı. bu 26 gençten hangisi sağ bugün? amerikan büyükelçisi commer’in arabasını yakanların hepsini öldürdüler. taylan sokakta vuruldu, sinan dağda vuruldu, yusuf arslan’ı, hüseyin inan’ı idam ettiler, tunca şahinyılmaz ingiltere’de bir trafik kazasında gitti, bilmem kim fransa’da ölü bulundu… bu commer’in arabasını yakanlar bir şekilde yok edildi. yani at izi it izine karışmış durumda. biraz sabredin elimde önemli belgeler var bunların hepsini açıklayacağım” dedi ve aradan birkaç ay sonra da uğur mumcu öldürüldü.”

peki, yakalanan polis memuru lisan çakıcı’nın gerçek katil olduğuna inanıyor musunuz?
ben inanmıyorum. lisan çakıcı yurtdışında yakalanıp getirildi, 5. ağır ceza’da yargılandı. mahkeme bu adamı bakırköy akıl hastanesi’ne sevk etti. orada bir süre yattıktan sonra akli dengesi bozuktur diye bir rapor aldı, ardından tanıklar da susturulunca beraat etti. ve türkiye’de ilk deccal olayı bununla başladı. ondan sonra rapor alan bütün katiller serbest bırakıldılar ve bu olaylar hala günümüzde de sürüyor. derin devlet sıkışınca deccal dedi çıktı işin içinden. lisan çakıcı’nın çok şey bildiğine hatta alaattin çakıcı ile bir akrabalığının olduğuna da inanıyorum. kumkapı’da çalıştığı yerde yakaladım ve dedim ki, “hayatın boyunca seni takip edeceğim. nereye gidersen git peşinde olacağım. ne olur itiraf et.” öyle savunmasız ve ne diyeceğini bilmeden duruyordu ki karşımda, insan katilini bile tanır yüzüne baktığında. içimdeki duygular lisan çakıcı’nın kardeşimi vuran kişi olmadığını söylüyordu. zaten talat turhan da taylan’ı vuranın bir üsteğmen olduğunu açıklayınca iyice emin olmuştum.

bu olayın tanıklarından kıymet elbaşı ya da şimdiki adıyla kıymet coşkun’la hiç görüşmediniz mi?
yüz yüze hiç görüşmedim. kıymet coşkun şimdi nazım hikmet vakfı’nın sekreterliğini yapıyor. bu insanlar savundukları özgür bir hayatı, vatandaşlık bilincini kendileri yerine getirmiyorlar. bir de kalkmışlar karanlığa karşı bir dakika aydınlık kampanyasında “susma sustukça sıra sana gelecek” dediler… oysa o, karanlık bir dönemin tanığıyken bir mum bile olamadı. bizim asıl görevimiz bu olayın aydınlatılması değil mi? bu ülkede mezar tüccarları çoğaldı, mezarların başında slogan atarak milletvekili olunuyor. deniz gezmiş’in arkadaşıyım, taylan’ın arkadaşıyım diyerek insanların duyguları sömürülüyor. belki lisan çakıcı son nefesini vermeden ortaya çıkar gerçeği söyler, belki sait kozacıoğlu veya hasan fehmi güneş açıklayacak. artık herkes bildiklerini anlatsın. eğer demokratik bir ülke istiyorsak tüm bu karanlıkta kalmış cinayetler aydınlansın. sloganların arkasına saklanmasın kimse. bence tanıklık yapmadıkları için benim gözümde en büyük sorumlu hasan fehmi güneş, talat turhan, kıymet coşkun, sait kozacıoğlu ve fahri aral gibi insanlardır. taylan’ın davasında tanıklık yapmayanlardır. eğer bu insanlar o dönem bu cesareti gösterebilselerdi bugün bu faili meçhuller olmayacaktı. bence en büyük çağrı kime yapılmalı biliyor musunuz? alaattin çakıcı’ya yapılmalı. eğer dediği gibi ülkesini seviyorsa bulaştığı derin devlet işlerini açıklasın, ben taylan özgür’ün ablası olarak onun ziyaretine gidip teşekkür edeceğim.

birgün, 01 kasım 2004