Orhan Yalçın Gültekin
Oturmuş seçim sonuçlarıyla ilgili iki satır bir şey yazıyordum. Başlık da “Galip sayılır bu yolda mağlup” idi. Oğlum uyardı: CNN Türk’te Baskın hoca var. Kanal değiştirip dinledim ve Baskın hoca’dan da aynı sözü duydum; rahatladım.
Ortalığı kasıp kavuran savsöz geldi aklıma: Sesimiz Baskın Olsun!
“Sesimiz baskın oldu” dedim kendi kendime. Yalnızca İstanbul 2. bölgeyi değil bütün Türkiye’yi şöyle bir salladık.
Yapamadığımız tek şey ‘ses’i meclise taşıyamamak.
Nasıl konuşturuyordu Jack London Demir Ökçe’de Ernst Everhard’ı?
“Bu kez yenildik, ama temelli değil! Çok öğrendik. Davamız yarın bilgice ve disiplince daha güçlenmiş olarak yeniden ayağa kalkacaktır.”
Ernst gibi konuşabilecek miyiz? Bu, bütünüyle bize bağlı.
Baskın hoca, ezber bozmaya geliyoruz, diyordu; yalnızca karşımızdakinin ezberini değil yanımızdakinin ezberini de… Zamanımız yoktu belki. Hazırlıksız yakalanmıştık. Çokça tartışamadık.
Kendi ezberlerimizi bozmaya hazır mıyız? Kendi ezberlerimizi bozmayla başlamaya hazır mıyız?
Biz değil ama başkaları zaten ‘bizim’ ezberlerimizin kimilerini bozmadı mı bu süreçte?
Kimlikler üzerinden sürdürülen siyasetin bir örgütlenme biçimi DTP idi. Kimi ‘sol’, bunu olumlu bir şey sandı. Siyaseti, DTP’ye dayanarak sürdürülebilir sandı. Yanıldıklarını Baskın Oran örneğinden çıkartamıyorlarsa gerekli ders çıkartılmamıştır.
Baskın Oran, İstanbul 2. bölgeden yüzde iki küsür oyu DTP’den siyasal destek almadan elde etti. DTP’ye karşın değil ama DTP siyasal destek vermemesine karşın aldı. Kendisini DTP destekli bir ‘bağımsız sol’ aday olarak konumlandırmadığı için gönüllerde farklı bir yerde konumlandırıldı.
Mehmet Ufuk Uras, Abdullah Levent Tüzel ve Akın Birdal örneklerinde ÖDP, EMEP ve SDP, artık siyasal partiler olarak – bana göre – biterken Baskın Oran’ın şahsında yeni bir açılım olanağı doğmuştur.
Ezber bozan birinci sonuç şudur: başka bir kaynak mümkün. O kaynak bu ülkenin kimlikler üzerinden siyaset yapılmasına olumlu yaklaşmayan insanlarıdır. Türkü, Kürdü, Lazı, Ermenisi, Çingenesi, Çerkezi; Sünnisi, Alevisi, Hıristiyanı, Tanrıtanımazı vb…. bu ülkede kimlikler üzerinden sürdürülen siyasete “yeter artık” diyen insanlar var. Bunlara bir kapı açmak gerekiyordu ve o kapı açıldı. Haklarını vermek gerekiyor; bu kapıyı Baskın Oran ve destekçileri açtı.
Ancak bilmek gerekiyor; bu kapı henüz ‘sol’ bir açılım sağlamıyor. Haydi kibarca söyleyeyim: benim anladığım anlamda ‘sol’ bir açılım değil.
Bu seçim, kimlikler üzerinden sürdürülen bir seçimdi. Sonucu da buna uygun oldu. Kimlikler üzerinden siyaset yapmaya en çok karşı duran “kanat” da yalnızca bir kimliklerarası dayanışma çağrısı olabildi.
Henüz tipik olmayan (atypical) ve biçimsiz (amorphous) bir “kentli” hareketidir.
Tipik olmayandır, çünkü hâlâ bir şeylere karşı olma anlamında vardır; zihniyet olarak bir zamanlar içinde ve/veya çevresinde yuvalanıp büyüdüğü bir siyasal kavrayış(sızlık) ve siyasal örgüte karşı, handiyse külliyen red anlamında kendini konumlandırmaya çalışanların yoğun olduğu bir kümelenmedir. Bu yüzdendir ki kümelenmenin simgesi, CHP-AKP karşıtlığını/farklılığını ele alırken Adnan Menderes ve Celâl Bayar’ın sözlerini kullanmakta bir beis görmemiştir.
Biçimsizdir, çünkü içine hemen her şeyi doldurabileceğiniz bir çuvaldır henüz. Yalnızca ‘Ezber Bozan Sözlük’e bakmak, Baskın Oran’ın medyada yer alan tümcelerini anımsamak, destek veren kimi şöhretlerin duruşlarına göz atmak yeterli olacaktır. Eski-yeni sol ile eski-yeni sağın paradigmalarını uzlaştırma denemesidir ki özgünlüğü yalnızca tek bir noktada toplanmıştır: kimlikler üzerinden siyaset yapmamak.
Bir ‘kentli’ hareketidir, çünkü sınıfsal temeli henüz açığa çıkmamıştır. Prof. Dr. Korkut Boratav, Turgut Özal’ın en büyük ‘başarısı’nın (ve ‘sol’a karşı en büyük zaferinin) halkın (ve aydınların) burjuvazinin çıkarlarını kendi çıkarları olarak algılamasını sağlamış olması olduğunu söylemişti bir zamanlar. Bu sürecin henüz aşılmadığı ve bu algılamada-kabullenmede bir kırılma olmadığı da – bence – açıktır.
Kendilerini ‘demokrat’ olarak tanımlayanlar ne yazık ki ‘temsil’ ve/veya ‘sivillik’ ve/veya ‘millî irade’ ile ‘demokrasi’ arasına handiyse eşit işareti koyarak oluşturdukları siyasal duruşlarıyla gerçekte en saf anlamıyla ‘cumhuriyetçi’ olmaktadırlar. (CHP’lilerin Baskın Oran için “bizim oyumuzu bölüyor” sözü – bu anlamda – o kadar da boş bir söz değil. CHP’lilerin, her modern giyimli, okumuş yazmış, cumhuriyet yurttaşı ‘görüntüsü’ne sahip ve bu görüntüyle bağdaşır ‘dil’i olan yurttaşın oyunu kendi tapulu malı sanmasının çağdışı [anachronic] hale gelmiş olması ayrı bir konudur.)
Seçmen kimi ezberleri bozdu ama bu bozmanın bütünüyle ve esasa ilişkin bir bozma olduğunu söyleyemem. Bunu bir başka yazıda ele alacağım.
27 Temmuz 2007