Orhan Yalçın Gültekin

Halil Berktay, yeni akademisyenlerden değil… Siyasal yaşama girdiğinde de akademisyendi, şimdi de öyle… Akademik rütbelerine diyeceğim bir şey yok; şekil şartını yerine getirmiş ve apoletleri takmış.

Bilgili olduğundan da kuşkum yok ve zaman zaman bu bilgilerini bizlerle bir siyasetçi olarak değil de bir akademisyen olarak paylaştığında yararlanıyoruz. Onun yazmış olduğu “Kabileden Feodalizme” kitabı (ki ders notlarından toparlanmıştır) ilgili konudaki en önemli çalışmalardan biridir.

Ne ki siyasal duruşu, “Kabileden Feodalizme” yazarının yetkinliğiyle aynı düzeyde olmamıştır. O alana geçtiğinde bir akademisyen olarak bildiklerini unuttuğu gibi bilebileceklerini de engellemektedir.

Halil Berktay,

* ülkenin ekonomik gelişmesinin proletaryayı anti-emperyalist savaşımda ikincil kıldığı; yurt çapında esas savaşımın işbirlikçilerle kemalistler arasında olduğu; ana görev olan milli cephe politikasını uygulayabilmek için proleter devrimciler ile küçük-burjuva radikalleri ile olan ilişkinin “dostluk-destek-eleştiri” ilişkisi olması gerektiğini savunan bir hattan

* dün işbirlikçi addettiklerine bugün demokratlık atfeden ve onlarla ilişkilerini de “dostluk-destek-eleştiri (!)” temelinde kuran ve dün olumlayıp “dostluk-destek-eleştiri” sunduklarını bugün her türlü musibetin kaynağı ve sebebi gören bir hatta yerleşmiş,

ve/ama

her iki dönemde de bilgi tekeli kendisindeymiş gibi davranmış biridir.

Hani bir marşta söylendiği gibi: soldan sağa, sağdan sola; salla bayrağı düşman üstüne…

Ya da MFÖ’nün o güzel şarkısında denildiği gibi: sen neymişsin, be abi!

Halil Berktay, budur.

Halil Berktay, “Vatandaş, zinhar Trotsky vb okuma; okuyacaksan Marx-Engels-Lenin-Stalin oku!” kampanyalarından gelmektedir.

“Kruşçev-Brejnev Dönek Kliğinin Karşı-devrimci Hükümet Darbesi” türü risalelerden “yok yahu, SSCB’de kapitalizm restore edilmemiş” keşfiyle kendine yeni yollar aradıktan ve “teorik Stalin’de doğruluk bulup pratik Stalin’e hayret ettikten” sonra toptan reddiye döşenme gibi bir çizgi de izlemiştir.

Campus Maoizminden Campus Liberalizmine evrilmiş ama her zaman da bilgi tekeli kendisindeymiş gibi davranmaktan kendini alakoyamamıştır.

Halil Berktay’ın “bu ülkenin en saygın sosyal bilimcilerinden biri” olduğu savı çok su götürür.

Öte yandan densizlik, saygısızlık, terbiyesizlik ve hadsizlik yapan bizatihi Halil Berktay’ın kendisidir.

Internet listelerindeki tartışmalar üzerinden sözümona ne kadar bilgili olduğunu vurgulayan yazılar yazıp eleştirdiği kişilerin ulaşıp da yanıt haklarını kullanamayacakları gazete köşelerine yerleştirerek bütün bu herzeleri işlemiştir.

Şu sözler ne anlama gelmektedir?

“Tahmin edebileceğiniz gibi, kof ve cahil insanlar söz konusu. bazen liberal ile liberter arasındaki farkı bilmeyecek, bazen liberal yerine liberalist diyecek kadar cahil.”

Bunları diyenler kimlerdir; ne zaman, hangi bağlamda söylemişlerdir; öyle mi söylemişlerdir, başka türlü mü sorgulamalarına esas olacak herhangi bir veri sunmadan kendin pişir-kendin ye türünden tahlillerle ne yapmayı ummaktadır, sayın halil berktay?

Bu tür adamları okumak zorunda kaldığımda Mahir Çayan’ın çok güzel özetlediği “bilimsel namusluluk” kavramını hatırlarım. Şöyle anlatıyordu Mahir Çayan:

“Herhangi bir düşünce sistemine kişi katılır veya katılmaz, bu seçiş tamamen ona ait ve onun özgürce yapacağı bir zihni işlemdir. Ancak ister kabul edelim ister etmeyelim bilimsel namusluluk içinde kalmak istiyorsak, düşünce sistemlerinin kanun ve tezlerini tahrif etmeden ortaya koymamız gerekir. ‘Bilimsel namusluluk’ için bu da yetmez; hangi dünya görüşü olursa olsun o düşüncenin ustalarının eserlerine yapılan tahriflere müdahale ederek subjektif olarak kabul etmesek bile, meseleyi objektif olarak ortaya koymamız ve yapılan tahrifatı düzeltmemiz gerekir.”