Orhan Yalçın Gültekin

Uzun yıllar dış ticaret yöneticiliği yaptım. Bu süre boyunca yedi iklim dört bucaktan birçok insanla tanışma fırsatım oldu. Bir kısmıyla iş arkadaşlığımı dostluğa dönüştürmeyi becerebildim. Farklı ülkelere günü birlik, bir ya da iki haftalık seyahatlerim oldu. Uzakdoğu, yaşamımda hep özel bir yere sahip olmuştur: çekik gözlüleri severim. 🙂 Tayvan ve Hong Kong’a gittim de Çin’e gitmem kısmet olmadıydı, bir Çin “Pilav”ı tertipleme çabalarımız da mutlu sona ermemişti. Bu yıl Çin’e, daha doğrusu Çin’in Şanghay’ına gitme fırsatı yakalayınca hiç tereddüt etmedim.

Shanghai ne yana, Beijing ne yana düşer?
Shanghai, Çin’in en büyük şehri; 20 milyonu aşkın bir nüfusu var. Aynı zamanda dünyanın en büyük kentsel yerleşim alanlarından biri sayılan Shanghai, Yangtze nehrinin ağzındaki merkezi batı sahiline konumlanmış eyalet düzeyinde bir yerel yönetim birimi. Söylenene göre Shanghai, shang ve hai olarak okunan iki Çince karakterden oluşuyormuş. Anlamı hakkında rivayetler muhtelif: “denizin ulaştığı en yüksek yer” olarak da yorumlayabilirsiniz, “denize doğru” anlamına da… Anlayacağınız, nereden baktığınıza bağlı…
Shanghai, Shanghai olmadan önce de önemli bir limanmış; 960-1279 yılları arasındaki Song hanedanlığı döneminde bayağı yoğun bir liman haline gelmiş ama asıl yükselişi 19. yüzyıldan itibaren olmuş. Çin’de derler ki: Beijing siyasetin, Shanghai ticaretin merkezidir. Bu, bizdeki Ankara-İstanbul farklılığına benziyor ama bizdekinden daha sarih biçimde görülebilen bir farklılaşma ya da saflaşma… Küçük bir örnek: Çin’e ancak Beijing’ten giriş yapabiliyorsunuz! Haliyle çıkışlar da oradan oluyor. Ne ki Shanghai’nin apolitik olduğu söylenemez. En canlı ticari kent olarak Shanghai, uluslararası ticaretin de dayatmasıyla ya da o tür bir iklimle ÇKP içindeki “sağ” olarak görülen kanadın kaynağı olmuş durumda. Kuşkusuz ÇKP, “sol” bir parti olmadığı ölçüde onun içindeki “sağ” ve “sol” kanatların da farklı anlamları vardır ya da bu kavramlar bayağılaştırılmış olarak kullanılmaktadır.
Çin’de, biçimsel olarak çok partili sistem var; ÇKP dışında yasal alanda faal 8 siyasi parti (*) bulunuyor. Bu partiler “halk cephesi” içinde kabul ediliyor ve “halkın siyasi danışma konferansı” ve “ulusal halk kongresi” içinde yer alıyorlar. Ne ki Çin, de facto bir tek parti sistemine sahip. Çin’deki çok partili sistemin kaynağı bizzat Çin halk cumhuriyeti bayrağında da yer alan dört yıldızın simgelediği dört toplumsal güçten (sınıf) kaynaklanıyor. Bu güçler, Mao’nun “yeni demokrasi üzerine” adlı çalışmasında da belirttiği gibi işçi sınıfı, köylülük, küçük-burjuvazi ve millî burjuvazi. Kanımca, ÇHC’nin bu kuruluş temeli, ÇKP yönetiminin devrilmesine gerek olmaksızın kapitalist bir sistemin oluşmasının da anahtarıdır.
Shanghai ‘de Mao’ya dair çok fazla şey bulmanız mümkün değil. Bund’daki bir Mao anıtı dışında Mao’ya rastlayamadım dersem çok fazla abartmamış olurum. Gerçi turistler için hazırlanmış Mao fotoğraflarıyla süslü oyun kâğıtlarına her yerde rastlayabiliyorsunuz ama hepsi hemen hemen bu. Hay Allah, atladım… Bir de “Antique Bazaar”da bir mağazanın vitrininde “Marx-Engels-Lenin-Stalin-Mao” fotoğraflarından oluşan klasik beş “usta”lı bir çerçeve görmüştüm. Çizimin altında Çince bir yazı vardı. Ne yazdığını merak edip de sormadım ama “yaşasın Marksizm-Leninizm ve Mao Zedong Düşüncesi” yazıyor olması kuvvetle muhtemeldir.
Shanghai’de Mao ya da sosyalizm vb. arayanlar, bulamayacaklar. Yer yarılmış da içine girmiş sanki…

Çinliler birbirine benzemez!
Shanghai, bir yapay ışık seli, benzeri birçok metropol gibi… Belli bölgeler gökdelenler, bazı bölgelerse sitelerle dolu… Buraları iş adamlarının, Çin burjuvazisinin iş ve yaşam alanları. İşçiler, memurlar, öğretmenler ve küçük esnafın yaşam alanlarıysa bizdekinden çok da farklı değil. Belki bir farklılık bitişik nizam binaların görece az oluşu. Hangi sınıfa mensup olduğu, Çin insanının yüzüne vurmuş sanki… Anlayabiliyorsunuz. Bizde biraz kendini olduğundan farklı gösterme mi var, ne… Atlayabiliyorsunuz ama Çinli o kadar düz ki, kimin ne olduğu anlaşılırmış gibi geldi bana.
Hemen her an, Shanghai’nin en zengin muhitinden en kenar mahallesine dek hemen her yerde, karşınıza biri çıkıp “rolex, rolex” diye bilmem kaçıncı sınıf bir taklit saat uzatabilir. Öğrendiğime göre uluslararası markalar, bunlara karşı fikri mülkiyet haklarının korunması yönünde bir çaba içine girmiyorlarmış. Gerekçeleri, bu faaliyetleri reklamdan saymalarıymış. Bir dönem, Türkiye’de yerli imalat “Lacoste”ların yaygınlaşması üzerine markanın girişimini anımsadım da, Çin’de benzer bir yola girmemelerinin gerekçesine kafa yormaktan kendimi alıkoyamadım.
Shanghai demişken, dilencilerden bahsetmeden olmaz. İstanbul’da bir dönem adım başı rastlardık. Şimdilerde o kadar yoklar. Shanghai’de varlar ve halleri iç burkucu… Onlara baktığınızda cebinden hazineler çıkabilme ihtimalini aklınıza getiremiyorsunuz.
Attila İlhan, “zenciler birbirine benzemez” diye yazmıştı. Batılılara göre çekik gözlülerin hepsi birbirine benziyor. Ben, birbirine benzeyen çekik gözlü görmedim.

Yallah şoför yallah…
Shanghai’da trafik İstanbul’u aratmıyor. İşe gidiş-işten dönüş saatlerinde trafik yoğun; 5 dakikalık mesafeyi 45 dakikada ancak alabiliyorsunuz. Shanghai’ın İstanbul’dan farklılığı halkın trafik içindeki yeri… Metro ve otobüs kullananlar var ama bisiklet ve motosiklet kullananlar da az değil. En dar sokakta bile bisiklet ve motosiklet için ayrı bölümler var; dört tekerleklilerin arasında kaynayıp gitmiyorlar. Genişçe sayılabilecek kaldırımlarda ise bisiklet ve motosikletler için park yerleri bulunuyor. Taksi bulmak İstanbul’dan daha kolay. En çok “Antique Bazaar” çıkışında zorlandık; o da yağmur altında 100 metre yürüyüp ana caddeye çıkmamızla halloldu. Taksiciler hemen taksimetreyi açıyorlar (yine de uyanık olmakta fayda var) ve taksiler çok ama çok ucuz. Çoğu taksiciden kazık yemiyorsunuz ama uyanıklar da yok değil… Kısa bir mesafe için bindiğiniz taksiyle bir Shanghai turu yapma ihtimalini de göz ardı etmemeniz gerekiyor. Böyle bir durumda yediğimiz kazık şuydu: 11.00 RMB’lik bir yola 40.00 RMB verdik; TRL cinsinden söylersek: 2.00 YTL yerine 7.20 YTL ödedik! Taksi şoförü kesin ihya olmuştur!
Shanghai’nin köprüsü meşhur. Karış karış ölçmedim ama bizim boğaz köprüsü ayarında sayılır. Çok ilginç bir özelliği var; köprüden çıkışlar dosdoğru değil; döne döne, inerek çıkıyorsunuz köprüden… Bizde kesin kaza olur; millet birbirine girer… Vukuat üstüne vukuat… Shanghai de şoförlerin yegâne vukuatı akıllarına estiği yerden şerit değiştirmeleri!

“Oil Massage” vs “Traditional Massage”
Shanghai’ye gidip de masaj yaptırmamak olmaz. Masaj söz konusu olunca insanların mütebessim bakışlarıyla karşılaşmak da kaçınılmaz. Her ne hikmetse, Çin’de masaj dediğinizde bizim insanımızın aklına bambaşka şeyler geliyor. İnsan beyninin bu tür çağrışımlara böylesine teslim oluşu ve bunu doğal karşılayışına alışabildiğimi söyleyemeyeceğim. Yemin billah yalnızca masaj yaptırdım deseniz de insanları ikna edemiyorsunuz.
Bir masaj salonuna girdiğinizde size bir liste uzatıyorlar. Çince ve İngilizce yazılı bu listede en pahalı masaj biçimi “oil massage” (yağlı masaj). Bir saatlik “oil massage”ı 186,00 RMB’ye (33.48 YTL) yaptırabiliyorsunuz. 78.00 RMB’ye (14.04 YTL) bir saat süreyle uygulanan “Chinese Traditional Massage”da (Geleneksel Çin Masajı) yağ kullanılmıyor; bu yüzden daha sert kabul edilebilinir. Masörün İngilizce bilmemesine özen gösterin. İngilizcelerini geliştirebilmek için bir saat süreyle öyle çok ve ayrıntılı soru soruyorlar ki, kendinizi kaybedip polis sorgusunda sanabilirsiniz. Cevap vermeden olmuyor; masajdasınız ve hiç bilmediğiniz kaslarınızı iki parmak arasına alıp bir sıkıyorlar, yandım Allah diye bağırasınız geliyor. Yiğitliğe mok sürdürmemek ya da karizmayı çizdirmemek için dişlerinizi sıkıyorsunuz. (bu diş sıkma hadisesi, alt damağımdaki son dişe mal oldu; naçar çöpe attık güzelim dişi.)
Her iki masajı da denemenizi tavsiye ederim. İkisinde de ilk on beş dakikadan sonra yavaş yavaş gevşemeye başlıyorsunuz ama bu yalnızca bedensel bir gevşeme olmuyor; sanki bedeninizden uzaklaşıyormuşsunuz gibi bir halet-i ruhiye içine giriyorsunuz.
Çinliler için Türkiye, handiyse Türk hamamı demek. Tellaklardan bahsediliyor ama bizzat Türk hamamına uğramış olanlarda, turistik hale gelmiş hamamlardaki tellak “masajı”nın üstünkörü yapıldığı kanısı yaygınlaşmış durumda. Kıyaslama yapmanızı istiyorlar. Kıyaslama yapamazsanız sizin Türkiye’den geldiğinize inanmalarını beklemeyin. Ne yapıp edin, Çin’e gitmeden önce hamama bir uğrayın, göbek taşına uzanıp terleyin, kendinizi tellaka teslim edin.

Acıktım, acıktım; a benim canım, acıktım…
Uzakdoğu yemeklerine alışmak kolay gelmiyor. Uzakdoğu’da nereye giderseniz gidin damak zevkinize ve alışkanlıklarınıza uygun bir yerler bulmaya çalışıyorsunuz. Çin mutfağı, kullanılan malzemeler ve pişirme yöntemleriyle bizim pek de alışık olmadığımız özellikler gösteriyor. Koku, başlı başına bir sorun sayılabilir. Benzer bir durum Çinliler için de geçerli… Onlar da bizim mutfağımıza pek sıcak bakmıyorlar.
Tayvan’da çok güzel bir Mongolian restaurant (Moğol restaurantı) bulmuştuk. Zaman zaman oraya uğrardık. Bir de deniz ürünleri restaurantı vardı; hoş yerdi ve yemek muazzam bir tören havasındaydı. Öyküsünü bir ara anlatırım. Hong Kong’da Burger King, Mc Donald’s ve Kentucky Fried Chicken olağan ziyaret yerlerimizdi. Arada yöresel yemekleri de yediğimiz oluyordu ama tereyağı takviyesiyle ve sosa mosa fazlaca bulaşmadan. En büyük sorunumuz ekmekti… Ekmek gibi ekmek yemek için İstanbul’a dönmeyi beklemek zorunda kalmıştık. Sonradan köylü pazarlarını keşfettik de francala ekmek bulabildik.
Shanghai’de ekmek sorunum olmadı. Artık bir diyabetiktim ve ekmek yememeye, pirinç pilavına yan gözle bakmamaya çalışıyordum. Mekânlarımız Brasilian ve Mexican restaurantları oldu. Kimseye söylemeyin, aramızda kalsın, bir kere pizza bile yedim.
İçki niyetine bira ve değişik kokteyller kullandık; haliyle kesmedi… Rakı olmayınca olmuyor. Çin’e gelmişken özel bir şey içmek gerekir diye düşündüm ve içki isimlerinden anlam çıkarmaya çalışırken gözüme sun yat sen kokteyli ilişti. Eh, dedim kendi kendime, buraya kadar gelmişken içmesek olmaz. Doğrusu hafif bir kokteyldi. İkinci kez içmeyi düşünmem ama içmiş olmaktan da hoşnudum.
Şimdi uluslararası bir bankanın bireysel bankacılık direktörü olan Hong Konglu eski stajyerim, bir iş yemeği ayarlamıştı. Bund’un Pudong yakasındaki Hyatt Hotel’de buluşacaktık. O tarafa geçmek için taksiye bindiğimde bir “water tunnel”e girince şaşırdım. “hop, hemşehrim; ben yüzme bilmem” filan diyecek durumum da yok; nehrin altından geçiyoruz… Öylesine sımsıkı yapışmışım ki koltuğa, indiğimde koltukta “pençe” izlerimin kaldığını gördüğümde alı al moru mor olmuştum…
Çocuğu stajyerliğinde çok ezmiş olmalıyım… Atladık taksiye; hayda, aynı “water tunnel”e girmez miyiz? Yahu madem o tarafa geçecektik, niye o tarafta buluşmadık? Ben soramıyorum, çünkü kaskatı kesilmişim; o kalkmış bana “water tunnel”in yapılış öyküsünü anlatıyor… La havle vela kuvvet…
Lüks bir restauranta girdik. Bizi özel bir odaya buyur ettiler. Yarım ay biçiminde bir masa; masanın yarısı sacdan… Şef aşçı geldi; Tayvan kökenli espritüel bir adam. O konuşuyor, espri patlatıyor; bizimkiler (iş arkadaşlarım) tercüme ediyor; ben de gülüyorum. Şefimiz büyük bir özen ve ustalıkla öyle yemekler hazırlayıp sundu ki, “adlarını yaz bana, İstanbul’da Chinese restaurantları dolaşıp bunları sipariş edeceğim”, dedim. Adam uyanık; kartını verdi ve teklifimi savuşturdu.
Paranın ve lüksün gözü kör olsun! Sen git de o Çin yemeklerini yeme, kusur bul… Olacak şey değil. Yedim ve kusur bulamadım netekim…
——————————–
(*) ÇKP dışındaki 8 siyasi parti
– Revolutionary Commitee Of The Kuomintang (Komintang – Devrimci Komite)
– China Democratic League (Çin Demokratik Birliği)
– China Democratic National Construction Association (Çin Demokratik Ulusal Kuruluş Derneği)
– China Association For Promoting Demcracy (Çin Demokrasiyi Geliştirme Derneği)
– Chinese Peasants’ And Workers’ Democratic Party (Çin Köylü Ve İşçilerin Demokratik Partisi)
– China Zhi Gong Party = China Party For Public Interest (Çin Kamu Yararı Partisi))
– September 3 Society (3 Eylül Topluluğu)
– Taiwan Democratic Self-Goverment League (Tayvan Demokratik Muhtariyet Birliği)

15 Eylül 2008 12:27