Oktay Kaynak

İnsan var oluşu, yani insanın öncüllerinin insana dönüşmesi, evrimselden çok, olağanüstü koşulların zorlamasıyla gerçekleşen devrimsel bir olaydır. Bu olay Rift vadisinde gerçekleşti. İnsanın öncüllerine ait fosiller, çoğunlukla Rift vadisinde bulundu. 8-10 milyon yıl önce bu vadi çöktü ve su baskınına uğrayan primat ya yok olacaktı ya da olağanüstü şartlara uyum sağlayıp neslini sürdürecekti.

İnsan nasıl insan oldu sorusunun yanıtını verebilmek için, aşağıdaki soruların yanıtlanması gerekir;

1-Neden ayağa kalktı? Doğal seçme sonucu mu, yoksa yaşamsal bir zorunluluktan mı?

2-Neden bir ikisi dışında bütün Australopithecus ve Hominid fosilleri Rift vadisinde bulundu?

3-Neden dört-beş milyon yıl önce belden aşağısı insanımsı, belden yukarısı primatımsıdır? Ve belden aşağısı ne zaman insanımsı olmaya başlamıştır veya olmaya zorlanmıştır?

4-Neden en son kafatası hacminde giderek artan bir büyüme başlamıştır? Bu kafatası hacimleri farklı insansılar ayrı ayrı birer tür müdürler ve neden yok olmuşlardır?

5-Bir şempanze embriyosunu insan uterusuna koysak buradan doğum sağlasak sonuç ne olur?

Rift vadisinde bulunan Australopithecus ve Hominid fosillerinin şifreleri çözüldüğünde bu soruların yanıtı oradadır. Ve aslında bu fosillerin beden(iskelet) dili bize bu soruların cevabını vermektedir.

Bu yazıda insan sözcüğü ile akıllı canlı olan çağdaş modern insan kastedilmektedir. İnsanın akıllı canlı oluşu ile ayağa kalkma arasında bir ilişki olduğu antropoloji bilimi tarafından öngörülmüştür (k: 1, 5, 9, 10, 11). Fakat ayağa kalkma olgusunun nasıl ve ne şekilde işlev gördüğü halen tartışılmaktadır. Ayağa kalktığı için elleri boş kalmış ve ellerini kullanarak beynini geliştirmiştir tezi vardır (k: 7, 8, 10, 13). Ama şu andaki şempanzelerin ellerini kullanma süreleri, süre/gün olarak modern insanın ellerini kullanma sürelerinden fazladır. Birbirlerinin parazitlerini temizlerler, meyve yerler, çekirdek kırarlar, yaprak ve kabuk yerler, termit avlarlar; bunların hepsi elle yapılır. Kaldı ki aynı türden eşzamanlı ayrıldığımız öngörülüyor; biz ellerimizi kullanarak akıllı canlı olduk da onlar neden ellerini kullanarak akıllı canlı olamadılar?

Sonuç olarak, akıllı canlı olma nedeni ayağa kalkmakta aranmalı, ama elleri boş kaldı gibi zayıf argümanlarla savunulmamalıdır.

Üç Tez

Bu konuda üç tez var. Birincisi, tropik yağmur ormanlarında yaşayan şempanzeyle ortak atamız olan primat tropik ormanları yağmalayıp bitirdiğinde savana açık alanlarında kaldığı için avcılarını kollamak ve kendini savunmak üzere ayağa kalktığı görüşüdür (k: 1, 13, 14). Bu çok zayıf bir iddiadır. Ayrıca bazı australopithecus fosillerinin bulunduğu yer katmanlarının ormanlık alan kalıntıları olduğu bilimsel analizler sonucu anlaşılmaktadır. Bu canlıların ormanlık bir alanda yaşadığının kanıtı olmalıdır, bu olgu savana tezini çürütmektedir. Benzer fiziksel yapıdaki başka canlılar da ayağa kalkmalıydı, neden kalkmadı? Yazının ilerleyen bölümlerinde anlatılacağı gibi, insanın geliştiği primat çok özel bir dönemeçten geçmiş ve o nedenle ayağa kalkmak zorunda kalmıştır. Ayrıca neden sadece o yöredeki yağmur ormanları yağmalanmış, Afrika Ekvator bölgesindeki diğer yağmur ormanları yağmalanmamıştır? Bu soru da yanıtlanacaktır.

İkincisi, Afrika’nın sıcak güneşinden vücudunu korumak üzere ayağa kalktığı… Bu sayede vücuduna gelen güneş ışınlarının dik değil de eğik gelmesini sağladığı ve bunun sonunda kızgın Afrika güneşinden korunduğu savıdır (i: 1, 8, 14, 22). Eğer böyle olsaydı filler ayağa kalkardı, kanguru şimdi modern insan gibi dimdik yürüyordu.

Üçüncüsü, ayağa kalkma sonucu olarak kafasının yerden yükseldiği, bunun sonucu olarak Afrika meltemi sayesinde beynini soğuttuğu iddiası vardır (i: 7, 8, 9). Ayağa kalkınca kafanın yerden yüksekliği en fazla 40-50 cm fark eder. Bunun sonucunda Afrika melteminin beynin ısısını düşüreceği savı pek güçlü bir sav değildir.

Peki, neden ayağa kalktı?

İnsansı fosillerin çok büyük bir oranda, bir iki istisna hariç, hep Rift vadisinde bulunmasının bir nedeni olması gerekir. Bu istisnaların da, ayağa kalkma olayından sonra, insansıların bir şekilde erozyon veya başka bir jeolojik olay sonucu Rift vadisinin dışına çıkmış olmasıyla açıklanabilir.

Günümüzden 8-10milyon yıl önce dünyanın önemli çöküntü vadilerinden biri olan Doğu Afrika’daki Rift vadisinin, üstündeki yağmur ormanları, hayvan ve bitki örtüleriyle birlikte çöktüğü bilinmektedir (i:10,13). Bu çöküntünün öyle bir kritik yeri olmalı ki, belki Olduvai boğazı, belki başka bir yer, bu yerdeki ağaçlar üstünde yaşayan ortak atamız primat bir anlamda mahsur kalmış olmalı. Rift vadisinin özelliğinden dolayı, yağmur sularının tahliye olamadığı söylenebilir. Bu arada çökmeden dolayı yer altı sularının da yeryüzüne çıktığı düşünülürse, çöküntünün içinde uzun süreli ve kalıcı bir su varlığından bahsedebiliriz. Zaten şu anda Rift vadisi içinde çoğunlukla sodalı göller var. Büyük bir kesim de, kurumuş göl çökeltisidir.
Şu görüşü ileri sürüyorum:

Aslında insanın, insan olma özelliği kazanma sürecinin de (evriminin) kendine has olması gerekir. Çünkü insan bir yana diğer canlılar bir yana gibi düşünülebilir, dolayısıyla insanın evrimleşme sürecinin de çok kendine özgü olması gerektiği düşünülebilir. Australopithecusların geliştiği primatın, olağanüstü bir doğa olayından, koşullardan geçmiş olması gerekiyor. İnsanın öncülü, doğal seçimle, evrimleşerek değil, olağanüstü bir zorlamayla, bir devrim yaparak insana dönüşmüş olmalıdır.

Ağaçta yaşayan bir canlı olan öncülümüz, belirli bir süre ormandaki yiyecek stokunu bitirinceye kadar bu duruma direnmiş olmalı. Su içmek için de aşağı inmesi zaten gereklidir. Belirli bir direnç noktasından sonra ormandaki yaşam stokları azalınca, yüz binlerce yıl içinde, aşağıya inme zorunluluğu doğmuş olmalı. İnsansı maymun fosillerinin bulunduğu katmanların sualtı çökeltileri olmasını (i: 4, 7, 10), canlıların su içinde kaldığının göstergesi olarak kabul edebiliriz. Ağaç üzerinde yaşamayan, boyu kısa veya sürüngen canlılar suda boğulmuş olmalı. Bu sayede sular, özelikle balıklar için çok zengin bir besi ortamı oluşturmuştur.

Öncülümüz balıkla beslenerek protein rejimine girmiştir. Eliyle balık yakalamıştır bu balık yakalama sırasında tabii ki boğulmamak için ayağa kalkmıştır. Balıktan başka yenecek hiçbir şeyin olmadığı, içinde bulunulan konum gereği başka besin maddesi bulma olanaksızlığından dolayı elle balık yakalayarak geçirilmiş 4-5milyon yıl düşünün. Bu canlı elle balık yakalayarak ve suda boğulmamak için ayağa kalkarak yaşamını sürdürebilmiş ve 4-5 milyon yıl süren bu yaşam biçiminden sonra belden aşağısı insanımsı olmuştur. Darvin de, bu protein rejiminden bahseder (k:10). Göğsüne kadar derinlikteki bir suda yürümek için ayağa kalkmak zorunluluğu vardır. Günümüzde şempanze ve orangutanların su içinde, karaya kıyasla daha dik durduklarını ve yürüdüklerini görürüz. Bu arada günümüzden 4-5milyon yıl önceye gelindiğinde belden yukarısı ağaçta yaşamaya uygun primat, belden aşağısı; pelvis kemiği, bacak kemikleri, diz kapağı açısı ve ayakları insansı olan Australopithecus afarensisin (i:7,24) anlaşılması kolaylaşıyor. Australopithecus afarensisin ataları gündüzleri yerde su içinde dik yürüyerek, geceler ağaçta yaşamışlardır. Australopithecus afarensisin romatoit artirit olması suda yaşamanın sonucudur. Ayrıca bulunan on üç kişilik afarensis ailesinin paleoantropologlar tarafından suda boğulmuş olabileceklerinin öne sürülmesi, bu canlıların suda yaşadığını düşündürmelidir. Bu şekilde yaşanan 4-5milyon yıl içinde, bu primatların belden aşağısı insansı hale gelmiştir.

Derinliği yarım metreyle bir metre arasında değişen bir tatlı su gölü üretelim. Bu göl ve civarında bir canlının yaşamını sürdürebilmesi için göldeki balıklar dışında yiyebileceği hiç bir şey olmasın. Gecelerini geçirmek üzere üstünde meyve, yaprak ve ağaç kabuğu olmayan ölü ağaç kütükleri bulunsun. Böyle bir idealize ortam küremizin üzerinde de pek çok yerde var. Suni olarak da oluşturulabilir. Balık oluşmasını da dışarıdan sürekli destekleyelim.

Bu ortama bir şempanze grubunu koyalım bin yıl sürecek bir deney yapalım. Belki bu kadar beklemeye bile gerek kalmayabilir.5-6 nesil sonra bu şempanzelerin nasıl ayağa kalkmak zorunda kalacaklarını, elleriyle balık yakaladıklarını görebileceğiz. Küremizde bir yığın canlının balıkla beslendiğini biliyoruz. Körfez ülkelerinde develerin kurutulmuş balık yediğini de biliyoruz. Bu sürecin belirli aşamasından sonra doğacak yavruların önce yüzlerinin annelerin bacaklarına dönük, daha sonra yüzlerinin annelerinin sırtına dönük (insan gibi) doğacaklarını gözlemleyebileceğiz. Bu arada kafatası hacmindeki büyümeleri gözlemleyebileceğiz.

Belden aşağısı tamamen insansı olup, iki ayak üzerinde yürüme rahatlığı sağlanınca ve de ayak başparmağı artık ağaç dallarını kavrayamaz şekilde insansı olunca, bir primat gibi ağaç üstünde yaşama kolaylığı bitmiştir. Belden aşağısının insansı oluşu belden yukarısını da insansı olmaya zorlamıştır.

İnsan gibi, ayaklarını yana açmadan, sendelemeden rahatça iki ayaküstünde yürüyen bir şempanze düşünün. Bu canlının yürürken düşmemesi için ağırlık merkezinin pelvis dışına çıkmaması lazım, aksi halde yürüyüş sırasında adım atarken tek ayaküstünde kalma anlarında yere düşecektir. Dolayısı ile yere düşmemek için belden yukarısını dik tutmak zorunluluğu hissedecektir.

Gövdeyi dik tutmayı beceremeseydi, bu canlı türünü sürdüremez ve yok olurdu. Yani belden aşağısı insansı olan bir canlının belden yukarısının da insansı olması, doğa yasaları gereğidir. Nitekim olması gereken olmuş 8-10milyon gibi bir süre içinde modern insan oluşmuştur. Ağacı terk edince, dallarda hareket etmeye çok uygun olan eller ve parmak şekillerine gerek kalmamıştır.

Gövdedeki Değişim

İki ayaklılık oturunca belden yukarısının iki ayaklı yürüyüşe uyarlanması için ağırlık merkezinin pelvis kemiğinin ve diz kapağının dışına taşmaması gerekmektedir. Bütün bunların gereği olarak belden yukarısının insanlaşması, konik olan göğüs kafesinin daralmaya başlayıp modern insandaki silindirik biçimi alması gerekmiştir (İ:14,15). Australopithecusun çömlek karınlılığı ve bele yakın kaburga çapı da daralmak zorundadır. Australopithecusun göğüs kafesi koniktir ve karın bölgesinde çömlek karınlılığın oluşmasını sağlamaktadır (İ:20).

Hâlbuki insanda bele yakın kaburga kafes çapı daralmıştır, çömlek karınlılık bitmiştir. Bunun sonucunda Australopithecusun rahmindeki yavrunun pozisyonu ve durumu değişmeye başlamıştır. Bunu hızlandırılmış bir film gibi düşünür ve belden yukarısının 5derecelik açılarla dikleşmesini resmedersek, rahimdeki yavrunun durumundaki değişikliği daha iyi anlarız.

Gövde her 5-10 derece dikleştiğinde,doğan yavrunun kafatası şekli ve beyin sığası değişir.Eğer 4-5 milyon yıldan bu yana doğan bütün Australopithecusların fosilleri bulunmuş olsa,hem gövde dikliği hem göğüs kafesi daralması (silindirikleşmesi) ve kafatası hacmindeki büyüme çok net olarak görülürdü.Bulunan fosillerin sayılarının çok az olmasına rağmen beyin sığalarının 350-400, 450-500, …, 600-700, …1000-1300 cc’ye derece derece yükseldiği görülmektedir.

Bir deney düşünelim

Bunun kanıtlanabilirliği açısından bir deney önermek gerekirse, döllenmiş bir şempanze yumurtasını insan rahmine emplante etsek ve doğum sağlasak, buradan doğan şempanzenin yumurta ve spermini tekrar dölleyip gene insan rahminde üretsek, insan rahminden doğmuş dişi ve erkek şempanzelerin yumurta ve spermlerini birleştirip tekrar insan rahmine emplante etsek ve bu işlemi sonsuz kere tekrarlasak, hızlandırılmış bir Australopithecus’tan Homosapiens’e bir gidiş hali izleriz. İnsan rahmi son şeklini aldığı için 4-5milyon yıl önce olduğu gibi 350cc’den birkaç cc fazla gibi yavaş bir seyir izleyemeyiz.

Çünkü 4-5milyon yıl önce rahminde kendisini dik duruşa uyarlıyordu ve Australopithecus’la modern insan arası bir yerdeydi, hatta yolun başlangıcındaydı.

İnsan rahminde fetüsün kafasının yuvarlaklaşması doğrultusunda bir baskı vardır. Bu anlamda çene geri itilmekte, çene geri itildiği için burun öne çıkmakta, çeneler dikdörtgen şeklinden ovalliğe dönmektedir. İngilizcesi chin olan bizim alt çene dediğimiz çenemiz ortaya çıkmaktadır. Bunun insan canlısına hiçbir faydası yoktur. Yani bu doğal seçilim yoluyla elde edilmiş bir özellik değildir. Sadece yüzün önden geriye doğru itilmesi sonucu oluşuyor. Muhtemelen insan rahminden doğan şempanze yavrusunun da bu anlamda çenesi ileri çıkık olacak, burun kemiği ortaya çıkacak, diş dizilimi dikdörtgenlikten oval şekle dönecektir.

İnsan Yavrusunun Özelliği

İnsan yavrusu hiçbir canlı ya da hiçbir memelide olmadığı gibi tamamıyla çaresiz doğuyor. Kafasını taşıyamıyor. Bütün bunların nedeni, ayağa kalkmaktan dolayı karın bölgesinin daralmış olması, iç organlara, rahme ve dolayısı ile fetüse az yer kalmasıdır. İnsanın gebelik süresinin azlığını düşünelim. İnsan yavrusu diğer bütün memelilerde olduğu gibi gelişimini tamamlayıp doğmuyor. Çünkü insan yavrusu gelişimini tamamlamadan dışarı atılmaktadır

İnsan rahminin bu kendine özgülüğünün biricik ve tek oluşunun bir kanıtı, yavrunun sırtı anneye dönük doğmasıdır.(İ:18). Memeli balıklar ve kanguru hariç düğer tüm memeliler yüzleri anneye dönük doğar (İ:18.20). Kanguru iki ayaklı da olsa bu üreme biçimiyle akıllı canlı olamaz. İnsan rahmine emplante ettiğimiz şempanze de insan yavrusu gibi sırtı taşıyıcı anneye dönük doğacak, insan yavrusu gibi tamamıyla aciz olacak, bıngıldağı olacaktır.

Bütün bunların sebebi insan rahminin mekanizmaları ve işleyiş biçimidir. İnsandan başka hiçbir memeli kafatası kemikleri birleşmemiş yani insan gibi bıngıldaklı doğmaz. Aslında insanında böyle doğmaması gerekir. Bunun nedeni ayağa kalkmadır, yavrunun rahminde yerleşme ve oluşum sırasındaki biçimleridir.

İnsan dışında memeli yavruları kafaları doğum kanalına yakın, gövdeleri rahmin geniş tarafına yerleşiktir. İnsanda ise yavrunun kafası rahmin geniş tarafında gövdesi dar tarafında yani doğum kanalına yakın tarafındadır. Bunun nedeni gövde dikleşmesinin belirli bir düzeyinden sonra, rahimdeki insan yavrusu yer çekimi yasaları gereği rahimdeki orijinal ve genel (bütün gebelik süresince kafa doğum kanalı tarafında gövde rahmin geniş tarafında bulunma durumu) pozisyonunu bozup tam yüz seksen derecelik bir dönüş yapmıştır. Buna akıl taklası (Salto Intelligente) diyebiliriz. Çünkü bu takla sonucudur ki, insan yavrusunun rahimdeki pozisyonunu tamamen kendine özgü bir hale getirmiş, bütün memeliler bir yana insan bir yana sonucunu oluşturmuştur. Bunun sonucu olarak da insan akıllı canlı haline gelmiştir.

Doğuma iki ay kala insan yavrusu ters döner ve başı doğum kanalına yaklaşır. Australopithecus’ların yüzlerinin annelerinin bacağına dönük doğdukları paleoantropologlar tarafından söylenmektedir. Bunun nedeni de ayağa kalkmanın belirli bir düzeyinden sonra yapılan bu Salto Intelligente’nin kafatasını büyütmesi sonucu yavru artık yüzü anneye dönük doğamamaktadır, çünkü bu arada gövde dikleşmesi sonucu doğum kanalında da şu andaki modern insana doğru giden değişiklikler oluşmaya başlamıştır. Ve yavrular dikleşmenin bu döneminde yüzleri anne bacağına dönük doğmaya başlamışlardır, başka türlü doğamadıkları için. Dikleşmenin daha ileriki aşamalarında yavrular artık modern insanda olduğu gibi yüzleri annenin sırtına dönük doğmaya başlamışlardır. Olasıdır ki bu ilk ters doğanlar doğum sırasında çok zorluklar yaşamışlardır, belki yavruların hayatta kalma oranı çok düşmüş olabilir. Ama hayatta kalmayı becerebildiği içinde bu canlı bu güne dek evrimleşmiş ve son şeklini almıştır. Australopithecus boisai ve Australopithecus robüstus’un kafataslarının üstündeki sagittal crest denilen çıkıntıların doğum sırasında annenin pubic symphysis’ini (pelvis kemiğinin ön bağlantı yeri) yırtmış olabilir ve kafatası doğum sırasında o aralığa sıkışmış olabilir, kafatası üstündeki o çıkıntılarda bu nedenle oluşmuş olabilir. Çünkü daha sonra o çıkıntılar görülmemektedir. Bu Australopithecusların homo cinsi olup olmadıkları tartışılmaktadır yani Australopithecusun son dönemleridirler, homo cinsinin de ilk başlangıcıdırlar. Gövde dikleşmesinin belirli düzeyinden sonra yavrunun anneye sırtı dönük doğma(doğabilme) zorunluluğu oluşmuştur, bu düzeyden sonra sırtı anneye dönük doğanlarda sıçramalı bir kafatası büyümesi başlamıştır bundan sonradakilerde homo cinsidirler. Bu olgu primattan insana doğru yürüyüşün doğum sürecindeki ara aşama olduğunun ifadesidir. Hatta paleantropoloji bilimi Australopithecus’ların doğum sırasında birbirlerinden yardım alıp almadıklarını sorgulamaktadır (İ:18).İnsan rahminin kafatasının yuvarlaklaşması, foramen magnumun öne doğru gelmesi doğrultusunda bir baskısı vardır. Ayrıca insan gibi tam dik duruşa uyarlanmış bir canlının kafatasını bu iskelet üzerinde dengeli bir şekilde taşıyabilmesi için foramen magnumun öne gelmesi, kafatasının yuvarlaklaşması gerekmektedir. Bu oluşum dik duruş tamamlanınca bitmiştir. Bundan sonra beyin büyümesi de bitmiştir. Zaten kafatası büyümesi bunun sonucu olarak beyin büyümesi gövde dikleşmesinin belirli bir derecesinden sonra başlamış, gövde dikleşmesi bittikten sonrada bitmiştir.

İnsana götürdü

Sonuç olarak gövde dikleşmesi başladıktan sonra göğüs kafesindeki daralma ve silindirikleşmenin sonucunda rahimde ve rahimdeki fetüste başlayan değişmeler bu canlıyı insana götürdü. Sahelantropus tchadensis, Orrorin tugenensis’i doğurmuştur; Orrorin tugenensis, Ardipithecus ramidus’u; Ardipithecus ramidus, Australopithecus anamensis’i; Australopithecus anamensis, Australopithecus afarensis’i; Australopithecus afarensis, Australopithecus africanus’u; Australopithecus africanus, Homo habilis’i; Homo habilis, Homo erectus’u; Homo erectus, Homo sapiens’i doğurmuştur. Burada, ara türler olarak ya da ara cinsler olarak tartışılan bazı tür cinsleri sıralamadım. Paleantropoloji bilimi bunları ayrı ayrı türler olarak kabul ettiği için neden bu kadar çok tür üretildiği ve neden bunların yok olduğu sorusuna yanıt arıyor fakat bulamıyor (İ:5). Hâlbuki gövdenin dikleşmesi ve rahmin bu dikliğe uyum sağlama sürecinde yapılan doğumlar sonucunda, her insansı kendinden kafatası sığası olarak bir büyüğünü doğurdu.

Gövde dikleşmesi başladığında rahimdeki yavruların kafataslarında büyüme başlamıştır.4-5 milyon yıl süren bu gövde dikleşmesi sürecinde her anne kafatası hacmi kendinden büyük bir yavru doğurmuştur. Bazı paleoantropologlar bu kafatası hacmi birbirinden farklı insansıları ayrı tür kabul etme eğilimindedir. Hâlbuki gövde dikleşmesi süreci devam ettiği sürece kafatası büyümeleri devam etmiştir, gövde dikleşmesi tamamlanınca kafatası büyümesi bitmiştir. Bu gövde dikliğinin tamamlanmış haline İngilizcede ”fully upright posture” denilmektedir. Şu andaki insan tam bu pozisyondadır ve kafatası büyümesi bitmiştir.

Bu bir büyük beyin sığalı yavru doğurma süreci, iskeletin ayaktan başa kadar dik duruşa uyarlanması bitinceye kadar devam etti. Şu andaki modern insan dik duruşa tam uyarlıdır, belki ufak tefek uyarlanışlarımız devam etmektedir. Ve iskelet şeklimiz milyonlarca yıl içinde genetik kodumuzda kayıt olduğu için insan kendi türünü üretmektedir.

Ama genel iskelet şekli her türlü ihtiyacına cevap vermektedir. İnsanların sürat koşusu yaparken kollarını sallamaları, beyin motor merkezinde halen dört ayaklılık programının devam ettiği biçiminde yorumlanabilir.

Örneğin bacağı diz kapağının biraz üstünden kesilmiş bir kedi koşarken ayağı sağlammış gibi aynı programda koşar. Bu tür belki bazı yazılımlarımız henüz güncellenmemiştir ama iskelet halimiz tam dik duruşun en ideal şeklidir.

Hangi kara canlısını iki ayaküstünde yürütürseniz yürütün, sonuçta iskeletin alacağı şekil insan iskelet şeklidir. Belki fili ayağa kaldırsanız boyutları elbette devasa olacaktır; ama genel iskelet şekli insanınki gibi olmak zorundadır.

Yerçekimi ve fizik yasaları gereği bu böyledir. Ayağa kalkmanın akıllı canlı üretmesi için üreme biçiminin insanınki gibi olmak zorunluluğu vardır. Örneğin kanguruyu ayağa kaldırsanız modern insan gibi tam dik duruşlu yapsanız akıllı canlı üretemez, çünkü üreme biçimi bunu üretmeye uygun değildir.

Neden suda yaşayan bir akıllı canlı (günümüz insanı) yoktur?

Suda yaşayan, suda soluyan, yaşamak için oksijenini sudan alan, okyanuslardaki yeraltı madenlerini çıkarıp işleyen piramitler inşa eden bir canlı yoktur? İnsan aklı ve hayal gücü denizkızı mitolojisini üretmiştir. Eğer yunuslar, balinalar denizlerin veya okyanusların dibinde yere basarak insan gibi yürüselerdi ve dik dursalardı, onların da yavruları bir AKIL TAKLASI (solta intelligente) atardı ve akıllı canlı olurdu. Suda yaşayan her canlı yatay olarak yaşadığı için, fizik yasaları gereği yatay yaşamak zorunda oldukları için, akıllı canlı üretememişlerdir. Birçok kara canlısının denizaslanı, denizatı, suaygırı, vs. gibi suda yaşayan denkleri var, neden insanın olmasın? İnsanın suda denkliğinin olmamasının nedeni suda yaşayan memelilerin dik yürüyerek yaşayamamalarıdır.

İnsanda kafatası (beyin dokusu) büyümesi devam ediyor mu? Durmuş mu? Neden?

Günümüzden 8-10 milyon yıl önce çöken doğu Afrika’daki Rift vadisinin belirli bir yerinde bir anlamda mahsur kalan, bir şekilde tuzağa düşen şempanzeyle ortak atamız olan primat yaşamını ve neslini sürdürebilmek için tatlı suda balık avlamak ve bu şekilde yaşamını ve türünü sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu arada suda boğulmamak için kafasını su dışında tutmak zorunda kalmıştır ve dolayısıyla farkında olmadan ayağa kalkmıştır. İçinde bulunduğu suların bazı bölümlerinin yeraltı kaplıca suları olduğunu düşünebiliriz, günümüzde olduğu gibi Rift vadisindeki tektonik çökmelerden dolayı yeraltı suları yeryüzüne çıkmıştır. Bu tür sularda geçirilen 4-5 milyon yıl bu primatın belden aşağısını insansı hale getirmiştir. Belki belden aşağı iskeletinin (pelvis, bacak ve ayak kemikleri) insansı olmasında bu sıcak kaplıca sularının da etkisi olduğu düşünülebilir. İnsan vücudunun 4-5 milyon yıl süresince su içinde kalması tüysüzlüğün sebebi diye düşünülmelidir. Çünkü suda yaşayan canlıların tüyleri yoktur, kafası su içinde kalmadığı için (boğulma riskinden dolayı) tüylüdür.

Belden aşağısını insansı hale getiren bu 4-5 milyon yıllık süreç içerisinde kafatası(beyin dokusu) neden büyümeye başlamamıştır? Neyi beklemiştir?

Belden aşağısı insansı olduktan sonra ki tuzağa düşeli 4-5 milyon yıl olmuştur, vadide meydana gelen erozyonlar sayesinde vadiden çıkmış olabilir. Fakat ayak başparmağı insansı olup kavrama yeteneğini yitirdiği için ağaçlarda bir primat gibi kolay hareket yeteneğini yitirmiştir ve belden aşağısı terresteriel (yerci), belden yukarısı da arborial (ağaççı) olmuştur, yerde yaşamak zorunda kalmıştır. Bu iskelet yapısının yaşamını ve neslini sürdürme açısından riskli olduğu anlaşılmalıdır. Belden yukarısının da insansı olması gerekir ki kolay yürüyebilsin, kolay koşabilsin. Yani o iskelet yapısı yaşam için bir dezavantaj teşkil etmektedir. Ayrıca fizik yasaları gereği belden yukarısının belden aşağısına uyması yani aynı günümüz insanının iskelet yapısı gibi olması zorunluluğu vardır. Australopithecus fosillerinin belden eğriliği(bir anlamda belden bükülmüş kambur bir insan gibi oldukları) anlaşılamamaktadır. Bir canlının ağırlık aksının ayak alanları dışına çıkmaması gerekir. Aksi halde avcısından kaçarken, avlanırken zorluk çekecek, yaşamını sürdürmekte sorunları olacaktır. Bu nedenle gövde derece derece dikleşmeye ve günümüz insanınınki gibi ideal iki ayaklı iskelet olma yoluna çıkmıştır. Doğal olarak primatlardaki çömlek karınlılığın sona ermesi gerekmiştir. Kaburga kafesi primatlardaki konik yapıdan insanlardaki silindirik yapıya dönüşmeye başlamıştır. Bu arada yaşam sürmekte, yavrular doğmakta, nesiller devam etmektedir. Tek yavrulayan memelilerin(ikiz, üçüzler istisnadır) uterusundaki embriyoların kafaları doğum kanalına yakın, bedenlerinin arka kısmı ise armut biçimindeki uterusun geniş tarafındadır. Öyle yerleşirler, öyle gelişirler ve öyle yüzleri annelerinin karınlarına dönük olarak doğarlar. Bu, şempanze dâhil günümüz primatlarında böyledir. İnsanda ise tam tersidir. Bu bir tek insana özgüdür, embriyonun kafası armut biçimindeki uterusun geniş tarafında, bedeninin alt tarafı ise doğum kanalına yakın dar tarafındadır. İnsan embriyosu doğuma iki ay kala baş aşağı döner ve öyle doğar.

Bu neden böyle olmuştur?

Belden aşağısı 4-5 milyon yıl süren özel şartlardan dolayı insansı hale gelen Australopithecus’un, belden yukarısı fizik yasaları ve yaşamını sürdürme avantajı olarak dikleşmeye başlamıştır. Aynı zamanda göğüs kafesi daralmaya başlamıştır. Bu dikleşmenin ve daralmanın öyle bir noktası vardır ki, uterustaki embriyonun duruş biçimi değişmeye başlamıştır. Paleoantropoloji bilimi Australopithecusların yüzlerinin annelerinin bir bacağına dönük doğduğunu söylemektedir. Bu primattan insana gidişin bir ara aşamasıdır. Yani modern insanda olduğu gibi yüzü annenin sırtına dönük doğma süreci başlamıştır. Gövde dikleşmesinin ve kaburga daralması ve silindirikleşmesinin gitmek üzere yola çıktığı şekil, modern insan şeklidir. Bu modern insana gidiş yolculuğunun belirli bir aşamasından sonra uterustaki embriyo 180 derecelik bir takla atmak zorunda kalmıştır. Bunun nedeni yer çekimi, gövde dikliği ve karın bölgesinin daralmasıdır. Ben buna AKIL TAKLASI (salto intelligente) diyorum. Bu akıl taklasından sonra kafatası(beyin dokusu) büyümesi başlamıştır. Australopithecuslardaki 350cc-400cc, 450cc-500cc, …, 600cc-700cc’lik kafatası (beyin dokusu) çeşitliliğinin ve giderek büyümenin nedeni bu akıl taklasıdır. Gövde dikleşip, kaburga silindirikleşip, karın bölgesi daraldıkça kafatasındaki(beyin dokusu) büyüme devam etmiştir. Ta ki; gövde dikleşmesi tamamlanıncaya kadar. Günümüzde gövde dikleşmesinin tamamlandığını kabul edersek kafatası büyümesinin de bittiğini kabul edebiliriz. Bu gövde dikleşmesi sırasında her Australopithecus kendisinden kafatası hacmi biraz büyük bir yavru doğurmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: akıllı canlı olma yolculuğu ayağa kalkan bir primatla değil, annesinin rahminde 180 derecelik AKIL TAKLASI (salto intelligente) atan embriyoyla başlamıştır.

KAYNAKLAR:

Kitaplar(K);
1-Göl İnsanları Richard LEAKEY-Roger LEWIN;
2-Çıplak Maymun Desmond MORRIS;
3-Hayvanların Sessiz Dünyası Marian Stamp DAWKINS;
4-İnsan Üstüne Bir Deneme Ernst CASSIER;
5-İnsan Türünün Kökeni Ve Gelişimi V.P ALEKSEYEV;
6-Genetik Prof. Dr.Emine BİLGE;
7-İnsanın Ataları L.S.B. LEAKEY;
8-Doğanın İnsanlaşması Serol TEBER;
9-İnsan Nasıl İnsan Oldu M.İLİN-E.SEGAL;
10-Türlerin Kökeni Charles DARWIN;
11-Davranışlarımızın Kökeni Serol TEBER;
12-Aklın Tarih Öncesi Steven MITHEN;
13-Modern İnsanın Kökeni Roger LEWIN;
14-Tarih Öncesi İnsan Robert J.BRAIDWOOD

İNTERNET KAYNAKLARI(i)
1-Biology human Evolution in the yahoo;
2-Antropological links;
3-Ucla&Beyond,
4-Human Evolution The Fosil Evidence 3D;
5-Hominid Species;
6-The Hunterian Museum and Art Gallery;
7-Long Foreground-Species Timeline-Australopithecus afarensis;
8-Hominid Evolution Survey;
9-Wiley InterScience Journal Abstract;
10-Re of Canyons Grand and Imagınary;
11-Science Daily Modern Humans;
12-L’Habitat Du Chimpanze;
13-Higbeam Encyclopedia-search results for Rift Valley;
14-Hominid Evolution and Development;
15-Natural History Magazine;
16-Project MUSE;
17-Uterina Anomalies;
18-Evolution of Human Birth;
19-BBC-Science&Nature Animals;
20-Chimp Fetus;
21-The Cave of Chauvet-Pont-d’Arc;
22-Becaming Human Paleantropology,Evolution and Human Origins;
23-Secrect of The Dead;
24-Lunatics,Lucy and a little book for the school library;
25-BBC NEWS Science-Nature Upright walking began in trees.