hale özgür kıyıcı
haleozgurkiyicitaylan’ın en yakın arkadaşı idi. sanırım en son annem görmüştü alp’i şekibe (çelenk) ablaların evinde. açık renk gözleri nedeniyle annem ona isim bile takmıştı. yakışıklılığı nedeniyle dünya jönlerini aratmayacak bir çocuktu.

taylan’ın öldürülüşü alp’te çok farklı bir yara açmıştı. sanırım bu dostluğu iyi bilenlerden biri de halil’dir (çelimli). annem nurhak’ta öldürüldüğünü öğrendiğinde taylan’da olduğu gibi yüreğindeki derin yanmaların tarifini yapmıştı. bu yanmalar zamanla yüreğini çok acıtmıştır.

alpaslanozdogan01henüz, istanbul’a göç etmemiştik. ankara’daki evimize getirmişti taylan, alp’i. palto ve pardösü giymezdi taylan. annem kiremit rengi, önden fermuarlı bir montu yeni diktirmişti. bu montun ön tarafı paramparça vaziyette eve gelmişlerdi. onları getiren kişi ise -ismini sonradan öğrenmiştik- volkswagen arabası olan, odtü‘de öğretim üyesi biri idi. anneme laboratuardaki derste asit döküldüğünü söylemişlerdi. annem de bu gerekçeyi dinledikten sonra, “burnun büyüyor pinokyo gibi, taylan…” dediğinde alp’in anneme bakışını hiç unutmam. bu söyleşi alp’in diline dolanmıştı. taylan’ın ölümünden sonra da anneme “inanın bu anlattıklarımdan burnum büyümeyecek.” dediğinde, annem boynuna sarılıp “alp, yüreğim artık dayanmaz.” derdi.

taylanlar komer’in arabasını yakmaktan arandıkları dönemde bir müddet anneannemin evinde kalmışlardı. buradan ayrıldıktan sonra nereye gittiklerini annem alp’e sorduğunda “burnum büyüyebilir…” demiş; cevap vermek istememişti. gazeteci ahmet kahraman’ın söyleşisinden sonra nerede olduklarını öğrenebilmiştik.

alpaslanozdogan02şekibe ablalarda (çelenk) alp ile görüştüklerinde, annemin ve şekibe ablanın nasihatlerini başı önünde dinledikten sonra, annem, “başını kaldır ve cevap ver alp!” dediğinde, “geriye dönüş yok; bu yola devam etmeliyiz. bak yine burnum büyümedi, necla anne…” diye cevap vermişti. bu espri onların arasındaki ana-oğul ilişkisini sanırım anlatır. taylan’ın istanbul’a gelmeden çektirdiği son resim de alp ile birlikte olanıdır.

izmir buca mezarlığındaki mezarını m. lütfi ile hep ziyaret ederiz. o maviş gözlerindeki sevgiyi taşın üzerine çizmişler. hakkı karadeniz alp’i hiç yalnız bırakmıyor. o mezar hep tertemiz ve bakımlı. gençler de alp’i yalnız bırakmıyor.

nurhak’tan iki gün sonra da, hüseyin’in (cevahir) öldürülüşünün 38. yılı. bu acılar yüreğimizin bir tarafında sıkışmış kalmış olmamalı. tabii yüreğinin bir tarafına sıkıştırmayanlar bile mevcut. veya yüreğinde bu acıyı hissettiğini söyleyip burnu büyüyenler de it sürüsü kadar…

geçtiğimiz günlerde kıyıcı’nın sağlık sorunları için istanbul’a gittiğimizde, ışıtan gündüz bir anısını anlattı, alaattin çakıcı’nın avukatı olan bozkurt nuhoğlu ile ilgili. ışıtan bu konuyu doğrudan bozkurt’un bulunduğu toplantıda da, onun yüzüne karşı anlatmış. anıları yayınlayan, deniz ile birlikte çekilmiş bir resmini de kitabın kapağına koyan bu kişi, acaba anılarında deniz ve selahattin ve sabahattin okur’dan çınaraltı’nda niye dayak yediğini ve intikam almak için o dönem fkf istanbul sekretaryası istifa ettiğinden döb’lülerin denetimine geçmiş örgüt binasını sağcılarla birlikte bastığını da anlatmış mı, çok merak ediyorum. ışıtan, eşim m. lütfi‘nin de bu dayak yemenin bizzat tanığı olduğunu söylediğinde detayını ben de öğrendim. sanırım ışıtan ve m. lütfi de bu olayı herkesle paylaşır. zira gitgide kendilerini bile inandırdıkları bir masalı herkese anlatıyorlar. bizimkiler de damarlarına basılmadıkça cevap dahi vermiyorlar. bakalım gerçekleşebilirse eğer, ömer erim süerkan’ın önerisi ile bu yaz sanırım, bir araya gelip doğruları yazacaklar. sorumluluk onların. yazmalılar.