Maraş Katliamı Bilgileri (Aleviyol Çalışma ve araştırması)

1.Katliama Doğru

a) Tarihsel giriş

Sivas, Yozgat, Kayseri, Tunceli, Gaziantep, Adana, Hatay illeri gibi Maraş da yüzyıllar boyunca göçer aşiretlerin konaklama ve yaylak yerlerinden biri olmuştur. Göçer aşiretler, sonbaharda Adana, Gaziantep ve Hatay’a iner ve kışı bu ılık bölgelerde geçirirler; ilkbaharda binlerce çadırdan oluşan kafileler halinde serin yaylalara göçerlerdi. Göçer aşiretlerin bir kolu Maraş üzerinden Uzunyayla’ya, diğer bir kolu yine Maraş üzerinden Yama ve Çiçek Yaylasına giderler. Dönüşlerinde aynı yolu izleyerek dönerler.

Bilindiği gibi, belli yerleşim yerleri olmadığı için, göçer aşiretler, yerleşikler ve merkezi hükümet nezdinde kural ve disiplin tanımaz gruplar olarak bilinir. Askere gitmezler, vergi ödemezler, göç sırasında yerleşik haklin evlerini, hayvanlarını, ekinlerini yağmalar, adam öldürürler. Kanun kaçaklarını içlerinde barındırırlar. Kendilerine engel olmak isteyen güçlerle savaşırlar.

Maraş, Sivas, Gaziantep, Adana, Hatay, Kayseri bölgesini yaylak olarak kullanan Kozanoğulları ve Avşarlar da kural ve disipline uymayan aşiretlerdendir. Hem yerleşik halkı rahatsız ediyorlar; hem de birbirlerine karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir üstünlük kavgası sürdürüyorlardı. Bu aşiretler, Osmanlı’ya karşı da kimi zaman birlikte, kimi zaman tek başlarına ayaklanıyorlardı. Yine Maraş’a bağlı Zeytunlu Kasabasındaki Ermeniler de, Osmanlı yönetimine başkaldırmışlardı.

19. yüzyılda Osmanlı yönetiminin etkinliği azalmış, bölgelerdeki beyler ve ağalar da başlarına buyruk olmuşlardı. Örneğin Maraş’ın etkin beylerinden Beyazitzâdelerle, Dulkadiroğulları arasındaki çekişme kanlı kavgaya dönüşmüştü. Kavgalı olan iki bey, vurucu güçlerini kendilerine bağlı aşiretlerden sağlıyorlardı. Maraş meclis üyelerinden Necip Efendi, Divan Efendizâde, Bekir Ağa, Seyisoğlu, Hacı Ali ile Maraş’ın bazı saygın kişileri, Beyazıtların baskısına karşıdır. Beyazıt Beyleri, Zeytunlu (Ermenilerden) toplumundan altı yüz silahlı kişiyi getirterek karşıtlarına baskı yapmaya, öldürmeye savaşmaya yönelirler. [1]

Osmanlı Yönetimi, bu bölgede konaklayan, kural ve disiplin tanımayan göçer aşiretlerini yerleşik duruma getirmek, denetim altına almak için 1864’de “Fıkra-i Islahiyye” adıyla seçkin bir askeri birlik kurar. Birliğin başına Müşir Derviş Pasa ile savaş deneyimi olan Kürt İsmail Paşa getirilir. Osmanlı birlikleri, Çukurova’da egemenlik kurmaya çalışan, kural tanımaz aşiretlerle (Kozanoğulları Avşarlar, Ceritler vb.) savaşa girişirler. Aşiretler yenilir. Devletin baskısıyla tüm aşiretler zorunlu iskâna tabi tutulur.

Bu aşiretlerin büyük bölümü, Adana, Gaziantep ve Maraş’ın kırsal bölgelerine zorla yerleştirilir. Yerleşik duruma getirilenler, bir yandan geleneksel hayvancılığı sürdürürken; öte yandan tarımla uğraşmaya yönelmişlerdir. Hayvansal ve tarımsal ürünlerini Maraş’taki eşraf ve esnafın aracılığıyla değerlendirirler. Bu insanlar, Maraş ve ilçelerindeki eşraf ve esnafına, paralarını, ürünlerini güvenle teslim etmektedirler. Hükümetle olan sorunlarını da bunların aracılığıyla çözmeye çalışıyorlardı. Aynı biçimde Maraş eşrafı, esnafı da bu insanlara güven duyarak içli dışlı olmuşlardır.

Osmanlı Devleti, her yerde olduğu gibi, Maraş’ta da şeriata yönelik uygulamalarıyla Sünni olmayan inanç topluluklarını asimile etmeyi amaçlamıştır. Bu nedenle Maraş’ta şeriata dayalı medrese, cami ve mescit yapımına önem verir. 1916’da Maraş’ta Milli Egitim Müdürü olan Besim Atalay, Maraş’ın tarihi, coğrafi ve kültürel yapısıyla ilgili yaptığı araştırma sonucu şu bilgileri aktarmaktadır: “Maraş’ın nüfusu 32.704. Bu nüfusun 24.228’i Müslüman, 8.476’si gayrimüslim. Bir tane 6 yıllık lise, bir tane 4 yıllık öğretmen okulu, 9 tane erkek çocukların gittiği ilkokul, bir tane kızların gittiği okul olmak üzere toplam 11 okul var. Buna karsın 92 cami ve mescit bulunmaktadır.” [2]

Genellikle Maraş il ve ilçe merkezlerinde yerleşik haklin büyük çoğunluğu Sünni; kırsal kesimde (köylerde) olanların bir bölümü Türkmen, bir bölümü Kürt kökenli olup, büyük çoğunluğu Alevi inançlıdır. Ama aralarında hiç mezhep tartışması, kavgası olmamıştır. Hatta Kürtler, Türkler ve Aleviler ile Sünniler, Maraş’ın İngiliz ve Fransızlar tarafından işgaline karşı hep birlikte mücadele yürütmüşlerdir. Elbistan’ın Alhaslı Aşiretinden “Kalık Dede” adında biri işgal yıllarının tanığıydı ve Malatya’ya sık sık gelirdi. Hoş sohbet bu yaşlı adam, Maraş’ın İngiliz ve Fransızlar tarafından işgalini ayrıntılarıyla anlatıyordu:

“Ben o sıralarda 8-9 yaşındaydım. Köyümüzde, çevre köylerde eli silah tutanlar, bir milis gücü oluşturdular. Milisler, Fransızların geleceği yolları kestiler. O dönem, ayakkabı falan yoktu. Gön çarık vardı, onu giyerlerdi. Cephedekilerin ayakları üşümesin diye köylerden yün çorap, tiftikten yapılmış kalpak (başlık), aba toplayarak, gön çarık dikerek gönderiyorlardı. Bir de Maraş’ın içinde bulunan halk için evlerden bulgur, un, çökelek, mercimek, tarhana topluyorlar, topladıklarını gizlice Maraş’ın içine sokuyorlardı. Hatta Akçadağ ve Malatya köylerinde de toplanan silah, giyecek ve yiyecekler Elbistan ve Pazarcık üzerinden Maraş’a gönderiliyordu. Fransızların her tarafını milis gücü sardı. Fransızlar kaçmak zorunda kaldılar.”

Kalık Dede, tanık olduğu Fransız işgalini ve anisini böyle anlatıyordu. Fransızlara karşı, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımı gözetilmemiş kardeşçe, dostça kaynaşmışlar. Geçmişte Alevi-Sünni ayrımı yoktu. Sonraları ne oldu da Alevilerle Sünnilerin arasına nifak tohumu ekilmeye çalışıldı? Aleviler, Osmanlı’nın katliamlarından kaçarak dağlık bölgelere, orman içlerine sığınmışlardı. Osmanlı’nın despot, soyguncu ve katliamcı hanedanlığı yıkıldı; yerine Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetle birlikte, dağlara sığınmış Aleviler de ovalara, kentlere göç etmeye yöneldiler. Kentlerde çocuklarını okutmaya, işyeri açmaya başladılar. Alevilerin ekonomik ve kültürel gelişimi, bazı tutucu çevreleri rahatsız ediyordu.

Maraş’ın Pazarcık ilçesine bağlı Alevi köylerinin yerleşik olduğu bölgedeki sazlıklar kurutuldu. Kartalkaya barajının yapılmasıyla bir bölüm arazi sulanmaya başladı. Topraklardan yılda dönüşümlü iki-üç ürün alınmaya başlandı. Pamuk ekimi oldukça gelişti. Ekonomik güçleri artan Aleviler, Maraş merkezinde tekstile yönelik fabrika kurmaya, sanayi ve ticaret alanında yeni işyerleri açmaya yöneldiler. Alevilerin sanayi ve ticarete yönelmeleri; Maraş’ta Sünni kesimin bu alanları elinde tutan ırkçı, tutucu kanadının işine gelmiyordu.

Tipik çıkar çelişkisi olarak beliren bu durum Maraş’ta kendini göstermeye başlıyordu.

b) Kahramanmaraş’ta son çeyrek yüzyılın siyasal seyri

Kentte, 1969 milletvekili seçimlerinde AP, 38.419 (%32); CHP, 21.126 (%17,6);
MHP, 1.469 (%1.27); TIP, 2.230 (%1,8) oy almış, MSP seçime katılmamıştır.

24 Aralık 1995’de yapılan milletvekili seçimlerinde ise; RP (MSP’nin devamı), :134.331 (%36,8); DYP (AP’nin devamı), 60.434 (%16,4); ANAP, 72.369 (%19,8); CHP, 33.813 (%9,3); MHP, 38.253 (%10,5); DSP, 9.792 (%2,7) oy almıştır.

Görüldüğü gibi, yaklaşık 25 yıldan sonra sosyal demokratların oyu düşerken; MHP ve RP oyları hızla artmıştır. Solcuların ve sosyal demokratların oylarının düşüş nedenlerinden biri, baskı ve katliamlar sonucu Alevilerin ve solcuların bölgeden zorunlu göçüdür.

Maraş’ın ekonomisine egemen olan Sünni işadamları, Alevi işadamlarını kendilerine tehdit olarak görmektedirler. Bu faktör, katliamı değerlendirirken gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim katliam sırasında bu işadamlarının bir bölümünün faşist saldırganlarla işbirliği içinde olduklarını basından öğreniyoruz. Aşağıdaki bilgiler, Aydınlık Gazetesinin 12. 01. 1979 tarihli sayısından aktarılmaktadır:

“Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırıldı. Katliamdan 15 gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk ARIKAN, Fabrikatör ve Hacı Çiftliğinin sahibi Muammer PAKDIL, kardeşi Cahit PAKDIL, Faruk ARIKAN’ın ağabeyi Hacı Osman ARIKAN, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman PİŞKİN, Çirçir ve Prese Fabrikatörü Sıddık AKDİŞLİ, Tanrıverdi Çirçir Fabrikası sahiplerinden Zekeriya KIRISÇI, Yağlıca Kardeşler Kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali YAĞLICA, Fabrikatör Tarik SARIKATIPOGLU, Çirçir Fabrikatörü Mehmet VAKKASOGLU, AP İl Başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk KADIOĞLU, Belediye Başkanı Ahmet UNCU, MISK Bölge Temsilcisi (Başkanı) Cemil TOZKOPARAN katıldılar.

“Toplantının açış konuşmasını yapan Hasan BALCI, ‘Bugüne kadar bizleri koruyabilmeleri için ülküdaşlarımıza her ay 250 bin lira para veriyorum. Sizler ise bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi komünistleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş’ı komünistlerden, POL-DER’cilerden, TÖB-DER’cilerden temizleyelim’ demiştir.” [3]

Gazetenin bu haberi yalanlanmamıştır.

Kahramanmaraş Milletvekili Hüseyin DOGAN, katliamdan hemen sonra yapılan CHP grup toplantısında, şu görüşleri ifade etmiştir:

“Kahramanmaraş’ta olan bir savaş değildir. İç savaşın silahlı iki tarafı olur. Kahramanmaraş’ta olan bir katliamdır. 1572 yılı 24 Ağustos’unda binlerce Protestan’ın boğazlandığı gibi, Saint Barthelemy katliamı gibi, Endonezya’da solcuların bir gecede birer birer vuruldukları faşist ayaklanma gibi bir katliamdır.

“Bunun adına anarşi denmez. Sağ-sol çatışması da denmez. Bu, Alevi-Sünni çatışması da değildir. Bunlar içinde aransa bile bu plânlı ve örgütlü bir faşist saldırıdır. Çevre illerden Maraş’a getirilen katil çetelerine belli hedefler gösterilerek, her şeyi hesaplanan bir plânla yürürlüğe konan bir faşist eylemdir. Kin ekip, kan çiçeği büyütenlerin, direnme hakkından söz edip ‘Milli direnme hakkı doğmuştur’ diye bildiri yayınlayanların eseridir. Maraş katliamı ‘Müslüman Türkiye-Milliyetçi Türkiye, Allah için Cihad başına’ sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında ‘Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet isliyor dedirtemezsiniz’ diyenlerden destek görenlerin eseridir…” [4]

Milletvekili Hüseyin DOĞAN’ın belirttiği gibi, Kahramanmaraş katliamı, örgütlü, plânlı, ekonomik çıkar nedeniyle bazı işadamlarının destek verdikleri netleşmektedir.

c) Katliam saatinin kurulduğu süreç

Şimdi Kahramanmaraş katliamının hazırlık sürecine bakalım.

7 Nisan 1978’de Ankara’da PTT aracılığıyla bombalı bir paket, Malatya Belediye Başkanı Hamit FENDOĞLU’na gönderilir. Hamit FENDOĞLU gönderilen paketi açmış, patlama sonucu kendisi, gelini ve iki torunu yaşamını yitirmişlerdir. Yine aynı tarihte, ayni özellikte ve ağırlıkta başka bir bombalı paket, Pazarcık CHP İlçe Başkanı Memiş ÖZDAL’a gönderilir; ÖZDAL, paketten kuşkulanarak almaz, ancak PTT memurları paketi açarlar ve patlama sonucu bir PTT memuru ölürken, diğeri ağır yaralanır. Biri Adıyaman’a diğeri Adana’ya gönderilen iki ayrı paketin varlığından daha önce söz edilmişti.

Yapılan inceleme sonucunda, bombalarda kullanılan patlayıcı maddenin Nükleer Araştırma Merkezinden alındığı kuşkuları doğar ve bu kuruluş kapatılarak soruşturma başlatılır. Dönemin başbakanı Ecevit, bombalarla Ülkü Ocaklarının ilişkisinin araştırıldığını söyler. Bunun üzerine MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, Malatya benzeri olayların Erzurum ve Kahramanmaraş’ta da çıkabileceği tehdidini savurur. [5]

TÜRKES, bu açıklamasını, Malatya Belediye Başkanı Hamit FENDOĞLU’nun katledilişinin üçüncü gününde yapmıştır. Açıklamanın hemen sonrası, Erzurum’da 500’e yakın ülkücü, Atatürk Üniversitesi’ndeki sol görüşlü örgencilere ve öğretim üyelerine saldırmışlardır. Ülkücülerin başka bir grubu da Erzurum içinde terör estirerek solculara ve CHP’lilere ait işyerlerini tahrip etmişlerdir.

Diğer yandan, Memiş ÖZDAL Pazarcık’taki adresine gönderilen bombalı paketi alsaydı, Malatya olayı gibi bir katliam hemen o günlerde Kahramanmaraş’ta da yaşanacaktı. Memiş ÖZDAL’ın kuşkusu, böyle bir katliamı önler. Bu durum üzerine, ülkücüler hazırlıklarını zamana yayarlar.

Başbakan Bülent ECEVIT, “MHP Genel Başkanının bildiği bazı şeyler var. Bu arada hükümetimiz bir güvenlik önlemi almak üzere çevre il ve garnizonlardan Maraş’a askeri birlikler gönderdi. Önlem alınmıştır” diyordu. Güvenlik güçleri ve askeri birlikler, Maraş’ın sokaklarında sıkı önlem alırlar. Güvenlik güçleri, saat 22.30 sıralarında Serintepe Mahallesinde dolasan iki kişiden şüphelenir ve gözaltına alırlar. Bu kişilerin, bir süre önce İmam-Hatip Lisesi’nde hırsızlık yaptıkları iddiasıyla aranan Ahmet KOLUTEK ile Ali KOŞARGELIR oldukları, üzerlerinde patlamaya hazır üç dinamit lokumu bulunduğu ortaya çıkar. Soruşturma sonucu, kentte sabaha kadar arama yapılır. Aramada 34 kişi gözaltına alınır. Ayrıca üç otomatik silah, çok sayıda mermi ve patlayıcı madde ele geçirilir. Gözaltına alınanlar, ifadelerinde birçok yeri bombaladıklarını, iki gizli örgüt “Türk Yıldırım Komandoları” ve “Esir Türkleri Kurtarma Ordusu” ile ilişkili olduklarını söylemişlerdir. Yine ifadeleri sonucu, İstasyon Caddesi üzerinde bulunan caminin avlusunda gömülmüş, etrafı sıvanarak fitilleri dışarıda bırakılmış, patlamaya hazır beş adet dinamit de ortaya çıkarılmıştır. [6]

Emniyetin bir yetkilisi, “yapılan soruşturma kentte meydana gelen patlamaların bir kışkırtma olduğunu ortaya çıkarmıştır; komandolar, özellikle kendi kuruluşları olan derneklere bombayı atıyorlar, sonra da suçu solcu gruplara yüklemek istiyorlar” diyordu. (Cumhuriyet, 22. 04. 1978)

Gözaltına alınan 34 kişi, mahkemeye sevk edilir ve Edip ÖZBAS (Stajyer Avukat), Eyüp GÜRBAZER, Turan TOLU, Mehmet TOLUN, Ali KOSARGELIR, İsmet ÇALISIR, Ahmet Sayın, Mehmet TIMARCIOGLU, Celal ÖZYEY, Cuma AKIN, Ahmet KOLUTEK, Nuri ERKINACI, Hikmet Reşit AYHAN, Şahin BORU, Behzat ŞEN, İsmail KÜTÜKÇÜ, Haydar ATALAY, Muharrem ASLAN, Hasan Hüseyin AKBAS, Ökkeş YORULMAZ, DOGAN TASORAN, Dursun AKÇAM, Recep SAHIN, Veli ESKI tutuklanır.

Tutuklananlar arasında Kahramanmaraş MHP Milletvekili Mehmet Yusuf ÖZBAŞ’ın avukat oğlu Edip ÖZBAŞ da bulunmaktadır. Tutuklama haberini alan MHP Milletvekili ÖZBAŞ, bazı yandaşlarıyla birlikte Adliye binasına gider; I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım DEMİRSU ve 2. Asliye Ceza Yargıcı Ertop KANMAZ’la karşılaşır. Sinirli bir şekilde yargıçlara, “Tutuklamaları siz mi yapıyorsunuz? Sizi mahvedeceğim, pezevenkler…” diyerek küfreder ve fiili saldırıda bulunur. I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım DEMİRSU’ya yumrukla saldırır, bu sırada içeri giren Savcı Nuri MİMAROĞLU da ÖZBAŞ’ın küfründen nasibini alır. Saldırıya uğrayan Yargıç Kazım DEMİRSU, Hükümet Tabipliğinden 5 günlük rapor almıştır.

Savcı Nuri MİMAROĞLU olayı söyle anlatır:

“Saat 08.40 sıralarıydı. Makam odamda, ceza hâkimlerimiz Kazım DEMIRSU ile Ertop KANMAZ arkadaşlar beni bekliyorlardı. Ben o sırada savcı yardımcıları arkadaşlarımla birlikte tutuklama olayının tahlilini yapıyordum. Odacı gelerek hâkim beylerin beni makam odamda beklediklerini söyledi. Odaya girdiğimde her iki hâkimlerimizin ayakta olduklarını, polis memuru ile MHP’li Milletvekilinin de içeride bulunduğunu gördüm. Milletvekilinin bana ilk sözü ‘Pezevenk’ oldu. Çeşitli hakaretler yağdırıyordu. Polisler Milletvekilini dışarı çıkardılar…” (22.04.1978 tarihli Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet Gazeteleri)

Kahramanmaraş katliamı 23 ve 24 Aralık 1978’de yapıldı. Oysa bu tarihten sekiz ay önce (Nisan 1978) bir katliamın plan ve hazırlıklarının yapıldığı somut kanıtlarıyla ortadadır. MHP Genel Başkanı TÜRKEŞ’in de “kehaneti”yle, bu hazırlıklardan haberli olduğu açık açık görülmektedir.

Yine bu gelişmelerden anlaşılıyor ki, ülkücüler, Maraş katliamını, gönderilen bombalı paketlere göre planlamışlar ancak, Pazarcık CHP İlçe Başkanı Memiş ÖZDAL’ın paketi almayışı ve güvenlik güçlerinin Maraş’ta ortaya çıkardıkları ırkçı örgüt elemanlarının tutuklanması, Maraş’ta katliamı geciktirmiştir.

O tarihten Aralık’a kadar geçen sekiz aylık süre içinde katliamın altyapısı hazırlanmaya çalışılır. Katliamdan bir hafta önce, görevli olduklarını söyleyen birtakım kişiler, Alevi ve solcuların oturdukları semtlerde, bir tür nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek konutları dolaşmışlar, evde kaç kişinin oturduğunu sormuşlar ve yeni numaralar verdikleri kapıları kırmızı boyayla işaretlemişlerdir. Başka bir bölgede başka bir grup, bu kez PTT görevlisi olduklarını ve mektupların kaybolmaması için bir çalışma yaptıklarını söyleyerek kapılara boyayla işaretler koymuşlardır. İşaretlerin ne anlama geldiğini “işaretlenenler” bir hafta içinde acı bir şekilde öğreneceklerdi.

Kamuoyu nezdinde katliama meşruiyet kazandırmak için bazı senaryoların hazırlanması da gerekiyordu. Faşist örgütlerin her zaman başvurdukları yöntemlerden biri “Dini ve camileri” kullanmaktır. Belirli yerlere ve özellikle ibadethanelere patlayıcı madde atıyorlar ve “Dinsiz solcular attı” diye propaganda yapıyorlardı. Maraş katliamında da ayni yönteme başvurulmuştur. Kendi binalarına ve camilere tesiri az patlayıcılar atıyor, sonra suçu solculara yükleyerek “meşru tepkilerini” göstermek için miting ve yürüyüş yapıyor, ardından saldırıya geçiyorlardı. Maraş’ta da bu yönde planlar yapılmış, hazırlıklar tamamlanmıştır. Sıra artık uygulamaya gelmiştir.

d) Katliamın başlama vuruşu: Çiçek Sinemasında patlama

ÜGD tarafından getirtilen “Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli bir film 16 Aralık 1978’de Çiçek Sinemasında gösterilmeye başlanır. 19 Aralık Salı günü seans saat 20.00’de başlamıştır. Seyirciler içinden sık sık “Müslüman Türkiye, Milliyetçi Türkiye, Başbuğ TÜRKEŞ, Komünistler Moskova’ya, Katil iktidar” sloganları yükselmektedir.

Çiçek Sineması, Maraş’ın Boğazkesen, Kanlıdere, Uzunoluk ve Kale Caddelerinin kesiştiği dört yol ağzındadır. PTT ve CHP binasına yakındır. Filmin bitimine az bir süre kalmışken salonda tesiri az olan bir patlama olur. Önceden hazırlanmış 30-40 kişilik Ülkü Ocaklı bir grup, “Bunu solcular attı” diye diğer seyircileri tahrik etmişler, sloganlarla PTT ve CHP binasına saldırmışlardır.

Polis, olaya hemen el koyar. Araştırma sonucu patlayıcı maddenin ülkücüler tarafından atıldığı ortaya çıkar. Bu nedenle bazı kişiler gözaltına alınır. Gözaltına alınanlardan Yusuf İLHAN’ın poliste verdiği 21 Ocak 1979 tarihli ifade tutanağı şöyledir:

“Daha önceden tanıdığı sanık Ökkeş KENGER’in 17.12.1978 Pazar günü kendisine ‘Ankara’dan geldim, cezaevinde yatan kardeşin Muhittin’i gördüm, sana selamı var, ama sen kardeşine layık değilsin; neden sağda solda dedikodu yapıp kardeşimin cezaevine girmesine onlar sebep oldu diyorsun, biz Kahramanmaraş’ı düzelteceğiz. Çiçek Sinemasındaki film ülkücüleri savunuyor, arkadaşlarımız oraya toplanıyor, biz bunları istediğimiz yöne çekebiliriz, sana da iş düşüyor. Bir görev versek yapar mısın?’ dediğini; kendisinin ‘Kardeşimi yaktınız, beni de mi yakmak istiyorsunuz?’ diyerek bu teklifi kabul etmediğini ve yanından ayrıldığını; 18.12.1978 Pazartesi günü eski belediye önünde yine yanına gelen sanık Ökkeş KENGER’in ‘Sana bir görev vereceğim, yapmazsan seni harcarız, bu başkanın emridir’ dediğini, tuvalete gideceğini söyleyerek sanığın yanından ayrıldığını; akşam eve geldiğinde kardeşi Mehmet İLHAN’ın ‘Seni bir arkadaşın Kümbet Çay Bahçesinde bekliyor’ demesi üzerine oraya gittiğinde sanık Ökkeş KENGER’in kendisini beklediğini ve ‘Yarın akşam Çiçek Sinemasına patlayıcı madde atacağız, esas görevi biz yapacağız, senin yapacağın işte korkacak bir şey yok, taş atmak gibi bir şey’ diyerek parkasının cebinden çıkardığı kırmızı çiçekli bir beze sarılmış yarım dinamit lokumunu kendisine verdiğini; fitilinin yarım parmak dışarıda göründüğünü; beze sarılı bir yarım dinamit daha göstererek ‘Bir arkadaşımla beraber sinemada olacağız, yan salondan sahne kısmına geçip oradan atacağız, sen yarın aksam film başladıktan sonra kaleye çıkan yolun üzerinde dolaş, içerdeki patlamayı duyduktan sonra elindeki dinamiti ateşleyip sinemanın damına at’ dediğini; kendisinin bu dinamiti aldığını; 19.12.1978 günü aksam sinemadaki patlamayı duyunca kendisinin de elindeki dinamiti ateşleyerek sinemanın damına fırlattığını; ancak dinamitin patlamadığını; bilahare buluştukları ÖKKEŞ’in ‘Sen bizi kandırdın, dinamiti atmadın’ dediğini; yanından ayrılıp eve gittiğini, dinamiti patlatmaktaki amacının sinemadaki ülkücü gençliği ve dışarıdaki halkı tahrik etmek ve patlamayı solcuların yaptığı intibaını vererek hadise yaratmak olduğunu söylemiştir.” [7]

Poliste yapılan işlemden sonra Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı da Yusuf İlhan ve Ökkeş KENGER’i ayrı ayrı çağırarak ifadelerini alır. Yusuf İLHAN, dinamiti Ökkeş KENGER’in verdiğini tekrarlamış, Ökkeş KENGER de olayı doğrulamıştır.

Tanık İsmail Laçin’in Savcılık ifadesi tutanağında ise şu bilgiler vardır:

“Çiçek Sinemasına patlayıcı madde atıldığı gece Manisa’daki kızına telefon etmek için PTT’de bulunduğu sırada sanık Ökkeş KENGER’in gelerek bir konuşma yaptığını ve PTT’den ayrıldığını; sanığın ne konuştuğunu duymadığını, aradan 5-6 dakika geçtikten sonra sinemada patlama olduğunu; bir sivil sahsı içeriye getirdiklerini, dışarıdaki halkın PTT’yi taşlayıp camları kırdığını; daha sonra gelen polislerin bu sivil şahsı alıp götürdüklerini, “sanık Ökkeş KENGER’in bir süre sonra bu defa yanında 15 kişilik bir grup ile tekrar PTT’ye gelip telefon yazdırdığını; telefonu hemen çıkınca durumun ilgisini çektiğini, zaten kabinin kapısının da açık olduğunu ve konuşmanın da rahat duyulduğunu, ‘Orası Genel Merkez mi? Ben teşkilattan Ökkeş KENGER, sen onlara söyle beni tanırlar, burada sinemaya bomba atıldı, 10 yaralı var, 4’ü ağır, söyle acele gelsinler!’ dediğini; bu ikinci konuşmada sanığın yaralıların ismini yazdırmadığını ve herhangi bir dergi isminin geçmediğini söylemektedir.” [8]

Kahramanmaraş Valiliği, İsmail LAÇİN’in ifadesi doğrultusunda telsizle durumu İçişleri Bakanlığı’na iletir. Yapılan araştırmada Ökkeş KENGER’in Ankara’da konuştuğu telefonun Ülkücü Gençlik Derneğine ait 294351 nolu telefon olduğu ve konuşmanın, patlayıcı maddenin atıldığı gün 20.40 ile 22.27 saatleri arasında yapıldığı tespit edilir. [9]

Polise ve Sıkıyönetim Komutan Yardımcılarına verdikleri ifadeleri mahkemede kabul etmeyen sanıkların tümü, yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraat eder. (Hatta birinci sanık Ökkeş KENGER, MHP ve BBP’den milletvekili olarak Meclise girer.)

Faşistlerin bütün çabalarına karşın, kentteki Aleviler ve solcular, provokasyona gelmemek konusunda titiz davranırlar ve “Ne gelecekse mala gelsin, cana gelmesin” diye temkinli olmaya özen gösterirler. Ne var ki, faşistler kararlıdır. 20 Aralık’ta saat 20.00 sıralarında bu kez de, Yeni Mahalle’de sol görüşlülerin ve Alevilerin devam ettiği Akın Kıraathanesi’ne patlayıcı madde atılır ve iki kişi ağır yaralanır. 21 Aralık akşamı, Devlet Hastanesi civarında oturan sağ görüşlü judo öğretmeni Güngör GENÇAY’ın olmadığı sırada evine patlayıcı madde atılır.

İki öğretmen öldürülüyor

Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden sol görüşlü Hacı ÇOLAK ve Mustafa YÜZBASIOGLU, 21 Aralık’ta okuldan evlerine giderlerken yolda silahlı saldırıya uğrarlar. Hacı ÇOLAK olay yerinde ölürken; Mustafa YÜZBASIOGLU yaralı olarak hastaneye yetiştirilir, ama kurtarılamaz ve yaşamını yitirir.

Öğretmenlerin cenazesi 22 Aralık’ta kaldırılacaktır. Faşistler ve sağcı gruplar, cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylere adam göndererek, “Komünistler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım” diye çağrı yaparlar. Bu arada Maraş Müftüsünün de resmi araçla kentte dolaştığı, halkı kışkırttığı bildirilir. [10]

Faşistlerin ve din görevlilerinin propagandasının sonucu, on bine yakın kalabalık Ulu Cami’nin etrafına ve cenazelerin geleceği güzergâh üzerinde toplanır.

Cumhuriyet Savcısı, otopsisinin çabuk yapılması ve defin için cenazelerin bir an önce teslim edilmesi isteğiyle, Devlet Hastanesi Başhekimi Çetin DİKER’i sıkıştırmakta, ancak Başhekim, “Halen kurşunlar bulunamadı, film çekmemiz gerekiyor” diye teslimatı geciktirmektedir. Başhekimin amacı, cenaze törenini cuma namazı bitimine denk getirmektir. Nihayet cenazeler saat 14.30’da sahiplerine teslim edilir. Başhekim de özel otosuna binerek Ulu Cami’ye gider. Orada toplanan MHP’li tanıdıklarına, “Cenazeyi teslim ettik, birazdan gelirler” der. Devlet Hastanesinin bir hemşiresi, o günü, “Otopsinin tamam olmasından sonra, Başhekim Çetin Bey hastaneden ayrıldı. Giderken bize, sakın ayrılmayın, yaralı ve ölü gelebilir, dedi. Biz korktuk, telaşlandık” diye anlatmaktadır. [11]

Meslek Lisesinde yapılan törenden sonra cenazeleri Ulu Cami’ye götürmek üzere kortej yola çıkar. Korteje beş bine yakın kişi katılmıştır. Yolda polis ve askeri birlikler, kortejdekileri tek tek arayarak ellerindeki pankartlara varıncaya dek, üzerlerinde ne varsa toplar. Cenaze korteji Ulu Cami’ye yaklaştığında, toplanan saldırganlar “Komünistlerin, Alevilerin namazı kılınmaz. Komünistler Moskova’ya, Katil iktidar” sloganlarıyla bağırarak saldırıya geçer. Ellerindeki taş, sopa, kiremit parçaları ve patlayıcı maddelerle korteje saldırılması üzerine, iki grubun arasında bulunan polisler, kaçar ve hükümet binasına sığınırlar. Orada bulunan ve sayısı az olan jandarma birliği havaya ateş ederek saldırıyı durdurmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştır. Kortejdekilerin kaçmak zorunda kalması sonucu ortada sahipsiz kalan cenazeleri askeri birlik alır ve Devlet Hastanesinin morguna götürür.

Bu arada, faşist saldırganlar gruplar halinde, şehir içine dalmış, Alevilerin yoğun olduğu mahallelere dağılarak önüne gelenleri dövmeye, ev ve işyerlerini tahrip etmeye başlamıştı. CHP, DİSK, TÖB-DER, POL-DER, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğünün binalarını yakıp yıkan saldırganlar, av tüfeği satan bazı dükkânları talan ederek silahlarını götürürler. Sokak ve mahalle aralarında girdikleri çatışmalar sonucu, saldırganların üçü hayatını kaybeder: Cemil KARADUTLU, Memili BAKICI, Hamza YILMAZ. Olaylar, askeri birlikler tarafından ancak geç saatlerde denetim altına alınabilir. Saldırı sonucu, 100’e yakın işyerinin tahrip edilerek yakıldığı saptanır. 22 Aralık günü böyle noktalanır.

2. Toplu katliam başlatılıyor

Gelişmelerin iyiye doğru olmadığını gören Alevi, CHP ve diğer sol partilerle demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan bir grup, ayni gün Valiye, Emniyet Müdürüne, Jandarma Alay Komutanına giderek ertesi günün olaylı geçeceğinden endişe ettiklerini belirtir ve önlem alınmasını isterler. Vali ve yetkililer kaygısızca güvence verirler:

“Devlet güçlüdür, her olayın üstesinden gelecek güçtedir. Önlemler alınmıştır. Vatandaşlar emin olsunlar.”

Oysa öğretmenlerin cenaze töreninde ertesi günün kanlı geçeceğinin somut belirtileri vardı. Her nedense, çevre illerden güvenlik yardımı istenmediği gibi, yeterince önlem alma yoluna da gidilmez.

Faşist gruplar ve yandaşları, cenaze töreniyle ilgili saldırı olayını değerlendirerek 23 Aralık 1978 günü başlatılacak katliamın planını yeniden gözden geçiriyorlardı. Saldırı için gerekli sopa, demir çubuk, benzin ve gaz, paçavralar, kazma, kürek gibi araç ve gereçlerini tamamlayarak güvenli evlerde saklamaya; saldırıyı yönetecek kadrolarını belirleyerek eksiklerini gidermeye çalışıyorlardı.

23 Aralık Cumartesi yapılacak saldırıya ve katliama halkı da katmak için camilerde ve belediye hoparlöründen yapılacak çağrının metni hazırlanır. Sabahında Belediye hoparlörü ve camilerden, sabah saatlerinden itibaren aralıksız olarak, “Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar” şeklindeki duyuru yapılmaya başlanır. Yatsı ve sabah namazında da cami imamları aynı çağrıyı yaparlar. Artık katliamın hazırlıkları tamamlanmıştır ve saldırı emri beklenmektedir.

Belediye hoparlöründen yapılan anonsu durdurmak için giden Yzb. Bülent ENGIN karşılaştığı durumu şöyle anlatıyor:

“… 23.12.1978 günü, saat 06.30’dan itibaren verilen görev gereğince Egitim Enstitüsü ve çevresinde tertibat alındığını; saat 08.00’e doğru askerlerin Belediye hoparlöründen tahrik edici yayın yapıldığını bildirmeleri üzerine Belediye hoparlörlerini dinlediğini; hoparlörlerden ‘Vatandaşlar, din kardeşlerimiz, toplanıp akşamki olaylarda ölen ölülerimizi gömelim’ şeklinde yayın yapıldığını; bundan sonra şehrin çeşitli kesimlerinde yer yer dumanlar görüldüğünü ve silah seslerinin gelmeye başladığını; yakındaki belediye binasına giderek yayın odasına girdiğini; yayın odasında kimsenin olmadığını, etrafta bulunanlara, ‘Bu yayını kim yaptı?’ diye sorduğunda, bilmediklerini söylediklerini; saat 10.30’a doğru sokağa çıkma yasağı konulduğunu ve bu yasağın belediye hoparlöründen yayınlatılması emrinin kendisine verildiğini; bunun üzerine tekrar belediye yayın odasına girdiğini, orada bulunan polis memurunun sokağa çıkma yasağına ilişkin Valilik emrini daha önce getirdiği halde yayın yapmadıklarını kendisine söylediğini; orada bulunan memurlara sorduğunda, ‘Şu anda Belediye Başkanı uyuyor, onun emri olmadan yayın yapmayız’ dediklerini, bunun üzerine Belediye Reisinin iznine gerek olmadığını, sokağa çıkma yasağı duyurusunun 10 dakikada bir yayınlanmaması halinde yayın odasına el koyup yayın yapmayanları tutuklayacağını söylemesi üzerine duyurunun belediye hoparlöründen yayınlanmaya başladığını; Eğitim Enstitüsü yukarısındaki Hükümet Konağı önünden geçen Trabzon Caddesi üzerindeki büyük bir grubun oradaki dükkânları tahrip ettiklerini…” [12]

Askeri yetkilinin belirttiği gibi, belediye hoparlöründen yapılan anons hem halkı tahrik etmekte, hem saldırının başlatılmış olduğunun işaretini vermektedir. Bunun üzerine, katil faşistler, mahallelere dağılarak saldırıya başlamışlardır.

23 Aralık günü, mahallelere yaygın ve sistematik saldırı başlatılır.

a) Mahallelere saldırı

Yörükselim ve Mağaralı Mahallesi

Sabahın ilk saatlerinde, Abdurrahman Kurt’un evine civardaki evlerden otomatik silahlarla ateş edilmiş; gazlı paçavralar ateşlenerek evin içine atılmıştır. Daha sonra eve giren faşistler, evdeki insanları feci şekilde döverek işkence etmiştir. Sokaklarda dolaşan başka bir grup, silahla evlere ateş etmektedir.

Yörükselim Mahallesine giden saldırgan gruba katılmak, destek vermek için Uzunoluk Caddesi üzerinde toplanan üç bine yakin ve ellerinde MHP bayrağı bulunan bir topluluk, “Alevilere ölüm, komünistler Moskova’ya, milliyetçi Türkiye” sloganlarıyla harekete geçer. Askeri birlikler saldırganları engellemeye çalışmış, ancak topluluk, içlerindeki maskeli kişilerin, “Ne duruyorsunuz, Yörükselim’de arkadaşlarımız şehit ediliyor, yürüyelim” tahrikiyle barikatı yaran topluluk, Yörükselim’deki saldırgan gruba katılmıştır. Ellerinde sopa, demir çubuk, odun, balta, nacak, silah ve patlayıcı maddeler bulunan saldırganlar, önceden işaretlenmiş Alevi evlerini tahrip ederek ateşe veriyorlardı. Mahallede, bazı kişilerin, saldırganlara karşı savunmak amacıyla ateş açtıkları, birkaç kişinin öldüğü söylenir. Yörükselim Mahallesini işgal eden faşistlerin bir grubu, Ahırdağı eteklerindeki Çamlık bölgesinde bulunan Alevi evlerine yönelir, ancak burada sol bir grubun direnişiyle karşılaşır; karşılıklı çatışma sonucu taraflardan ölenler olur.

Sayısı bini bulan bir saldırgan topluluğu Mağaralı Mahallesini başmış, evlerinden dışarı çıkardıkları Alevileri kurşuna dizmişlerdir. Katliam sonrası, dere içinde Alevilere ait kokuşmuş 16 ceset bulunmuştur.

Katliamı yaşayanlar anlatıyor:

“… Hep ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları kesildi, kafaları dövüldü (ezildi). Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının yanında yaptılar. Kocası dedi ‘Allah’tan korkun’. Kocasını çektiler öldürdüler. Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşında bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler. Gözlerine sis soktular insanların. Seyrantepe’de Kasanlı (…)ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail’e de baltayla vurup beynini parçaladılar.” [13]

Mahmut DUMAN:

“Evimiz, Yörükselim Mahallesi Çeşme Sokaktadır. Evde oturuyorduk. Sokaktan ve evimizin yakınından silah sesleri gelmeye başladı. Pencereden baktığımızda, büyük bir kalabalık gördük; ellerinde sopa, satır gibi cisimler vardı. Bağırıyorlardı. Bizim evin üst tarafında bulunan birkaç evi yakmışlardı. Evlerin penceresinden alevler yükseliyordu. Bizim evi sardılar, biri ‘Bu evdekilere dokunmayın’ diye bağırıyordu. Kalabalık evimizin etrafından dağılarak başka tarafa gitti. … Daha sonra, tahminen saat 12.00 sıralarıydı. Dışarıdan evimize silahla ateş edildi. Sokakta 25-30 kişi gaz doldurdukları şişeleri ateşleyerek pencereden içeriye attılar. İçerisi alev aldı. Bir grup da kapıyı zorladı ve kırarak içeriye girdi. Ellerinde tahta, nacak, silah vardı. Bizi evden dışarı çıkardılar, ellerimizi başımızın üstünde tuttuk. Bu sırada bize ateş ettiler. Oğlum Mehmet Duman öldü. Biz de yaralandık. Askerler geldi, bizi alıp götürdüler.” [14]

Hüseyin ÜN:

“Yörükselim Mahallesi Çamlık Caddesi Balkaya Sokağının başında evde oturuyoruz. 23. 12. 1978 Cumartesi günü hastanenin önünden silah sesleri ve bağırtılar geldi. Evin önüne çıktık ve baktık. Ellerinde silah ve çeşitli saldırı malzemesi bulunan kalabalık bir grup bize doğru geliyordu. Gelen grubu, evimize yaklaştırmamak için taş attık. Onlar da silahla bize ateş ettiler. Kaçarak evin içine girdik. O sırada askerler geldi, saldırganları uzaklaştırdılar. Öğle zamanıydı, askerler gitti. Askerlerin gittiğini gören saldırgan grup tekrar mahalleye daldı. Evimizi otomatik silahla taradılar. Eve girdiler, sopalarla bizi dövdüler; sonra bizleri sıraya dizdiler, silahla taradılar. Kamil GÜLSEN, Zeynep ÜN ile Yusuf LAKAP öldürüldüler. Beni ve Şakir’i öldü diye orada bıraktılar. Yaralıydık, askerler geldi ve bizi hastaneye götürdüler.” [15]

Meryem POLAT:

“Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı. Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Bizim evin de yandığını duydum, çocuklarla gittik, baktık yanıyordu. O sırada bağıra bağıra 100 kadar kişinin geldiğini gördük. Hemen yanan evin bodrumuna sığındık. Her şeyi tekrar talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi’ne götürdüler” [16]

Yörükselim ve Mağaralı Mahallesinde; Zekeriya, Gülsen, Kamil ÜN, Şah İsmail KALAYCI, Mahmut DUMAN, Evliya ERMİŞ, Hasan ÖZTAŞ öldürülmüş, çok sayıda insan da yaralanmıştır. Yörükselim’de 129 ev ile 14 işyeri; Mağaralı Mahallesinde de 45 ev ile 2 işyeri tahrip edilerek yakılmıştır. Katliamdan önce, bu mahallelerde bulunan Hasköy Sokağında 32, Alanya Sokağında 6, Karacaköy Sokağında 13, Elbistanlılar Sokağında 12 ve Göksun Sokağında da 3 evin kapısına kırmızı işaret yapıldığı ve yeni numaraların yazıldığı askeri görevlilerce tespit edilmiştir. [17]

Serintepe Mahallesi

23 Aralık sabahının ilk saatlerinde saldırgan bir grup mahalleyi basar. “Aleviler, diğer mahallelerde Müslüman kardeşlerimizi, kadınlarımızı katlediyorlar. Camileri ateşe veriyorlar” seklindeki kışkırtmalarına kapılan ve daha önce tarafsız görünen birçok Sünni de onlara katılmıştı. Alevilere ait önceden işaretlenmiş evlere giren ve içerdekileri, sopa, satır ve silahla işkence ederek öldüren saldırganlar, evleri ateşe vermişlerdir.

Olayı yaşayanlar anlatıyor:

Murat BOZKURT:

“23.12.1978 günü sabah saat 08.30 sıralarıydı. Bakkal Murat’ın evinin önüne minibüs, kamyon ve traktörlerle insanlar getirildi. Kısa sürede kalabalık büyüdü. Sonra ‘Müslüman Türkiye, Komünistler Moskova’ya Allah’ını seven gelsin, Alevilere ölüm, Alevileri yaşatmayalım’ sloganlarıyla bağırarak yürüyüşe geçtiler. Ellerinde kesici, delici aletler, taş sopa ve uzun menzilli silahlar vardı. Biz, İmam ERGÖNÜL’ün evinde bulunuyorduk. Evin etrafını sardılar. Taslarla camlarını kırdılar. Sonra başka tarafa doğru bağırarak gittiler. Aradan birkaç dakika geçmemişti ki, tekrar geldiler. Eve hücum ederek, evin tavanını deliciyle delmeye çalıştılar. Evin içine, gaza batırılmış bez parçalarını ateşleyerek atıyorlardı. Pencereden patlayıcı madde attılar. Evin içini alevler sardı. Kadın, çocuk bağırarak korunmaya çalışıyorduk. Başka bir grup da demir kapıyı sökmeye çalışıyordu. İçerde hiçbir şey yapamıyorduk. Ateşi söndürmeye çalışırken kapıyı kırıp içeriye doluştular. Bizlere sopa, nacak, kılıç gibi kesici aletlerle vurmaya başladılar. Her tarafımız kan içindeydi. Küfür ve hakaret ediyorlardı. Yalvarmalarımız çevrede yankılanıyordu. Bir yanda yanan ev ve eşyalar, bir yanda yaralılar ve akan kanlar tüyleri ürpertiyordu. Bizi sıraya dizdiler, silahla ateş ettiler. İmam, Hüseyin, Güllü ERGÖNÜL ile Hacı Bektaş BOZKURT ve Mahmut ÜNAL’ı öldürdüler. Birkaçımız da ağır yaralandık. Kargaşa ortasında bir fırsatını bulup (Ben, İbrahim BOZKURT, Mercan BOZKURT ve Sultan ATES) dışarı kaçtık. Oradan Mağaralı Deresinin öbür tarafında bulunan Molla TABAK’ın evine sığındık. Sonra askerler geldi, bizi Kışlaya götürdüler. Yakınlarımız öldürüldü. Evlerimiz, eşyalarımız tamamen yandı…” [18]

Hatun KÖSE:

“23.12.1978 Cumartesi günü sabahın ilk saatlerinde bakkal Murat’ın evinin önüne arabalarla, kamyonlarla çok kişi geldi. Hepsinin elinde tahra, satir, nacak, silah, sopa vardı. Topluca yürüyüşe geçtiler. ‘Durmayın, 5 yaşından 90 yaşına kadar durmayın, Komünist Alevileri öldürün, kim bunları öldürürse cennetlik olacaktır. Kahrolsun Komünistler, Yaşasın Türkeş’ diye bağırıyorlardı. Yörükselim Mahallesine doğru yürüdüler. Çok sürmedi, geri döndüler. ‘Vurun, kirin, öldürün’ diye emir veriyorlardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, yakmaya, tahrip etmeye başladılar. Bir grup da ellerindeki silahlarla pencerelerden içeriye ateş ediyorlardı. Biz de korkumuzdan Mehmet POLAT’ın evine sığındık. Sığındığımız bu eve de saldırdılar. Tas ve sopalarla pencereleri kırdılar. ‘Vurun komünist Alevilere’ diye sürekli bağırıyorlardı. Mehmet POLAT’ın kapısının önünde oturan 80 yaşındaki M. Ali GÜNER’in boynuna tahrayı dayadılar. ‘Müslüman mısın, değil misin?’ diye soruyorlardı. Bu sırada askerler yetişti, saldırganları uzaklaştırdılar. Askerler sıra halinde evlerin önünde nöbet tuttular. O sırada saldırganların cephaneliğe yürüdüklerinin haberi gelince, askerler oraya doğru koşarak gittiler. Askerler gidince saldırganlar, gruplar halinde aşağıdan ve yukarıdan silahla ateş ettiler. Evlerin üzerinde kursunlar vızır vızır gidiyordu. Can korkusuyla yerlerde sürünerek kaçmaya çalışıyorduk. Bu sırada Hüseyin KİLİT ile Hatice TEMİZ atılan kurşunlarla yaralandılar. Sürünerek, çömelerek Mağaralı Deresini geçtik. Molla TABAK’ın evine zor bela yetişerek içeri girdik. Bu sırada içeri girmekte olan Hüseyin ve karisi Fatma BAZ vurularak öldürüldü. Fatma BAZ’ın kucağındaki küçük çocuğu 6 aylık Yılmaz da kurşunla vurularak öldürüldü. Sığındığımız Molla TABAK’ın evinin etrafını sardılar. Her taraftan yağmur ve dolu gibi kurşunlar geliyordu. Evin camları, kapıları delik-deşik olmuştu. Biz içerdekiler de yerlere uzanarak kurşunlardan saklanmaya çalışıyorduk. Saldırganların elinde üç hilalli bayraklar vardı. Topluca hücuma geçtiler. Bizler korku içinde birbirimize sarıldık. Tam içeri girecekleri sırada askerler yetişti, bizi alıp askeri kışlaya götürdüler. Ölüler orada kaldı. Eşyalarımızın bir kimsini alıp götürüyorlardı, geri kalanı evle birlikte yaktılar. Bizler de esirler gibi ortada kaldık. O günlerde Maraş’ta devletin yerini faşist saldırganlar almıştı.” [19]

Kamil BERK:

“23. 12. 1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki, … Sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresini geçerek Ahmet TABAK’ın motorunu yaktılar. Sonra Ahır Dağına doğru gittiler. ‘Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim’ çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. ‘Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP’ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal BAYIR ve Ali ÜN’e silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla TABAK’ın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma BAZ ile Zeynep AYDOĞDU’yu kurşunla öldürdüler. Fatma BAZ’ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kursunla öldürüldü. Molla TABAK’ın evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kursun geliyordu. Evin camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi, hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem yakıldı.” [20]

Serintepe Mahallesinde, Hatice GÖRÜR, Ali ASLAN, Cemal BAYIR, Ali ÜN, Fatma BAZ, Yılmaz BAZ, Hüseyin BAZ, Zeynep AYDOĞDU, İmam ERGÖNÜL, Hacı Bektaş BOZKURT, Hüseyin ERGÖNÜL, Güllü ERGÖNÜL, Mahmut ÜNAL, İsmail KARACA öldürüldü. 96 ev de tahrip edilerek yakıldı.

Yusuflar Mahallesi

23 Aralık Cumartesi günü sabahı, ellerinde çeşitli saldırı malzemesi olan, önlerinde maskeli kişilerin bulunduğu bine yakin saldırgan, sloganlarla Yusuflar Mahallesini çember içine aldı ve Alevilerin evlerine otomatik silahlarla ateş etmeye başladı. Saldırganlar, daha sonra kapılarını kırarak içeriye girdikleri evlerde bulunanları satır, sopa ve silahla dövdüler ve öldürdüler.

Naciye-Habibe ÜNVER:

“Yusuflar Mahallesi Dalyan Sokakta oturuyorduk. 23.12.1978 sabahı saat 09.00 sıralarında saldırgan bir grup evimizi bastı. Korkumuzdan, komşumuz Osman KÜÇÜKBESE’nin evine gittik. Hepimiz bir odada gizlenmeye çalışıyorduk. Saldırganların sayısı tahminen beş altı bin kişi kadardı. Önce evimizi yağmaladılar, eşyalarımızı dışarı çıkararak yaktılar. Bir grup saldırgan da saklandığımız evi bastı. Saklandığımız odanın kapısını içerden kilitlemiştik, kapının kilidini ve kapıyı taradılar. İçerde bulunan Mehmet ÜNVER alnından kurşunla yaralandı. Kapıyı kırdılar, odaya daldılar. İçerde bulunan erkekleri (eve sığınan Ünver ailesinin erkekleri) alıp dışarıya çıkardılar. Yol üzerinde ‘Allah’ını seven vursun’ diye bağırdılar. Topluca tas, sopa, balta ile vurmaya başladılar. Malik ÜNVER’i öldürdüler. Bu sırada Mehmet ve karısı Döndü ÜNVER, kaçarak karşıdaki komşumuz Nebahat ALBEZ’in evine sığınmaya çalışıyorlardı. Arkasından kosan saldırganlar her ikisini de yakalayarak, öldürdükleri Malik’in cenazesinin yanına götürdüler. Bu arada Mehmet ve karısı Döndü ‘Her ikimizi birden öldürün’ diye bağırdılar. Her ikisine önce sopa ve tasla vurdular, sonra silahla öldürdüler. Bu sırada, saldırganlar yanlışlıkla bir arkadaşlarını da vurdular. Onun cenazesini hemen alıp kaçırdılar. Dışarıdaki kalabalık büyüdü. Sonra ‘Müslüman Türkiye, Komünistler Moskova’ya Allah’ını seven gelsin, Alevilere ölüm, Alevileri yaşatmayalım’ sloganlarıyla bağırarak yürüyüşe geçtiler. Ellerinde kesici, delici aletler, tas sopa ve uzun menzilli silahlar vardı. Biz, İmam ERGÖNÜL’ün evinde bulunuyorduk. Evin etrafını sardılar. Taslarla camlarını kırdılar. Sonra başka tarafa doğru bağırarak gittiler. Aradan birkaç dakika geçmemişti ki, tekrar geldiler. Eve hücum ederek, evin tavanını deliciyle delmeye çalıştılar. Evin içine, gaza batırılmış bez parçalarını ateşleyerek atıyorlardı. Pencereden patlayıcı madde attılar. Evin içini alevler sardı. Kadın, çocuk bağırarak korunmaya çalışıyorduk. Başka bir grup da demir kapıyı sökmeye çalışıyordu. İçerde hiçbir şey yapamıyorduk. Ateşi söndürmeye çalışırken kapıyı kırıp içeriye doluştular. Bizlere sopa, nacak, kılıç gibi kesici aletlerle vurmaya başladılar. Her tarafımız kan içindeydi. Küfür ve hakaret ediyorlardı. Yalvarmalarımız çevrede yankılanıyordu. Bir yanda yanan ev ve eşyalar, bir yanda yaralılar ve akan kanlar tüyleri ürpertiyordu. Bizi sıraya dizdiler, silahla ateş ettiler. İmam, Hüseyin, Güllü ERGÖNÜL ile Hacı Bektaş BOZKURT ve Mahmut ÜNAL’ı öldürdüler. Birkaçımız da ağır yaralandık. Kargaşa ortasında bir fırsatını bulup (Ben, İbrahim BOZKURT, Mercan BOZKURT ve Sultan ATES) dışarı kaçtık. Oradan Mağaralı Deresinin öbür tarafında bulunan Molla TABAK’ın evine sığındık. Sonra askerler geldi, bizi Kışlaya götürdüler. Yakınlarımız öldürüldü. Evlerimiz, eşyalarımız tamamen yandı…” [18]

Hatun KÖSE:

“23.12.1978 Cumartesi günü sabahın ilk saatlerinde bakkal Murat’ın evinin önüne arabalarla, kamyonlarla çok kişi geldi. Hepsinin elinde tahra, satir, nacak, silah, sopa vardı. Topluca yürüyüşe geçtiler. ‘Durmayın, 5 yaşından 90 yaşına kadar durmayın, Komünist Alevileri öldürün, kim bunları öldürürse cennetlik olacaktır. Kahrolsun Komünistler, Yaşasın Türkeş’ diye bağırıyorlardı. Yörükselim Mahallesine doğru yürüdüler. Çok sürmedi, geri döndüler. ‘Vurun, kirin, öldürün’ diye emir veriyorlardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, yakmaya, tahrip etmeye başladılar. Bir grup da ellerindeki silahlarla pencerelerden içeriye ateş ediyorlardı. Biz de korkumuzdan Mehmet POLAT’ın evine sığındık. Sığındığımız bu eve de saldırdılar. Tas ve sopalarla pencereleri kırdılar. ‘Vurun komünist Alevilere’ diye sürekli bağırıyorlardı. Mehmet POLAT’ın kapısının önünde oturan 80 yaşındaki M. Ali GÜNER’in boynuna tahrayı dayadılar. ‘Müslüman mısın, değil misin?’ diye soruyorlardı. Bu sırada askerler yetişti, saldırganları uzaklaştırdılar. Askerler sıra halinde evlerin önünde nöbet tuttular. O sırada saldırganların cephaneliğe yürüdüklerinin haberi gelince, askerler oraya doğru koşarak gittiler. Askerler gidince saldırganlar, gruplar halinde aşağıdan ve yukarıdan silahla ateş ettiler. Evlerin üzerinde kursunlar vızır vızır gidiyordu. Can korkusuyla yerlerde sürünerek kaçmaya çalışıyorduk. Bu sırada Hüseyin KILIT ile Hatice TEMIZ atılan kurşunlarla yaralandılar. Sürünerek, çömelerek Mağaralı Deresini geçtik. Molla TABAK’ın evine zor bela yetişerek içeri girdik. Bu sırada içeri girmekte olan Hüseyin ve karisi Fatma BAZ vurularak öldürüldü. Fatma BAZ’ın kucağındaki küçük çocuğu 6 aylık Yılmaz da kurşunla vurularak öldürüldü. Sığındığımız Molla TABAK’ın evinin etrafını sardılar. Her taraftan yağmur ve dolu gibi kurşunlar geliyordu. Evin camları, kapıları delik-deşik olmuştu. Biz içerdekiler de yerlere uzanarak kurşunlardan saklanmaya çalışıyorduk. Saldırganların elinde üç hilalli bayraklar vardı. Topluca hücuma geçtiler. Bizler korku içinde birbirimize sarıldık. Tam içeri girecekleri sırada askerler yetişti, bizi alıp askeri kışlaya götürdüler. Ölüler orada kaldı. Eşyalarımızın bir kısmını alıp götürüyorlardı, geri kalanı evle birlikte yaktılar. Bizler de esirler gibi ortada kaldık. O günlerde Maraş’ta devletin yerini faşist saldırganlar almıştı.” [19]

Kamil BERK:

“23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki, … Sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresini geçerek Ahmet TABAK’ın motorunu yaktılar. Sonra Ahır Dağına doğru gittiler. ‘Allah’ını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim’ çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. ‘Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP’ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal BAYIR ve Ali ÜN’e silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla TABAK’ın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma BAZ ile Zeynep AYDOĞDU’yu kurşunla öldürdüler. Fatma BAZ’ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü. Molla TABAK’ın evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kurşun geliyordu. Evin camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi, hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem yakıldı.” [20]

Serintepe Mahallesinde, Hatice GÖRÜR, Ali ASLAN, Cemal BAYIR, Ali ÜN, Fatma BAZ, Yılmaz BAZ, Hüseyin BAZ, Zeynep AYDOĞDU, İmam ERGÖNÜL, Hacı Bektaş BOZKURT, Hüseyin ERGÖNÜL, Güllü ERGÖNÜL, Mahmut ÜNAL, İsmail KARACA öldürüldü. 96 ev de tahrip edilerek yakıldı.

Yusuflar Mahallesi

23 Aralık Cumartesi günü sabahı, ellerinde çeşitli saldırı malzemesi olan, önlerinde maskeli kişilerin bulunduğu bine yakın saldırgan, sloganlarla Yusuflar Mahallesini çember içine aldı ve Alevilerin evlerine otomatik silahlarla ateş etmeye başladı. Saldırganlar, daha sonra kapılarını kırarak içeriye girdikleri evlerde bulunanları satır, sopa ve silahla dövdüler ve öldürdüler.

Naciye-Habibe ÜNVER:

“Yusuflar Mahallesi Dalyan Sokakta oturuyorduk. 23. 12. 1978 sabahı saat 09.00 sıralarında saldırgan bir grup evimizi bastı. Korkumuzdan, komsumuz Osman KÜÇÜKBESE’nin evine gittik. Hepimiz bir odada gizlenmeye çalışıyorduk. Saldırganların sayısı tahminen beş altı bin kişi kadardı. Önce evimizi yağmaladılar, eşyalarımızı dışarı çıkararak yaktılar. Bir grup saldırgan da saklandığımız evi bastı. Saklandığımız odanın kapısını içerden kilitlemiştik, kapının kilidini ve kapıyı taradılar. İçerde bulunan Mehmet ÜNVER alnından kurşunla yaralandı. Kapıyı kırdılar, odaya daldılar. İçerde bulunan erkekleri (eve sığınan Ünver ailesinin erkekleri) alıp dışarıya çıkardılar. Yol üzerinde ‘Allah’ını seven vursun’ diye bağırdılar. Topluca taş, sopa, balta ile vurmaya başladılar. Malik ÜNVER’i öldürdüler. Bu sırada Mehmet ve karisi Döndü ÜNVER, kaçarak karşıdaki komşumuz Nebahat ALBEZ’in evine sığınmaya çalışıyorlardı. Arkasından kosan saldırganlar her ikisini de yakalayarak, öldürdükleri Malik’in cenazesinin yanına götürdüler. Bu arada Mehmet ve karisi Döndü ‘Her ikimizi birden öldürün’ diye bağırdılar. Her ikisine önce sopa ve tasla vurdular, sonra silahla öldürdüler. Bu sırada, saldırganlar yanlışlıkla bir arkadaşlarını da vurdular. Onun cenazesini hemen alıp kaçırdılar. Dışarıdaki kargaşadan yararlanarak ben ve Habibe ÜNVER, polis memuru Yaşar ALTINKESEN’in evine sığındık. Sonra askerler bizi alıp kışlaya götürdüler.” [21]

İsmail YILMAZ:

“Yusuflar Mahallesi Mutlugün Sokağı Dik Çıkmazında oturuyorduk. 23.12.1998 Cumartesi günü, saat 10.00 sıralarında bir grup ‘Vurun kızıl komünistlere, bunlara yaşamak haramdır’ diye evimize saldırdılar. Sopalarla vurdular, muhtelif yerlerimizden yaralandık. Babam Ali, annem Hatice, ağabeyim Hüseyin YILMAZ’a saldırdılar. Babam, anam ve ağabeyim, ‘Bizi öldürmeyin’ diye çok yalvardılar. Dereden kaçarak hastaneye yetiştim. Bir gün yattım, yaralarımı sardılar, ertesi gün hastaneden çıkıp eve gittiğimde annemin, babamın ve ağabeyimin cesetlerini evimizin kapısının önünde gördüm. Babamın parmaklarını kesmişlerdi, kanını da bir kazanın içine akıtmışlardı. Annemin kafasını briketle parçalamışlardı, yüzü tanınmıyordu. Evimizi, eşyalarımızı da yakmışlardı. Her şey kül olmuştu.” [22]

Elif ve Gülizar NERGIZ:

“Yusuflar Hekimoglu Sokakta oturuyoruz. 23.12.1978 günü ögleden sonra ellerinde balta, et satirlari, tabanca, sopa, tas ve Kuran bulunan saldirganlardan bir grup, ‘Allahini seven Alevileri öldürsün’ diyor ve bagirarak yürüyorlardi. Evimize saldirdilar. Önce dis kapiyi kirarak, duvarlari yikarak içeriye girdiler. Biz de korkumuzdan evin bir kösesinde saklanmaya çalisiyorduk. Içeri girdiklerinde Ismail NERGIZ’in basina balta ile vurdular, yere yikildi. ‘Hangi mezheptensiniz?’ diye sorgulamaya basladilar. Ismail agir yaraliydi, konusamiyordu, cevap veremiyordu. Sonra Ismail’in bacagindan tutup, yerde sürükleyerek sokaga çikardilar. Bir süre sokakta dolastirdilar. Sonra tekrar eve getirdiler ve öldürdüler. O sirada Zeynep NERGIZ Ismail’in üzerine atildi ve aglayarak cesedine sarildi. Acimadan Zeynep’e de ates ettiler ve onu da öldürdüler. Cesetlere sopayla vuruyorlardi. Bu firsattan faydalanarak komsumuz Mehmet BALTACI’nin evine sigindik. Sonra askerler geldi, bizi kislaya götürdüler…” 23

Fatma SENGÜL:

“Yusuflar Mahallesi Neseligün Sokakta oturuyoruz. 23.12.1978 ögleye dogru cadde üzerinde bagiriyorlardi. Silah sesleri geliyordu. Disariya baktik, yollar ve sokaklar saldirganlarla dolu. Ellerinde et satirlari, tahra, balta, sopa, silah gibi seyler görünüyordu. Eli silahli bir grubu görünce ev sahibimiz Serife KARAASLAN’in evine gittim. Buraya gelen saldirgan grup ‘Burada Alevi var mi, bize verin öldürelim. Yoksa evinizi yikariz’ diye tehdit ettiler. Ev sahibinin sözleri üzerine geri gittiler. Bir süre sonra tekrar geldiler, beni alip yakinimizda olan Yesil Cami’ye götürdüler, orada ‘Salavat getir bakalim Müslüman misin?’ dediler. Salavati getirdim, beni biraktilar. Tekrar ev sahibinin yanina geldim. Bir süre sonra baska bir grup geldi ‘Bu evde Alevi varmis yakacagiz’ diye bagirdilar. Ev sahibi Serif KARAASLAN, saldirgan gruba Müslüman oldugumu söyledi. Öyleyse pencereye gelsin ‘Eshedü çeksin’ dediler. Pencereye çikarak eshedüyü çektim. Beni alkisladilar.
Saldirgan grup, bu defa Ali AKINCI’nin evine hücum etti. Esyalarini disariya atip yaktilar. Civardaki bir komsuya siginmis olan Ali AKINCI’yi yakalayarak ‘Salavat getir. Müslüman misin?’ diye sikistirdilar. Ali, ‘Ben Müslümanim’ dediyse de ‘eshedü’ çekemedi. Bunun üzerine Ali AKINCI’yi vurdular. Ev sahibi ise ‘Adam zaten yasli ve hasta bir kisi, birakin evine gitsin’ demesi üzerine biraktilar. Fakat baska bir saldirganin, ‘Adami neden biraktiniz, Alevi ayagimiza gelmis, neden öldürmediniz?’ demesi üzerine, evine yeniden girerek Ali AKINCI’yi öldürdüler…” 24

Leyli ÜNVER:

“Ögretmenlerin cenazelerini camiye koymadilar. Hükümet ve polis dedi ki, ‘Dükkanlarinizi kapatip, evlerinize girin’. Saat 7.00’de eve tikildik. Babamiz, ‘Bari gelin hep beraber oturup, bir çay içelim’ dedi. Çayi hazirladik, içmeden saldirdilar. Sabah 9.00’da camide toplanip saldirdilar. Baska bir eve saklandik. Analik kaçmadi, avluda kaldi ihtiyar. Evi atese verdiler, ev ates alinca analik bagirdi, ‘Abdullah, Ibrahim beni kurtarin’ diye. Ikisi de kostular, ikisi de vuruldu o sirada. Ortanca oglumu kucagima aldim, Malik kucagimda öldü. Bey de ben de yaraliydik. Hep saçma yarasi. Büyük oglan geldi. ‘Gelme’ dedim geldi. Biri 7.5 aylik bebeleri var. Bebeleri kapip, komsuya saklandim. Komsu bizden degildi. Elbistanli bir polisti. Sonra disari kostum, çaya gittim. Mahmut’u boklu çaya atmislar, yarali ‘ölüyorum’ diyor. Ibrahim’le çikardik. Bir eve gittik, saklasinlar diye. Içeri almadilar. Ibrahim çarsiya gitti, Vali’ye gitmis. Vali, ‘Ne dolasiyorsun, dava daha savulmadi git’ demis. Geri geldi. Bir kalabalik geliyordu motorla, motora bindik; motor hastaneye götürmedi. ‘Hastaneye götürmeye yetkim yok’ dedi. Ne demekse? Saglik Ocaginda hep bize saldirdilar, beyin agzina silah tuttular. ‘agzini aç’ dediler, vurdular. Ibrahim de kucagimda öldü. Ben yarali yarali sürünerek içeriye girip saklandim. Sakalli bir adam gördü, saklandigim odanin kapisina dayandi. Ölü sandi. ‘Su sarmutayi kocasinin üstüne atin’ diye disaridakilere verdi beni. Üstümüzden paralari, dükkanin anahtarlarini, her seyi aldilar. Gerisini bilmiyorum. Bir asker, ‘Kadinda can var’ dedi. Duyuyorum, ama dilim dönmüyor. ‘Cenazeye atmayin’ dedi. Hastaneye götürdüler. Oradan helikopterle Adana’ya, 15 gün ameliyatta kaldim.” 25

Yusuflar Mahallesinde; Mehmet ÜNVER, Döndü ÜNVER, Malik ÜNVER, Zöhre YILDIRIM, Abdurrahman YILDIRIM, Gülsüm AKIRMAK, Hasan AKIRMAK, Ali YILMAZ, Hüseyin YILMAZ; Yusuf LEVENDIZ, Ismail NERGIZ, Zeynep NERGIZ, Ali AKINCI, Hatice YILMAZ öldürüldü, 24 ev tahrip edilerek yakildi.

Yenimahalle ve Sakarya Mahallesi
Yasayanlar anlatiyor

“Fasistler tarafindan öldürülen iki ögretmenin cenaze töreni sirasinda çikan olaylardan sonra, saldirgan bir grup, “Müslüman Türkiye, komünistler Moskova’ya” sloganlariyla mahalleler arasinda dolasmaya basladilar. Daha sonra öncü sayilan 30’a yakin ülkücü, bir evde toplanarak 23.12.1978 günü saldirilacak Alevilerin evlerini, saldirida kullanilacak sopa, dinamit, gazyagi gibi malzemeleri ve görevlileri beliredi. 23 Aralik Cumartesi günü sabahi, belirlenen Alevi evlerine otomatik silahlarla saldirdilar. Pencerelerden içeriye patlayici ve yanici madde atarak yangin çikardilar. Yangindan kurtulmak için disari çikanlari, kadin, çocuk, yasli demeden sopalarla dövmeye basladilar. Erkekleri, kadinlari toplayarak ‘Kelime-i sehadet’ getirmeye zorladilar.”

Kudret KUDRETOGLU:

“Sakarya Mahallesi Üçüncü Selim Sokakta oturuyoruz. 23.12.1978 günü sabahi, yakinimizda bulunan Çinar Cami önünde 300-400 kisilik bir grup toplanmisti. ‘Müslüman Türkiye, Aleviler Moskova’ya, Maras ovasi Müslümanlarin yuvasi’ diye bagiriyorlardi. Bizim sokaga dogru yürüdüler. Saldirganlarin bazisi avcilar gibi giyinmislerdi. Bazilarinin da yüzleri örtülüydü (Maskeli). Ellerinde av tüfegi, çivili tahta ve benzeri silahlar, sopalar vardi. Evimizin önüne geldiler. Karsi komsumuz Naime BALTACI, ‘Durun’ dedi. Mahalledeki Alevilerin evlerini tek tek gösterdi. Naime kadin, ‘Müslüman olan, dinini, milletini seven yürüsün Alevilerin üstüne’ diye toplulugu tahrik ediyordu. Bu sirada saldirganlar, Habibe ÖZDEMIR’in evini tasladilar. Musa SUNA’nin evine yöneldiler. Damdan bakiyorduk, Musa SUNA’nin evinin bulundugu taraftan duman ve alevler çikmaya basladi. Biz de korkumuzdan ev sahibimiz Milcan BALAR’in evine sigindik. Gece saat 03.00 siralarinda ev sahibi bizi uyandirip dedi ki, ‘Çinar Cami’nin bitisigindeki Kirikhanli Disçi’nin evinde 7 tane ölü var. Onlarin acisindan bize rahat vermiyorlar. Alevileri çikarmazsaniz sizin evi de yakacagiz diyorlar, durmayin gidin’. Biz de önce evimize gittik, sonra Isadivanli Mahallesindeki Seker Apartmanina sigindik. Bizden sonra evimizin esyalarini yaglamamislar, atese vererek yakmislar.”29

Nursel ve Songül METIN (Öldürülen Ilkögretim Müfettisinin kizlari):

“Yenimahalle Refet Efendi Caddesinde, Musa Suna’nin evinin alt katinda oturuyorduk. Olaylardan bir hafta kadar önce, ellerinde defter, kalem olan iki sahis geldi. ‘Nüfus sayimi için evlerin numaralarini yeniden belirliyoruz. Kaç kisi oturduklarini yaziyoruz’ dediler. Sonra kapimiza 12/A numarasini yazdilar, yanina isaret koydular. 22. 12. 1978 Cuma günü aksami mahallede büyük bir topluluk olustu. Arka sokakta oturan Çokuçkunlarin taksisinin geceleyin sayisiz gidis-gelis yaptigini gördük. Cumartesi sabahi saat 08.00 siralarinda ellerinde kirma av tüfegi, tas, sopa, satir, Kuran bulunan 300-400 kisilik saldirgan grubu, ‘Müslüman Türkiye, kahrolsun komünistler, Alevilere ölüm’ diye bagiriyordu.. Evimizin önünden geçip asagiya dogru gittiler. Bitisigimizdeki odun deposundan da bu kalabaliga odun dagittilar. Saat 11.30 siralarinda evimize saldirdilar. Korkudan hepimiz banyo ve tuvalet arasina sigindik. Evin camlarini tasla kirip içeriye gazli mesaleler attilar, yatak odasina attiklari bombanin patlamasiyla yangin çikti. Söndürmeye çalisirken, bu sefer kursun yagmuruna tutulduk. Bu sirada babam (Süleyman METIN) somyanin üstüne çikip disariya bakarken atilan kursunla karnindan yaraladi, yere düstü. Mutfagin pencere demirini testere ile kesen saldirganlardan ikisi içeri girdi ve babama teslim olmasini söyledi. Babam yaraliydi ve yerde yatiyordu. ‘Çocuklarimla teslim oluyorum. Garanti verirseniz disariya da çikacagim’ dedi. Bu sirada kapiyi açtilar, içeriye doldular. Babam, T’eslim olduk, daha ne istiyorsunuz?’ dedi. Içeriye giren saldirganlardan biri, elindeki tüfek ve sopayla yarali babami dövmeye basladi. Arkasindan silah sesi geldi. Annem ‘Öldürdünüz’ diye bagirmaya baslayinca, saklandigimiz yerden çiktik. Babam kanlar içinde yerde yatiyordu. Saldirganlar, küçük kiz kardesim Hürriyet’in, babama sarilarak aglamasiyla alay ederek gülüsüyorlardi. Sonra evin her tarafina gaz, benzin dökerek atese verdiler. Odalar ve salon alev alev yaniyordu. Babamin cesedini yanmamasi için disari çikarmaya çalisiyorduk. Saldirganlar ise ‘Birakin kafir yansin’ diye bagiriyorlardi. Sonra cesedi atese dogru çektiler. Bizi de sopayla dövmeye basladilar. Bizi evden çikardilar, sokaklarda gezdirmeye basladilar. Bu arada pijamalarimizi asagiya indiriyor, çirkin davranis ve hakaretlerde bulunuyorlardi. Toplulugun basinda bulunan sakalli Mahmut DOGAN’in elinde et satiri bulunuyordu. Bizi, ‘Sizin hesabinizi daha sonra görecegiz. Alevilerin son günü, boynunuzu vuracagiz’ diyerek korkuturken toplulugu da sürekli tahrik ediyordu. Bu sahsin yaninda iki tane daha sakalli sahisla sari biyikli bir sahis bulunuyordu. Toplulugun kiskirtilmasinda bunlar da rol aliyordu. Bizi Namik Kemal Mahallesi Çerkezler Semtine götürdüler. Topluluktan birinin, ‘Müslüman olan kizlara dokunmasin’ demesi üzerine, Egitim Enstitüsü ögrencisi Ramazan PURKAYA, bizi toplulugun elinden aldi ve evlerine götürdü. Saldirganlar yeniden bizim eve dogru yöneldiler. Bizi yeniden götürmeye çalistilar, yalvardik, bizi biraktilar. Sinif arkadasim Hacer BÜYÜKKÖSE’nin evine gittik. O sirada kadinli-erkekli bir grup arkamizdan, ‘Bunlarin kökünün sonu gelsin, kahpeler, orospular, Ecevit gelsin sizi kurtarsin, sizin gibi Alevileri biz ne yapacagiz, komünistler’ diye bagiriyor ve hakaret ediyordu. En sonunda, olay bölgesine gelen bir askeri araçla vilayete götürüldük.” 30

Elif SUNGUR:

“Enistem Ibrahim BILMEZ’in yaninda kaliyordum. 22.12.1978 Cuma gecesi komsularimiz Hasan ILDIRCAN ve Hasan YAKAR, aileleri ile beraber bize geldiler. Ertesi gün saat 10.00’a dogru, ev sahibimizin karisi Fatma geldi. ‘Evi yakacaklar, disari çikin’ dedi. Biz evi terk etmedik. Ellerinde tas, sopa, tahta, tüfek ve Türk bayragi ile üç hilalli bayrak bulunan bir grup, ‘Müslüman Türkiye, Basbug Türkes, Maras Müslüman yeri, Komünistler Moskova’ya’ diye sloganlarla bagiriyorlardi. Mahallenin yollarini ve etrafini çevirdiler. Bir süre sonra, Sükrü KAYA ile bir grup kapiyi kirarak eve girdi. Erkekleri aradilar. Erkeklerimiz, evde bir odada saklaniyorlardi. Biz kadinlar, odanin önünde oturarak girmelerini engellemeye çalisiyorduk. Saldirganlar çiktilar, sonra tekrar dönüp saldiriya geçtiler. Asagidan odunlari yakarak evi atese verdiler. Taslarla camlari kirarak içeriye ates ettiler, dinamit attilar. Siselere gaz doldurup attilar. Evin içi yanmaya basladi. Dumandan duramaz hale geldik. Balkona çikmak zorunda kaldik. O sirada damin üstünde bulunan Recep ESENCELI, ‘Gelin sizi kurtaracagim’ diyerek Ali BILMEZ’i ve beni elimizden tutarak damin üstüne çekti. Ali BILMEZ, dama çikar çikmaz vuruldu. Ben de yaralandim ve tekrar balkona düstüm. O sirada saldirganlar, ‘Siz kadinlar asagiya inin, erkekleri öldürecegiz’ diye bize bagirdilar. Teyzem Fatma BILMEZ; ‘Kocami da öldürdünüz, oglumu da öldürdünüz, daha ne istiyorsunuz?’ diyerek saçini basini yoluyordu. Içerideki ates biraz sönmüstü, tekrar içeri girdik. O sirada, damda bulunan Hasan ILDIRCAN’i da vurdular. Evin içine yine dinamit atmaya basladilar. Saldiri sabahtan aksama kadar devam etti. Mecburen balkona çiktim ve ‘Teslim oluyoruz’ diye bagirdim. Evde erkek olarak yalniz Hasan BILMEZ sag kalmisti. Onu da silahla yaraladilar. Teyzem Fatma BILMEZ ile Selda BILMEZ, yarali olan Hasan’i dama çikardilar. Saldirganlar pencereye demir direk dayadilar ve eve bir sürü saldirgan doldu. Birisi beni merdivenlerden, yanan odunlarin üstüne atti. Agzim ve yüzüm yandi. Biri ‘kiz yaniyor’ diyerek beni atesten aldi.. Evde kalan kadin ve çocuklari topladilar. Kimileri ‘Bunlari öldürelim’ derken, kimileri de ‘Müslümanlikta bu yok, kadinlara dokunmayin’ diyor ve engel olmaya çalisiyordu. Baska bazilari da, ‘Bunlari rehine olarak alalim’ diyordu. Ve sonunda bizi saldirgan toplulugun içine attilar. Saldirganlar bizi kaldirip kaldirip yere vurdular. Çok dövdüler; yara bere içinde kalmistik. Ben bayilmisim, saldirganlardan Hüseyin KEKIK’in evine götürmüsler. Ayildigimda, orada bulunan gençler, beni çimdiklemeye, sarkintilik etmeye basladi. Sonra askerler beni gördü. Alip kislaya götürdü.” 31

Bu mahallede, Süleyman METIN, Musa FUNDA, Aziz TÜZÜN, Fidan, Esma, Ali, Mehmet, Fatma, Hasan, Suna ve Ali BILMEZ, Hasan ILDIRCAN, Hasan KÜÇÜKYAKAR, Hüseyin YÜZÜAK, Musa ALTUN öldürülmüs, 45 ev ile bir oto yakilmistir.

Daha sonra hazirlanan Savcilik iddianamesinde Selda BILMEZ’e atfen su anlatimlara yer verilmektedir:

“Sakarya Mahallesi Dereköy Sokaktaki Disçi Rüstem’in (297 iddianame numarali sanik Rüstem SARIKAYA) evinin üst katinda kiraci olarak oturduklarini; 23.12.1978 Cumartesi günü, saat 10.00-10.30 siralarinda kardesi Murat’i kucagina alarak balkona çiktiginda karsisinda oturan Göksunlu SUNA ailesinin (300 iddianame numarali sanik Hasan SARIOGLAN) kizlarinin ‘Biraz sonra çocuk sevmeyi gösteririz’ dedigini, evden içeriye girdiginde babasi Ibrahim BILMEZ’in, ‘Ev sahibinin karisi ile oglu geldi, evi basacaklarmis’ diye konustugunu; hemen arkasindan da evin 500-600 kisilik bir grup tarafindan çevrildigini; bunlarin ‘Basbug Türkes’ diye bagirdiklarini; çogunun elinde Türk bayragi ve üç hilalli bayrak bulundugunu; saldirganlarin ‘Erkekler çiksin, kadin ve çocuklara bir sey yapmayacagiz’ diye bagirdiklarini; evin erkeklerini bir odaya koyarak kadinlarin bu odanin kapisinin önünde toplandiklarini; saldirganlarin bir kisminin yukari çiktiklarini; ev sahibinin oglu Sükrü SARIKAYA’nin (292 iddianame numarali sanik) kendisine bir tekme vurarak yere devirdigini ve içeriden kilitli olan kapiyi kirarak ‘Erkekler, gavurlar burada’ diye bagirdigini ve asagiya indigini; o zaman saldirganlarin asagida bulunan odunlari yaktiklarini, evin içine ates ettiklerini, dinamit, yakilmis naylon ve gaz doldurulmus siseler attiklarini; yanmakta olan evi söndürmek için suyu açtiklarini, saldirganlara, ‘Erkek yok. Bir ben varim, çoluk çocuguma dokunmayin’ diyerek kendisini pencereden asagiya attigini; evi ates ve duman sardigi için kadin ve çocuklarin balkona çikarak biriketlerin oraya sigindiklarini; kardesleri Ali ve Hasan BILMEZ ile komsulari Hasan ILDIRCAN ve Hasan YAKARCA’nin sedirlerin altina saklanmis olduklarini; balkonda bulunduklari sirada eve yapilan atesin devam etmekte oldugunu; asagida kadinlarin siselere gaz doldurup erkeklere verdigini, erkeklerin de bunlari evden içeri attiklarini, ‘Alevileri öldürelim, bir Aleviyi öldüren bir yil hacca gitmis olur’ diye bagirdiklarini; o sirada yanlarina gelen ve gözleri az gören agabeyi Ali BILMEZ’i, damda bulunan bir adamin (306 iddianame numarali sanik Recep ESENCELI) ‘Seni kurtaracagim’ diyerek dama çikardigini, agabeyi Ali BILMEZ’in dama çikmasiyla vurulmasininin bir oldugunu; o sirada saldirganlarin sokaktaki demir elektrik diregini dayadiklari pencereden içeriye girmeye basladiklarini; dama çikmak isteyen Hasan ILDIRCAN’i bu sirada vurduklarini; Hasan YAKAR’i da merdivenden inerken vurduklarini ve atese attiklarini; saldirganlarin disaridan tekrar ‘Teslim olun’ diye bagirdiklarini; bunun üzerine yanlarinda bulunan büyük agabeyi Hasan BILMEZ’i de, ‘Teslim oluyoruz’ diye ayaga kalktiginda vurduklarini; yanlarina gelen 3-4 saldirganin hepsini dama çikarttiklarini; annesinin ve kendilerinin devamli olarak, ‘Bizi öldürmeyin, sizde Müslümanlik, din iman yok mu?’ diye yalvardiklarini; orada kendilerine ‘Eshedü’ çektirdiklerini ve ‘Gavursaniz da Müslüman oldunuz’ dediklerini; o sirada yarali vaziyette damda yatmakta olan Hasan ILDIRCAN’i asagiya attiklarini; kendilerini bitisik evin damina dayadiklari merdivenden asagiya indirmeye basladiklarini; önce çocuklarin indigini ve onlari komsulara götürdüklerini ve sonra, yarali büyük agabeyi Hasan BILMEZ’i ve annesi Fatma BILMEZ’I de aralarina alarak, merdivenden sokaga indirmeye basladiklarini; kendisi sokaga indigi sirada saldirganlardan birisinin agabeyi Hasan BILMEZ’I çekerek düsürdügünü, annesi Fatma BILMEZ’in de agabeyinin üstüne düstügünü; o zaman saldirganlarin ates ederek ve sopalarla vurarak annesini ve agabeysini öldürdüklerini; kendisinin bagirarak annesi ve agabeyinin üzerlerine atildigi sirada, iki saldirganin kollarindan tutarak dövdüklerini ve diger çocuklarla beraber arka taraftaki Yassiada Sokaktaki Hüseyin KEKIK’in (372 iddianame numarali sanik) evine götürerek, ‘Bunlari rehin alalim, bizim onlarda adamlarimiz var’ dediklerini; bir süre sonra gelen askerlerin kendilerini kurtardiklarini; olaylar sirasinda saldirganlardan bazilarinin ‘Yeter’ diyerek çekilmek istediklerini, elleri silahli elebaslarin ise ‘Çekilirseniz sizi vururum’ diyerek dagilmayi önledigini …” (G.K., s. 219)

Dumlupinar Mahallesi

Ayni gün, saldirganlardan bir grup Orman Deresi civarinda bulunan Alevi evlerine saldirir.

Saldiriyi Yasayanlar anlatiyor

Yeter ISBILIR:

“Ali Riza ISBILIR kaynim olur. Dumlupinar Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayiz. Ali Riza ISBILIR’in polis memuru olan kardesi Haci Veli’yle yeni evliyiz. Kaynim Ali Riza’nin evinde kaliyorduk. 23. 12. 1978 Cumartesi günü ögleden sonra tahminen saat 15.00 siralarinda ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfegi bulunan saldirganlar, oturdugumuz evin önüne geldiler ‘Iste sari ögretmen Ali Riza ISBILIR’in evi’ diye bagirdilar. Disaridan evi kursun yagmuruna tuttular. Bir kismi dama çikarak bacalari yikmaya basladi. Sonra oturdugumuz evin kapisini, duvarlarini, kazma ve baltayla kirarak, sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabinin içine girdim, saklandim. Saldirganlardan bazilari ellerindeki tahta ile dolaba vurmaya basladilar. ‘Aman ben varim’ bagirarak ve aglayarak disariya çiktim. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve kolum agir yaralandi. Bir ara firsat bulup disariya dogru kaçarken merdivenlerde kaynim ögretmen Ali Riza ISBILIR’in, karisi Ayse’nin ve kizi Sebahat’in orada yerde yattiklarini, üzerlerinde televizyon, biriket, tas, tahta parçalarinin bulundugunu, her taraflarinin kan oldugunu görüp üzerlerine düstüm. Sonra kendime geldim ve kalktim, asagiya dogru kaçmaya basladim. Arkadan tüfekle ates ettiler, omuzumdan yaralandim. Sokakta birkaç evin kapisini dövdüm, hiçbiri içeri almadi. Arkamdan kosarak beni yakaladilar; evdeki ölülerin yanina götürdüler. ‘Türk müsün, gavur musun?’ diye sorguya çektiler. Yaralarimdan kan akiyordu. Ben de ‘Türküm, buraya yeni gelin geldim’ dedim. Birisi ‘Birakalim, bu Türkmüs’ dedi. Bazilari da ‘Elimize geçmisken öldürelim’ diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altinlarimi aldilar. Sonra beni asagi indirerek caddeye dogru götürdüler. Cadde üzerinde Ali Riza ISBILIR’in oglu Mehmet’i sopa ve kalaslarla dövüyorlardi. Bir saldirgan, Mehmet ISBILIR’e ‘Bu senin neyin oluyor?’ diye sordu. O da, ‘Benim amcamin karisidir, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin’ dedi. Beni oradan alarak bir dügün evine götürdüler. Sonra babamin evinin yakinina götürüp biraktilar. Kaynim ögretmen Ali Riza, karisi Ayse, kizi Sebahat, oglu Mehmet ve esim Haci Veli ISBILIR’i öldürdüler. Evlerini, esyalarini da yaktilar.” 26

Seyithan KÖSE:

“Olay günü kalabalik bir grup, BALTA ailesinin evine saldirdilar, atesle yakmaya çalisiyorlardi. Yanlarina giderek engel olmaya çalistim. Saldirganlar ‘Senin kaninda da bozukluk var. Burada Aleviler oturuyormus, onlari göster’ dediler. Karsi çikinca ellerindeki sopalarla dövmeye basladilar, agir yaralandim, kaçtim ve evde saklandim. BALTA ve SAGLAM ailesinin erkekleri de evlerinden çikarak tarlalara dogru kaçmaya çalisiyorlardi. Arkadan siktilarsa da vuramadilar. Sonra dönüp evlerini, esyalarini yaktilar.” 27

Serife BALTA:

“23.12.1978 günü aksami evimizi yaktilar. Ben, babam Mehmet Ali, dayim Ali ve dayimin oglu Mehmet SAGLAM ile birlikte, Orman Deresinin altindaki tarlalara dogru kaçtik, o gece sogukta tarlalarda saklandik. Ertesi gün Örsen köylüleri bizi orada gördüler. ‘Dört Alevi de bizim köye nasip olsun’ diye bizi alip Örsen’e götürdüler. Orada Yasar KIRIK, bizi kendi evine aldi. Bazi köylüler, ‘Öldürelim’ diyorlardi. Yasar KIRIK engel oldu. Geceyi orada geçirdik. Bir sonraki gün Maras’a gitmek üzere yola çiktik. Aksu’yu geçmistik ki, silahli sahislar bize saldirdilar. Kaçmaya basladik, bir hendegin içine uzanarak saklanmaya çalistik. Ancak saldirganlar, babami, dayim Ali’yi ve oglu Mehmet SAGLAM’i yakaladilar. Tarlada kursuna dizdiler. Ben de yaraliydim, sürüklenerek, saklanarak kaçtim…” 28

Dumlupinar Mahallesinde Elif ve M. Ali BALTA, Mehmet ve Ali SAGLAM, Ali Riza, Sebahat, Ayse, Haci Veli ve Mehmet ISBILIR öldürülür, 12 ev ve isyeri de tahrip edilerek yakilir.

Isadivanli ve Durakli Mahallesi

23 Aralik Cumartesi günü, sabahin ilk saatlerinde, ellerinde sopa, tahra, silah gibi saldiri araçlari bulunan bir grup, mahallede Alevilere ait evlere saldirdi. Saldirilar sonucu birkaç kisi öldü, birçok insan yaralandi ve evler talan edildi. Saldiriya katilan mahalle imami, saldirganlara propaganda yapiyordu.

Ertesi gün yeniden gelen saldirganlar silahlarla evleri taramaya basladilar. Gaz dolu siseleri evlerin penceresinden içeriye atarak yangin çikardilar. Daha sonra saldirgan gruplar, Durakli Mahallesine yöneldiler. Bu mahallede Alevilere ait bir evi tahrip ederek yakan saldirganlar, bir kisiyi de öldürdüler. Sonra Aleviler, yetisen askeri birlik tarafindan kislaya götürüldüler.

Yasayanlar anlatiyor

Leyla ERCAN:

“Isadivanli Mahallesi Kiraz Sokakta oturuyorduk. 24.12.1978 günü, saat 09.00 siralarinda disaridan sesler geldi.. Kapiya çikip baktigimizda komsumuz ögretmen Mehmet SEKER’in evinin etrafinin sarildigini gördük.. Kalabalik bir grup, tas ve sopalarla evin camlarini, kapilarini kirmaya çalisiyorlardi. Kalabalik arasinda bir ses, ‘Ben orayi satin aldim, camlarini kirmayin, ben Müslümanim’ diye bagiriyordu. Bunun üzerine saldirganlar, ‘Evi, esyalarini disari çikardiktan sonra yakalim’ dediler. Evin içine girdiler, esyalarini tarlaya çikararak yaktilar. Komsumuz Gülizar OLGAN, ‘Gavur mali mi yakiyorsunuz? Yazik, günah, yapmayin’ diyordu. Saldirganlarin içinde bulunan Dereli Köyü Muhtari Mehmet POLAT, ‘Aleviler Camiyi yakmislar, kizlarin basina çökmüsler, irzina geçmisler, memelerini kesmisler’ diye yüksek sesle bagiriyordu. Gülizar OLGAN’a da, ‘Orospu, onlari niye kayiriyorsun, kendi evlatlarini içeride tutuyorsun’ diye çikismaya basladilar. Bu kez saldirganlar bizim evi tasladilar, yagmaladilar, esyalarimizin bir kismini götürdüler, bir kismini da evle birlikte yaktilar.” 32

Fatma ÖZDEMIR:

“Isadivanli Polat Sokakta oturuyoruz. 23.12.1978 günü ögleye dogru 100-150 kisilik bir grup bahçe kapisina geldiler. ‘Komünistler, Aleviler çikin disari, öldürecegiz’ diye bagiriyorlardi. Biz evin içinde saklanmaya çalisiyorduk. Babami disariya çagirdilar, babam çikmayinca evin kapisini ve pencerelerini tas ve sopalarla zingildiyordu. Biz de evin içinde birbirimize sarilmis aglasiyorduk. Bir süre sonra saldirganlar uzaklastilar, korkumuz azaldi.

Ertesi gün pazardi. Ögleye dogru yine sokaklardan gelen bagirtilar, silah sesleri her tarafi çinlatiyordu. Korkumuzdan evin damina çiktik. Komsumuz Sabiha KILIÇOGLU’nun evine saldirdilar, evi atese verdiler. Bir süre sonra askerler geldi, Sabiha’nin evdeki çocuklarini alip götürdüler. Artik siranin bize geldiginin korkusu içindeydik ki bize dogru yöneldiler. Hemen içeriye girdik. Mutfak penceresinden bakmaya basladik. Hamo Dayiyi görünce ‘imdat’ diye bagirdik. Ama Hamo Dayi, elindeki uzun menzilli bir silahla kendi evinin damindan bize dogru ates itti. Saldirganlar ise, ‘Vurun Alevilere. Alevilerin kani helaldir. Allah Allah’ diye bagiriyorlardi. Evin önüne geldiler; biz içeride bagiriyor ve aglasiyorduk. Korku içindeydik. Karsi komsumuz Gülizar ve Zeliha, ‘Ellemeyin onlari, onlar yetimdir’ diye bagirdilar. Saldirganlar ise evin önündeki bahçe duvarini yiktilar, demir kapiyi, sonra apartmanin giris kapisini ve dairemizin kapisini kirdilar. Evimize patlayici madde attilar. Babam, bizi banyoya sokarak saklamaya çalisiyordu. Evin iç kapisini zorluyorlardi ki, babam kapiyi açti. ‘Tamam, ben sizinle geliyorum, çocuklarimi ellemeyin, ne yapacaksaniz bana yapin’ dedi. Babamin kollarindan tutarak aralarina aldilar. Bize de, ‘Anneniz var mi?’ diye sordular, ‘Yok’ dedik. Bize dokunmadilar. Karsimizdaki komsumuz Gülizar bizi evlerine götürdü. O sirada saldirganlardan bir kismi arkadan bize saldirdilar. Gülizar kapiyi zorla örttü. Pencereden baktik; evimizin önünde babamin alni kan içindeydi. Iki saldirganin arasinda disariya çikardilar. Babam, ‘Yavrularimi, çocuklarimi gösterin’ diye bagiriyordu. Dayanamadik ve balkona çiktik, babam bize bakiyor ve agliyordu. O sirada babamizin kolundan çekerek ileriye dogru götürdüler. Saldirganlarin hepsinin elinde gaz sisesi, sopa, torbalar, silah vardi. Biz Gülizar’in evinde hep agliyorduk. Aksam karanligi çöktügünde babamizi aramaya çiktik. Evimizin 30 metre uzaginda bulunan sokakta cesediyle karsilastik. Gögsünden vurmuslardi. Kafasinin ve yüzünün yaralari daha kötüydü. Korkuyorduk, kaçarak askeri birliklere sigindik. Orasi yarali, çocuk ve kadinlarla doluydu. Babalarini, kardeslerini ve evlerini kayip etmislerdi.” 33

Bu mahallede 2 kisi öldürülmüs, 33 ev de yakilip yikilmistir.

Mahalle sakinlerinden Koco ERAT’in anlatimlari iddianamede su sekilde yer aliyor:

“Seker Apartmaninin yöneticisi oldugunu, bu apartmanin Zeynep Hanim (eski adi Akdeniz) Sokagina bakan balkonunun birinci katinda Riza ATES, ikinci katinda Güllü ATES, üçüncü katinda A. Mümin NAVRUZOGLU, besinci katinda da kendisinin oturdugunu; bunlarin hepsinin Alevi oldugunu, 24. 12. 1978 Pazar günü, saat 10.00 siralarinda ellerinde üç hilalli bayraklar olan saldirganlarin, ‘Kahrolsun Komünistler, katil Ecevit sizi kurtarsin, halk askerlerle el ele’ diye bagirdiklarini; kuzey taraftan birinin, ‘4 numara ates, … 6 numara ates’ diye bagirmasi üzerine apartmana ates edildigini, apartmanin bitisigindeki evden gelen, ‘Sise at, dinamit at’ seklindeki sesler üzerine apartmana patlayici madde atildigini; apartmanin önündeki 2 Murat marka otomobilin yakildigini; eve 18 tane patlayici madde atildigini saydigini; apartmana her taraftan, özellikle karsidaki Anadolu Hamaminin üzerinden, sol taraftaki komsu Cuma SEVIM’in (423 iddianame numarali sanik) evinden ates edildigini; asagi katlarin tutustugunu; evin önündeki odunlarin yakildigini, artik umut kalmayinca, kizinin kirmizi mantosunu çikarip salladigini, fakat buna da ates ettiklerini; o sirada apartmanin önüne 3 tane kariyer geldigini; apartmanda bulunanlarin askerlere sigindiklarini, 5. katta oturan annesini sirtina alarak asagiya indigini; o sirada çevreden, ‘Komünist kaçiyor ates edin’ diye bagirdiklarini; üzerine ates edilince bir römorkun altina girdigini; o sirada kariyerlerin gittigini ve kendisinin sirtinda annesi ile kaldigini; yanindaki bir askerin, ‘Dayi ben seni korurum’ dedigini, fakat Cuma SEVIM’in evinden ates açilmasi sonucu askerin vuruldugunu, apartmanin etrafindaki komsularin hepsinin saldiriya katildiklarini ve saldirganlara yardim ettiklerini…” (G.K., s. 230)

Namik Kemal Mahallesi

23 Aralik Cumartesi günü aksami, Mahallenin muhtari bir grup ülkücüyle mahallede zorla silah ve patlayici madde toplamaya baslar. Kendi evinin önüne, belediyeye ait iki araçtan, torbalarla silah ve yakit indirir. Bu malzemeleri, pazar günü sabah namazi sirasinda saldirganlara dagitir. Cami imami da, halki hükümete ve Alevilere karsi kiskirtici konusmalar yapmistir. Sabah namazi biter bitmez, hazir bulunan saldirganlar mahalle arasina dagilirlar. Alevilere ait evlere gazli paçavralar atilarak yangin çikarilir. Saldiri sirasinda dokuz kisinin öldürüldügü, onlarcasinin agir yaralandigi saptandi.

Yasayanlar anlatiyor

Namik Kemal Mahallesinde görevli Tankçi Yüzbasi Ahmet GÜLTEKIN, Askeri Savciliktaki ifadesinde saldiriyi söyle anlatiyordu:

“24. 12. 1978 günü sabahtan itibaren Namik Kemal Mahallesinde görevli oldugunu, o gün mahallede olaylarin erken saatte baslamis oldugunu, mahalleye gittiginde birçok evin yanmakta oldugunu, yanan evlerin bulundugu sokaklara yayildiklarinda, saldiri havasi içinde olan, eli sopali kalabalik gruplarla karsilastiklarini, girdikleri sokaklarda bazi evlerin duvarlarina kirmizi yazi ile ‘Bu ev satiliktir’ diye yazilmis oldugunu, bu evlerde hasar olmadigini, yanan evlerde bu sekilde bir yazinin olmadigini, sokaklardaki gruplarin bazi evleri yakmak istediklerini ve üzerlerinde yazi olmayan evleri göstererek bu evlerde silah oldugunu, ates edildigini söylediklerini, bu sekilde gösterilen evlere girdiklerinde saldirgan bir durumla karsilasmadiklarini ve silah da bulamadiklarini, bu gibi evlerde bulunanlarin, öldürüleceklerini, can emniyetlerinin olmadigini söyleyerek kurtarilmayi istediklerini, bunlari reolarla Aslanbey Ilkokuluna tasidiklarini, evlerdeki sahislari tasidiklari sirada, disaridaki eli sopali gruplarin da çogaldigini ve taskinliklarinin arttigini, bunlarin gösterdikleri evlerde bulunan sahislarin gavur olduklarini, hepsinin öldürülecegini söyleyerek ‘Gavurlara ölüm, Cihad’ seklinde slogan attiklarini, evlerdeki sahislarin tahliyeleri bitince sokaktaki gruplari dagittiklarini, ancak bu gruplarin geriye çekilerek sokak aralarinda tekrar toplandiklarini, bu gruplarin Namik Kemal Mahallesinin güney tarafindaki Karamaras Semtine geçmek istediklerini, kendilerinin de bu geçisi önlemek için barikatlar kurduklarini, havaya ihtar atesi yaptiklarini, buna ragmen saldirgan gruplarin etraftan dolanarak Karamaras Semtine geçtiklerini, bu sirada Karamaras Bölgesinden silah seslerinin geldigini, bu gruplarin elinde taslar, sopalar oldugunu ve yollarda giderlerken kiskirtici sloganlar söylediklerini, hatta askerleri bile kiskirttiklarini ve ‘Karamaras bölgesinde gavurlar askerleri öldürdü’ diyerek kendilerini yanlis yöne sevk etmek istediklerini, gruplari sözle tesvik ve tahrik eden, komuta eden kisilerin oldugunu, Namik Kemal Mahallesinde iken bazi kadinlarin gelerek, kocalarinin, yakinlarinin öldürüldüklerini söylediklerini ve bunlarla birlikte evlerine gittiklerini, üç evden toplam 7 ölü çikarttigini, olay yerine gidene kadar yaygin yagma ve saldirilarin yapilmis oldugunu…” 34

Cuma DOGAN:

“Namik Kemal Mahallesi Baglarbasi Alemdar Sokakta oturuyoruz. 24. 12. 1978 Pazar günü sabah saat 09.00 siralariydi, mahallemizin muhtari Mehmet YEMSEN’in önünde bulundugu 200-300 kisilik saldirgan grup, bitisigimizdeki Ali UZUNPINAR’in evine saldirdi. Önce birkaç kisi bahçe duvarindan içeriye girdi. Bahçenin kapisini kirdilar. Ali UZUNPINAR kaçmaya çalisirken, saldirgan Yusuf TANKU, ‘Alevi dedesi kaçiyor’ diye bagirdi ve Yasar KURU yetiserek Ali UZUNPINAR’in basina kaput geçirdi ve yere yikti. Biz de saldirganlara görünmemek için penceremizi kapattik. Olay bittikten sonra disari çiktigimizda Ali UZUNPINAR’in cesedini sokak ortasinda kanlar içinde bulduk. Hasan UZUNPINAR’i evinin içinde öldürmüslerdi. Cesedi yerde kanlar içindeydi. Abidin ve Ibrahim UZUNPINAR ise agir yaralilardi. Sokaktaki askerlerden yardim istedik, gelip bizi Aslanbey Ilkokuluna, yaralilari da hastaneye götürdüler…” 35

Mavis TOKLU:

“24. 12. 1978 Pazar günü, saat 10.00 siralarinda mahallemizin Muhtari Mehmet YEMSEN ile Fevzi GÖRKAM’in basinda bulundugu saldirgan bir grup, ‘Allah Allah, Komünistlerin kökünü kaziyacagiz, büyük-küçük demeyin komünistlerin kafasini ezin’ diye bagiriyorlardi. Muhtarin elinde silah ve bayrak vardi. Digerlerinin elinde silah, patlayici madde, gaz, benzin, sopa gibi saldiri malzemeleri vardi. Evime hücum ettiler, kapiyi kirarak içeri girdiler. Odada oturan kocami (Kalender) alip bahçeye çikardilar. Ben de arkalarindan kosarak çiktim. Muhtara, ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocami öldürmeyin, çoluk-çocugumu meydanda koymayin’ diye çok yalvardim. Muhtar bana dönerek, ‘Çocuklarini götür, Karaoglan beslesin, kocani Karaoglan’in yoluna kurban kesiyorum’ dedi. ‘Karaoglan kim?’ diye sordugumda, ‘ECEVIT’ diye cevap verdi. Kocami, gözlerimin önünde iskence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarildim, üstüm basim hep kan oldu. ‘Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun?’ dedigimde, ‘Pisirdik pisirdik, komünistler gelsinler, hep yesinler’ dedi. Saldirganlar, bu defa yakinimizda oturan kardesim Hüseyin TOKLU’yu getirmek için evinin etrafini sardilar ve kardesimi içerden çikardilar. Yine muhtara yalvardim yakardim. ‘Kocami öldürdün, bari kardesimi öldürme’ diye yalvariyordum. Muhtar ise, ‘Hüseyin’i de Karaoglan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoglan yoluna bu sene kurban kesecegiz, bayram günü gelmis’ dedi ve kardesim Hüseyin’i iskence ederek öldürdüler.

“Sonra, karsimizda oturan ve bir gözü görmeyen çok yasli Cennet ÇIMEN’in evine gittiler. Bu kadini, ‘Gel nene, gel nene’ diyerek elinden tutup disariya çikardilar. Cennet kadin, gözleri görmedigi ve yasli oldugu için öldürülenlerden ve yakilanlardan habersizdi. Saniklardan Cuma YALÇIN ile Nuri BOGA tornavida ile Cennet kadinin (80 yasinda) gözlerini oydular, sonra silah sikarak öldürdüler. Yakininda bulunan helanin çukuruna bas üzeri atip, üzerine at arabasini devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diger evlerin tümünü yaktilar. Fevzi GÖRKEM, ‘Yürü, hadi seni kurtarayim’ diyerek beni alip götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sikisti, yüreyemedim. Beni birakti gitti. Biraz dinlendikten sonra evime döndüm. Evimin her tarafi alev, kül ve kan… Azicik dinlendim, askerlere haber vermek ve siginmak için çiktim, yolda Mustafa GÖKTAS, bir elini Ibrahim USTA’nin boynuna sarmis, diger elinde de tabanca tutuyordu. Ibrahim USTA’ya, ‘Senin kanini evime akitmayayim’ diyordu. Götürdü, saldirgan toplulugun içine itti, topluluk Ibrahim USTA’yi dövmeye basladi, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sigindim…” 36

Döne TIRAS:

“24. 12. 1978 günü sabahleyin oglum Ali ve kizim Ayse ile birlikte kahvalti yapiyorduk. Sokaktan, ‘Komünistler Moskova’ya, komünistlere, Alevilere ölüm’ diye bagirtilar geliyordu. Pencereden baktik, kalabaligi görünce kapilarimizi kilitleyerek yakin komsumuz Keyfo YILMAZ’in evinin odunluguna saklandik. Saldirganlar, evimizi tasladilar, sonra yaktilar. Daha sonra saldirganlar kanal tarafina gittiler. Biz de saklandigimiz yerden çikarak komsularin yardimiyla evdeki yangini söndürmeye çalistik. Baktik saldirganlar tekrar geliyor, baslarinda Muhtar Yemsen vardi, ‘Alevilere ölüm, yeriniz Moskova’ diye bagiriyorlardi. Evimize yaklastilar, tekrar atese verdiler. Bu grubun arkasinda bir de plakasiz kamyon vardi. Saldirganlar kamyondan benzin alip evleri yakiyorlardi. Bir de evlerden aldiklari kiymetli esyalari kamyona koyuyorlardi. Oglum Ali ile afet evlerine dogru kaçmaya basladik. Yolda bir saldirgan grup oglum Ali’yi yakaladi. Ben Karamaras’a kaçtim. Ögleden sonra dayanamadim, oglumu aramaya çiktim. Mahalleye geliyordum, Kalender TOKLU ve Hüseyin TOKLU’nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarima ragmen oglumu göremedim. Askerlere sigindim, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oglumu aramaya çiktik. Mahalleye geldigimde oglum Ali’nin cesedini, Dilber YILMAZ’in evinin bodrum katinda bulunan bir kazan içinde yakilmis bir vaziyette buldum.” 37

Elif CEREN’in olaylarla ilgili ifade tutanaklari söyle:

“Namik Kemal Mahallesi Baglarbasi Semtindeki Kanalevlerinde oturduklarini; 24. 12. 1978 Pazar günü sabah 09.00 siralarinda silah sesi ve bagrismalar duyarak kapidan baktiginda ellerinde bayrak, silah, sopa ve baltalar olan bir toplulugun ‘Vurun komünistlere’ diye bagirarak ates edip ev yakarak kendilerine dogru geldigini görünce, birçok aileyle beraber Erkenez Çayina dogru kaçmaya basladiklarini; o sirada kocasi Hüseyin CEREN’in, YSE’nin arkasindaki Yeni Sanayide bekçilik yaptigi yerden kendilerinin kaçtigini görünce kurtarmak için yanlarina geldigini; Dereli Köyü yönünden kirmizi bir traktörle gelen saldirganlarin traktörden inerek yollarini kestigini; bunun üzerine geri dönerek tekrar sehre dogru kaçmaya basladiklarini; saldirganlarin da arkalarindan ates ettigini, kocasi Hüseyin CEREN’i silahla vurarak öldürdüklerini; saldirganlarin ayrica Bayram BIL ve Hasan CENGIZ’i öldürdüklerini, Fatma BIL’i de yaraladiklarini…” (G. K., s. 260)

Ismail T.: “Piskinler Tekstil Fabrikasinda isçi olarak çalisan Ismail T., saldiri günü Baglarbasi Cami’nde sabah namazindadir. Saldirgan grup, harekete geçince korkusundan ayrilamaz, birlikte saldiriya katilir, saldiri sirasinda tanik oldugu katliami Aydinlik Gazetesi’nin ekibine anlatir. Ismail T.’nin anlatimi söyle:

“Baglarbasi Cami’nde Hoca, her gün verilen vaazdan bir saat önce vaaz vermeye basladi. Ben de erkenden kalkip Camiye gittim. Camide üç bine yakin kalabalik vardi. Herkesin elinde, tahra, balta, sopa ne ararsan bulunuyordu. Camide hoca vaaz veriyordu. Verilen bu vaaz, tamamen oradaki kalabaligi kiskirtmaya çalisiyordu. Hoca, ‘Hükümet komünist bir hükümettir. Geçmiste de Halk Partili komünistler camilerimizi kapatip, kitaplarimizi yaktirdi. Simdi de komünistlere yardim edip, Ulucami’yi yaktirdi. Müslüman din kardeslerimizi öldürdüler. Allahini seven Müslüman olarak cenk meydaninda toplansin. Kafirlere ve Alevilere karsi hâdlerini bildirmeliyiz’ dedi. ‘Hükümeti yikmak ve yerine Müslüman hükümetini kurana kadar kanimizi akitmak için kararli miyiz?’ diye sordu. Orada bulunan kalabaliktan bazilari ‘Kararliyiz’ diye bagirinca, caminin disina çikildi. Ülkücü gençlerden olusan vahset ekibi ayri bir grupta toplandi. Benim de içinden kurtulup kaçamadigim ikinci grup ayri bir yerde toplandi…

“Benim içinde bulundugum grubun basini Namik Kemal Mahallesi Kalkindirma ve Yardimlasma Dernegi Baskani ve cami hocasi, muhtar, belediye zabitasi Ahmet FEDAKÂR çekiyorlardi. Bu grupta Bertiz Köylüleri vardi. Muhtarin atisiyla saldiriyi baslatip, Baglarbasi Mahallesinde bir Alevi evini atese verdiler. Içerde alevler arasinda bir genç gelin pencereden atlayip disari kaçarken, onun üzerine yürümek istediler. Kalabaligin içinde bazilari ‘Kadinlara ve çocuklara dokunmayalim’ deyince, gelini geri biraktilar. Ama içerde üç çocuk alevler arasinda uyurken kül olup gittiler. Bu olayda bazi insanlar dayanamadiklarini belirtip ayrilmak istediler. Grubu idare edenler, arkadan ayrilip kaçan olursa hemen vuracagiz ihtariyla cevap verip, orta kisma silahli kisileri koydular.

“Ikinci olarak ‘Allah Allah’ naralariyla bir Sünni evine saldirdilar. Buradaki Sünni evinde iki Alevi saklaniyormus. Önce, Sünni olan ev sahibi disari çikti. Ona evinde Alevi sakladigini söylediler, inkâr etti. Bunun üzerine evin bodrum katinda iki Alevi vatandasi bulup getirdiler. Önce Alevileri saklayan Sünni vatandasi, Umman silahlarla vurup öldürdüler. Bu öldürme sirasinda Aleviler kaçmaya çalisirken, otomatik silahla vurulup öldüler.

“Kahveci Hasan adli bir Alevi vatandasin evine geldik. Gaz döküp evi atese verdiler. Kahveci Hasan, ‘Durun beni öldürmeden, komsularla helâlleselim, ondan sonra öldürün’ diyerek disari çikti. Kahveci Hasan kendisine silah dogrultanlarla helâllasmaya çalisirken, bütün silahlar Hasan’in kafasina çevrilmisti. Tam bu sirada askeri araba geldi. Saskinlik oldu, Hasan olanca gücüyle askeri arabaya kendini atip kurtuldu…” 38

Namik Kemal Mahallesindeki saldiri sonucu, Abidin, Ali, Hasan UZUNPINAR, Ali TRAS, Kalender ve Hüseyin TOKLU, Ibrahim USTA, Siho BEKAR, Cennet ÇIMEN, Hüseyin CEREN, Hasan CENGIZ, Bayram BIL, Mehmet YILDIZ yasamlarini yitirmisler, 147 ev tahrip edilerek yakilmistir.

Sehiriçinde ve diger mahallelerde yapilan saldirilar

Kahramanmaras’ta devletin yetkilileri ve güvenlik güçleri, fasist saldirganlara yenik düsmüslerdi. Hiç bir engel ve korku tanimayan fasist katiller, istedikleri mahalleyi, hatta polis karakolunu, devlet dairelerini (Saglik Müdürlügü, YSE binasi, Saglik Ocagi, Çarsi Karakolunu) isgal ederek yakmislardir.

Gazipasa semtinde, iki saldirganin elinden kurtularak, yakininda bulunan askeri birlige siginmis. Saldirganlar, bu iki kisiyi, askerlerin elinden alarak kursuna dizmislerdi.

Saglik ocaginda görevli iki yaraliyi da zorla disari çikararak kursuna dizmislerdir. Devlet Hastanesinin yolunu ve etrafini çeviren saldirganlar, hastaneye getirilen yaralilara silahla ates ediyor ve öldürüyorlardi. Yaralilari hastaneye tasiyan cankurtaranin soförünü de silahla öldürmüslerdir. Yüzleri maskeli bir grup, yurttaslarin korkudan sigindiklari bir apartmani yaylim atesine tutarak bazilarini yaralamislardir.

Komando Taburu tarafindan yapilan aramada bir dere içinde besi kadin, biri polis olmak üzere 16 ceset bulmuslardir. Keza Yusuflar mahallesinde oturanlarin çogunlugunun Sünni olmasina karsin, öldürülenlerin tümü Alevi olmasi, katliamin Alevilere yönelik oldugunun somut kanitidir. Magarali mahallesinin semtinde kokusmus 17 ceset bulunmustur. Yörükselim ve Yeni Mahalle’de öldürdükleri kadin ve çocuklarin cesetlerinin üzerine gaz dökülerek yakildigi saptanmistir. Yakilan evleri söndürmeye giden itfaiyecilere engel olunmus, itfaiye arabasinin lastiklerinin havasi bosaltilmistir.

b) Resmi Kurum ve Kisiler
Hükümet binasina saldiri
22 Aralik’ta baslatilan ve bes gün devam eden katliamda, devletin yetkilileri ve güvenlik güçleri tamamen yetersiz kalmislardi. Öyle ki Vali’nin esi, polislerin, memurlarin aileleri ve halktan on binlerce kisi hükümet binasina siginmislardi. Saçini yolan kadinlarin, anne ve babasini arayan çocuklarin gözyaslari, yaralilarin iniltisi, disarida kan ve ates. Bu insanlarin acisini paylasmaya çalisan basin temsilcileri de üzüntü içinde bilgi almaya çalisiyorlardi. Cumhuriyet Gazetesinin muhabirlerinin izlenimi söyle:

“Kahramanmaras’tan Gaziantep’e ve Adana yönlerine traktörler, kamyonlar, taksi ve minibüslerle büyük bir insan akimi vardi. Askerler, akimin 24 saatten beri devam ettigini söylüyorlardi… Kardeslerini, bacilarini, anne ve babalarini kaybetme endisesini tasiyan insanlarin olusturdugu bir baska akim, çesitli kentlerden Maras yönüne…

Vilayet binasinin ikinci kati kadin ve çocuklarin olusturdugu büyük bir kalabalikla doluydu. Kiminin evi yanmistii, kimi can güvenligi olmadigi için siginmisti vilayete. Ve çocuklar agliyordu… Üç gündür açti bu çocuklar. Bu kalabaligin arasina katilan gazeteciler, sik sik aglamakli sesli insanlardan su sözleri dinliyoruz. “Biz de kapimiza MHP’li yazsaydik bunlar basimiza gelmezdi. Suçumuz onlar gibi düsünmemistik. Bu bir çatisma degil, tek yanli bir katliamdir. Çocuklarim evde kaldi, komutan kurtarin onlari, evim yaniyor.

“… ve bir kadin agliyordu vilayetin önünde… dizlerini dövüyordu, saçlarini yoluyordu…. Ak saçli ak biyikli bir ihtiyar ‘ölüyoruz’ diye bagiriyordu. Yurttaslar, tam bir tepki havasi içinde olaylari izlemeye gelen AP’li ve CHP’li parlamenterleri sert dille elestiriyordu.

“Devlet Hastanesinde görünen daha bir dehset vericiydi. Hastane cephe gerisi bir saglik kurulusu görünümü kazanmisti. Birbiri pesi sira hastaneye getirilen yaralilar yataklar dolu oldugu için koridorlara tasinmisti. Doktorlar bir ameliyattan öbürüne kosuyorlar…” 39

Fasizm karsitlari katliamdan kaçarak hükümet binasina siginmislardi. Bu saldirganlar bu sigintilari istiyorlardi. Katliamda kararlilardi. Hükümet binasinin etrafini çevirdiler. Kahramanmaras Emniyet Müdür Yardimcisi Hüsnü ISIKLI’nin anlatimi:

“Saldirgan gruplar, tekbir getirerek ‘Müslüman Türkiye’ sloganiyla hükümet konagina saldiri düzenleyerek ele geçirmeye çalistilar. Hükümet konagina siginan bazi memurlar ve bunlarin aileleri ile bir kisim yurttasin askeri araçlarla buradan alinarak sehir disina nakledilmesini istediler. Askeri birlikle çatisan saldirganlardan 6 kisi yaralandi.” 40

Hükümet binasina siginanlarin baska yerlere nakledilmek istenmesinin nedeni ne olabilir? Nedeni açiktir; hükümet binasinda 35 bine yakin siginti bulunmaktadir. Bina disina çikarildiklarinda, ve degisik yerlere gönderildiklerinde, bu kadar insanin korunmasi zorlasacak, zaten yetersiz olan mevcut güvenlik güçleri çok sayida bölgeyi korumada büsbütün yetersiz kalacak ve bu da, katliam için en uygun kosul olacaktir.

Saldirganlarin hükümet binasina yönelik saldirisini, binayi korumakla görevli askeri birligin komutani olan Yüzbasi Mustafa PEKER’in, tutanaklara geçtigi sekliyle, anlatimindan:

“24. 12. 1978 günü bölügüne vilayet konagi etrafinda ihtiyat ve emniyet görevi verildigini, bölügündeki kariyerlerden birisi Adliye binasinin kösesinde ve yol üzerinde, diger kariyeri vilayet binasinin diger kösesine yerlestirdigini, Adliyenin kösesindeki kariyerin ön tarafinda da 12-13 kisilik bir mangayi yolu tam kapayacak sekilde siraladigini, kendisinin de manganin hemen arkasinda bulundugunu, saat 10.00-10.30 siralarinda Kibris Meydanindan vilayet binasina dogru 2000 kisinin üzerinde bir kalabaligin önünde ve yaninda yürüyen bazi kisilerin pardesülerinin altinda tabancalar oldugunu, toplulugun ‘Kahrolsun komünistler, Müslüman Türkiye, din elden gidiyor, Vali istifa, Içisleri Bakaninin kellesini istiyoruz’ seklinde sloganlar attigini, toplulugun ön kismi özel idare binasinin oraya gelince, önce sözle sokaga çikma yasagi oldugunu, dagilmalarini ikaz ettigini, fakat toplulugun yürümeye devam ettigini, bunun üzerine Tugay komutani General BOGUSLU’nun emri ile vilayet binasinin önünde, kösesinde bulunan kariyerleri de adliyenin kösesindeki kariyerlerin yanina getirerek birini yol ortasina, digerini de sol tarafina yerlestirdigini, kalabaligin yürümesine devam etmesi üzerine bu defa yine Tugay komutaninin emri ile kariyerlerin ve erlerin önce havaya ikaz atisi yaptiklarini, kalabaligin yürümesine devam etmesi üzerine bu defa erler tarafindan toplulugun önüne ikaz atisi yapildigini, bunun üzerine toplulugun dagilmaya basladigini, kariyerlerin toplulugun pesine takildigini ve dagittigini…” 41

Hükümet binasini korumakla görevli askeri birlikten Yüzbasi Ömer SANCAR’in, Askeri Savciya verdigi ifade tutanaklarda söyle yer aliyor:

“24. 12. 1978 Pazar günü, saat 07.00’de Kibris Meydani PTT civarindaki hatta tertibat alindigini, saat 10.00 siralarinda mahalle arasinda kalabalik oldugu haberini alinca Tabur Komutani Bnb. SERBETÇIOGLU ile birlikte kalabaliga dogru giderek dagilmalarini söylediklerini, bu topluluk dagildigi sirada sokakta elleri sopali bir grubun karsilarina çiktigini, tabur komutani ile beraber önlerini keserek ilerlemelerini durdurmak istediklerini, ancak fazla kalabalik olan bu grubun kendilerini dinlemeyerek yarip geçtiklerini, tekrar kosarak önlerini çevirdiklerini ve havaya ikaz atesi açtiklarini, toplulugun yine yürüyerek Kibris Meydanina geçtigini, ‘Ordu, millet el ele, Vali, Içisleri Bakanina ölüm’ diye bagirarak vilayete dogru yürüdüklerini, bu grubu ancak açilan atesle durdurulabildiklerini ve gruptan 7-8 kisinin yaralandigini, havaya ates açarak meydani bosalttiklarini…”42

Fasistlerin kellesini istedigi Içisleri Bakani Irfan Özaydinli, katliami yakindan izlemekte ve katliamin, solcularin tahriki sonucu çikmis oldugunu söylemekteydi. Özaydinli, önerisi uygulamada olan Türkes’i ziyaret ediyor ve alinacak önlemleri konusuyordu.

Jandarma Il Alay Binasina saldiri

MHP Genel Baskani Türkes, “Ülkücüler, güvenlik güçlerinin yardimcilaridir” diyordu. Sag siyasi hükümetler de, ülkücüleri böyle görüyor ve koruyorlardi. Ülkücüler de bu güvenceye dayanmis ve alismislardi. Bunca saldiriyi ve cinayeti bu güvenle gerçeklestirmislerdi.

Ancak katliamda askerleri yanlarinda görmeyen, hatta kendilerine engel olarak bulan fasist saldirganlar, tepkilerini askerlere de yöneltir ve “komünist asker” sloganiyla askeri binalara saldiriya geçerler.

Fasistlerin saldirilarini, görevli subaylar Askeri Savciya söyle anlatiyordu:

Jandarma Astsubay Ali KÖSNEK:

“23. 12. 1978 Cumartesi günü, Il Merkez Jandarma bölügünde oldugu sirada Alay binasinin etrafinda bulunan eli sopali, baltali, silahli sahislari yakalamaya basladiklarini, bundan sonra Alay binasina otomatik tüfeklerle hedef gözetmeksizin ates edildigini, bunun üzerine Alayda Idari Hizmetlerde kullanilan efratla, subelerde çalisan rütbeli sahislara silah ve mermi dagittiklarini, Alay binasini korumak için mevzilendiklerini…”

Jandarma Astsubay Ramazan ÜNAL:

“23. 12. 1978 günü, Alay Komutanligi binasina geldigi sirada Alay binasindan kendisine ‘Siper al’ diye talimat verildigini, bunun üzerine gizlendigini, o sirada elinde fotograf makinesi olan bir kisinin kendisini görünce kaçarak yakindaki bir eve girdigini, bu sahsi elinde fotograf makinesi, tabanca ve dinamit lokumu ile yakaladigini, bu sahsin kendisine gazeteci süsü verdigini ve amacinin Jandarma Alay Komutanligi binasina dinamit koyarak hadise çikarmak oldugunu…” 43

Saglik Bakani Maras’a sokulmuyor

Ankara’dan uçakla Adana’ya gelen Saglik Bakani Mete TAN, karayoluyla Kahramanmaras’a hareket eder. Türkoglu Ilçesinin yakinlarinda silahli saldirganlar tarafindan yolu kesilir. Tas ve silahla saldirirlar. Güvenlik güçleriyle saldirganlar arasinda pazarliga baslanir. Saldirganlar kararlidir, görüsmeler çatismaya dönüsür. Uzun süre bekletilen bakan, yoluna, baski ve saldirilar altinda devam etmek zorunda kalmistir.

Saglik Bakani Mete TAN, güvenlik güçlerinin siki korumasi altinda Devlet Hastanesine gider. Tanik oldugu durumu söyle anlatmaktadir:

“Hastaneye getirilen ölülerden 52’sini inceledim. Bunlardan üç tanesi sopayla öldürülmüs, diger ölüler 9 mm’lik mermilerle ya basindan ya yüzünden ya da kalbinden vurulmuslardir. Bogularak öldürülenlerin de oldugunu söylediler. Üç yasinda bir çocuk da kursunla öldürülmüstü. Bir cehennem aleminden geldim. Allah bir daha göstermesin…

“Kursun yagmuru altinda gidip-geldim, etrafimizda, üstümüzde kursunlar vizir vizir gidip geliyordu. Bazi yerlerde gazetecileri de ben kurtardim. 70’lik yaslilari, üç yasindaki bebekleri vurmuslar. Cesetler kokuyordu. Kiskirtma var. Kiskirtma Alevilik-Sünnilik üzerine islenmis…” 44

Adana’dan karayoluyla Maras’a giden Devlet Bakani Salih YILDIZ, Adalet Bakani Mehmet CAN, Milli Egitim Bakani Necdet UGUR’un yolu Topçam ve Karabiyikli Köyünün yakininda kesilmis, bakanlar, silah ve tasla saldiriya ugramislardir. Güvenlik güçlerinin müdahalesinin sonucu saldiridan kurtulan bakanlar yollarina korku içinde devam edebilmislerdir.

Sükunet Bildirisi

Saldiriya ugrayan mahalleler için için yaniyordu ve cesetler sokaklarda kokusmaya terkedilmisti. Saldirgan fasistler ise, “Yasasin basbug Türkes” sloganlariyla sokaklarda nara atiyorlardi. Korkularindan hükümet binasindan çikamayan bakanlar ve milletvekilleri de ortak bildiriler hazirlamakta, hoparlörlerden baris çagrisi yapmaktadirlar. CHP’li Milletvekili Hüseyin DOGAN, Orhan SEZAL, AP’li Milletvekilleri, Halit EVLIYA, Mehmet SEREFOGLU, Adnan KARAKÜÇÜK, Ali Riza AKGÜN’ün ortak imzali baris çagrisi söyle:

“Iki günden beri devam eden, yüregimizi yaralayan hadiseler eminiz ki, bizi oldugu kadar, ecdadimizin da kemiklerini sizlatacak noktaya maalesef gelmistir. Senelerce kardesçe yasamis olan sizler tahriklere kapilmayin. Içisleri Bakanimiz, Milletvekillerimiz ve Senatörlerimiz de aranizdadir. Verilen emirlere itaat ediniz. Serefli Türk Ordusuna ve güvenlik kuvvetlerine yardimci olunuz. Hastalar ve kayiplar hepimizin acisidir. Bu olaylar burada bitmeli ve acimiz daha da büyümemelidir. Her türlü tedbir ve vecibeler yerine getirilmektedir. Bize inaniniz, güveniniz. Sükûnetinizi muhafaza ederek, evlerinizde istirahat ediniz.”45

Milletvekilleri, halki sükûnete çagirmak için Maras Müftüsünün konusmasini gerekli görmüslerdi, ama nedense, tüm aramalara karsin Müftü’ye ulasmak mümkün olmuyordu.

Savci Dündar Saner’in açiklamasi, gelismelerin resmi bir agizdan ifade edilmesi bakimindan anlamliydi:

“Uzun süreden beri tezgahlanan plan bu sekilde tatbikat safhasina konuldu. 14-15 yaslarindaki çocuklar, 20-25 yasinda sartlandirilmis kisiler tarafindan Yörükselim, Seyhadil ve dünden itibaren sirayla Kümbet, Yeni Mahalle’ye sevk edilerek burada cinayetler isletilmistir. Küçük çocuklarin ve yasli adamlarin üzerine gaz dökülerek yakilmis. Insanlik disi olaylar islenmistir. Olaylarin baslangicinda 20 kisiye otopsi yapabilme imkani bulduk. Bunlar uzun menzilli silahlarla öldürülmüs idi. Daha sonra gelen ceset fazlaligindan degil otopsi, kimlik tespiti bile yapmaya imkân kalmamistir. Daha önce ihbar olarak degerlendirdigimiz toplu katliam olaylari, toplu halde ceset bulunmasi ile dogrulanmaktadir. Nitekim çukurlar içerisinde, çatisma geçen mahallelerde, ögretmen evleri civarinda üçer, dörder ceset bulunmaktadir. Bu yüzden ölü sayisinin resmi miktari asarak 200’ü geçecegini tahmin ediyorum.” 46

Kamu taniklarinin ifadesi

Katliam nedeniyle kentte görevli askeri birliklere mensup subaylardan bazilarinin, Adana, Kahramanmaras, Gaziantep, Adiyaman, Hatay Illeri Sikiyönetim Komutanligi 1 numarali Askeri Mahkemesi’nde verdikleri ifade söyle:

Yüzbasi Timur SEN:

“Kahramanmaras 3. Tabur 8. Bölük Komutani oldugunu; 22. 12. 1978 günü cereyan eden cenaze töreni olaylari sonrasinda, General BOGUSLU’nun baskanliginda yapilan toplantida, Yörükselim Mahallesinde oturan Alevilere karsi harekete geçilecegi yolunda istihbarat alindigi için bu mahalle ile diger mahalleler arasinda birliklerin yerlestirilmesine karar verildigini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23. 12. 1978 günü 04.30-05.00 civarinda Jandarma Komutanligi (Sehit Çuhadar Ali Caddesinin doguya uzanan kismi – Isik Caddesi – Pinarbasi Caddesi) tertibat alindigini; Ugrak Pastanesinin bulundugu kösedeki yola (Uzunoluk Caddesi – Isik Caddesi), sehirden gelip Askeri Gazinoya çikan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konagina çikan yola (Pinarbasi Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesinin Isik Caddesi ile kesistigi Ugrak Pastanesinin bulundugu köseye askerleri yerlestirdigini; her birinin basina 3 Takim Komutanini görevlendirdigini, kendisinin de elindeki telsizle Ugrak Pastanesinin önünde yer aldigini; saat 07.00 siralarinda gün yeni isimaya baslarken Belediye hoparlöründen, ‘Dünkü olaylarda sehit edilen 2 din kardesimizin bugün cenazesi kaldirilacaktir. Bütün din kardeslerimiz buna katilsinlar, din kardeslerimiz son görevinizi yapin’ seklinde ve genel mahiyeti itibariyla sag görüslü kisileri toplamayi amaçlayan anonslarin yapildigini; anonslarin arkasindan da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendigini; bu anonslarin 08.00’e kadar devam ettigini; durumu telsizle Tabur Komutanina bildirerek anonslarin önlenmesini istedigini, Tabur Komutaninin Vali ile temasa geçtigini söyledigini; bu anonslar üzerine köse basini tuttugu yollardan sehir merkezine dogru sahislarin birer ikiser inmeye basladigini,

“Saat 09.00 civarinda Uzunoluk Caddesinden yukariya tertibat aldigi yere dogru ellerinde kalin sopalar ve taslar olan, ‘Kahrolsun komünistler, Sehitlerimizin kanini yerde birakmayacagiz, hesap soracagiz’ diye bagiran, yol üzerindeki isyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kisi civarinda bir toplulugun gelmekte oldugunu; Ugrak Pastanesinin kösesinde 15 askeri, bir Takim Komutani ve kendisinin beklemekte olduklarini, grubun hareketlerini devamli olarak Tabur Komutanina rapor ettigini; yolun ortasina bir makineli tüfek yerlestirerek beklemeye basladigini; grupla arasinda 100 metre kalinca gruba dogru giderek daha fazla ilerlememelerini, bagirmamalarini, aksi halde ates açacagini söyledigini; grubun bu ihtar üzerine durdugunu; ellerindeki sopalari devamli salladiklarini; hepsi ile muhatap olamayacagini, liderleri kimse onun gelip konusmasini söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kisinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine dogru ilerleyerek, ‘Söyle biziz’ dediklerini; bu 3 kisiyi bir gün önceki cenaze töreni olaylari sirasinda Ulucami önündeki sag grubun en ön saflarinda görmüs oldugunu ve tahrik edici davranislarda bulunduklarini fark ettigini; bu 3 kisiden birisinin olaylardan sonra yakalandiginda teshis ederek hakkinda ifade verdigini ve isminin Saban DENIZDOLDURAN oldugunu, bu 3 kisiye bulundugu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldigini, geçmeye çalistiklari takdirde makineli tüfekle ates ettirecegini ve ne pahasina olursa olsun buradan geçirtmeyecegini söyledigini; bu 3 kisinin kalabalik gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar oldugunu, kimisinin geriye döndügünü, kimisinin tekrar kendilerine dogru yürümeye basladiklarini, bu gruptan bir kisminin, ‘Bizim Orduyla isimiz yok, birakin bizi yukariya geçelim’ dediklerini; kendisiyle konusan 3 kisinin ise topluluga dönüp, ‘Yörükselim Mahallesinde arkadaslarimiz sehit ediliyor, gidelim’ diyerek grubu tahrik etmeye çalistiklarini; ancak toplulugun kendisine karsi tecavüzkâr hareketi olmadigi gibi, kendisini de geçmeye çalismadiklarini; bu arada sehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yogun bir sekilde makineli tüfek sesleri geldigini, saat 09.00-09.30 siralarinda yine belediye hoparlörlerinden Valiligin sokaga çikma yasaginin ilan edildigini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kisiye hem de gruptakilere dagilmalarini, evlerine gitmelerini tekrar söyledigini; gruptan kopmalar olmasina ragmen 4 veya 5 bin kisi civarinda bir toplulugun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettigini; toplulugun liderlerine çocuklari niçin aralarina aldiklarini, ates etmesi halinde dogacak panikten çocuklarin ezilip ölebileceklerini söylediginde, ‘Onlar davalarina inanan kisiler, bu yasta davalarina hizmet ediyorlar’ diye cevap verdiklerini,
“Sokaga çikma yasagi ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesinde bulundugu tarafa dogru kosarak gelen 4-5 kisiyi yakaladigini; bunlardan birinin üzerinde ucu kivrik, keskin orak seklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fisegi, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmus sise içinde benzin bulundugunu; diger sahislarin üzerinde de uzun biçak, sis, tornavida bulundugunu; yakaladigi bu sahislari çok yakindaki Merkez Polis Karakoluna gönderdigini; grubun saat 21.00 siralarinda tamamen dagildigini” 47

Jandarma Önyüzbasi Günay Güneri:

“23. 12. 1978 Cumartesi günü sabahindan itibaren jandarma birliklerinin sehre giris ve çikis yollarini kontrol görevinin verildigini ve Adana, Kayseri, Gaziantep yollarinin kontrol altina alindigini, saat 09.00 siralarinda Jandarma Alay Binasinda bulunurken, Yörükselim Mahallesinden yogun silah seslerinin geldigini duydugunu, gerek telefon eden, gerekse bizzat gelen vatandaslardan, bu mahalleye silahli saldiri oldugunu ve öldürme olayinin vuku buldugunu ögrenince Il Jandarma Bölük Komutani Teoman SARAÇ ve yanlarina aldiklari erlerle Alay Binasindan çikarak silah seslerinin geldigi yöne hareket ettiklerini; kendisinin önce Ortaseki Saglik Ocagina gittigini ve orada kursunla yaralanmis vatandaslari gördügünü; Yörükselim, Magarali ve Serintepe Mahallesinde öldürme ve çok miktarda yaralama olayinin oldugunu ögrenince Endüstri Meslek Lisesinin bulundugu sokaktan Yörükselim Mahallesine girdigini; yukari dogru çikarken yaralanmis sahislar, yerlerde kan izleri görüldügünü, silah sesleri, patlama sesleri, çagrismalar duydugunu; arkasindan kariyerlerin gelmekte oldugunu; bu sirada Yzb. Teoman SARAÇ’in da kendisine yetistigini; bosluklardan sizip, arkalarina geçerek oradaki topluluklarla birlesmeye çalisan gruplarla ugrastigi sirada Tuggeneral Mahmut BOGUSLU’nun, refakatinde yalniz bir Jeeple gelip bir eve saldirmak isteyen toplulukla konustugunu söyleyerek, bunlarin yakalanmasini istediklerini; General BOGUSLU ile adi geçen eve girdiklerini; evde çok sayida kadin ve erkegin oldugunu; kendilerine saldirildigini ve öldürüleceklerini söylediklerini; evde kisa bir arastirma yaptiysa da herhangi bir silah bulunmadigini; bilahare bir av tüfegi getirdiklerini, disaridaki kalabaligin bu av tüfegini görünce yatisir gibi oldugunu; yanina iki jandarma eri alarak tepeye dogru çikmaya basladigini; bunun üzerine ellerinde silah bulunan bu toplulugun tepenin daha uç tarafina dogru gerilediklerini; tepenin üstünden Kahramanmaras’in kus bakisi olarak görüldügünü; çesitli silahlarin, patlayici maddelerin dinamitlerin çikardigi seslerin duyuldugunu, çesitli yerlerde toplanmis saldirgan insanlarin, çikan dumanlarin, yanan evlerin hep görüldügünü, orada bulunanlarin, tepedeki silahli saldirganlarin asagiya inmesini önledigini,

“Bu sirada büyük bir grubun hemen asagilarinda ve Yörükselim Mahallesinin en yukarisinda bulunan korulugun yakinindaki evlere saldirdigini, içindeki insanlari çikarip yaktiklarini görerek, erleri tepede birakarak olay yerine yalniz gittigini, orada bulunan piyade taburuna ait bir miktar erle beraber havaya ihtar atisi yaparak toplulugun üzerine yürüyüp 50 metre kadar gerilettiklerini; toplulugun hemen hemen hepsinin elinde sopa, demir, nacak gibi seyler oldugunu; bu toplulukla ugrastigi sirada Yzb. Teoman SARAÇ’i da bir kariyerin üzerine çikmis topluluklari dagitmaya çalisirken gördügünü; kariyerlerin gelmesiyle toplulugun saldirilarinin o bölgede durdugunu ve toplulugun baska bir yere gittigini; ögle vakti yollarin kapali ve ates altinda olmasi nedeniyle, tabur arazisinden geçerek alaya geldigini; alaya giderken Piyade Tabur Komutani Bnb. Kemal GÜNDÜZ’ün ve yanindakilerin Yörükselim Mahallesinde ates altinda olduklarini, kendilerini gizleyecek birer siper seçtiklerini gördügünü,

“Il Jandarma Alay Komutanligina geldikten sonra alay binasinin önündeki caddede (Sehit Çuhadar Ali Caddesi) bulunan topluluklari dagittigini; alay binasi önünden geçip hastaneye giden yoldan birçok yaralinin götürüldügünü gördügünü, alay binasi yaninda bulunan cezaevi ve lojmanlari muhafaza için gerekli tedbirler alarak mevcudu arttirdigini; telefonun devamli çalarak her yerden yardim isteklerinin geldigini; karanligin basmasi ile sehirde nisbi bir sükûnetin saglandigini; bu arada Gaziantep 23’üncü Seyyar Jandarma Tugay Asayis Bölügünün Kahramanmaras’a gelerek görev aldigini,

“Sag grubun Alevilerin bulundugu mahalle ve evleri basarak tahrip ettikleri, evde bulunanlari öldürdüklerini…” 48

Piyade Yüzbasi Sedat KIPER:

“39’uncu Piyade Tugayi 1’nci Taburda görevli oldugunu; 23. 12. 1978 günü Islahiye’den hareketle saat 16.30 siralarinda Kahramanmaras Piyade Tabur Kislasina geldiklerini; Yörükselim Mahallesindeki evlerin yanmakta oldugunu ve bazi sivil sahislarin evlerini söndürmeye çalismakta oldugunu, bir grup insanin toplu olarak kislaya gelmekte olduklarini; mahallede yanan evlerin bahçelerinde cesetler gördügünü; saat 19.00’a kadar mahallede görev yaptiklarini; itfaiyenin görev yapmasina engel olmak isteyen gruplarin oldugunu; dar bir sokak içinde yanmakta olan bir eve karsisindaki elektrik direginin yatirilmis oldugunu ve bu evi yakanlarin diregi kullanarak içeriye girmis olduklarini; evin önünde yerde biri kadin ikisi erkek üç ceset oldugunu; bu yangini söndürdüklerini; bazi isyerlerinde büyük Türk bayraklarinin asili oldugunu; bazi yerlerde ise elle yapilmis üç hilalli resimler oldugunu,
“24.12.1978 günü sorumluluk bölgesinde arama yaptiklarini,

“25.12.1978 günü hastane bölgesine geldiginde bazi sahislarin Yörükselim Mahallesinde silah oldugunu, topraga gömdüklerini ve gruplar teskil ettiklerini söylemeleri üzerine çok siki bir arama yaptiklarini; bölgede silah ve kesici bir alet bulamadiklarini; arama yaptiklari yerde Alevilerin oturdugunu; halkin evlere sinmis ve korkulu bir halde beklestiklerini; bunlarin olaylardan kaçip gelen insanlar oldugunu; mahallenin üst kisminda ise çok gergin bir havanin oldugunu, ‘Koruyun, koruyun onlari’ diye konusanlarin oldugunu; asker geldi diye evlerden dinamit lokumlarinin sokaklara atilmis oldugunu; bölgede ve olaylarda bol miktarda ufak dinamit lokumunun kullanildigini; sokak ortasina atilmis bir kutu fünye bulundugunu…” 49

Bir vatandasin dilekçesi

“Sayin komutanim,

“Kahramanmaras’in Yörükselim Mahallesinde oturan bir vatandas olarak 22.12.1978 günü mahallemizdeki vahseti sizlere söyle özetleyebilirim:

“Sabah saat 7.30’da mahallemizi korumak için gelen piyade taburunun basindaki Binbasi Kemal GÜNDÜZ ve Yüzbasi Aziz Kamil BILGUTAY bize, ‘Siz içeri girin, sizin emniyetiniz saglanmistir’ diyerek biz mahalle sakinlerini evlerimize tikadiktan sonra, Yüzbasi Kamil, askeri arabaya binerek yamaç dagda toplanmis kalabaligin yanina gidip kalabaligin yanindaki sivil araçtan indirilen malzemelerin dagitilmasina nezaret etti. Tekrar mahalleye geldiginde ‘Kislayi Aleviler basti, kislayi kurtarin!’ diye bir yaygara koparip taburun kislaya çekilmesini sagladi. Biz Aleviler vatandas degil miyiz? Iftiralarla bizleri eziyorlar. Çocuklarimizi, kadinlarimizi kesiyorlar. Diri diri mahalledeki çam agaçlarina çiviliyorlar?

Sayin komutanim, ne olur, Allah rizasi için gerekenler hakkinda kanuni islemin yapilmasini ve Yörükselim Mahalle halkinin ifadesinin alinmasini, vatandaslik hakkimizin çignetilmemesini; ise ve güce gidemiyoruz. Bizlere bir yol gösterilmesini sizlerden arz ederiz.

17. 01. 1979

Saygilarimla.

Adres : Ahmet GÜDÜCÜ
Yörükselim Mah.
Çesme Sok. No: 10 (Yusuf oglu, 1956 dogumlu)” 50

Gizli bir rapor

Içisleri Bakani Irfan ÖZAYDINLI, Kahramanmaras katliaminin gün isigina çikarilmasi için özel bir ekibi görevlendirir. Özel ekip ayrintili raporunu Içisleri Bakanina sunar. Ancak raporun içerigi gizli tutulur. Gündem Dergisi, bu raporu elde etmis, bazi bölümlerini yayinlamistir. Raporun yayinlanan bölümü söyle:

“18. 12. 1978 günü, ÜGD Maras Subesi ikinci baskani Mustafa KANLIDERE, Ökkes KENGER ve üçüncü baskan Mustafa TECIRLI’ye ‘Halki kiskirtmak, tahrik etmek ve isyanini saglamak için solcularin attigi süsü verilmek kaydiyla, tahrip gücü az bir dinamit atilmasini’ emretmistir. Atilacak dinamitin Baskan Mehmet LEBLEBICI ile görüsür ve bir köye gelir, ayni gün birinci Baskan LEBLEBICI Ankara’ya hareket eder…

“15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak Zeynel ile Veysel filminin parçasi gösterilmisken ve ayrica yedek olarak sirada iki film daha bulunurken, Adana’nin Maras ÜGD Subesi’ne gelen iki sahsin getirdigi bu film (‘Günes Ne Zaman Dogacak’), 16 Aralik’ta aniden gösterime sokulmustur…

“Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman ILIKSOY’un pesine düsülür. 40 metre sonra yakalanir ve Çarsi Karakoluna götürülür. Bu sirada patlama olayini ve bombayi atani gördügünü ve taniyacagini ifade eden Cuma AVCI isimli sahis da karakola getirilir… Salman ILIKSOY, polis memuru Mahir GÜNEY ve polis memuru Hasan AYDIN, ‘Bombayi atani tanirim’ diyen Cuma AVCI’nin karsisina çikarilir. Cuma AVCI, ortada bulunan polis memuru Hasan AYDIN’i göstererek, tanidigini bildirir. Emniyet Müdür Yardimcisi Hüsnü ISIKLI’nin ikazi üzerine ikinci kez polis memuru Hasan AYDIN’i göstererek tanidigini bildirir. Teshise katilan disari çikartilir. Konu için zabit tutulmaz. Bu arada tanik Cuma AVCI’ya, ‘O polis memuru idi. Suçlu o degil. Bombayi atanlar parkali olur. Onlar uzun bot giyerler, sakallidirlar, biyiklarina dikkat ettin mi?’ gibi seyler söylenir. Sonra Salman ILIKSOY yine amir odasina teshis için alinir. Ve tabii Cuma AVCI bombayi atan sahsi israrla tanir ve teshis eder. Son olarak, Emniyet Müdürü Kâmuran KORKMAZ’in emriyle ayni karakolun bir baska odasina geçilerek, dosyada bulunan teshis zapti düzenlenir…

“Olaylardan önce, Ankara Ili Bahçelievler, Karsiyaka ve Keçiören semtlerinde oturduklari bilinen Hüseyin YILDIZ, Ünal AGAOGLU, Haluk KIRCI, Mustafa ÖZMEN, Mustafa DÜLGER, Remzi ÇAYIR, Mustafa DEMIR, Bünyamin ADANALI, Ahmet Ercüment GEDIKLI, Mustafa KORKMAZ ve Ismail UFUK ile Mehmet GÜRSES isimli sahislarin Kahramanmaras iline gittikleri ögrenilmistir. Yine Iskenderun Demir Çelik Isletmesinde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri KUSÇU, Çelik-Is Sendikasi yetkililerinden Tuncay TEREKLI … isimli sahislarin olaylardan önce ve olaylar sirasinda Maras’a gittikleri ögrenilmistir.

“19-25 Aralik 1978 tarihleri arasinda Kahramanmaras ili otellerinde kalan kisilerin günlük kayitlardaki isim listesine göre (..) ayni isme sahip kimi kisilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde çiftçi gibi degisik kayitlar alinmistir. Bunun disinda raporda, o günlerde herkesin dikkatini çeken milli piyangocularla ilgili ilginç bilgiler vardi. ‘Adiyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli’nde, 19-20 Aralik 1978 günlerinde yatan ve kendilerini milli piyangocu olarak tanitan 26 degisik isimli sahislarin, Milli Piyango Idaresinden alinan, 26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayili yazilari ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadiklari anlasilmistir. Yine ekte bulunan 013 sayili yazidan, yalniz 9 ve 31 Aralik günlerinde çekilis yapildigi anlasilmistir. Kahramanmaras ilinde de yeteri kadar milli piyango bayii vardir. Ve 19-22 Aralik günlerinde çekilis olmayacagina göre, sahte meslek göstererek kalan bu kisilerin, olaylardan haberdar olarak gelmis militanlar olduklari kanisi uyanmaktadir.

“Milli piyangocularin Kahramanmaras’a dolustugu bu günlerde bazi evler ve isyerleri üç hilal çizilerek, bazilari ise üzerlerine çarpi konularak isaretleniyor, sehirde çesitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yaziliyordu.

“22 Aralik 1978 günü Maras’ta olaylar patlak verdiginde, iki ayri telefon görüsmesi daha yapilmistir.

“* Iskenderun Demir-Çelik Isletmesi’nde çalisan Alaattin ERYAMAN isimli sahis, Kahramanmaras ili 3050 numaradaki sahis ile konusurken, 3050 numaradaki kisinin, ‘Benzinlikte toplandik, mahallelere saldirdik’ dedigi ögrenilmistir.

“* Adana ilinden bir sahis, Malatya Özel Dogu Klinigi Doktoru Muhittin TURGUT’u telefonla aramistir. Yapilan bu telefon konusmasi sirasinda, Adana’daki sahis, ‘Kahramanmaras’tan oraya yaralilar gelecek, dikkatli olun’ demistir. Muhittin TURGUT, ‘Orasini bana birakin. Malatya olaylarinda bir açik verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarinda ne sekilde çalistigimi siz de bilirsiniz’ karsiligini vermistir.” 51

Bu rapor hala gizlidir; devletin arsivlerinde farelere terkedilmistir.

Katliam Maras’in disina tasiyor

Katliamin uygulayicilari, kentin çevresindeki Sünni köylere de propaganda ajitasyon ekipleri gönderir. Köylüleri, ya Maras’a katliama katilmaya çagiriyorlar ya da kente giden yollari kontrol etmek üzere görevlendirmeyi amaçliyorlardi. Propaganda esas olarak su ifadelere dayaniyordu: “Maras’taki solcular, komünistler, Aleviler birleserek camileri bombaliyorlar, mahallelerde Sünni Müslümanlarin evlerini tahrip ediyor ve yakiyorlar. Kadinlara-kizlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahli militanlarini Maras’a getiriyorlar. Biz de Maras’a giris yollarini kontrol ederek, bunlarin girisini engelleyelim. Bir bölümümüz de Maras’ta direnen kardeslerimizin yardimina gidelim.” Bu yöntemin etkili oldugu görüldü. Çevredeki Sünni köylüler büyük ölçüde ‘kazanilmisti’. Böylece, kente giris-çikis yollari isgal edildi ve araçlar kontrol edilmeye baslandi. Yolcular sorgulaniyor, Alevi oldugu saptananlar sorgulamaya aliniyor, iskenceden geçiriliyor, bazi durumlarda da öldürülüyordu.

Köylere yönelik saldirilardan birkaç örnek:

* Çokyasar Köyünde oturan Yusuf KARATAS’in dügünü vardir. Gaziantep’ten Duran YAPRAK ve Ahmet KARAÇAM davetli olarak katilmislardir. Dügün sonu, Yusuf KARATAS, bu iki konugunu kendi arabasiyla Gaziantep yolunun üstüne götürür. Ancak yollari, Karasu Köyü civarinda 150 kisilik bir grup tarafindan kesilen yolculara feci iskenceler yapilir.

* Nihat BOZKURT, arabasina benzin almak üzere Göksü Yolu üzerinde bulunan Shell Akaryakit Istasyonuna gider. Hasancakli Köyünden olan ve traktörle benzinlikte bekleyen bir grup saldirgan Nihat’i gördüklerinde “Gelin burada bir Alevi var” diye bagirirlar. Nihat’i disari çikartarak külotunu asagi indirir, sünnetli olup-olmadigina bakarlar. Nihat’in sünnetli oldugunu görürler. Ama Nihat Alevidir, öldürülmesi gerekmektedir. Ve Nihat’i iskenceyle öldürürler.

* Cüceli Köyüne yük almak için giden üç kamyonun sürücüsünün Alevi oldugundan süphelenen köylüler, adamlari sorguya çeker. Köy muhtari Yasar KILIÇ, tanidigi ikisini serbest biraktirirken, üçüncü sürücüye, “Dinime, imanima sen Alevisin” der ve toplulugu, “Aradigimiz adam burada, gelin!” diye sürücüye saldirmaya çagirir. O sirada Imam Mustafa TÜTEN yetisir ve sürücüyü kurtarir.

* Karacasu Köyünün Atizi Obasinda bulunan tek Alevi aile Sahinlerdir. Sahin ailesinin üç ferdi Arzu, Abuzer ve Telli, Maras’taki bir yakinlarinin durumunu ögrenmek için komsulari Ahmet SIMSAR’in evine gider. Konuklarini bir odaya kapatan evsahibi, akibetleri hakkinda karar vermek için yapilan toplantiya gider. Kapinin iyi kilitlenmedigini gören üç ‘tutuklu’, gizlice disari çikarak evlerine geldiklerinde, evlerinin soyuldugunu, atese verildigini görürler. Korku ve çaresizlikten komsulari Halit OSMAN’in evine siginirlar. Halit OSMAN da can güvenligini saglayamayacagi endisesiyle komsularini jandarma karakoluna götürerek kurtarir.

* Emirusagi Köyünden Veli TORUN ve Mustafa ACINIKLI, Maras’a gitmek üzere yola çikarlar. Yusufhacilar Köyünde yollari kesilir ve elleri baglandiktan sonra köye götürülerek bir direge baglanirlar. Ancak durumu gören Köy Muhtari, baglarini çözdügü Veli ile Mustafa’yi köyden geçen tanidik bir traktöre teslim eder. Ne var ki öldürmeye kararli olan militanlar, traktörü izleyerek yolunu keser ve düsman belledikleri bu iki kisiyi yolun kenarina götürürler. Veli TORUN bir firsatini bularak kaçarken, Mustafa ACINIKLI kursunlanarak öldürülür.52

Türkoglu Ilçesinin yakininda kurulan barikatlarla Elazig, Malatya ve Gaziantep’ten gelen yolcu otobüsleri, diger araçlar durduruluyor, yolcular indiriliyordu. Kimilerine hakaret ettikleri yolcularin üzerlerindeki para ve kiymetli esyalari gaspeden fasistler, basin temsilcilerine de saldirirlar. Bu arada Milliyet Gazetesinin araci tamamen tahrip edilir.

Kente giren bir yolda gördükleri ve yaralilar için kan getiren bir ambulansi durduran fasistler, “Bu kanlari Müslümanlara mi, gavurlara mi götürüyorsun?” diye sorguya çektikleri sürücü Gürsel VARGÜL’ü döverler. 53

Kemal YILDIZ’in tutanaklardaki anlatimindan:

“Kahramanmaras Çokyasar Köyü’nde oturdugunu; 24.12.1978 Pazar günü sabahleyin amcasinin oglu Ahmet YILDIZ ve arkadaslari Ibrahim ELTUTAN ile birlikte Kahramanmaras’daki yakinlarinin durumunu ögrenmek için yola çiktiklarini saat 11.00 siralarinda Erkenez Çayina geldikleri sirada önlerine Yusufhacili Köyü’nden 5 kisinin çiktigini, ‘Nerelisiniz, nereden geliyorsunuz, Alevi misiniz, Sünni misiniz?’, diye sorduklarini, Ibrahim ELTUTAN’in ise ‘Ben Sünniyim’ dedigini; saldirganlarin Ibrahim ELTUTAN’i su kanalinin öbür tarafina götürerek konustuklarini ve onu biraktiklarini; saldirganlarin bu defa ellerindeki silahlari kendisine ve amcasinin oglu Ahmet YILDIZ’in üzerine çevirerek elbiselerini çikarttiklarini; üzerlerinde sadece külot kaldigini; saldirganlardan birisinin kendisini kanalin alt tarafindaki tepe bir yere ana avrad küfür ederek götürdüklerini; arka taraftan üç el silah sesi ve amca oglu Amhet YILDIZ’in feryadini isittigini; kaçmaya basladigini; saldirganlarin arkasindan ates ederek kendisini omuzundan yaraladiklarini…” (G.K., s. 262)

Ömer BABACAN’in tutanaklardaki anlatimindan:

“Pazarcik Ilçesi Gülhas Karahöyük Köyü Ilkokulu ögretmeni oldugunu; 24. 12. 1978 Pazar günü görev yaptigi köyden olan arkadaslari ile birlikte Kahramanmaras’tan yaya olarak Türkoglu Ilçesi Kilili Köyüne gitmek üzere hareket ettiklerini; saat 17.00-17.30 siralarinda hava kararmak üzereykin Kilili Köyüne az bir mesafe kaldiginda arkalarindan gelen bir arabadan inen silahli dört kisinin nereden geldiklerini sordugunu, üzerlerini aradiklarini; kendisinin ögretmen oldugunu hüviyetinden anlayinca, üzerine saldirarak dövdüklerini; Mehmet KOCA ile beraber tarlalarin içine kaçtigini; saldirganlarin arkalarindan ‘Gavurlar, pis komünistler’ diye bagirdiklarini; arabayi kullanan sahsin tabancasini çekerek ‘Kaçmayin vururum’ dedigini; yakindaki bir tepeye çikinca eli belinde olan birisinin kendilerini durdurdugunu, bu sirada asagi taraftan kendilerini ilk önce durduran dört kisinin de ellerinde silahlari ile geldiklerini; ‘Pis komünist, demek sen Maras’ta ev yaktin, kaç ülkücüyü öldürdün, sizin gibileri yasatmayacagiz, bu dünyada çoluk çocuk ne varsa hepinizi temizleyecegiz’ diyerek kendisini dövmeye basladiklarini; silahlarin namlularini alnina dayadiklarini; bu saldirganlari daha önceden karsilastiklarinda arabayi kullanan sahsin(787 iddianame numarali sanik Mehmet KIZILDAG) yönlendirdigini; sorulari devamli bu sahsin sordugunu; saldirganlarin o sirada olay yerine gelen 20-30 köylüyü de ‘Bunlar komünistler, köyü basmaya geliyorlardi, bunlarin bu dünyada yasamasi hak degildir. Hiçbirisini sag birakmamak lazim’ diyerek kiskirttiklarini; belki kurtulabilir umuduyla tepeden asagi kaçmaya basladigini; saldirganlarin en önce o dört kisi ve özellikle arabayi kullanan sahis en önde oldugu halde elindeki silahla ates ederek kendisini kovaladiklarini; diger saldirganlarin da silahlariyla durmadan ates ettiklerini; sirtindan ve kalçasindan kursunla yaralanarak yere yigildigini; saldirganlarin yanina geldiklerini; arabayi kullanan sahsin, ‘Ulan pis komünist, niye kaçtin, senin yüzünden az daha arkadaslarimdan birkaçini vuracaktim’ dedigini ve yine kendisini dövdüklerini; tekrar kaçmamasi için ellerini arkadan bagladiklarini; kendisini bir yandan döverlerken bir yandan da ‘Bunu ne yapalim’ diye konustuklarini; daha önce arabayi kullanan sahsin ‘Öldürelim, bu basimiza is açacak, nasil olsa komünist, öldürsek dünya bir pislikten kurtulmus olur’ dedigini; kendisini döve döve köye götürdüklerini; o sirada havanin kararmis oldugunu, saldirganlara Alevi olmadigini söylemesine ragmen, ‘Sen Alevi olmasan da TÖB-DER’lisin, komünistsin’ dediklerini; köye girdikleri sirada köylülerin, ‘Demek köyü basmaya gelen komünistler bunlar’ dedigini, yaninda bulunan Mehmet KOCA’nin ise, ‘Benim bu köyde amcam var. Biz bu köye siginmaya geliyorduk’ diye cevap verdigini; saldirganlarin daha önceden, ‘Komünistler köyü basmaya geliyor’ diyerek köyü ayaga kaldirdiklarini anladigini; köye gelen jandarma devriyelerinin kendilerini kurtardigini…” (G.K., s. 280)

Bir Aleviyi öldürenin mükafati cennettir

Kahramanmaras katliaminda, fanatik Islamcilar ve benzerleri yüzyillardir önceki Seyhülislamlarin fetvalarini andiran fetvalar vermislerdir. Baglarbasi Imami Mustafa YILDIZ, 22 Aralik 1978 Cuma namazinda, “Oruç ve namazla haci olunmaz, bir Alevi öldüren bes sefer hacca gitmis gibi sevap kazanir” diye vaaz verir. Katliamda öncülük yapan fasist katiller yüzlerini maske ile kapatirken, yasi 60’in üstünde olan sakalli fanatik dinciler yüzlerini maskelemeyi gereksiz görmüslerdir. Top sakallarini oynatarak, dislerini gicirdatarak, “Allah için Alevileri, gavurlari vurun, evlerini yakin. Solculari öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onlari da vurun” diye toplulugu tahrik etmislerdir.

Fasistlerin hac, cennet gibi sorunlari yoktu. Onlarin yesil, kirmizi pasaportlara, siyasi iktidarlarin nimetlerinden yararlanmaya gereksinimleri vardi. Katliami siyasal dincilerle ortaklasa kararlastirdiklari içindir ki dine, cennete inanir görünüyorlardi. Milliyetçilik ve Müslümanlik adina verilen bu vaazlar ve fetvalarin telkin ettigi inançla saldiriya geçmislerdir.

Esma SUNA adinda bir genç kadin gebedir, dogumu yakindir. Fasistler, Esma SUNA’nin evini disaridan otomatik silahlarla tarar, evin içine patlayici madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapilarini kazma ve baltayla kirarak içeriye giren fasistler, evde bulunan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet SUNA ile konuk Musa FUNDA’yi kursuna dizer. Fazli ile Elif SUNA da sopa ve satirla agir yaralanir ve öldü diye birakilir. Esma SUNA, “Kocami, çocuklarimi, kardeslerimi öldürdünüz. Bari beni öldürmeyin” diye yalvarir, bu arada ellerini karnindaki bebegin üstünde siper etmeye çalismaktadir. Oysa, isin içinde “hac” sevabi ve cennete gitme vardir. Iki canli bir Alevi kadini ellerine geçmistir bir kere, bu firsati kaçirmak aptallik olacaktir. “Ya Allah” diye sopa ve satir Esma’nin kafasina, sirtina, karnina iner. Esma’nin üstü basi kan içindedir. Dogmamis bebegini kurtarmanin çabasiyla sokaga firlar. Saldirganlar da arkasinda ates ederek Esma’yi yere düsürürler. Öldü diye birakirlar. Esma, karnindaki bebegin yüzünü görmenin hayaliyle ellerini karninin üstünde gezdirmektedir. Bir komsusu Esma’yi sirtlayarak Devlet Hastanesine yetistirir. Doktorlar, “Esma’nin kurtulusu zordur, bari bebegini sezaryen ameliyatla kurtaralim” diye ameliyata alirlar. Ne var ki bebek de sikilan kursunla parçalanmistir. Esma ve bebek kurtarilamaz. Doktorlar ve hemsireler gözyaslarini tutamazken, fasist katiller ve fanatik dinciler, hac sevabinin ve cenneti kazanmanin sevincini paylasiyorlardi…

Iki gözü görmeyen 80 yasinda bir nine olan Cennet ÇIMEN’in gözlerini tornavidayla oymalari, sonra kursuna dizmeleri, bas üstü helanin çukuruna birakmalari da hac sevabi ve cenneti garantiye almak içindir…

Ilkögretim Müfettisi Süleyman METIN’i öldürdükten sonra 15-16 yaslarinda üç kizini sokaklarda çiplak dolastirmak, sarkintilik etmek de hac sevabi ve cennet içindir ve Ortaeski Saglik Ocaginda bulunan iki yasindaki hasta torun ile ninesi de hac ve cennet yolunun kurbani olmuslardir.

Sikiyönetim ilani

Kahramanmaras katliami, sikiyönetim ilânina gerekçe olmustur. Basbakan Bülent ECEVIT, sikiyönetimin gerekçesini söyle açikliyordu:

“Ülkemiz de siddet eylemleri bir süredir açiktan demokrasiye yönelik ve milli birligimizi tehdit edici boyutlara varmistir. Özellikle Kahramanmaras’taki bütün milletimizi yasa bogan aci olaylar, bu eylemlerin ne kadar ileri boyutlara vardigini gösteriyordu.

“Anayasanin tanidigi demokratik düzeni temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldirmaya yönelik yaygin siddet hareketlerinin kesin belirtilerinin ortaya çikmasi üzerine Adana, Ankara, Elazig, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Istanbul, Kahramanmaras, Kars, Malatya, Sivas, Urfa ve Hatay illerinde bugünden itibaren iki ay süreyle sikiyönetim ilân edilmesine karar verildi.” 54

Sikiyönetim, TBMM’de 537 üyenin kabul, birer üyenin ret ve çekimser oyuyla kabul edilir. MHP Genel Baskani Türkes ve MHP yönetici kadrosu, birçok ilin sikiyönetim kapsamina alinmasini israrla savunmustur.

3. Degerlendirmeler

a) Avukat Nusret SENEM ve Gazeteci Örsan ÖYMEN

Avukat N. SENEM’le röportaj

Nusret SENEM, Kahramanmaras katliami davasina müdahil avukat olarak katildi. Avukat SENEM, davanin sonuna kadar magdurlari israr ve kararlilikla savunmustur.

Soru: Maras’ta meydana gelen olaylar Alevi-Sünni çatismasi midir?

– Aralik 1978’de meydana gelen Kahramanmaras Katliami, çok sayida Alevi vatandasimizi hedef almakla birlikte, kesin olarak bir Alevi-Sünni çatismasi olarak, bir mezhep çatismasi olarak nitelenemez.

Katliama önderlik eden güçler, olaylarin basindan itibaren, zaman zaman, “Ordu millet el ele”, “Aleviler bir subayi, on eri öldürdü; ne duruyorsunuz; bu silahlarinizi ne zaman kullanacaksiniz?” diyerek, askerleri de yanlarina alip, saldirilarina ortak etme çabasi içinde olmuslardir. Tanik olarak dinlenen subaylarin, bu ve benzeri beyanlari olmustur.
Çok sayida tanik, bazi evlerin tahrip edilmesi ve vatandaslarin katledilmesi aninda, “Bir Alevi öldürmek 2 defa hacca gitmeye bedeldir” türü, tahrik edici sloganlar atildigini, mahkemede ifade etmislerdir. Tahrip edilen evlerde katledilenlerin, çogunlukla Alevi vatandaslar oldugu da bir gerçektir. Tahriklerin sonuç verdigi ve bin yildir bir arada yasamis insanlarin, düsman gibi saldiriya ugradigi yadsinamaz.

Ancak, bütün bunlar, katliamin amacinin, bir “Alevi-Sünni çatismasi” oldugunu yine de kanitlamaz.

Bu olayi, 1970’li yillarin siyasi gelismeleri ve Amerika Birlesik Devletleri’nin 12 Eylül 1980 öncesinde ülkemizi istikrarsizlastirma, halk kitlelerinin kurtarici arar hale getirilmesi ve ülkenin darbe ortamina sürüklenmesi operasyorlarinda kullandigi kontr-gerillanin ve onun siyasi örgütü gibi faaliyet yürüten zamanin MHP’sinin, yan kuruluslarinin, iktidar olarak kalmasina asla tahammül edemedikleri solcu Ecevit Hükümetini devirmeye yönelik, isyan hareketi olarak görüyorum. Katliamin, Alevi vatandaslara yönelmesinin temel sebebi, Kurtulus Savasi’ndan itibaren Mustafa Kemal’in aydinlanma hareketini ve CHP tarafindan kurulmus solcu hükümeti desteklemeleridir. Bir diger sebep de, yoksul Sünni kitlelerin, katliam yapan bir avuç asagilik CIA çocugunun arkasina kolayca takilmaya, kandirilmaya uygun görülmesidir.

Saldirganlar, devlet kuvvetleri aleyhine, Ecevit Hükümeti aleyhine, sloganlar atmislar, propaganda yürütmüsler ve siyasi talepler ileri sürmüslerdir.

Sloganlardan birkaç örnek: “Katil iktidar”,”Katil Ecevit”,”Katil polis”, ”Ecevit’ini çagir, Türkes karsinda”, ”Bizim Türkes’imiz yanimizda, sizin Karaoglan nerede?”, ”Komünist Ecevit sizi gelsin kurtarsin”, ”Senin hükümetin gelsin kurtarsin seni”.

Insanlar, Basbakan Ecevit kasdedilerek, “Karaoglan’a kurban ediyoruz” denilerek öldürülmüslerdir.

Katliamin öncesinde, kivilcim çakilmasi eylemi olarak nitelenebilecek ve Ökkes KENGER (SENDILLER)’in sanik olarak yargilandigi, Çiçek Sinemasi’nin bombalanmasi olayi sonrasinda, saga sola saldiran ülkücü grup, olaya müdahale eden polislere de saldirmistir. Iki solcu ögretmenin, 21 Aralik günü öldürülmesinin ardindan, 22 Aralik 1978 Cuma günü yapilan cenaze törenine saldiri olayinda polis ve jandarmaya da yogun sekilde saldirilmistir. Bu sirada iki polis araci yakilmistir. Hatta, polise saldiri o derece yogunlasmistir ki, Içisleri Bakanligi, isyani bastirma görevinden polisi tamamen almistir. Polis, olaylarin yasandigi, en yogun üç gün boyunca, görev disi kalmistir. Saldirganlar hiçbir yerde, olaylari bastirmakla görevli olan askeri güçlerin uyarilarina, sokaga çikma yasagina uymamislar, her yerde, çatisma sonucu, güç sartlarda yenilerek, püskürtülebilmislerdir. Askere, gerek bütün sehir çapindaki mevzi görev yerlerinde ve gerekse, Il Jandarma Alay Komutanligi’na, silahli saldirida bulunmak suretiyle, karsi koymuslardir. Bu saldirgan gruptan bazilari, olay aninda yakalanmislardir.

24 Aralik 1978 Pazar günü, iki üç bin kisilik silahli bir grup Kahramanmaras Valilik Binasi’na; “Müslüman Türkiye”, ”Kahrolsun komünistler”, ”Içisleri Bakani disari”, ”Vali istifa”, ”Içisleri Bakani’nin kellesini isteriz” diyerek saldiriya geçip, büyük bir tehdit yaratmis ve saldiri, Hükümet binasini korumakla görevli askeri zirhli personel tasiyicilarin ele geçirilmesine saniyeler kala, uçaksavar mermileri de kullanilarak, son anda önlenebilmistir. Içisleri Bakani, Kahramanmaras Valisi ve Jandarma Alay Komutani ile diger güvenlik yetkililerinin tamaminin bulundugu Valilik Binasindaki insanlar, kellesi istenen Içisleri Bakani ile birlikte, tesadüfen katliamdan kurtulmustur. Bu saldirinin görüntüleri, TRT tarafindan, o günlerde sik sik, görüntülü olarak yayinlanmistir. Bu saldirida, ön safta grubu yönetenlerden olan ve yaralanip Kahramanmaras Devlet Hastanesi’ne götürülen 7-8 militan sir oldu. Olayin suçlulari ise, tanik olarak yarginin karsisina çikmakla birlikte, hiçbir zaman, bütün çabalarimiza karsin, bu soruya muhatap olmadilar. Yargilanmadilar.
Olayin, zamanin Ecevit Hükümetine karsi silahli kalkisma oldugunu, sanik Imam Mustafa YILDIZ, saldirgan topluluga karsi yaptigi konusmada söyle dile getirmektedir:

“Bugün burada namaz kilmak caiz degildir. Basimizda komünist ve imansiz bir hükümet var. Memleketimizi komünist ve ebücahiller isgal etti. Cuma günü Ulu Cami’yi yikip yaktilar. Geçmiste de bu Halk Partisi bizim kitaplarimizi yaktirdi. Hocalarimizi astirdi. Bugün bize düsen görev, çevremizdeki Alevi-Sünni imansizlari temizlemektir.”

Bu sözler, katliamin gerçek amacini özetlemektedir. CHP Hükümetini devirmek ve onu destekleyen Alevi veya Sünni olarak niteledikleri solculari katletmek. Olayin gelisimi ve ortaya çikan bütün deliller bunu kanitlamistir.

Nitekim, Kahramanmaras katliami davasi kararina bakildigi zaman görülecektir; yargilamayi yapan Sikiyönetim Mahkemesi de katliami, dogru olarak; “Hükümete karsi silahli isyan” ve “Türkiye ahalisini birbiri aleyhine kital’e tesvik ve bu tesvik neticesinde kital’in meydana gelmesi” olarak nitelemistir.

Av. Nusret SENEM, Av. Ali KALAN, Av. Emcet OLCAYTU ve Av. Baris YIGIT’ten olusan büromuz, davanin basindan itibaren, olayin nitelemesini dogru yapmistir. Bu ugurda yürüttügümüz mücadele, Mahkeme ve Askeri Yargitay kararinda da önemli bir etken olmustur.

Artik tarih olan bu olayin dogru olarak animsamasina katkisi olur düsüncesiyle, sorunuza cevabimi biraz uzun tutmayi tercih ettim.

Soru: Katliami, fasist-seriatçi örgütler, tek basina mi gerçeklestirdi? Yoksa perde arkasinda gizli örgütler var miydi? Eger varsa, bunlar hangi örgütlerdir?
– Olaylar sonucu, sanik ifadelerinde, tanik beyanlarinda, devletin güvenlik görevlilerinin raporlarinda, basinin olaylara iliskin haber ve fotograflarinda, iddianame ve yargilamayi yapan Sikiyönetim Komutanligi Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararinda, katliami planlayip uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Dernegi ve MISK gibi yasal olarak kurulmus parti ve örgütler ile ETKO, Kontr-Gerilla gibi illegal örgütlerin adi geçmektedir.
O günlerde, seriatçi kuvvetlerin bu olaya katilmasi, Alevi düsmanligi ve tahriklerin etkisi oraninda mevzi, örgütsüz ve düzensizdir. Animsanacagi gibi, bunlarin en önemli temsilcileri, Yörükselim Mahallesindeki katliamda 7-8 kisinin hunharca öldürülmesinden sorumlu tutulup idam cezasi Askeri Yargitay’ca da onanan Mahmut DOGAN (Sakalli Hoca)’dir.
Yapilan yargilamalar neticesinde MHP ve diger ülkücü kuruluslar hakkinda suç duyurulari reddedildi. Sikiyönetim Mahkemesi ortaya çikan kanitlari görmezden geldi. Yeterli kanit bulunmadigini ileri sürdü. Mahkeme, saniklarin olay tarihlerinde MHP’ye kayitli oldugu konusunda arastirma yapilmasi taleplerini reddettigi halde, “(Saniklarin) üye olduklarina dair dava dosyasinda herhangi bir bilgi bulunmadigindan; müdahil vekillerinin adi geçen parti hakkinda C. Bassavciligina basvurmasi konusunda istemlerinin reddine” karar verdi.
1980 Agustos ayinda Ecevit Hükümeti’nin istifa edip, MHP’nin distan destekledigi Demirel baskanliginda sagci hükümetin kurulmasi ile degisen siyasi ortam, sözünü ettigimiz diger kuruluslar ve ETKO ile Kontr-Gerilla sorumlulari hakkinda bir adim atilmasina olanak tanimamistir. 12 Eylül ile birlikte de olayin failleri, koruma zirhina kavusmuslar, idam cezasi onananlar ise, o dönemde solcu idam hükümlülerine uygulanan yogun infazlara ragmen, idam edilmekten kurtulmuslardir.
Soru: Katliam 5-6 gün boyunca sürdü. Uzun sayilabilecek bu süre içinde güvenlik güçleri katliami niçin önleyemedi? Bu, fasistlerin üstünlügünden mi, güvenlik güçlerinin taraf tutmasindan mi kaynaklandi?
– Katliam, 19. 12. 1978 günü Çiçek Sinemasina bomba atilmasi, 21. 12. 1978 günü iki devrimci ögretmenin öldürülmesi ve 22. 12. 1978 günü cenaze kortejine toplu katliam yapilmasi amaciyla saldirilmasi ile, 23. 12. 1978 tarihinde tek tek saldirilar seklinde sürerken, bu tarihten itibaren sehir çapinda, silahli isyan hareketine dönüsmüstür. Çevre ilçe ve köylerde yapilan propagandalar sonucu, sokaga çikma yasagi ilan edildigi halde, binlerce insan Kahramanmaras’a yigilmis ve Maras’in bütün mahallelerinde planli, askeri düzen içinde, aralarinda parola ile irtibat kuruldugu bilinen taarruzlar yapilmistir. Önceden isaretlenen evlere ve mahallelere saldirilmistir.
Bu saldirilarin önlenememesi ihtimalini düsünmüyorum. Hükümeti devirmek isteyen, Içisleri Bakani’nin kellesini isteyen ve katliami yapan güçler, devlet güvenlik kuvvetleri içine de yuvalanmis, ABD’nin kontrol ettigi ve kullandigi güçlerdir. Yasadisidirlar. Nitekim, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, bu güçlerin, darbe ortami yaratilmasi için, olaylari planladiklari ve katliamin boyutlarinin büyük olmasi için çalistiklari anlasilmistir. Ancak, güvenlik kuvvetlerinin esas gövdesi, yukarida da açikladigim gibi, yasadisi organizasyonlarla iliskide olmamistir. Hatta isyan eden saldirgan güçlerin hedefi olmuslardir. Katliami, bu yasal askeri kuvvetler bertaraf etmistir.
Soru: Katliamdan önce gerçeklesen bazi saldiri ve cinayetler, Maras’ta bir katliam olacaginin belirtileriydi. Maras Valiligi, Emniyeti, Istihbarati neden önceden önlem almadi?
– 15 Nisan 1978’de ortaya çikarilan ETKO örgütü, birçok provokasyon aleti ile – üzerinde, hangi MHP’linin ev ve isyerine atilacagi yazili bombalarla- yakalandilar. Bu örgüt militanlari, Adana Sikiyönetim Komutanligi Askeri Mahkemesi’nde, bizlerin de müdahil vekilleri olarak katildigimiz davalarda agir cezalar aldilar. Sahin BORU, Muhittin ILHAN, Ahmet BAGCI adli saniklar hatirlanabilir.

Bu kisilerin yakalanmasi, katliamin ve silahlanma faaliyetlerinin sekiz ay kadar ertelenmesine neden olmustur. Olaylarin öncesinde Maras polisinin etkin çabasi, bütün sag partilerin yogun saldirilariyla karsilasti. Ecevit hükümeti ise, dirayetli bir tutum izlemek yerine, ülkücü saldirganlari yatistirmaya çalisti. Yaptiklari yalan propagandadan yilginliga kapildi. Aleni olarak yapilan katliam hazirliklarini dahi görmezden geldi. Olay olmasin diye adeta dua eder duruma düstü. Bu sebeplerle, olaylarin önceden bilinmedigi, hazirliklarin tespit edilemedigi görüsü gerçeklerle bagdasmiyor. ETKO sorusturmasi, Yüzbasi M. Ali ÇEVIKER ile Ökkes ÇOKUÇKUN’un, Kahramanmaras’ta silahlanma faaliyetinde bulunduklarina iliskin bilgiler ve daha onlarca olgu, emniyet güçleri tarafindan bilinmektedir. Ancak, siyasi iradenin zaaf içinde olusu nedeniyle, katliam bagira bagira gelmistir.

Soru: Katliamda yasamini yitirenlerin ve yaralananlarin öyküleri aciklidir. Bunlar içinde sizi en çok etkileyen olay hangisidir?

– O tarihte, insanlarin kanini donduran vahset örnekleri vardir. Maras’ta yasananlar, tarih kitaplarinda okudugumuz bu tip olaylarin çagimizda da, irtica ve fasist ideolojiden etkilenen kisiler tarafindan, olanca acimasizligi ile yasatildigini gösteren ve asla son olmayan örneklerden birisidir.

Musa SUNA’nin gelini Esma SUNA, karninda 8 aylik çocukla kursuna dizilmistir. Doktorlar, anne karnindaki 8 aylik çocugun da kursunlanmis olarak çikarildigini otopsi raporunda belirtmislerdir!

Bir gözü kör olan, 90’lik Cennet ÇIMEN’in diger gözü tornavida ile oyulmustur. Sonra vurularak öldürülmüs ve ayaklarina araba tekerlegi geçirilerek, basinin üzerine tuvalet çukuruna dikilmistir!
Kursunlanarak öldürülen 11 yasindaki Ali TRAS’in, kol ve bacaklari kesilerek, kazana konup yakilmistir!
Ibrahim BILMEZ’in iki gözü ama oglu ve akil hastasi Ali BILMEZ kursunlanarak öldürülmüstür!
Sanik Faruk DOGRUBAKAN ve Haydar TUT, magdur Kemal YILDIZ’i bir tepeye çikarmislar ve isin zevkine varmak, iyi nisanci olduklarini göstermek için, arkasindan ates etmislerdir!
Müfettis Süleyman METIN’i öldürenler, karisi ve çocuklarinin, cesedinin üzerine atilip aglamalarini alkis tutarak, kahkahalar atarak alaya almislardir!
Bu olaylarin, din adina yapildigi iddialarini dogru bulmuyorum. Bu davranislari savunan bir ahlak ve din olacagina inanmam mümkün degildir. Bu vahsetin sergilenmesinin ancak kontr-gerilla teorisinde yeri vardir. ABD’li kontr-gerilla uzmanlarinin yayinlanmis kitaplarinda, halka yapilacak vahsetin derecesinin büyüklügü, halki gerilladan uzaklastiracak önemli bir kontr-gerilla taktigi olarak övülür.

Soru: Katliamla ilgili ilginç aniniz var mi?
– 1979 Haziran ayinda baslayan durusmalar, 8 Agustos 1980 günü kararla neticelendi. Durusmalar sirasinda, asla unutamayacagimiz olaylar yasadik. Haftanin bes günü sürekli devam eden durusmalar boyunca, durusma salonunda ve disarida, 45 gün süren, Kahramanmaras mahalle ve ilçelerinde yaptigimiz kesifler sirasinda asla bellegimizden silinmeyen anilar var. Bir gün bunlari yazma firsati bulacagimizi umarim. Burada aci bir iki aniya yer vermekle yetinelim. Adana’da herkesin, efendiligi ve bilgisi ile üzerinde saygi uyandirmis olan Av. Halil Sitki GÜLLÜOGLU öldürüldü. Adana Kapali Spor Salonunda süren durusmalar sirasinda, saniklar tarafindan linç edilmekten son anda kendi çabasi ile kurtulmayi basaran Halil abi, evinin önünde, arabasina bindigi sirada, ülkücü saldirganlarin kursunlarina hedef olarak yasama veda etti. Onu asla unutamam.
Av. Baris YIGIT, Av. Ali KALAN, Av. Nusret SENEM, Av. Emcet OLCAYTU, durusma salonunda sayisiz kez saldiriya ugradiktan sonra mahkeme, kapali salonun müdahil kürsüsünün hemen yaninda bir merdiven kurdurdu. Spor salonunun tribünlerine çikarak saldirilari defetmis sayildik. Bir kara mizah örnegi olarak animsariz.
Biz, bu dava ile bir hukuk cephesi açarak mücadele ettik. Ancak çok üzülerek söylemek gerekirse, solun 49 parçaya bölünmüs diger kesimleri ve bazi sol çevreler, bu kavgayi sürekli küçümsediler. Bizleri, sikiyönetim ve katliamcilarin adaletine alet olmakla elestirdiler. Hukuk cephesindeki mücadelenin önemsenmemesi yanlisti. Onlarin dediklerine biz de katilsaydik, katliamin gerçekleri ortaya çikarilamazdi. Bu mücadele, aslinda tehlikeli ve zor isti. Ölüm göze alinarak sonuna kadar gidilmisti. Av. Ahmet ALBAY, Av. Ceyhun CAN, Av. Halil GÜLLÜOGLU bu davadaki rolleri nedeniyle, o günlerde katledildiler. Onlari minnetle aniyorum. Magdurlar, ölenlerin yakinlari, son dakikaya kadar bizleri desteklediler. Onlarla, adeta tek yürek gibiydik. Olaganüstü zor ve tehlikeli günleri omuz omuza yasadik ve basardik.

Örsan Öymen’in kaleminden katliam
Milliyet Gazetesinin köse yazari Örsan ÖYMEN, Maras katliamini degerlendirdigi yazisinda, katliami gerçeklestiren fasist örgütlerin hangi siyasi iktidarlar döneminde kurulduguna ve korunduguna isaret ederek söyle diyor:
“Günümüzdeki çatismalarin dinci-laik çizgi yerine, mezhepler ekseninde olusmasinda… Bunun altinda yatan da, gerek büyük sermayenin, gerekse isçi sinifinin giderek laik nitelik kazanmasi, böylece mezhep çatismalarinda odak noktasinin, sermaye ve isçi sinifinin göreli olarak güçsüz oldugu bölgelere ve küçük kentlere kaydirilmasi; varilmak istenen amaç ise, kesinlesmis sinifsal farklari, mezhep ekseni üzerinde belirsizlestirmek ve tarihin zorunlu olarak silecegi sag görüsleri bir süre daha kizgin çatismanin sicak ortaminda canli tutabilmek…
Gafletten, dalaletten ve hiyanetten söz eden, ardan ve horlayandan dem vuran, haykirislara da bir soru isareti koymak gerekir. Ve bu isaretin ardindan bazi sorular sormak gerekir.
Acaba Alevilik-Sünnilik kiskirtmalari, mezhep düsmanliklari hangi dönemde, hangi cephelesme iktidarinda Türkiye gündemine girmistir?
* Hangi egitim sistemi uygulamasinda ders kitaplarina sokulmustur?
* Bu kitaplar hangi dönemde yargilanip bagimsiz yargi organlari önünde kiskirticiliga, mahkum edilmistir.
* Ve Türkiye’de fasist odaklarinin, birer silah deposu haline gelisi, güvenlik kuvvetlerine yardimci sokak güçlerinin, vurucu cinayet sebekelerinin palazlanisi, devletin içine tirmanisi, kimlerin yönetimine yaramistir?
* Komando kamplarindaki gencecik beyinler, kimler tarafindan yikanmistir? Aferin oglum komünisti vur!
* Bu kamplarda ellerine silah tutusturulanlara adam öldürme talimleri, kimler tarafindan, kimlerin yönetimi sirasinda uygulanabilmistir?
* Bu uygulamayi devlet arsivine raporlar halinde sunan ve ilgilileri uyaranlara karsi, kimler ne yapmistir?
* Kahramanmaras kiyimini, salt siyasal amaçlar için ‘küfür malzemesi’ yapmadan önce takkeyi önüne koyup biraz düsünmek gerekir.” 55
Örsan ÖYMEN’in, mantik süzgecinden geçirerek siraladigi sorularin yanitlari bulunsaydi; cinayetlerin, katliamlarin gerçek sorumlulari ortaya çikacakti. Dönemin Ecevit hükümeti, katliamdan önce gerekli önlemleri almadigi, sonra ise, suçlularin üzerine gitme cesareti gösteremedigi için, cinayet ve katliamlarin sorumlulugunu sirtinda tasimaktadir.

b) Siyasi Parti ve Liderler

Süleyman DEMIREL
AP Genel Baskani Süleyman DEMIREL’in, Kahramanmaras katliamiyla ilgili olarak yaptigi açiklama:
“… Kahramanmaras’ta meydana gelen olaylar, bir olaylar zincirinin parçasi sayilmalidir. Kars’ta, Erzincan’da, Sivas’ta, Elazig’da, Malatya’da, Gaziantep’te, Urfa’da meydana gelen olaylar zincirine, Kahramanmaras olaylari eklenmistir… Simdi meselenin baska bir cihetine bakalim. Burada yaralananlarin tümü kursunla yaralanmis ve kursunla ölmüstür. Demek silah kullaniliyor. Bu silahlar burada depo haline gelinceye kadar hükümet neredesiniz? Kime neyi izah edeceksiniz? Bunlardan haberiniz olmadi mi? Haberiniz olduysa niye toplamadiniz? Sivas’ta ayni hadise olmustu. Sivas’ta Alibaba Mahallesi silah deposu haline gelmis, hükümetin bundan haberi olmus, burayi aramak cesaretini gösterememistir, aramamistir. Elazig’da ve Malatya’da benzeri olaylar olmustur. Solculuk Halk Partisinin himayesine girdikten sonra Türkiye bu duruma geldi. Bunun aksini söyleyecek kimse yoktur.”
Alpaslan TÜRKES
MHP Genel Baskani Alpaslan TÜRKES’in açiklamasi: “MHP’yi suçlamaya kalkismakla son derece gülünç olmaktadir. Emrine aldigi ve yalan yayan istasyonu haline getirdigi TRT de kendilerini kurtaramayacaktir. Ecevit’i huzurunuzda bir defa daha uyariyoruz. Derhal iskenceleri durdurunuz. Iskencecileri derhal adalete teslim ediniz. Anayasa’ya ve kanunlara bagli kaliniz. Kin ve düsmanlik saçan uygulamalardan ve konusmalardan derhal vazgeçiniz. Adaleti ve tarafsizligi her seyin üzerinde tutunuz. Aksi takdirde ülkeye huzur degil kavga, baris degil savas getirmeye devam edeceksiniz. Bu tutumunuzda israr ederseniz, tarihe kanli bir iktidarin basi olarak geçeceksiniz.”56
Bülent ECEVIT
CHP Genel Baskani ve Basbakan Bülent ECEVIT’in, Kahramanmaras katliamiyla ilgili olarak yaptigi açiklamalar ilginçtir:
“Son zamanlarda sürekli olarak ve giderek artan ölçüde maalesef halkimiz kiskirtilmaya kalkildi. Bir yanda ‘Bu kis ülkeye komünizm geliyor’ haberleri yayilip, iddialar yapilir, bir yanda da buna karsi Endonezya tipi soykiriminin ve ayaklanin açiktan açiga kiskirtilir. Son günlerde de toplumun bütün kesimleri açiktan direnise ve ayaklanmaya kiskirtildi. Iste tüm bu kiskirtmalarin ve tertiplerin aci sonuçlari Kahramanmaras’imizda maalesef görülüyor… Öyle anlasiliyor ki, simdi halki olaylarin içine çekebilmek için, bir devlet gücüyle halki karsi karsiya getirebilmek için mezhep ayriliklarinin belirgin oldugu yurt köselerinde kiskirtmalarini ve tertiplerini yogunlastirmis bulunuyorlar…
“Kendi milletine kiyanlar milliyetçi degildir, olamazlar da. Cinayetleri isleyenler kadar bunlari yetistirenler ve kiskirtanlar da sorumludurlar. Bazi gençler kamplarda soykirimi ve katliami için yetistirilmistir.
“Bunlar devlet disinda bir devlet gücü olusturmaya baslamislardir.” 57
Bülent ECEVIT, tanimini koymus ama üstlerine gidememistir. Saldiri ve katliamlarla ilgili istihbarati alamamistir. Fasist örgütlerin devlet bürokrasisinin, istihbaratinin, güvenlik güçlerinin içindeki örgütlenmesinin üstüne gidememistir. Dogrulari söylemis olabilir, ama kendisi hükümettir, ortaya çikaracak güç de hükümettir.
Türkiye Isçi Köylü Partisi
“Dün halka yapilan saldirinin basini ÜGD Baskani Mehmet LEBLEBICI çekmistir. MHP ileri gelenlerinden fabrikatör Hasan BALCI ise iki ögretmen arkadasimizin öldürülmesinden beri çevre illerden saldirgan toplayandir. Dünkü kanli olaylarin uygulamasinda önemli rol oynamistir. Fasist saldirganlar, mezhep düsmanligi propagandasiyla birkaç günden beri cenazeye karsi kiskirtmalarda bulunmuslardir. Vali ve Emniyet Müdürü, defalarca uyarilmasina ragmen baslangiçta az olan saldirganlari dagitmamis, onlarin güç toplamasina izin vermistir…” 58

Türkiye Isçi Partisi
TIP Genel Baskani Bahice BORAN’in açiklamasi: “Fasist terör istedigi yerde istedigi gibi kol gezmektedir. Hükümet terör yuvalarinin ve arkasindaki güçlerin üzerine cesaretle gitmeli ve sonuç almayi basarmalidir. Hükümet güvenlik kuvvetlerini kesin olarak kendi emri altina almayi ve istihbarat örgütünü kendi emri ve kontrolü altina almayi basarmalidir.”
MSP
MSP Genel Baskan Yardimcisi Recai KUTAN: “Maras’taki kanli olaylara partimiz katilmadi. ‘Müslüman Türkiye’ bizim sloganimiz degildir. Olaylara katilmadigimiz için bazi çevreler bize kiziyorlar.” 59

c) Katliam basinda
Milliyet (25. 11. 1978)
“Ölenlerin sayisinin 76’yi, yarali sayisinin 1000’i astigi bildiriliyor. Sokaga çikma yasagina ragmen 10.00 siralarinda sayilari bini bulan bir grup, Kibris Meydaninda toplandiktan sonra vilayet binasina dogru yürüyüse geçmislerdir. Ellerinde sopalar ve taslar bulunan, tekbir getirerek ve ‘Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm’ diye slogan atarak yürüyen grubu durdurmak için askeri birlikler havaya ates açmislardir. Sag siddet eylemcileri (Saat 11.30) sehrin dogu ve bati mahallelerine dogru sizmislar ve burada bazi evleri atese vermislerdir. Yangini söndürmek için gelen itfaiyeye de ates açmislardir.
“Komando taburu tarafindan yapilan aramada Yusuflar Mahallesinde bir dere içinde 5’i polis olmak üzere 16 ceset bulundugu, komando çavusu, cesetlerin bulundugu derede baska ölülerin oldugunu belirterek sayinin 100’e yakin oldugunu söyledi.”

Hürriyet (26. 12. 1978)
“Girilen evlerden ve enkaz altindan cesetler çikariliyor. Cesetlerin kokmamasi için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana örgütlenmis saldirgan topluluklarin yarattigi dehset ve terör… Ölü sayisi 98, yakilan-yikilan enkaz altinda cesetler bulundugu, askeri birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesine giderek kontrol altina aldi. Çamlik tarafinda bir topluluk askerlerin üstüne ates açti.
“Magarali Mahallesinde kokmaya baslayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin Belediye Mezbahasinda yapildigi ögrenildi. 2500 kisilik seyyar mutfak Ankara’dan getirildi.
“Saldirganlara dinamit lokumu ve silah dagitildi. Adini açiklamayi sakincali bulan bir yetkili, ‘Maras Müftüsünün resmi araçlarla kenti dolastigini ve halki kiskirtici konusmalar yaptigini, olaylarin bundan sonra basladigini’ öne sürdü.”

Cumhuriyet (24. 12. 1978)
“CHP’li ve Alevi yurttaslarin ev ve isyerleri atese verildi. Alevilerin yogun oldugu Yörükselim, Yeni Mahalle semtlerinde kursun yagmuruna tutulan bazi evlerde Alevi yurttaslarin satirla hunharca öldürüldükleri, Hastane çevresini de kontrol altina alarak getirilen yaralilara ates ettikleri, bazilarini kursuna dizdiklerini ögrenildi.
“Gazipasa semtinde askerlere siginan iki kisi eylemciler tarafindan geri alinarak bunlardan biri silahla öldürüldü, biri agir yaralanarak sokakta birakildi.
“Saldirganlar, saglik ocaginda görevli iki yaraliyi zorla disari çikararak kursuna dizmislerdir.
“Saldirganlar, Devlet Hastanesinin çevresini çevirerek hastaneye getirilen yaralilara silahla ates etmislerdir. Yaralilari tasiyan ambulans soförü de silahla öldürülmüstür.
“Alevilerin yogun oldugu Yörükselim, Yeni Mahalle ve Karamaras Mahalleleri saldirinin yogunlastigi, katliamlarin arttigi mahallelerdir. Uzun menzilli silahlarla taranmislardir. Evler atese verilmistir. Girdikleri evlerde yurttaslari satirla hunharca katletmislerdir.”

Cumhuriyet (25. 12. 1978)
“24. 12. 1978 sabahi saat 10.15 siralarinda sagci gruplar, sokaga çikma yasagina karsin kentin sokaklarinda birikmisler, bin kisilik bir grup vilayete yürümeye baslamislardir. Toplulugun dagilmasini isteyen jandarmalara saldirinca aralarinda çatisma çikmis, jandarmalar havaya ates etmek zorunda kalmislardir. Ve bes bin mermi yakilmistir. Sagcilarin ellerinde Amerikan yapimi M.I. piyade tüfeklerinin bulundugu, vilayete yakin bazi binalari atese vermislerdir.

“Yakinlarini kayip eden çok sayida yurttas, vilayet önüne gelerek ‘Biz bu sehirden gitmek istiyoruz. Bize yardim edin, asker degil, sehri terk için araç istiyoruz’ diye bagiriyorlardi.

“YSE Bölge Müdürlügünün binasi, sagci saldirganlarca isgal edilmistir. Orada silah dagitildigini, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya Mahallesinde iki günden beri mahsur kalan kisileri kurtarmaya giden polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ates açilmistir.
“Yapilan saldirilarda gittikleri evlerde kadin-çocuklarin kursuna dizildigi, bogazlarinin kesildigi, daha sonra ölülere gaz dökülerek evlerin atese verildigi bildirilmistir.”

Tercüman ( 25.12. 1978)
“Esma Suna adli hamile bir kadin yarali olarak hastaneye getirilmis. Sezaryen ameliyatiyla bebek alinmis ise de, ancak hem anne hem de bebek ölmüstür.
“ 24.12. 1978 günü saat 10.00 siralarinda bir patlama ve silahli bin kisilik bir grubun hükümet konagina yürümesiyle yeniden yogunlasmistir. Evlerden de askerlerin üstüne ates açilmistir. Bu saldiriyi vilayette Içisleri Bakani Irfan Özaydinli da izlemistir.

“Emniyet kuvvetlerinin giremedigi mahallelerde patlama ve silah sesleri yogunlasmistir. Bu arada çocuklarin, kadinlarin, yaslilarin üzerine gaz, benzin dökülerek yakildiklari haberi vilayet binasina ulasmistir.

“Milli Egitim müdürü Kasim KOÇ, olaylar baslayinca siginmak amaci ile Çokyasar Köyü’ne gitmis: ‘Orada durumun daha feci oldugunu gördüm. 4 kisiyi gözlerimin önünde silahla tarayarak öldürdüler, ölü sayisi en azindan 15’dir.’”
Aydinlik (16. 01. 1979)

“Evimize saldirmislardi, kaçtik. Mecburen Mahmut KUSAT’in (Kürt Mahmut) evine sigindik. Kendisinden korkuyorduk. Bize, ‘Biraz sonra gelecegim’ diyerek disari çikti. O sirada telefon çaldi, telefonu açtim. Telefona çikan sahis, ‘Ben Ahmet YILDIZ’im dedi ve Mahmut’u sordu. Kendisine ‘Evde olmadigini ve benim de akrabasi oldugumu’ söyledim. ‘Biz burada komünist Alevileri epeyce öldürdük’ dedi. ‘Elimize geçen komünist kurtulamiyor, dogruca fabrikaya atiyoruz. Nusret (Nusret KUSAT, Mahmut’un oglu) Islahiye’den bir sandik silah getirdi. Burada pek gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Su anda bizim Bekir ve Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, sehirde hiçbir Alevi komünist sag birakmayacagiz. Alo sizin orada durum nasil?’ dedi. Iyi, iyi burasi sakin, dedim ve korkudan kapattim.
“Hemen vilayeti aradim. Çikan komutana, ‘15 dakika içerisinde bizi kurtarmazsaniz öldürecekler’ dedim. Egitim Enstitüsüne de telefon ettim. Bizi kurtarmalari için yardim istedim. 15 dakika kadar sonra zil çaldi. Içeri Mahmut KUSAT girdi. Hemen telefona kostu. Telefonda Bashekim Çetin DIKER’le görüstü. ‘Agabey komünist Alevilerin seni öldürdügünü duyduk ve çok üzüldük, sükür sagsin’ dedi. Evde bulunanlar titremeye basladik. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk.”

4. Bilanço ve Sonrasi…
Kahramanmaras katliamindan sonra her zaman oldugu gibi sorusturmalar yapildi, davalar açildi.
25 Aralik gecesi saldirilar sona erdi. Sira katliamin bilançosunun çikarilmasina gelmistir. Saptanan ölü sayisi 111’dir. Yüzlerce kisi yaralidir. 210 ev ve 70 isyeri yakilip yikilmistir. Saldirilar durmus ama halkin korkusu durmamistir. CHP Milletvekili Oguz SÖGÜT, “Yasananlarin bir soykirim oldugunu ve Alevi nüfusun yüzde 80’inin kenti terk ettigini” söylüyordu.
Kahramanmaras katliami olmus bitmis, Ecevit hükümeti 26 Aralik’ta toplanan Bakanlar Kurulu’nda çareyi 13 ilde sikiyönetim ilan etmekte bulmustu. “Saga da, sola da karsiyiz” diyerek iktidar olmaya çalisan Ecevit, katliami, “Kahramanmaras toplumsal olaylari” olarak aniyordu. Günaydin gazetesinin 28 Aralik’taki manseti durumu açikliyordu: “Demirel keyifli. Yeniden basbakan olma umudu Demire’i sevindirdi” ve “Ecevit sikintidan sigarayi günde iki pakete çikardi”.

Sikiyönetim isteyenler basarmislardi. Demirel’den Türkes’e kadar herkes sevinç içindeydi. (Ne ki sevinçleri kursaklarinda kalacakti…) Hatta katliami “Komünist ve Maocu yasadisi silahli gerillalarin katliami” olarak nitelendiren Alpaslan TÜRKES, sikiyönetimin sadece 13 il ile sinirli tutulmasini yetersiz buluyordu.

Dönemin Içisleri Bakani Irfan ÖZAYDINLI’nin hazirlattigi rapora göre, katliam planlayicilari disaridan gelmisti: “19-25 Aralik 1978 tarihleri arasinda Kahramanmaras otellerinde kalan kisilerle ilgili yapilan arastirmada, kent disindan gelen 26 tane seyyar piyango bayii bulundugu tespit edilmistir.

“Kahramanmaras ilinde yeteri kadar Milli Piyango bayii vardir. Ve 19-25 Aralik günlerinde çekilis olamayacagina göre, sahte meslek göstererek kalan bu kisilerin, olaylardan haberdar olarak gelmis militanlar olduklari kanisi uyanmaktadir.” (Ifadelerinin inceligine bakin, gerçek gözüne girmis, o hâlâ ‘çabalama kaptan, ben gidemem’ diyor…) Kisacasi, piyango bu kez Kahramanmaras’a çikar!
Bu piyangocularin bir baska versiyonuna 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta rastliyoruz. Yine disardan gelmisler, otel defterlerinin meslek hanesini, “hicret kosucusu” olarak doldurmuslardi!

Kahramanmaras’a piyango satmaya gidenler arasinda adlarini artik ezberledigimiz isimler de var. Ellbet piyangocu olarak degil, katliam saniklari olarak: Ünal AGAOGLU ve Haluk KIRCI… Isveren ise bu davada yargilanan Ökkes KENGER. Tanil BORA ve Kemal CAN’in Devlet, Ocak, Dergah isimli kitabinda söz ettikleri gibi, “Ülkücü hareket 12 Eylül sonrasinda söz konusu tarihsel sorumlulugu ve onun bilgisini ‘silmek’ için iki etkiye bel baglayabilirdi: Bir, MHP’nin, ülkücü hareketin Maras’a iliskin sorumluluk tasidigi bilgisinin yayilmasi. Iki, Maras’in unutulmasi. Maras olaylarinin bilgisi ’12 Eylül öncesi terör olaylari’ genelligi içinde kaybolmus veya ‘vasatlanmis’ durumda olmasi. Bu aci ama gerçek durumda, Türkiye toplumunun kolektif siyasal belleginin ezeli zayifliginin payi var. Bu zayiflikta ‘devlet politikalarinin’ özellikle askeri darbe sonrasi rejimlerin, söz konusu ortak bellegi deforme eden, travmaya ugratan süreçleri belirleyici…”

Evet, yillar boyunca silmeye çalistilar katliamin, katliamlarin izlerini… O silicilerden biri de Turgut TÜRKES’ti. Aksam gazetesinde 20 Ekim 1994 tarihinde “Buradan Bakinca” isimli kösesinde (Ne kadar anlamli bir isim seçmis kösesine!) su sikintisini dile getiriyordu: “Zülfü LIVANELI Alevilerle ilgili yaptigi ve ATV’de yayinlanan programda (O zaman, prim yapiyordu bu tür programlar. Simdi baska…) benim sayabildigim kadariyla üç defa Sivas, Çorum, Kahramanmaras olaylarinin ismini zikrederek, zihinlerde yer yapmasi için veya bilmeyenlerin sorup ögrenmeleri için dikkat çekti.” Ne diyelim, yarasi olan gocunur…

Kahramanmaras katliaminin ardindan, bütün demokratik kitle örgütleri ve gençlik günlerce katliami lanetlemis ve yine bu yüzden cezalandirilmislardi. Ancak biz yasadiklarimizi unutmadan, unutturmadan yasiyoruz. Kim nereden bakarsa baksin, unutturamaz…
Unutturamaz, nasil unutalim ki…?

Sevgili Emil Galip SANDALCI’nin 26 Aralik 1979 tarihinde Demokrat gazetesinde “Zamandir” baslikli yazisinda dedigi gibi: “Kuskusuz içinde yasadigimiz su kokusmus, kanli, haksiz ve esitsiz rezil ortamda fasizme, emperyalizme, sovenizme vb. karsi olacagimizi açiklamak dogaldir. Eger asfalt yol üzerine kapaklanmis cesedi gazete kagitlari ile örtülü profesör dostumuzun (Orhan TÜTENGIL) öpülesi ak saçli cansiz basini TV ekranlarinda seyrederseniz ve de cenazesinde -katili imiscesine- dipçiklenirseniz, ya da esinizin, oglunuzun, kardesinizin, babanizin kanli et parçalarini duvarlardan kazirsaniz, gözü gitmis, kolu bacagi kopmus, delik desik edilmis, felç olmus, tabanlari patlatilmis, elektrikle delirtilmis, ardina cop sokulmus insanlari tanir, bilirseniz… Elbette fasizmin yaninda degilsiniz. Eger insansaniz, Hitlerleri, Himlerleri kiskandiracak Kahramanmaras kiyiminin yapildigi bu ülkede sovenizm karsisina dikileceksiniz…” (Aktaran Feza KÜRKÇÜOGLU, V – Özgürlük Dergisi, Sayi 16, 15 Aralik 1998)

Katliamin bilançosu

• Ölü sayisi 111
• Yarali sayisi 1000’in üstünde
• Tahrip edilerek yakilan ev 552
• Tahrip edilerek yakilan isyeri 289
• Yakilan oto 8

23-25 Aralik 1978’de Kahramanmaras’ta yasamini yitirenler

• Abidin UZUNPINAR (Sol)
• Ali UZUNPINAR (Sol)
• Hasan UZUNPINAR (Sol)
• Mehmet ÜNVER (Sol)
• Döndü ÜNVER (Ev Hanimi) (Sol)
• Zühre ÜNVER (Ev Hanimi) (Sol)
• Ibrahim ÜNVER (Sol)
• Malik ÜNVER (Sol)
• Fidan SUNA (Ev Hanimi) (Sol)
• Ali SUNA (Sol)
• Esma SUNA (Ev Hanimi) (Sol)
• Mehmet SUNA (Sol)
• Yilmaz BAZ (Sol)
• Kezban USTA (Ev Hanimi) (Sol)
• Ibrahim USTA (Sol)
• Yusuf LEVENDIZ (Sol)
• Ali AKINCI (Sol)
• Ismail NERGIS (Sol)
• Hasan AKIRMAK (Sol)
• Ali YILMAZ (Sol)
• Hatice YILMAZ (Ev Hanimi) (Sol)
• Hüseyin YILMAZ (Sol)
• Imam ERGÖNÜL (Sol)
• Hüseyin ERGÖNÜL (Sol)
• Güllü ERGÖNÜL (Ev Hanimi) (Sol)
• Süleyman METIN (Sol)
• Ali TRAS (Sol)
• Zeynep AYDOGAN (Ev Hanimi) (Sol)
• Ali ÜN (Sol)
• Kamil ÜN (Sol)
• Zekeriya ÜN (Sol)
• Gülsen ÜN (Ev Hanimi) (Sol)
• Elif BALTA (Ev Hanimi) (Sol)
• Kemal ÖZDEMIR (Sol)
• Cennet ÖZDEMIR (Ev Hanimi) (Sol)
• Ali DOGAN (Sol)
• Mehmet DUMAN (Sol)
• Yusuf LAKAP (Sol)
• Hasan YÜZÜK (Sol)
• Kalender TOKLU (Sol)
• Hüseyin TOKLU (Sol)
• Zeynep NERGIZ (Ev Hanimi) (Sol)
• Aziz TÜZÜN (Sol)
• Hasan ILDIRCAN (Sol)
• Mustafa ACINIKLI (Sol)
• Veli YILDIZ (Sol)
• Ahmet YILDIZ (Sol)
• Sibo BEKAN (Sol)
• Mahmut ÜNAL (Sol)
• Sebahat ISBILIR (Ev Hanimi) (Sol)
• Haci Veli ISBILIR (Sol)
• Ali Riza ISBILIR (Sol)
• Mehmet ISBILIR (Sol)
• Mehmet SAĞLAM (Sol)
• Ali SAĞLAM (Sol)
• M. Ali BALTA (Sol)
• Hasan KÜÇÜKKAYA (Sol)
• Hatice GÖRÜR (Ev Hanimi) (Sol)
• Hasan ÖZTAS (Sol)
• Hüseyin CEREN (Sol)
• Ali BILMEZ (Sol)
• Hasan BILMEZ (Sol)
• Ibrahim BILMEZ (Sol)
• Fatma BILMEZ (Ev Hanimi) (Sol)
• Haci Bektas BOZKURT (Sol)
• Hasan NERGIZ (Sol)
• Ali ASLAN (Sol)
• Veysel KALKANDELEN (Sol)
• Sah Ismail KALAYCI (Sol)
• Dervis ZÜLKÜFLÜ (Sol)
• Musa FUNDA (Sol)
• Abbas KARAKIZ (Sol)
• Bayram BIL (Sol)
• Musa ALTUN (Sol)
• Mehmet TORUN (Sol)
• Memili BAKICI (Sol)
• Hamza YILMAZ (Sağ)
• Ercan KÖSE (Sol)
• Nazim TOSUN (Sol)
• Mehdi KÖKLÜ (Sağ)
• Osman ANDIZ (Sağ)
• Evliya ERMIS (Sağ)
• Ökkes DALKIRAN (Sağ)
• Mehmet KAHVECI (Sağ)
• Mehmet MENGÜCEK (Sağ)
• Haci BIYIKLI (Sağ)
• Bünyamin VAROL (Sağ)
• Abdullah KANDEMIR (Sağ)
• Adem ARMUT (Sağ)
• Ismail TERCAN (Sağ)
• Abdullah POLAT (Sağ)
• Mehmet ERGÜNDÜZ (Sağ)
• Ökkes INCE (Sağ)
• Necati PARAMIS (Sağ)
• Zeki YILDIRIM (Sağ)
• Süleyman AYDOGAN (Sağ)
• Cemil KARADUTLU
• 13 kisinin kimligi tespit edilememistir. Bu nedenle adlarini yazamadik. Toplam ölü sayisi 111 kisidir.
(Kaynak : O. Tayfun MATER, 12 Eylül Öncesi-Sonrasi, s. 612)

Davanin sonucu

Adana, Kahramanmaras, Gaziantep, Adiyaman, Hatay Illeri Sikiyönetim Askeri Komutanligi I Numarali Askeri Mahkemesinin (Esas No: 1980/82, Karar No: 1980/520 sayili) gerekçeli karari:

• Hakkinda dava açilan sanik sayisi 804
• Ölüm cezasini alanlar 29
• Müebbet hapis cezasi alanlar 7
• 15-24 yil arasi hapis cezasi alanlar 7
• 10-15 yil arasi hapis cezasi alanlar 29
• 5-10 yil arasi hapis cezasi alanlar 259
• 1-5 yil arasi hapis cezasi alanlar 26
• Beraat edenler 379
• Karar asamasinda firarda olanlar, çesitli nedenlerle davasi tefrik edilenler ve ölümle davasi düsenlerin toplami: 68
• Ölüm ve müebbet cezalarinin disindaki diger hapis cezalarinda 1/6 arasinda indirim uygulanmis, cezalar daha da azalmistir.
Mahkemenin karari, Yargitay’da bozuldu. Yeniden yargilama, Yargitay süreci vb. idam cezalari uygulanamadi. Hafif cezalarla dosya kapandi.

Kaynaklar

1) Besim ATALAY, Maras Tarihi, Dizerkonca Mat., Istanbul 1973, s. 72
2) A.g.e., s. 168 – 180
3) Aydinlik Gazetesi, 12.01.1979
4) Aydinlik, 03.01.1979
5) Sonhavadis ve Milliyet Gazeteleri, 22.04.1978
6) Milliyet, 22.04.1978
7) Kahramanmaras Davasi Gerekçeli Karari (Gerekçeli Karar), (1980/92, Karar: 1980 / 520),
s. 36
8) Gerekçeli Karar, s. 349
9) A.g.e., s: 360
10) Hürriyet Gazetesi, 26.12.1978
11) Aydinlik, 18.01.1979
12) Gerekçeli Karar, s. 173
13) Muzaffer Ilhan ERDOST, Fasizm v e Türkiye, s. 205 – 206
14) Gerekçeli Karar, s. 186
15) A.g.e., s. 186
16) Yenigündem Dergisi, Sayi 38, 23-29 Kasim 1986
17) Gerekçeli Karar, s. 191
18) A.g.e., s. 194
19) A.g.e., s. 194
20) A.g.e., s. 196
21) A.g.e., s. 198
22) A.g.e., s. 199
23) A.g.e., s. 201
24) A.g.e., s. 202
25) Yenigündem Dergisi, Sayi 38, 23-29 Kasim 1986
26) Gerekçeli Karar, s. 204 – 205
27) A.g.e., s. 206
28) A.g.e., s. 207
29) A.g.e., s. 208
30) A.g.e., s. 210
31) A.g.e., s. 220
32) A.g.e., s. 227
33) A.g.e., s. 232
34) A.g.e., s. 244
35) A.g.e., s. 248
36) A.g.e., s. 251
37) A.g.e., s. 253
38) Aydinlik, 26. 01. 1979
39) Cumhuriyet, 26. 12. 1978
40) Hürriyet, 25. 12. 1978
41) Gerekçeli Karar, s. 274
42) A.g.e., s. 273-274
43) A.g.e., s. 272
44) Milliyet, 25.12. 1978; Cumhuriyet, 26. 12. 1978
45) Milliyet, 25. 12. 1978
46) Tercüman, 25. 12. 1978
47) Gerekçeli Karar, s. 172
48) A.g.e., s. 175
49) A.g.e., s. 181
50) Aydinlik, 31. 01. 1979
51) Yenigündem Dergisi, Sayi 38
52) Gerekçeli Karar, s. 276, 280
53) Hürriyet, 24. 12. 1978
54) Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, 26. 12. 1978
55) Milliyet, 27. 12. 1978
56) Milliyet, 25. 12. 1978
57) Milliyet, 25. 12. 1978
58) Cumhuriyet, 24. 12. 1978
59) Hürriyet, 25. 12. 1978

Genç Aleviler Harekatı