Referandum ve tavrımız

26 maddeden oluşan Anayasa değişiklik paketi üzerine ikinci tur görüşmeler Mayıs ayı başında parlamentoda tamamlandı. İkinci turun sürprizi Anayasa değişiklik önerisinin parti kapatmalarını meclisin iznine bağlayan ve hemen hemen imkansız kılan 8. maddesinin oylanmasında yaşandı. 1. turda 337 oyla geçen bu madde, ikinci turda referandum eşiği olan gerekli minimum 330 oyun altında kalarak paketten düştü.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 12 Mayıs’da paketi onayladı. Anayasada 26 değişiklik öngören yasa taslağı aynı gün Resmi Gazete’de 330-367 arasında oyla kabul edildiğinden, Anayasa gereği olarak referanduma sunulmak üzere yayınlandı.

CHP iki gün sonra, DSP milletvekillerinin ve kimi bağımsızların da katkısıyla 111 imza ile Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açtı.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliği paketi hakkında CHP’nin açtığı iptal davasında aldığı kararı 7 Temmuz’da açıkladı.

Açıklanan karara göre:

CHP’nin “Anayasa değişiklik paketi hakkındaki toptan iptal istemi” oybirliği ile reddedildi. Bu karar planlanan referandumun yapılacağı anlamına geliyor. Nitekim YSK’da yaptığı açıklamada referandumun daha önceden planlandığı gibi 12 Eylül’de yapılacağını açıkladı.

Anayasa Mahkemesi CHP’nin tek tek maddeler hakkında, talep ettiği iptal istemi konusunda, bu maddelerin bir bölümünde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın deyimiyle “şekil denetimi üzerinden içeriğin denetimine geçti”. Bu denetim sonucunda tek tek maddelerin hiç birinde yeterli çoğunluk -7 oy- sağlanamadığı için maddeler iptal edilemedi.

Bunun yerine iki ana madde de, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını yeniden düzenleyen maddeler, madde konusu olan yüksek yargı kurumlarına yeni seçimler bağlamında kullanılacak yöntemle ilgili öngörülen yöntem -her oy kullananın yalnızca bir kişiye oy vermesi- ile ilgili cümlelerin üzeri çizildi.

Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu karar, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’da kendine tanınmayan bir hakkı -Anayasa değişikliklerini içerik olarak denetleme- resmen kullanmasıdır. Bu 367 ve türban kararlarından sonra artık bir çeşit içtihat haline getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu tavrıyla Anayasa yapıcılık görevini kendi kendine vermiş durumdadır.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı çok ince bir siyasi mühendislik kararıdır.

Beklenen ya toptan, ya da en azından yüksek yargı ile ilgili iki maddenin iptali idi. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı göz önüne alındığında, bu normal sonuçtu. Bizim de beklentimiz bu yönde idi. Çıkan sonuç bu açıdan “sürpriz” oldu ve özellikle ideolojik Kemalistleri çok kızdırdı.

Anayasa Mahkemesi’nin ideolojik Kemalist çoğunluğu AKP’ye verilecek bir mağduriyetin ona zarardan çok yarar getireceği konusunda dersini almıştır. İptal sonucunun çıkmamasının temelinde AKP’nin elinden mağduru oynama kozunun alınmak istenmesi yatmaktadır.

Görünen odur ki, CHP’deki “iktidar değişikliği” –biraz da medyanın pompalaması ile- ideolojik Kemalist kesimde ciddi bir iktidar değişikliği, AKP’nin en kötü halde bir CHP-MHP koalisyonu ile iktidardan uzaklaştırılması olasılığı ve umudunu yeşertmiştir. İdeolojik Kemalist kesim yıllardan bu yana ilk kez seçimlerle işbaşına gelebilme konusunda umutlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararı aynı zamanda bu umudun, bir kez daha deneme isteğinin bir ifadesidir. Bu umudun oluştuğu yerde bir iptal kararı ile AKP’nin mağduru oynayabilecek role sokulması bu umuda ters bir iş olur, CHP’nin işini zorlaştırabilirdi.

Toptan iptal yerine seçim yönteminin Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden yazılması anlamına gelen bu karar, aslında çok ince bir hesap işi, çok ince bir siyasi mühendisliktir. Seçim yönetiminin eski tipte devam etmesi ile yüksek yargıda Kemalist egemenlik daha uzun yıllar garanti altına alınmış, AKP’nin yüksek yargıyı kısa sürede ele geçirme planının önü kesilmiştir.

Çatışan liberal ve bürokrat burjuvazi açısından da aslında bütün Anayasa değişikliği paketinde üç önemli madde vardı. Birini, parti yasaklanması ile ilgili olanını AKP zaten geçiremedi. Diğer ikisinde de, Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapısını düzenleyen maddeler Anayasa Mahkemesi kararı ile AKP’nin zaman planının üzeri çizildi. AKP 12 Eylül’de yapılacak referandumda esasta istediği değişiklikleri halka götüremiyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararının anlamı budur. Buna rağmen referandum yapılacaktır.

Anayasa değişiklik paketinin özünü, AKP’nin iktidar yürüyüşü önünde engel haline gelen yüksek yargının yapısının değiştirilmesi ve askeri egemenliği geriletmek oluşturuyor. AKP’nin istediği tam olmasa da paketin özü budur. Paket içindeki diğer değişiklikler bu öz yanında dolgu malzemesi işlevini görüyor. Paket içinde 12 Eylül Anayasasına göre olumlu değişiklikler de var. “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddi zarardan sendikanın sorumlu tutulamayacağı, siyasi amaçlı grev ve lokavt, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılıyor.” 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddenin kaldırılması, sivillerin askeri mahkemelerde yargılamalarının önünün kapatılması vb. bu olumlu değişiklerden bazılarıdır. Bu olumlu değişikliklere rağmen referandumda evet oyu kullanmak doğru değildir.

Referandumda oylanacak olan gerçekte şudur:

AKP’den yana mı, AKP karşıtlarından yana mısın? Egemen sınıflar arasındaki iç çatışmada kimden yanasın? Liberal burjuvazi mi, bürokrat burjuvazi mi? Liberal burjuvazinin mi, bürokrat burjuvazinin mi siyasetini destekliyorsun?

Referandumda hayır oyu vermek 1982 faşist Anayasasının olduğu gibi kalsın oyudur. Referandumda evet oyu ise, öncelikli olarak AKP’nin iktidar yürüyüşünde ona verilmiş destek oyudur.

Hayır ve evetin bu anlama geldiği bu durumda sınıf bilinçli işçilerin, devrim isteyen insanların, gerçekten demokratik bir ülke isteyen insanların takınacağı tek doğru tavır vardır: Referandumu boykot etmek! Boykot egemen sınıfların iktidar mücadelesinde bizi kuyruklarına takma çabalarına hayır demektir.

Hayır! Egemenler arasındaki iktidar mücadelesinde, burjuvazinin iki kanadından birini tercih etmek zorunda değiliz. Hayır! Hayır ve evet arasında sıkışıp kalmak zorunda değiliz. Hayır! Kötünün iyisini tercih etmek zorunda değiliz.

Biz ne 1982 faşist Anayasası, ne de 1982’nin teme¬lini koruyup demokratlaştırıyorum diyen 2010 AKP Anayasasından yanayız. Ne 12 Eylül faşist Anayasası, ne de AKP’nin iktidar yürüyüşünü kolaylaştıran Anayasa!

Biz işçilerin köylülerin, tüm emekçilerin iktidar olduğu, halkın iktidar olduğu demokratik bir ülkenin demokratik Anayasasından yanayız.

Demokratik halk devrimi sonucu kurulacak olan demokratik halk iktidarında, işçiler, köylüler, tüm emekçiler için demokratik Anayasa, gerçek anlamda demokrasi ancak o zaman gerçekleşecektir.

Kapitalist sistem içerisinde demokratik bir Anayasa gerçekleşemez. Demokratik bir Anayasa için mücadele devrim mücadelesi olarak yürütülmek zorundadır.

Kaynak: Yeni Dünya İçin Çağrı, 22 Temmuz 2010