Umur Talu

İstediğin kadar, elde idamlık mektubu, ağla…

İstediğin kadar, “Dersim” de, suçla…

İstediğin kadar “demokratikleşme, kardeşlik, özgürlük, hukuk” de, lafla…

Bir insanın, senin koyduğun cezayla hedef olmasını…

Hedeftekinin, devlet kucağındaki kişilerce öldürülmesini böyle savunabilmişsin ya…

Helal olsun!

***

Belki gördünüz haberi:

Hrant Dink, öldürülmeden önce, bu hükümetin kanunuyla “Türklüğü tahkir”den mahkûm olmuştu.

Oysa o yazıda cümlesinin tamamı Türkleri değil, özellikle “saplantılı Ermeni diasporası”nı suçluyordu.

Mahkûm oldu ve şimdi Ergenekon sanığı kimilerince her gün daha beter hedef haline getirilirken, adeta ölüme de mahkûm oldu!

Öldürülmeden hemen önce, bedenini ve ömrünü korumaktan ziyade, hakikati ve onurunu korumak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu:

Kanunun demokratikliği bir yana; (bir yerde) o kanuna bile aykırı bir şey demediğinin ispatlanması ve adının “aklanması” için.

Ama ölüme de mahkûm etmişlerdi bir kere.

Ailesi de AİHM’ye başvuru yaptı; bilgi olduğu halde öldürülmesi engellen(e)mediği için. İki dava birleşti ve AİHM hükümetten “savunma” istedi.

***

İşte o “savunma mantığı”ndan seçmeler:

1. Dink’e genel ve yakın tehdit yoktu.

2. O kanun acil toplumsal ihtiyaç içindi.

3. Öldürülünce zaten 301 mahkûmiyeti düştü.

4. Dink’e ifade özgürlüğünden ceza verilmeyecekse, o zaman onu ölümle tehdit edene de aynı sebeple ceza verilmemeliydi.

5. AİHM içtihadında, bir Nazi liderin nefret söylemiyle ilgili cezayı onaylamak var. İkisi de aynı.

***

Hangi üstün “demokratik hukuk devleti” mensubu hazırlamışsa, “Savunma” diyordu ki:

1. (Ters şekilde yorumlanan) Bir cümle de aynı; birini ölümle tehdit de aynı. Ya ikisi de ceza almalı ya ikisi de serbest olmalı!

2. Farklı toplumların birbirine tarihi nefretinin bitmesi için ifade de aynı; bir Nazi liderin, “Soykırım olmadı. Her kim bu davaya hizmet ederse eylem yapabilir. Her kim karşı çıkarsa karşısında bizi bulacak ve tasfiye edilecek” diye kırım çağrısı yapması da aynı!

Bu “savunma” bir devlet rezaleti; hükümet rezaleti; hukuk, demokrasi, ifade özgürlüğü sefaleti.

Bu güdük ve düdük, epeyce utanmaz demokrasi ve hukuk kültürüyle, devlet ve hükümet olursunuz ama, özgürlükçü demokratik hukuk devletinin ancak palavrasını atarsınız.

Kürsülerde istediğiniz kadar mektup ve mendil çıkarın cebinizden…

İç cebinizde bu “savunma ” durdukça, siz de onun ikiyüzlü avukatı kalırsınız!

DERSİMLİNİN KIRDIĞI DERS

Ülkü Tamer’in “kült” dizesinden ilhamla:

Hem dersini çalışmamış; hem sosyal demokrat herkesten!

Hem Dersim’i çalışmamış; hem dürüst herkesten!

CHP’nin yeni başkanı, yolunu açan kaset çık(arıl)mamışken, partideki Dersim tartışmasında, Ankara’da başka, Dersim- Tunceli’de başka, tekrar Ankara’da bambaşka davranmıştı.

Şimdi genel başkan.

Tamam, “Recep Bey”in “Dersim’i CHP bombaladı” sözünü yerli yersiz bulabilir ama bu cevap mı:

“Ben o zaman doğmamıştım!”

Sanki şimdi sahip çıktığı parti kurulduğunda doğmuştu.

Bu “zekice” söz yaralar, incitir, iz bırakır.

Kemal Bey doğduğunda, soyu soyadı değiştirirken, Kemal Bey büyürken “Dersim izleri” silinmemişti ki: Binlerce sürgün; evlatlık verilmiş onca kız… ailerinden kopmuş çocuklar, kurumamış kan.

Kemal Bey belki doğmamıştı ama Dersim her gün yine ölmüştü işte!

Not: Başbakan, İnönü’yü işaret edip tüm sorumluluğu onun üstüne yıkarken, Celal Bayar’ı atlıyor; ya bilmiyor, ya bilmezden geliyor. Oysa Dersim katliamı, hepsi birden! Ailecek!

Kaynak: HaberTürk, 16 Ağustos 2010