Selami İnce

O mektubu yayınlayan adam öldü

İsterseniz önce aşağıdaki mektubu okuyun. Almanya’yı ve bütün Avrupa’yı yıllarca meşgul edecek bir hareketin başladığını ilan eden o mektubu yayınlayan, ‘Agit 883’ isimli derginin editörü Peter Paul Zahl, 66 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bu mektup, Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF-Rote Armee Fraktion) kavramının kamuoyuna ilk kez açıklandığı mektuptu. “Kızıl Orduyu İnşa Edin-Die Rote Armee aufbauen!” adlı mektup Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun ilk metni sayılıyor. 5 Haziran 1970’te Gudrun Ensslin imzasıyla yayınlanan metnin, RAF kurucuları Andreas Baader, Ulrike Meinhof ve Ensslin tarafından ‘onaylanan’ ilk metin olduğu da söyleniyor.

Agit883 ya da Agit883 56 51 adıyla yayınlanan liberter-anarşizan dergi, 1969’dan 1972’ye kadar Almanya’da özellikle de Batı Berlin’de sol çevrelerin yayın organı işlevi görüyordu. Agit ‘ajitasyon’dan geliyor, 883 56 51 ise derginin hazırlandığı komünün telefon numarası. Agit 883’ün yayınlanmasında şüphesiz ki en büyük emeği verenlerden biri Peter Paul Zahl’dı. Matbaa eğitimi alan Zahl, kendi küçük matbaasında derginin basılmasını sağlıyordu. Hem editörlük, hem matbaacılık hem de dağıtıcılık yapıyordu.

Derginin çıkışı, 2 Haziran 1967’de İran Şahı’nın Berlin ziyareti sırasında kendisini protesto eden öğrencilere ateş açılması sonucu Benno Ohnesorgs’un vurulmasının ardından başlayan ‘alternatif medya-alternatif savunma’ tartışmalarına dayanıyor.

Parlamento Dışı Muhalefet

Özellikle, askerlik yapma zorunluluğu olmayan Batı Berlin’de toplanan Alman sol gençliği, 60’lardan 70’lere otonom sol gruplar, radikal müzik toplulukları, kadın hakları ve feminist hareketlerle ve Bülent Arınç kızacak ama alkol, özgür seks ve esrar kullanımının legalize edilmesini savunarak giriyordu. Bütün bunların etrafında ya da bütün bu kesimlerin de yer aldığı devrimci silahlı militan gruplar, komünist örgütlenmeler, öğrenci hareketleri, silahsızlanma gösterileri bulunuyordu. Bunların tümünden ‘parlamento dışı muhalefet’ diye sözetmek mümkün. 70’li yılların başında parlamento dışı muhalefet ayrışıyor ve devrimci solcular gittikçe radikalleşiyordu.

İşte bu eylemci devrimciler ve ‘anti otoriter metropol gençleri’ istemlerini ya da taleplerini tartıştıkları platform olarak Agit 883’ü mekân seçmişti. Peter Paul Zahl da askere gitmemek için Berlin’de yaşamaya başlamış biriydi. Bu dergi çevresinde ‘o güzel 1968’den bahsedenler olduğu gibi, “eğlencenin bittiğini” ilan edenler de oluyordu. Bir yandan da RAF, eğlencenin bittiğini ilan edenleri toplamaya başlamıştı.

Haftalık dergi Agit883, ‘kapitalist sistemin bünyesinden kaynaklanan ve kaçınılmaz olan haksızlıklar ve özgürlük düşmanlığına’ karşı mücadeleyi öne çıkarıyordu. Dergi, varolan haksızlıkları yazmakla yetinmeyip bunları ortadan kaldırmak için ‘operasyonlar’ da önermeye başladı. Yani, dünyayı yorumlamakla yetinmeyip aksine değiştirmek isteyenlerin dergisi oldu Agit883. Bunun üzerine hemen savcılar harekete geçti ve ‘toplumsal karışıklığa’ yol açtığı gerekçesiyle 1970 yılı ilkbaharından itibaren derginin bazı sayılarının toplatılması kararı çıktı. Elbette savcılıkca toplanan bir dergi çıkarmak, solda rüştünü ispat etmek anlamına geliyordu ve dergi daha da popüler hale geldi.

AGIT883’den FIZZ’e: Anarşinin Kısa Yazı

Derginin genel olarak, insanların ‘toplum tarafından formatlanmasına karşı duran’ anarşizan-liberter bir politika izlerken, devrim ve işçi sınıfı üzerine tartışmaktan da geri durmadığı görülüyor. Bütün çalışmalardaki vurgu ise, ‘geleneksel toplumsal kategorileri reddetme’ üzerine yapılıyor. Derginin önemli ağırlık noktası ise, cezaevleri ve tutuklularla dayanışma.

Derginin en fazla gürültü koparan ve tarihe geçmesine neden olan sayısı ise 5 Haziran 1970’te yayınlanan 62. sayısıydı. Bu sayısında meşhur RAF mektubunu yayınlayan dergi, kütüphanelerin dergi endekslerden atıldı, polis yazıişleri müdürünü aramaya başladı. Dergide de bu tarihten sonra ‘fikir dergisi’ ve ‘eylemci dergi’ olmaya dair tartışma başladı. Agit 883 kolektifi RAF ve eylemci radikal sola karşı tutum konusunda ikiye ayrıldı. RAF ve radikal eylemlere sempati duyanların başını çekenlerden biri de Peter Paul Zahl idi. Ekip Agit 883’ten ayrılarak şehir gerillasına sempatiyle bakan yine anarşizan-liberter ‘Fizz’ isimli yeni bir dergi kurdu. Her iki dergiye de polis baskısı arttı. Dergilerin hemen bütün sayıları toplatıldı.

Bir ‘karşı kamuoyu çalışması’ olarak yayınlanmaya başlayan Agit 883, zamanla Marksist ve eleştirel teoriden daha fazla uzaklaşarak sadece anarşistlerin yayın organı olmaya meyletti. Kapandıktan sonra Hannover ve Bremen’de de ‘883 Hannover’, ‘883 Bremen’ isimleriyle birkaç sayı yayınlansa da ‘anarşinin kısa yazı’nı hatırlatırcasına tarih sahnesinden silindi.

Derginin fikir babası, dönemin öğrenci önderlerinden Dirk Schneider idi. Agit883 zaten Schneider’in de yaşadığı komün evden yayınlanıyordu. Schneider da kaybolmayan, oldukça ilginç bir kişilik. Daha sonra Yeşiller’in ilk milletvekillerinden biri oldu, sonra istifa ederek Demokratik Sosyalizm Partisi’ne girdi.

Schneider’in unutulmaz işlerinden biri, 1983’de Petra Kelly, Otto Schily, Gert Bastian, Antje Vollmer ve Lukas Beckmann gibi önemli Yeşil-Alternatif isimlerle birlikte Demokratik Almanya Devlet Başkanı Erich Honecker ile ‘özel barış anlaşması’ imzalamasıydı. Bilindiği gibi devrimciler Almanya’nın ve Avrupa devletlerinin Demokratik Almanya ile ‘barışmasını’ savunuyordu. Alman devleti barışmasa bile bu isimler sembolik bu anlaşmayla barıştıklarını açıklamıştı.

Ortalıktan 8 ay kayboldu, 10 yıl hapsedildi

Peter Paul Zahl, dergi kapandıktan sonra yaklaşık 8 ay kadar ortalıktan kayboldu. Zaten 1970’ten kalma ‘terör örgütüne yardım etmek’ suçundan ertelenmiş bir cezası vardı. Dergi faaliyetlerinden ve örgüt işlerinden de aranıyordu. Daha önceki dergisi Spartacus ile ilgili de davalar vardı. Vietnam Savaşı’na katılmak istemeyen ABD askerlerine sahte kimlik hazırlamaktan da hakkında soruşturma açılmıştı.

14 Aralık 1972’de Düsseldorf taraflarında sahte dökümanla araba kiralamaya çalışırken polisle çatışmaya girince ortalığa çıktı. Polislerden biri Zahl’in kurşunlarıyla yaralandı ve Zahl yaralı yakalandı. Önce polise karşı gelmek ve adam yaralamaktan 4 yıl, sonra da öldürmeye teşebbüsten 15 yıl daha aldı. Toplam 19 yıla çarptırılan Zahl, o dönemde kitapları yayınlanmış, tanınmış bir yazardı ve kamuoyunda bu ceza ‘insafsız’ bulunarak protesto dalgaları başladı.

Zahl’ın özellikle yeraltındaki 8 aylık dönemde ne yaptığı tartışılmaya başlandı. Polis endüstri bölgesi Ruhr’da RAF’ı örgütlediğini ve araba kiralama işinin de bununla ilgili olduğunu iddia etti. 2 Haziran Hareketi militanı olduğu da tartışıldı. Bu dönemle ilgili Zahl bir tek şeyle öğündü: Federal Kriminal Dairesi, hazırlağım sahte kimlikleri A Klâs olarak nitelemiş. İlginç, demek ki bu işten onlar da anlıyor…

Devrimci ışık gördüğü ülkelere gitti

Sağ taraf ‘anarşist katile’ verilen cezayı az bulup ömür boyu isterken, sol taraf dışarı çıkması talebiyle yeniden yargılama istemeye başladı. Yeniden yargılamaya karar verildi. Bir yandan RAF eylemleri radikalleşiyor, bir yandan devlet tepkisi ağırlaşıyordu. Zahl’ın yargılamalardaki “emperyalist devlete ne açıklama yapmak ne de hizmet etmek zorundayım” gibi açıklamaları ‘örgüt üyeliği’ olarak değerlendiriliyordu. Ancak avukatlar sonuna kadar olup bitenin bir çatışma olduğuna, adam öldürmeye niyet olmadığına mahkemeyi inandırmaya çalıştı. Sonuçta değişen bir şey olmadı ve Zahl 1982’de erken tahliye edilmesine kadar hapiste kaldı. Bunun 8 yılını tek kişilik hücrede geçirdi.

Cezaevinden sonra Nikaruga’dan İtalya’ya kadar solcu ya da devrimci ışık gördüğü çeşitli ülkeleri dolaştı. 1985’de Jamaika’ya yerleşti, vatandaşlığa geçti ve Alman vatandaşlığını kaybetti. Alman vatandaşlığına tekrar başvurdu. Devlet vatandaşlık vermeyince uzun uğraştan sonra vatandaşlığını mahkeme kararıyla aldı. Farklı konularda romanlar, tiyatro eserleri yazdı. Ödüller aldı. Hep solda kaldı. Kendisiyle yapılan son röportajlarından birinde “Ben bir roman yazarı değilim, bir figürüm” demişti. Kendini Almanya’dan çok Jamaika’da ‘evinde gibi hissettiğini’ söylemişti. Çünkü “Burada insanlar en azından yoksullardan alınan vergi artırıldığında sokağa dökülüp kararı iptal ettiriyor…”

Peter Paul Zahl 24 Ocak’ta Jamaika’da öldü. Sadece bir figür değil, ‘vahşi siyah atlardan biri’ydi. Hiç değilse ‘öldüğü sahilleri’ birileri biliyor. İsterseniz yazıyı bitirince de Murathan Mungan’ın ‘Avara’ şiirini okuyun, hani “anımsıyor musun?” sorusuyla başlayan.

Kızıl Ordu’yu inşa edin!

RAF’ın resmi bir kuruluş tarihi yok. Ama Ulrike Meinhof’un da içinde bulunduğu bir ekip tarafından 14 Mayıs 1970’te Andreas Baader’in cezaevinden kaçırılması bir ‘başlangıç’ olarak gösteriliyor. 5 haziran 1970’te Agit883’te aşağıdaki bildiri yayınlanıyor. Ardından da Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Ulrike Meinhof’un 15 kişilik bir ekiple Haziran-Ağustos arasında Ürdün’de El Fetih kamplarında silahlı eğitim aldıkğını öğreniyoruz.

Grubun programı ise, ‘Şehir Gerillası Konsepti’ adıyla 1971 başında Meinhof tarafından kaleme alınıyor. ‘Baader-Meinhof Grubu’ olarak bilinen ekip bu broşörde ısrarla isimlerinin Kızıl Ordu Fraksiyonu olduğunu belirtiyor.

Meinhof bu arada bazı şehir efsanelerine de açıklık getiriyor:

“Birçok yoldaş hakkımızda gerçek olmayan bilgiler yayıyor. Yanlarında kaldığımız, Ortadoğu’ya gidişlerimizi organize ettikleri, ev tutmamıza yardımcı oldukları, bizimle ilişkili oldukları, bizim için bir şeyler yaptıkları gibi gerçekle ilgisi olmayan yalanlar uyduruyorlar. Bir kısmı bunları sadece ‘in’ olduklarını göstermek için yapıyor, gündemde kalıyor. Bir kısmı ise, bizim aptal, güvenilmez, dikkatsiz ve kafayı yemiş olduğumuzu göstermek için bunu yapıyor. Bunlarla başkalarının bize dair düşünceleri oluşuyor. Aslında bunlar bizimle sadece bir şey için ilişkililer: Ticaretimizi yapıyorlar… Bizim, kahve masasının etrafında toplanıp antiemperyalist savaş oynayan bu gevezelerle hiçbir işimiz olmaz.”

İşte o meşhur bildiri-mektubun anlamını bozmadan kısaltılmış çevirisi:

Kızıl Ordu’yu inşa edin!

“883’teki Yoldaşlar, yanlış insanlara doğruyu anlatmaya çalışmanın anlamı yok. Biz bunu daha önce uzun süre yaptık. Baader’in hapisten kurtuluşu eylemini biz entelektüel gevezelere, korkudan altına edenlere, her şeyin en iyisini bilenlere anlatmaya kalkmadık, aksine halkın potansiyel devrimci kesimine anlattık. Bu eylemi, bunu hemen kavrayabileceklere anlattık, çünkü onlar da zaten hapiste. Eylemsiz sol gevezelik halkın bu kesimlerine hiçbir şey veremez. Halkın buna karnı tok.

Baader’in kurtuluşu eylemini Märkischer semtinin gençliğine anlatmalısınız, Eichenhof, Ollenhauer, Heiligensee’deki kızlara anlatmalısınız, yetiştirme yurtlarındaki delikanlılara anlatmalısınız. Çok çocuklu yoksul ailelere, genç işçilere ve çıraklara, ortaokul öğrencilerine, yoksul semtlerdeki ailelere, Siemens, AEG-Telefunken, SEL ve Osram işçilerine, hem ev işi yapıp çocuğa bakmak hem de akord çalışma zorunda kalan evli kadın işçilere anlatmalısınız, lanet olsun!

Bu eylemi, yaşadıkları sömürü karşılığında yaşam standartlarının yükselmesi ve tüketim artışı gibi tazminat alamayanlara, ev kredisi anlaşması, küçük kredi, orta sınıf otomobili olmayanlara anlatmalısınız. Bütün bu ıvır zıvırlara sahip olmayacaklarını bilenlere ve bunun peşinde koşmayanlara!

Öğretmenlerinin ve eğitimcilerinin, kurum yöneticilerinin ve bakım kurumlarının, usta ve ustabaşılarının ve sendika temsilcilerinin ve de semt belediye başkanlarının gelecek vaatlerinin yalan olduğunu bilen ama sadece polisten korkusu kalmış bütün insanlara! Bunların tümüne -ama küçük burjuva entelektüellerine değil- artık sona gelindiğini, bundan sonra başka bir şeyin başladığını ve Baader’in kurtuluşu eyleminin sadece bir başlangıç olduğunu anlatmalısınız! Ki, aynasızlar düzeninin sonu görülüyor.

Onlara Kızıl Ordu Fraksiyonu inşa ettiğimizi ve bunun onların ordusu olduğunu söyleyin. Ve şimdi her şeyin başladığını da söyleyin. Onlar “neden şimdi” diye aptalca sorular sormayacaktır. Çünkü onlar, devlet daireleri ve makamlarla binlerce yolu arkada bıraktı, süreçlerle dansları, bekleme süresi ve bekleme odalarını, tarihleri, kesin hallolanları ve hiçbir şeyin hallolmadığını geride bıraktı. Ve sempatik öğretmenle konuşmayı başarıp buna rağmen sonunda sınıfta kalmayı engelleyemeyenler ya da çocuğunun anaokulu için hiçbir yer kalmadığını söyleyen çaresiz anaokulu öğretmenini de arkada bırakanlar… Size “neden şimdi” sorusunu sormayacaklar lanet olsun!

Tabii ki gazetelerinizi polis el koymadan önce dağıtacak durumda olmamanızın nedenleri konusunda söylediğiniz hiçbir söze de inanmayacaklardır. Çünkü yalaka solun ajitasyonuna gelmeyip, domuzların yaklaşamayacağı bir dağıtım ağı kurmak zorunda olan gerçekçi sol olmalısınız. “Bu çok zor” diye saçmalamayı bırakın. (…)

Çelişkileri doruğa çıkarmak ne demek? Kafanı kesmeleri için uzatmamak demek. Bunun için Kızıl Ordu’yu kuruyoruz. Ebeveynlerin arkasında öğretmen, gençlik dairesi ve polis duruyor. Ustabaşının arkasında usta, personal bürosu, fabrika koruması, sigorta ve polis duruyor. Kapıcının arkasında apartman yönetimi, ev sahibi, mahkeme icracısı, tahliye davaları ve polis duruyor. Domuzlar notlarla, işten atmayla, kovmayla ve bir sürü hokus pokusla işlerini görüyor. (…)

Şunu açıkça kavramalısınız ki, emperyalizmin sosyal demokrat pisliği, senatodan gençlik dairesine kadar her yere sızmış olabilir ve sizi elinde oynatmak, aldatmak, gafil avlamak, tuzağa düşürmek, korkutmak, savaşmadan ortadan kaldırmak gibi her türlü domuzluğu yapmaya hazırdır.

Şunu açıkça kavramalısınız ki, devrim bir Paskalya Yürüyüşü olmayacak. Ki domuzlar, bütün araçları sonuna kadar kullansa da ama hepsi bu kadar, daha ileri gidemeyecekler. Çelişkileri sivriltmek için Kızıl Ordu’yu inşa ediyoruz. Kızıl Ordu’yu inşa etmeden bütün çelişkiler ve fabrikalardaki, mahallelerdeki siyasi çalışmalar boşa çıkacaktır ve reformizmin yargısıyla mahkûm edilecektir. (…) Bu sadece halkı mahveder, ama halkı mahvedeni mahvetmez!

(…) Çelişkileri doruğa tırmandırmak demek, onların her istediklerini yapmaları değil, tam aksine biz ne istersek onu yapmak zorunda kalmaları demek. Üçüncü dünyanın sömürülmesinden, Pers petrollerinden, Bolivya’nın muzundan, Güney Afrika’nın altınından pay alamayanların, sömürücülerle birlikte olmasının hiçbir temeli olmadığını onlara açıkça anlatın. Onlar şimdi burada neler döndüğünü ve Filistin, Vietnam, Guatemala, Küba ve Çin’de daha önce neler olduğunu anlar. Baader’in kurtuluşu eyleminin tek bir eylem olmadığını, ama bundan önce Almanya’da hiç gerçekleşmemiş bir eylemin ilki olduğunu eğer anlatırsanız, onlar anlar.

Lanet olsun! Aranan evlerde divanlarda oturup küçük hesaplı kuş beyinliler gibi aşklarınızı anlatmaktan vazgeçin. Gerçek bir dağıtım ağı kurun. Herkesi ayaktakımı yapmaya çalışan sosyal çalışmacıları, lahana kemiricilerini, korkudan altına edenleri bırakın oldukları yerde.

Hak edenlerin suratına tokat atmak için bekleyen proleter kadınları ve lümpen proleteryayı bulun. Yetiştirme ve işçi yurtları nerede, nerede çok çocuklu aileler onları bulun.

Onlar liderliği üstleneceklerdir.

Yakalanmayın, yakalanmamayı bilenlerden -ki bunu sizden daha iyi biliyorlar – yakalanmamayı öğrenin.

Sınıf savaşını yükseltin. Proleteryayı örgütleyin. (…)

KIZIL ORDUYU İNŞA EDİN”

Gudrun Ensslin

Kaynak: Birgün, 30 Ocak 2011