Şükran Soner

Kör değil, sağır değiliz… Başbakan Erdoğan18 gün önce Almanya’da Alman Başbakanı’nın gözlerinin içine baka baka, soydaşlarımızın alkışlarını alan konuşmasında “NATO’nun Libya’da ne işi var? Ülkeler, halklarının kendi kaderlerini belirleme haklarına saygı duymalıyız..” dememiş miydi?

Dün Cumhurbaşkanı-Başbakan, Dışişleri Bakanımızın 180 derece dönüş anlamına da gelen açıklamalarında, Birleşmiş Milletler kararını olumlu bulmaları ne anlama geliyor? AKP’ye yakın dış politika yorumcuları, Türkiye’yi kurtaracak formüllerini hemen açıkladılar: “Türkiye’nin açık ilanı bağlantılı NATO askeri gücü ile Libya’ya müdahale edilemez. BM kararı bağlantılı gerekli askeri müdahaleler, BM şemsiyesi altında olur…”

Dış politikada çıkarlar gereği zikzaklar, siyaset oyunlarında formüller sonsuz… Balkanlar’da Yugoslavya’nın parçalanması, hiçbiri desteksiz ayakta duramayan devletçiklere bölünme projelerinde, insan hakları adına gerekli askeri güç müdahalelerinde ideal formül bulunmuştu… Karar BM şemsiyesinde alınıyor, askeri müdahaleler NATO askeri gücü başlığı kullanılmadan gerçekleştiriliyordu. BM’ye bağlı özel askeri güç oluşturulmuş olarak, fiilen NATO şemsiyesinde “KFOR” özel adıyla halen geçerli askeri güvenlik gücü olarak hizmet veriyorlar… Balkanlar paylaşım dengeleri içinde, örneğin Kosova’da, Türkiye dahil NATO askeri güçleri ayrı ayrı paylaşım bölgelerinde çalışırlarken, Sırplarla akrabalık bağlantısı gözetilerek Ruslar da işin içine katılmış oluyor. Karar, finansmanda odak ABD, NATO tabii ki..

***

Libya üzerinden önce alınamamış, önceki gece çıkan, Rusya, Almanya’nın çekimser kalmaları ile sağlanan, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ilişkin bilgilendirmelerde, Fransa’nın atağı, dış politika başarısının altı çizilip duruyor. İslam dünyasında sokak eylemleri ile gündeme gelen yeni siyasal yapılanmalar, paylaşım savaşlarında kendi denetim bölgelerindeki Tunus ve Mısır’da geri kalmış olan Fransa’nın Libya’da cansiperane çalıştığı vurgulanıyor. Sonuç olarak BM’nin öncelikli hava sahası, her tür teknik askeri müdahaleye, dahası gerektiğinde bombardımanlara izin veren, “En son Bosna, Kosova benzeri içerikli” kararını çıkarmayı başardığı, bir adım öte Arap-Afrika birliklerinin desteğini de alma yolunda olduğu açıklanıyor.

Tabii söz konusu karardan sonra, yeni Osmanlıcılık formülünde İslam dünyası liderliği oluşumunda başrol diye pazarlanmış Dışişleri Bakanımız, BM kararını olumlu bulan açıklamasını yapıyor. Ardından Cumhurbaşkanımız durum vaziyetleri düzeltecek bir formülle, Türkiye’nin uluslararası meşruiyet aradığını, meşruiyeti olmayan müdahalelere karşı durduğunu söylüyor. Sıra Başbakanımıza geldiğinde, BM kararının Türkiye’yi bağladığını, orantısız güç kullanılmasına karşı durulması gerektiğini söylüyor, Kaddafi’ye dönük olarak da “vicdanlarının seslerini duymaları..” uyarılarını yapıyor…

***

Uzun yıllar AKP’ye AB’den başlayarak azınlık hakları açılımlarında, sivilleşmede önemli vizyon biçmiş küreselleşmeci aydınlarımızın yeni duruşlarında da 180 derecelik değişimler gündemde. Kimileri kabul edilebilir bir haklılık gerekçesiyle; AKP’nin toplumu yanılttığından, insan hakları, demokratik açılımları sadece kendi iktidarları, kadrolaşmaları, siyasal İslamcı kimlikleri ile iktidar gücünü kullanmalarına yönelik kullandıklarından yakınıyorlar… Çıkarları ile çatışan noktalarda hemen “azınlık, evrensel insan hakları, bağımsız yargı arayışlarından çark ettiklerini” anlatıyorlar.

Kimileri daha keskin bir cephe değişimi ile AKP’nin tehdit güce ulaştığı, pervasız kullandığından yola çıkarak, seçimlerdeki ittifakının kırılması için girişimler içindeler. Sağda, hele de güçlenen siyasal İslamcı kimliklerle AKP karşıtı muhalefet yaratmanın zorluğunu yaşıyorlar. Dünya çapında çok ciddi bir emperyal güçlerle uzlaşmış, çatışan İslamcı akımlar ayrışımı yaşanırken, radikal ılımlı İslam örgütlenmeleri, cemaatler, mezhepler birbirlerine girmişlerken, hepsinin birden AKP’ye ağırlıklı akmış oylarını dağıtmak hem çok kolay, hem de çok zor görünüyor. Öncelikle küreselleşmeci aydınlar ittifakı ABD karşıtı radikal İslami akımlarla kan uyuşmazlığını yaşıyor. Yoksulları, mağdur İslamcıları kullanarak yola çıkmak ne kadar kolaysa, iktidar işbirliği ittifakı yapmak da o kadar zor…

Zaten bu işin altından İslam dünyasında yeni paylaşım ittifakları için sokakları ısıtan ABD, emperyal güç odakları bile çıkamıyorlar… Slogan “insan hakları, demokrasi”, uygulama “ömürlerini tamamlamış yıpranmış müttefikler yerine yeni taze kan iktidar güç ittifakları yaratma..” açık amaçlı olsa da, Bahreyn sokaklarında Şii ağırlıklı başkaldırıya Suudilerin dışardan acımasız askeri müdahalesine izin vermek çelişkisini açıklamak kolay değil. Kameralardan kollarını açmış göstericinin paralı asker kurşunu ile yakından beyninden vuruluşunu seyrettikten sonra, Libya’da insan hakları adına timsah gözyaşlarına nasıl inanacağız?

Kaynak: Cumhuriyet, 19 Mart 2011