Mustafa Lütfi Kıyıcı

Seçim zamanları bizlere “vatandaş” olduğumuzu anımsatan dönemlerdir. Kimileri “Ne değişecek, karar verenler başkaları. Benim değil liderlerin seçtikleri milletvekili oluyor. Aslında onlar lider vekili” deseler de bu demokrasi oyunu ciddi bir iştir.

Kimilerimiz, bu liderler neden seçimler öncesi ABD’ye giderler, der. Artık Demirel’in yaptığı gibi ABD Başkanı Johnson’un koltuğuna sığınmış izlenimi veren resimleri, seçim propagandalarında kullanmasalar da, seçime indirgenmiş de olsa demokrasi oyunu yine de ciddi bir iştir.

Bilgisayar ortamında, tam da sayımlar yapılırken yarım saat elektriklerin kesilmesine bir anlam veremezsek de, bu sayım sisteminin pek de güvenilir olmadığı bilenlerce söylense de bu böyledir.

Bize “vatandaş” olduğumuz duygusunu yaşatır. Bu önemlidir.

Oyumuzu kazanmak için atılan nutukların, vaatlerin, sonradan unutulacağını bilsek de, geçici bir dönem de olsa bize değer verildiği duygusunu yaşatır… Vatandaş olma bilincinin yerleşmesine giden adımlardır bunlar.

Oyumuz önemlidir. Kimimiz sağcı, kimimiz solcuyuzdur. Sağcıysak oyumuzun gideceği yerler aşağı yukarı bellidir.

Solcuysak değişir işler. Karmaşıklaşır. Çoğumuzun kafasında, bu parlamenter oyun içinde yer almamak, gerçeği illa ki bizden öğrenmek istediğine inandığımız emekçi kitlelere oyunun gerçek yüzünü anlatmak düşüncesi vardır. “Seçim meçim palavradır” ve kafamızda “Tek Yol” vardır.

Kimimizin kafasında mutlaka kendimize göre bir sol tarifi vardır, ona uygun bir tercih yapmaya çalışırız. Zaten dört dörtlük uyuşanını bulamayız. Ya da “bakalım kaç kişiymişiz der”, kendi dar çevremizin içine gömülürüz. Ya da parlamento bir kürsüdür, der en iyisi dediğimiz adayı destekleriz.

İktidardakine kızgınsak ve yeniden geleceği de belli ise eğer, güçlü bir muhalefet olsun hiç değilse diye “sol”culuk atfettiğimiz, yeni denenmelidir diye kendimizi avuttuğumuz bir partiye ”ödünç oy” vermeye gideriz.

Sonra görürüz ki aslan parçası sandığımız adayın parlamentoda hiç sesi çıkmıyor. Parmak kaldırıp indiriyor. Vekilin hiçbir fonksiyonu yok. Lider ne derse O!

Ve bu süreç, 12 Eylül Anayasası, Partiler Yasası değişmediği sürece lider sultası olarak devam eder.

Ben önümüzdeki dönem ilk kez seçilmişlerin anayasa yapacağı vaatlerine inanarak, seçimleri büyük farkla kazanacağı her nasılsa şimdiden açıklanan iktidar partisine karşı ciddi ve güçlü bir muhalefet yapacağı umuduyla ”Yeniye şans vermek gerekir!” düşüncesinde iken, karşıma doğruluğuna inandığım tanıkların aktarımıyla, Demirel marifetiyle Haberal çıktı. Seçim bölgemde de kafama az çok uyan bağımsız aday yok! Kafam karışık… Seçime daha çok zaman var.

Umarım “Elim kırılsaydı da!” demeyeceğim bir çözüm bulurum.