Ulaş Başar Gezgin
Bu ülkede hep karalar kazandı. Denizler kazansaydı böyle olur muydu sizce? Amerikan üsleri olur muydu gül gibi ülkede, diken gibi… En parlak gençlerimize, Amerika’ya gitmeleri öğütlenir miydi? Askerlik arkadaşı olur muydu yine, NATO ve Türkiye? ‘Amerikan modeli’ deyip de başka bir şey demeyecek miydi üniversiteler? Bir savaş olur muydu yine de Doğu’da, Güneydoğu’da, canını yakan, her iki tarafın da? Bunca garip olacak mıydı ülkede? İçeride, dışarıda süründürülecek miydi bunca genç? Bu kadar iş düşecek miydi sansür kurullarına? ‘Sansür kurulu’ diye bir olay olacak mıydı bir kere? Ortalık hep böyle kan mı kokacaktı? Deniz kokusu daha iyidir oysa… Açlıktan ölen çocuk olacak mıydı, dayaktan ölen, sorumsuzluktan ve nice sayılamaz dertten toplumu kemiren? Bu kadar reklam olacak mıydı gözümüzün önünde, hangisi yalan, hangisi gerçek? Bu kadar çok burnu kalkık olacak mıydı ülkede, bu kadar havalı? Yalancı olacak mıydı yine gülüşler; müşteri hoşnutluğu gülüşleri? Gerek kalacak mıydı müşteriyi hoşnut etmeye bir kere?
Denizler kazansaydı; bu ülke, bir kere, barışırdı deniz ürünleriyle… Karides yiyebilirdi hamsi niyetine, “mundardır onlar” demeden. Et de yiyebilir miydi insanlar sonunda? Şöyle kebap, şöyle iskender, şöyle adana… Vitrinde öyle kalmazdı değil mi, buharına banmazdı değil mi açlar açıklar vitrinin dışından? Değil mi, denizler kazansaydı, denizler kazansaydı…
Karalar kazanıp durduğundan karalar bağlıyor halk. Bir o karayı bir bu karayı görüyorlar başta, seçimlerden sonra. “Bul karayı, al parayı” doğru değil gerçekte; “Seç karayı, unut parayı” daha doğru… Hepsi birbirinden kara, hiçbiri deniz değil… Başı belada olanlar da olmazdı denizler kazansaydı; derdini içine atanlar, kahrından ölenler, bu kadar adaletsizlik var diye dünyada. Çöplerden yemek çıkaranlar olmazdı değil mi abi, denizler kazansaydı; çöplerden ekmek çıkaranlar, geçim çıkaranlar… Bu kadar içen de olmazdı herhalde; hem niye içer insanlar, karalar yenilmiş de denizler kazanmışsa… Dert kalmamış içilecek… O zaman herkes üzümsuyu içerdi bak… Ülkeden ayrılmazdı üstelik milyonlarca insan. Gurbet acısı yok, alamancılık yok; herkes, memleketinde, yaşayacaktı neşeyle, denizler kazansaydı…
Aşklar da değişirdi kesin, denizler kazansaydı; şiirler de değişirdi, şarkılar da değişirdi… Şiir gibi konuşurdu insanlar ve şarkılara konu olacak biçimde sürerlerdi ömürlerini… Soygun da olmazdı, kaçakçılık da… “Cinayete ne gerek var; tatlı tatlı konuşalım kardeşim, denizler kazanmışsa… Sen de ben de karaların kurduğu düzenin köleleriydik; kötüysek ondandır; hepimizin içinde, gerçekte bir inci vardır…” Böyle demesi çok yerinde olacaktı, denizler kazansaydı…
İşte o zaman rahat bir uyku çekebilirdik. Çok çalışırdık, ama rahat olurdu herşeyimiz… Çalışırdık, büyük düşünceler için; dinlenirdik, büyük düşünceler için; döndürürdük dolaştırırdık bu büyük düşünceleri aklımızda; denizlerin bize kazandırdığı büyük düşünceleri… Ah be, ah be, denizler bir kazansaydı… Karalara hizmet eder miydik istemeye istemeye? Yo. Her sabah lanet eder miydik bu kara iklimine? Yo bayanlar baylar, yo, yo, yo… İşte bu bozkırlar böyle yaptı bizi zaten, at sırtında, çok kımız içip az balık yiyerek, az deniz ürünü, az midye, az deniz, daha az deniz, daha az deniz… Bozkırlar gibi çoraklaştık; üç tarafımız, denizlerle çevrili üstelik…
Niye kazanmadınız denizler? Başka yönden mi esti rüzgar? Durduralım o rüzgarı… Hey denizler, siz gittiniz, kurudu tüm kıyılar. İnsanlığa giden kıyılar; insan olmaya giden, insana dair ne varsa hepsine giden… Daha yakındık Akdeniz iklimine, Ege iklimine, Karadeniz iklimine, Van iklimine, siz gitmeden önce… Kurtuluşlarını kutluyorlar karalar her 6 Mayıs’ta; sanki birgün yeniden dövmeyecekmişsiniz gibi kıyıları… Hey denizler! Bekliyoruz umutla, kabaracağınız günü, denizleştireceğiniz günü tüm karaları… Hey denizler! Sizden geldik zaten biz, size gideceğiz!.. Hoş geldik, hoş gideceğiz!
Kaynak: Haber Ajans