Orhan Yalçın Gültekin
Çetin Gürer’in “Anarşistler neden oy vermezmiş? Çünkü…” yazısı üzerine
Başlık çarpıcıydı ve ben de kendimi tutamayıp okudum.
Ne yalan söyleyeyim ucuz “eleştiri” çok okumuş duymuştum ama son dönemlerde bu kadar ayan beyan yapılanına rastlamamıştım.
İnsan hiç değilse bir bağlantı verir; verir de şu anarşistlerin ne dediğini oradan okur, “eleştiri”nin yerini bulup bulmadığını anlardık.
Ama hayır… Bir yerlerde birileri var. Kendilerine anarşist diyorlar. Bir şeyler söylüyorlar. Yazarımız kulak misafiri oluyor ve bize aktarıp söyleyenleri de söylenenleri de yerin dibine sokuyor.
Anarşistlerin ne söylediklerini okuyamadığım için bilmiyorum ama ne söylemişlerse doğru söylemişler diyesi geliyor insanın. Zira anarşizm otorite karşıtlığıyla bilinir ya… Yazarın eleştirisine sebep olduklarına göre doğru söylemiş olmalılar, çünkü yazarın dili muktedirin dilidir, otoritenin dilidir. Mikro otoritenin dili olması önemli değil. Otorite türlü türlüdür ve her yerdedir.
Gerçi bu muktedir dilinin kaynağı, kafa sayısı ve eyleme-edime dayanıyor. Bu muktedir dil, bir şeyler yapıyor ve yapabiliyor olmanın getirdiği mikro iktidarın dilidir.
Anarşistler diyesiymiş ki “Kürdlere seçimler yoluyla değil doğrudan eylem ve yatay örgütlenmelerle destek verilmelidir”.
Yazarımız bunun doğru olup olmadığını tartışmıyor.
Yaptığı, bunu öneren anarşistlerin “demokratik çözüm çadırlarında ‘olmadıklarını’, ‘sivil itaatsizlik eylemlerinin ön saflarında omuz omuza Kürdlerle yürü”mediklerini, “öldürülen gerilla cenazelerine sokaklarda, sınırlarda sahip çık”madıklarını, “Kürd siyasetçilerine dönük yaşanan gözaltı ve tutuklamalar karşısında sokakları yerle bir et”mediklerini, “seçimleri sabote etmek için sandıkları yak”madıklarını, “karşı olduğu parlamentarizmin kurumu parlamentoda sürekli protestolar yap”madıklarını, “pankartlar as”madıklarını ve “bu eylemleri için aylar, yıllar süren cezalar al”madıklarını ortaya sermek.
Kuşkusuz başka şeyler de yapmamış anarşistler.
Görüşlerini kullanabilecekleri kendilerince makul ve kullanılabilir araçlarla yaymamışlar. İnternet çağında üç beş forumda kan gövdeyi götürürcesine tartışmışlar. Yaptıkları hepiciği bu…
Peki, anarşistler bütün bunları yapıyor olsalardı, ne olacaktı?
O zaman anarşistlerin “Kürdlere seçimler yoluyla değil doğrudan eylem ve yatay örgütlenmelerle destek verilmelidir” tezleri doğru olacak mıydı?
Yazıda bu sorunun cevabının olması beklenirdi ama yok; ben bulamadım.
Şu muktedirin dili denilen şey hep siyasî iktidar “sahipleri”ni çağrıştırır ama dediydim ya hem iktidar her yerdedir hem de envaı çeşidi vardır.
Yazar, herhalde her tür protesto eyleminin içindedir ki bu “içinde olma” durumunun getirdiğine dayanarak, bu tür protesto eylemlerinin içinde yer almayan ya da alamayan (who knows?) kişilerin “söz söyleme hakkı”nın da olmaması gerektiğini düşünüyor.
Ne kadar eylem, o kadar söz hakkı!
Elbette bu muktedir dil, bir başka atraksiyonu da kullanıyor.
Bu muktedir dil, eyleme dayanmayan ve maddî bir güç durumuna gelememiş sözün anlamsız olduğunu “ortaya koymak”la yetinmiyor, sırf bunun tersi olduğu için diğerinin -desteğini oy ile ortaya koymaya çalışmak- doğru olduğunu doğrudan kanıtladığını savunmaya sıçrıyor.
İki karşıttan biri doğrudur ya…
Öyle mi?
Siz diyalektiği böyle mi öğrendiniz?
* Bu yazı ilk kez 01 Haziran 2011 tarihinde Kuyerel grubunda yayınlandı.
Meraklısına
Yazıyı yayınladıktan sonra webde biraz araştırma yaptım. Anarşistlerin tartışmalarıyla ilgili derlediğim bir kaç yazının bağlantısı aşağıdadır.
Ağzına, beynine saglik sevgili Yalçın…
Zafer
BeğenBeğen