Foti Benlisoy
Hopa’da yaşananları, polisin halka karşı saldırısını, Metin Lokumcu’nun katledilmesini ve sonrasında yürürlüğe konulan “nokta operasyonunu” arızi bir hadise, seçim sürecinin genel gergin havasının bir sonucu olarak görüp geçmemek lazım. Hopa, eğer karşı durmaz ve durduramazsak bizi nasıl bir karanlığın beklediğinin canlı bir kehaneti.
Hopa, sosyalist hareketin toplumsallaşabildiği, yerlileşebildiği, bu anlamda da kökleştiği bir coğrafya. Hopa’ya her şeyden önce bunun için saldırılıyor; Hopa’ların çoğalmaması için, Hopa’ların artması ihtimaline karşı. Hopa’ya diz çöktürmek için iki gündür halk terörize ediliyor, sindirilmeye çalışılıyor. Direnmeye cüret etmenin bedeli Hopalıların burnundan fitil fitil getirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla Hopa üzerinden bütün ülkeye gözdağı veriliyor: Mücadele etmenin beyhude olduğu, her direnişin misliyle baskı ve terörle karşılanacağı mesajı veriliyor.
Hopa, toplumsal muhalefetin her türlüsüne ölümüne düşman bir otoriterizmin nasıl küstahlaşabileceğinin açık seçik bir örneği. Hopa, adı konmamış bir olağanüstü hal rejiminin, hem de darbelerle hesaplaşıyoruz nidaları altında nasıl yürürlüğe konacağının bir deney alanı. Hopa, adım adım inşa olunan neoliberal güvenlik devletinin doğanın ve emeğin sömürüsüne karşı her muhalefeti ezme kararlılığının ilanı.
Hopa’daki (ve keza Ankara ile İstanbul’daki protesto eylemleri esnasındaki) polis şiddeti, neoliberal güvenlik devletinin polis aygıtının işleyiş biçiminin vahim bir örneği. Teşkilat ve ekipman bakımından modernize edilmiş, teknolojik bakımdan yenilenmiş, adeta bir şehir ordusu haline getirilmiş ve bu bakımdan da muhalif olana çok sert müdahalelerde bulunan bir polis aygıtıyla karşı karşıyayız. Polis aynı zamanda kadrolaşma yoluyla adeta bir “hassa ordusu” görünümünde. Yani AKP mitinginin başarısı polisin asli görevi haline gelebiliyor ya da Diyarbakır’da geçenlerde yaşandığı gibi AKP İl Binası gözaltı merkezi olarak işlev görebiliyor. (Bunun en vahim örneği, Artvin Emniyet Müdürü’nün Hopa’daki saldırının ardından görevden alınması. Metin Lokumcu acımasızca öldürüldüğü için mi? Hayır, Tayyip Erdoğan’ın “yeterince” korunamamış olduğunu düşünmesi nedeniyle.) Hopa, daha sonra başka yerlerde yeniden devreye sokulmak üzere, bu yeni polis-ordunun bir tatbikat sahası haline getiriliyor.
Hopa solun, sosyalist hareketin kriminalize edilmesinin, toplumsal muhalefetin terörizm damgası yiyerek her türlü toplumsal sorunun bir “güvenlik” meselesine indirgenmesinin bir laboratuvarı haline getirilmek isteniyor. Önce her neviden toplumsal muhalefet darbecilik ve Ergenekonculukla, yani demokrasi düşmanlığıyla damgalanıyor. AKP iktidarına yönelik her eleştiri, her itiraz, iç ya da dış mihrakların “ileri” demokrasimize karşı konspirasyonları/ komploları olarak yorumlanıyor. Böylece de Hopa örneğinde mesela, yüzlerce polis desteğinde yöreye “çıkarma yapan” Erdoğan mağdur, Hopalılarsa AKP’nin ifade hürriyetine karşı saldırganlar olarak tarif ediliyor. Hopa, demokrasinin neoliberal itikadın teknik idaresine ve milliyetçi-mukaddesatçı popülizme indirgenmesinin ve bu meyanda her neviden toplumsal muhalefetin de “demokrasi karşıtı” olarak tanımlanışının bir örneği.
Toplumsal muhalefeti “demokrasi düşmanı” ilan etmek yetmiyor elbette. Müesses nizama karşı her türlü itiraz terörizmle eşleniyor ve böylece meşru siyasal alanın dışına atılıyor. Erdoğan’ın “eşkıya Hopa’ya inmiş” minvalindeki sözleri, koskoca bir ilçe halkının “terörist” olarak tanımlanması ve buna uygun muamele göreceği imasıdır. Yine Erdoğan’ın BDP’ye “terör örgütü” demesi bir dil sürçmesi değil, aynı mantığın, muhalefetin terörizmle eş tutulması zihniyetinin bir devamıdır. Bu zihniyet çerçevesinde mevcut iktidara “aşağıdan” her itiraz, aktüel olarak değilse bile potansiyel olarak terörizmle eştir, terörizme meyyaldir. Dolayısıyla da onun anti-terör yöntemleriyle bastırılması gerekir. Hopa bu “anti-terör” dil ve yöntemlerinin büyük bir cüretle uygulamaya sokulduğu bir deney alanıdır.
Sözün özü, Hopa’da yaşananlar ve yaşanmakta olanlar bir “yol kazası” değildir. Polisin “orantısız” güç kullanmasıyla sınırlı, geçiştirilebilecek bir vaka değildir. Polis ve iç güvenlik aygıtı, Hopa’da yeni misyon ve işleviyle gayet “orantılı” şiddet kullanmaktadır. Hopa bu yüzden bizi bekleyen felaketin bir habercisidir. Tam da bu nedenle Hopa’yı dişimizle tırnağımızla savunmak durumundayız. Devrimci-sosyalist kamuoyunun, hepimizin, Hopa halkının etrafına bir dayanışma duvarı örmemiz gerekiyor. Toplumsal muhalefetin kriminal bir vaka haline getirilmesine, solun terörizmle özdeşleştirilmesine, siyasetin bir “güvenlik” meselesine, muhalefetin bir “polisiye” vakaya indirgenmesine karşı çıkmalıyız. Hopa teslim olmamalı, Hopa’dan “geçememeliler”!