Turan Eser

Madımak otelinde yaşanan insanlık katliamının ardından 18 yıl geçti. O günden beri güvercinler uçmadı Sivas semalarında.

2 Temmuz, insanlığın yok olduğu gündü. 10 bin “dindar” ellerinde taşlar, yüreklerinde nefret, dillerinde tekbir sesleriyle Cuma namazından sonra cami avlusundan boşaldı kentin sokaklarına. Devletin derini de, üstünde duranı da ordaydı. İnsanlığa yönelik katliam vardı. Herkes kendine yakışanı yapıyordu.

O gün 35 insan yakıldı. O gün güvercinler caminin avlusuna bile konmadı. Terk ettiler karanlığı.

Devlet 18 yıldır sessiz. Asker 18 yıldır sessiz. İmam 18 yıldır sessiz. “Bu insanlık katliamını biz yaptık” itirafında bulunamadı siyasi iktidarlar.

Devlet özür dilemiyor. İmam işi “derin”e havale ediyor, imamların derini yokmuş gibi. Gereğini yapan yok. Çünkü söz konusu Aleviler, demokrasi, laiklik, eşitlik ve adalet olunca, postalla, takunya birleşiyor.

Gerçekle yüzleşmekten korkanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşamak zorundayız. Cehennem kapılarının, cennete açıldığı masalını anlatan hükümete inananların sayısı az değil. Her iki kişiden biri inanıyor bu masallara. Yaşayan ölülerin mezarlığına dönüşmüş bir ülkede, ölmeden yaşamayı anlatmanın zorluğuyla tanışmak ise ayrı bir acıdır. Sivas katliamı sanıklarını savunan avukatlar ordusunun neredeyse tümünün AKP’li olması tesadüf değil.

İnsanlık cinayetinin masum olarak gösterilmesi, ayrımcılığa ve katliama “haklı gerekçe” uydurmak bu ülkenin genetiğinde var. Mağdurun değil, failin sözünün egemen ve karar verici olduğu bir hayatta, demokrasiyi teneffüs etmek imkânsızlaşıyor. Ama demokrasiyi, demokratların inşa etmesi de mümkündür.

Değerini değil, fiyatını ve sayısını belirleyen iktidar var

En acısı ise, Madımak katliamının doğrudan mağduru olan insanlık ve şehit ailelerinin dışlandığı ve görüşlerinin dahi dikkate alınmadığı bir ortamda, yaşananların, dün katliamın savunmasını failler için yazanların çözüm önerilerine sıkıştırılmış olmasıdır. Yani mağduriyeti gideren değil, mağduriyeti iki kez artıran bir tutumun kutsandığı siyaset ormanında boğulmak üzereyiz. 18 yıl önce Madımak otelinden yükselen dumanların öldüren boğuculuğunun yerini bugün AKP hükümetinin yarattığı ve failin dünyasından bakan boğucu politikası almıştır.

AKP, Madımak otelini devlet adına satın aldı. Aldı da ne oldu? “Parayı veren düdüğü çalar” denildi. Fiyatı belli; 5 milyon 601 bin TL. AKP her şeye bir fiyat biçiyor, fiyatı ve sayıları çok iyi biliyor. O nedenle devleti “tüccar” gibi yönetiyor. Ama AKP hükümeti insanın değerini bilmiyor. Acıların değerini bilmiyor. AKP için her şeyin bir fiyatı vardır ama değeri yoktur. AKP için, ölenler sadece istatistiktir, çünkü AKP ne mağdurun adını, nede acının dilini bilmez. Müze fikrine itirazı da bu yüzdendir. Değersizleştirmek ve unutturmak için, katliamın delillerini örtmeyi tercih eder. Ama bilmez ki, deliller üstü örtülemeyecek kadar açıkta ve örtmeye çalışanların yanı başında.

AKP iktidarı, Madımak katliamının bir fiyatı olduğunu düşünüyor. 35 insanın fiyatı değil, değeri vardır. Hükümet katliamı unutturmak için, şaklabanlık yapıyor. Katliamın gerçekleştiği yere, çiçekçi, kitapçı, çocuk odası, kültür merkezi yapacakmış. Einstein’ın resmini de koyacakmış.

İnsanlık katliamını siyasete istismar eden AKP’ye göz yummamız isteniyor.

Göz mü yumacağız? Kesinlikle hayır!

Katliamlarla hesaplaşmadan ve yüzleşmeden “helalleşmek” isteniyor. Helalleşecek miyiz? Hayır!

Çünkü Aleviler AKP’yi iyi tanır. Siyaseti demokratik değil, tüccar zihniyet ile yaptıklarının ve insanların acılarına bir siyasi tüccarlıkla yaklaştıklarını iyi bilir. AKP icraatlarının merkezinde insan değil, kar vardır. Ruh değil, hesap vardır. AKP kendisine “adaletli”, kendine “demokrat” ve kendisine “kalkınmacı” olabilir. Fakat AKP Alevilere ve kendinden olmayan herkese karşı Ayrımcılığın ve Kutuplaştırmanın Partisidir.

Madımak Oteli utanç müzesi olmadan helalleşmek mi?

Utanç müzesi yerine, unutturmayı hedefleyen “Kütüphane ve Kültür Merkezi” teklifini Aleviler onur kırıcı buluyor. Gözünü Alevilere yönelik inkâr ve ayrımcılık tutumuyla perdelemiş olan AKP iktidarının siyasal kalbini ise Alevi nefretiyle mühürlediğini referandum ve seçimler sürecinde yaşadık ve gördük.

AKP istismar ve gerilim siyasetinin açık adresidir. Şimdi ise Madımak katliamının gerçeğini örtmek ve manipüle etmek için Korayları, Behçetleri, Yaseminleri, Hasretleri istismar edecek. 12 yaşındaki Koray’ın Madımak otelinde çalınmış geleceğini, dünyaca ünlü bir Fizikçi olan Einstein’ın ismini istismar ederek örtmeye çalışıyor. 35 Anne, 35 baba, 35 kardeşin eksik kalmış yaslarını tutturmamak için, Madımak Otelinde yaşanan vahşetin üstünü, kurnazca örtmeye çalışıyorlar.

Hasret Gültekin´in, Serkan Doğan´ın, Huriyem’in, Yeşim´in, Metin’in, Sait’in ve Handan´ın yan yana serilmiş bedenlerinin üstünü “Kütüphane” ile kapatmaya çalışıyorlar.

Kâbesi ölüm ve kefen olanların, Kâbesi insan ve sevgi olanı yok etme hakkını koruyan devlet ve iktidar, 2 Temmuz insanlık katliamını unutturmak, kefen ve ölümü kutsamak için, katliamla acımış belleklerimizi silerek, helalleşmek istiyor.

Oysa önce insanı kutsayan ve onu koruyan akıl, bir daha katliamlar olmasın, insanlığımız katliama maruz kalmasın diye, katliamın gerçekleştiği mekânı ibret alınması için müze haline getirir. Yani kötülükten iyiliği, öldürmek yerine yaşatmayı öğrenme sanatına dönüştürmek için de müze bir okuldur. Öldürmek için eğitilmiş akıllara meydan okumak için, Madımak otelinden utanmayı ve kötülükle yüzleşmeyi öğrenebilir, öğretebiliriz. Bu nedenle insanlık katliamı karşısındaki yüzsüzlüğümüzle yüzleşebilmek için, Madımak Otelinin duvarlarına sürülmüş boyaların altındaki kara dumanın islerini, yanmış tenlerin ruhlarını görünür kılalım.

Bunun için de, “yüzleşmek” ve “hesaplaşmak” gerek. Bu olmadan ”helalleşme” olur mu?