Ümit Özgerçin

9 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi İkiz Kulelerinin düşürülmesinden on sene sonra öncelikle hayatlarını kaybeden kişiler için dua ediyor ve geride bıraktıkları ailelerine sabır diliyorum.

Bundan sonra aklıma gelen düşünceler şunlar oluyor: Bu saldırı bir defa daha ABD’nin acizliğini mi, yoksa Usame Bin Ladin’in dehası ile El Kaide’nin zeki ve harika bir planla sessiz sedasız hazırlanışını ve bu planı icra edişini mi gösterdi?

Ben, her ikisi de, diyorum.

9/11 sonrası yapılan ve en çok satan Michael Moore’in “Fahrenheit 9/11” ve sonra Peter Markle’in “Flight 93” , ABC’nin “Path to 9/11” belgeselleri ile birlikte, medya ve bazı özel kuruluşlar 9/11 saldırısının içeriden yapılan, yani Bush ve çavuşlarının hazırladığı bir plan olarak açığa çıkarmak istediler. Bu teoriyi ispatlamak için binaların patlatıldığını, isimleri meydana çıkarılan 19 hava korsanının halen yaşadığı ve bazılarının halen Arap Hava Yolları’nda pilot olduğunu, Pentagon’a vuran uçağın yerde izleri olmadığını, bu saldırıyı ABD’nin Irak’a saldırıp Saddam’ı yıkmak için meydana getirdiğini savundular. Bunlar içinde, Bush’tan nefret eden ve onu her zaman yere vurmaya hazır Michael Moore’un “Fahrenheit 9/11” filmi bayağı ilgi gördü. Michael Moore Bush’un Irak ve Afganistan’a girmek için 9/11 olayını, Saddam’ın bu işte parmağı olmadığı halde bahane ettiğini savunuyordu.

Amerika’nın girdiği, başlattığı savaşlara bakalım.

1961 Bay of Pigs (Domuzlar Körfezi) çıkartmasıyla başlayalım. Sonra “Küba Füze Krizi”. Eisenhower – Kennedy ikilisi Fransızların başlattığı Vietnam savaşına (evet, ABD başlatmadı) asker göndererek ABD’yi savaşa kattı ve Johnson, sonra da Nixon tamamen içindeydiler ve sonuç hüsran oldu. Bir defa daha, yanlış bir savaşa yanlış girmişti ABD. Daha sonra Baba Bush zamanı Saddam’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek petrol için girişilen I. Irak Savaşına ilk defa olarak dünya kamuoyundan izinle girdiler.

En son ve zamanımıza kadar devam eden iki savaş da 9/11 bahanesiyle ve babasının hıncını almak için G.W. Bush tarafından başlatıldı.

Bu savaşlardan bahsetmemin sebebi, ABD’nin I. Irak Savaşı hariç herhangi bir savaşa girmesi için bir sebep göstermesi ve dünya kamuoyundan izin almasına gerek yoktu. Bu nedenle ben şahsen ABD’nin 9/11 saldırısını içeriden yarattığının aksini savunuyorum.

Hava korsanlarına gelince… Muhammed Atta ve Hani Hanjour Arizona’da uçuş dersleri aldı. Hatta öğretmeni Atta’yı “şüpheli” olarak FBI’ya bildirmiş ve FBI önemsememişti. Bunun haricinde FBI ofisine “ABD’ye yakın bir gelecekte uçaklar kaçırarak büyük bir saldırı olacak” haberi geldiği halde FBI yine sessiz kaldı.

Benim yasadığım bir hatıra ise şöyle oldu. Özel limuzin şoförleri yan yana yolcularımızı bekliyorduk NY, JFK havalimanında. Şoförlerden birinin bagaj kısmına giden açık bir kapıdan girdiğini görünce yanımdaki arkadaşıma “Şu hale bak, güvenlik çok gevşek, başımıza bir iş gelecek” dediğimden bir ay kadar sonra Kuleler vuruldu ve işsiz kaldık. Ne kızmıştım Usama’ya. Hatta Bush 9/11 enkazının üstünden megafonla “Bunu bize yapanlara derslerini vereceğiz” dediği zaman. “Yeaaaaaa, Bush, hadi koçum, bir şeyler yap” demiştim.

Amerikalılar, genellikle her 9/11 yıldönümünde birbirlerine sormuşlardır. “Kuleler düştüğünde neredeydin?”

Benim hikâyem de şöyle. Yine limuzinle Long Island City’den Manhattan’a 25A yolu üzerinden gidiyordum. Arkadaki yolcum, “Kuleye bak, yangın var galiba, bir radyo istasyonu aç” dedi. Ben de düğmeye bastığımda 92.3 de kalmış olan radyoda Howard Stern her zamanki gibi saçmalıyor, bir PIR PIR pilotunun yolunu şaşırıp kuleye çarptığını, “Herhalde dumanlıydı” diye yorumlayarak kötü şakalar yapıyordu. Adam “Doğru dürüst bir radyo istasyonu bulsana, benim 101’inci katta arkadaşlarım var” dedi. Hemen”Yes, sir” dedim ve 1010 wins 24 saat haber radyosuna çevirdim. Doğru bilgiler gelmeye başlayınca adam tekrar bağırdı “TV’li bir yer bul ve kenara çek”. Bahşiş alırım düşüncesiyle (kedi ciğer derdinde) hemen bildiğim bir çamaşırhanenin önüne çektim. Adam hemen atladı ve içeri girip birlikte TV seyretmeye başladık. Güney kule yıkılınca hüngür hüngür ağlayarak seyreden adam “Beni çabuk eve geri götür” diye bir daha bağırdı. Bu sefer sessiz kaldım zira ben de ağlıyordum.

Yolda giderken bir yandan da Güney kulenin yıkılış şeklini düşünmeye başladım. Sanki kat kat patlamalarla düşer gibiydi. Sanki her kata birisi bomba yerleştirmiş ve uzaktan kumandayla patlatıyorlardı. Eve gelince akşamüstü 7 numaralı bina da aynı şekilde yıkılınca, içime bir şüphe düştü. O günden sonra seyrettiğim onlarca belgesel ve hatta okuduğum 9/11 komisyon raporu sonucu şu ana kadar beni kimse içeriden olduğu kanısına inandıramadı.

Anlatmak istediğim şu ki. ABD’nin gevşek güvenliği ve Usame’nin görkemli planı bu faciaya yol açtı. Bence bu bir gerçek Geçmiş olsun deyip soralım.

Amerika ikinci zeki bir plana karşı hazır mı?