Yalçın Yusufoğlu
4 Mart 2011 günü Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Tayyip Erdoğan’ın atraksiyonlarından biri olarak düzenlenen Roman Çalıştayı’nda Başbakan konuşma yaparken “Parasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız” yazılı pankart açtıkları için tutuklanan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer 6 Ekim Perşembe günü Beşiktaş’taki 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4. duruşmalarına çıkacaklar.
25 Mayıs 2011 günkü oturumda savcı iki gence Halk Cephesi, Halkın Özgürlükler Cephesi ve Gençlik Federasyonu’na üye olup olmadıklarını sormuştu, Soruya cevaben Ferhat Tüzer bu örgütlerin üyesi olmadığını, eyleme demokratik bir hak olarak katıldığını, herkesin talebi olan parasız eğitim ve ulaşım isteklerini dile getirdiklerini söylemişti. Tüzer ayrıca F Tipi cezaevinde işkence gördüğünü sözlerine ekleyerek buna ilişkin sağlık raporlarının bulunduğunu da belirtmişti.
Berna Yılmaz ise; Gençlik Federasyonun üyesi olduğunu söylemiş ve “Demokratik birt ülkede eğitim herkesin hakkı olmalıdır. Bugün eğitim masrafını karşılayamadığı için okuyamayan çok sayıda genç bulunuyor. Parayı bulmak için ağır şartlarda çalışan aileler var. Ben bu sorunu dile getirmek istedim. İnsanlar bizi terörist olarak görmüyorlar, sahipleniyorlar” demişti.
Savcıya gelince, mütalaasında, Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz’ın fiillerini toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirerek, sanıkların beraatlerini istemişti. Anayasaya ve uluslar arası sözleşmelere göre silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşünün önceden izin alınmaksızın yapılabileceğini kaydeden savcı, demokratik toplumlarda ifade özgürlüğünün etkili kullanımı için gerekli düzenlemelerin kanun koyucu ve idare tarafından yapılması gerektiğini ifade etmiş, bu hakların devletin dikey ve yatay sorumluluğu bakımından etkin olarak kullanılmasının zorunlu olduğunu belirtmişti…
Haklarında kapatılma ve yasaklanma kararı olmayan ve faaliyete devam eden dernek ve sivil toplum kuruluşlarının eylemlerine katılanlara sırf katılımlarından dolayı ceza hukuku anlamında sorumluluk isnat edilemeyeceği, böyle yapmanın anayasal hakların etkili bir şekilde önüne geçtiğini de ifade ederek sanıkların şiddet içeren eylemlere başvurmadıklarının anlaşıldığının vurgulayarak Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’in ayrı ayrı beraatlerini istemişti.
Tayyip Erdoğan’ın ileri demokrasisinin hakimler heyeti ise vekillerin ve savcının tahliye taleplerini reddederek, duruşmayı inadına 4,5 ay sonraya ertelemişti.
Hiç kuşku yok ki, iki gencin suçu rastgele pankart açmak değildi, Onları mücrim kılan ve 19 aydır hapiste tutan etmen Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu toplantıda pankart açmalarıydı. nin başbakanının ne denli bir geri demokrasinin başbakanı olduğu, kendisine karşı yapılan en ufak bir demokratik talebe veya protestoya asla tahammül gösteremeyeceği sadece bu olayda ortaya çıkmadı. Aynı şiddet, aynı celal daha sonra, seçim kampanyası sırasında, Hopa’da miting alanının uzağındaki HES protestosunda da ve özellikle Metin Öğretmenin biber gazıyla öldürülmesi konusunda takındığı çirkin tavırda da görüldü.
Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz 4. Oturumları öncesinde kamuoyuna kısa birer çağrı notu yazdılar. Sözü onlara bırakalım.
Berna Yılmaz
“1.5 yıl oldu tutuklanalı. Bu ülkede parasız eğitim istemenin bedeli yıllara varan tutsaklık. Ferhat ve ben, en başta kendi hakkımız, genelde de tüm öğrencilerin, ailelerin hakkını dile getirdiğimiz için 1.5 yıldır bedel ödüyoruz. 15 yılla yargılanıyoruz. Evet, parasız eğitim istemenin bedeli 15 yıl. Herkes duysun ve bilsin ki Anayasa’da var olan bir hakkı yazmak kolay, istemek suç. İşte Ferhat ve ben bu ülkede bu hakkı dile getirdiğimiz için suçlu ilan ediliyoruz. Hem de “kuvvetli bir suç” bizimkisi. Nedir kuvvetli suç? Cevabı yok! Çünkü gerçekte ortada suç falan yok. Anayasa’da var olmasına rağmen gasp edilen bir hak var. Parası olmadığı için ölen binlerce öğrenci var. Ve tüm bunları bilmesine rağmen, kılını bile kıpırdatmayan bir hükümet var. Ferhat ve ben bu gerçekleri yaşayan, gören öğrenciler olarak “Parasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız” yazılı pankartı açtık.
Paralı eğitim, bu ülkede yakıcı bir sorun. Çünkü asgari ücretin 655 TL olduğu ülkemizde, halkımız ya çocuklarını okula göndermemeyi tercih ediyor ya da kıt kanaat geçinerek okutabiliyor. Annemiz, babamız, sırf biz okuyalım diye insanlık onuruna yakışmayan işlerde, zor şartlar altında çalışıyor. Okulun halılarını yıkıyor örneğin. Hem de canını ortaya koyarak, sakat kalmayı göze alarak. Böyle bir ülkede, parasız eğitim istemek suç değil, bir haktır.
Mayıs ayında görülen üçüncü mahkememizde savcı, bu talebi dile getirmenin kişi hak ve özgürlüğü olduğunu söyleyerek, beraatımızı istedi. Yani savcı diyor ki: “Sizi aylarca içeride tutarak bir suç işledik. Bu bir haktır, serbest bırakılmalısınız.” Ama heyet tutukluluğa devam kararı verdi. Mahkeme beş ay sonraya, 6 Ekim 2011’e ertelendi. Bu süre içerisinde Ferhat ve ben, hızla okuldan atıldık. Bize beraat kararı veren savcı ise sürgün edildi. Hukuksuzluğun biri bitiyor, diğeri başlıyor ve biz tüm bunların ortasında ısrarla ‘parasız eğitim’ talebini dile getirerek, binlerce öğrencinin umudu olmaya devam ediyoruz.
6 Ekim 2011’de Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesinde dördüncü kez hakim karşısına çıkacağız. Bu mahkemeye hepinizi çağırıyorum. Gelin hep birlikte haykıralım:
“Parasız eğitim istemek suç değil, haktır…” Bu hukuksuzluğa göz yummayalım. Hepinizi duyarlı olmaya, duyarlı olmanın ötesinde mahkemenin önüne gelerek sesimize ses olmaya çağırıyorum. Bunu, kendi hakkımız ve geleceğimiz için yapalım.”
Ferhat Tüzer
“Size, parasız eğitim istediğim için 18 aydır tutuklu kaldığım ve Tekirdağ 2 No’lu F Tipi’nden zorla, yerlerde sürüklenerek sürgün getirildiğim Kandıra 1 No’lu F Tipi’nden yazıyorum. Sürgün edilenlerin arkasından soruşturma açıldığını duyunca şaşırır mısınız bilmiyorum ama benimle birlikte sürgün edilen herkese aylara varan görüş cezaları verildi. Sebebi ise sürgün edilirken, “buna karşı gelişimiz”miş!
Ben ve Berna, Anayasa’nın güvence altına aldığı eğitim hakkını “parasız” talep ettiğimiz ve bunu bu ülkenin en ilgili makamında yer alan Başbakan’a bir pankartla duyurmak istediğimiz için 1,5 yıldır tutukluyuz. Son mahkememizde mütalaasını okuyan ve bu eylemimizi, düşüncenin ifadesi olarak değerlendirip tahliyemizi ve beraatimizi isteyen savcıya rağmen, mahkeme heyeti her defasında ve ısrarla “tutukluluğun devamına” kararı alıyor. Kararın altında, parasız eğitim talebini yargılamak yatıyor. Hatta öyle ki, Edirne Savcısı bizim için masa açıp imza toplayan arkadaşlarımızın “suçu ve suçluyu övmek” iddiası ve örgüt propagandası yaptıkları gerekçesiyle yargılanmalarını istiyor.
Bu nasıl hukuk, adalet anlayışı ve zihniyet? Daha davamız kesinleşmeden ve buna dair hüküm verilmeden nasıl suçlu oluruz ve nasıl bizim serbest bırakılmamız için imza toplayanlar bu suçu övebilir?
Sürekli demokrasiden, hak ve özgürlüklerden bahsedenlerin gerçek yüzü bu davaya bakıldığında rahatlıkla görülebilir. Ülkemizdeki milyonlarca öğrenci gibi bizlerin de yakıcı sorunu olan eğitimin paralı olması, öğrencileri akademik çalışmalar yerine bu sorunla boğuşmaya itiyor. Parası olmadığı için kilometrelerce yol yürüyen, yemek ve yurt parası bulamadığı için okuldan sonra çalışmak zorunda kalan öğrencilerin sayısı, azımsanmayacak ölçüde. Harç parasını çıkarabilmek uğruna, inşaatlarda hayatlarını kaybeden öğrenciler hâlâ akıllarda.
Yeni bir eğitim dönemi başladı. Bu aynı zamanda birilerinin ceplerini doldurma zamanı demek. Har(a)ç, katkı payı, kayıt parası vb. o kadar meşrulaştırıldı ki! Arada bir “Sakın para ödemeyin. Zorla alan olursa bize bildirin” diye açıklamalar yapılıyor. Ama bunun denetimi kesinlikle yapılmıyor.
Eğitimin ticarileştirilmesine, bir sektör ve rant alanı haline getirilmesine ses çıkarmak, buna karşı olmak, yıllara varan hapis cezalarıyla yargılanmayı getiriyor. Yoksul halk çocuklarının okuyamadığı bu ülkede, zenginler için daha çok özel okul açılıyor. Bu okullar binbir çeşit reklamlar eşliğinde pazarlanırken buna sessiz kalabilmek mümkün mü?
Bizler bu adaletsizliğe karşıyız. İnsani bir hak olan eğitimin eşit ve parasız olmasını istediğimiz için aylardır tutukluyuz. Bu tutuklulukla beraber, üniversite öğrencisi olan ben ve Berna’nın öğrenim hakkı da gasp edilmiş oldu. Tutukluluk sürecinde yaşadığım işkence ile birlikte yıllara varan görüş ve iletişim cezaları verildi. Tüm bu yaşanılanların nedeni, “demokratik” bir ülkede anayasal bir hak olan eğitimin “parasız” olmasını istemek! Bunların karşılığı ise 15 yılla yargılanmak! Peki, kimden yana bu “demokrasi, adalet ve eşitlik” sözleri?
“Padişahım çok yaşa!” demeyenlerin çoğu bizim gibi hapishanelerde. Ancak savcının “Sanıkların eylemleri, anayasal düşünceyi açıklama ve ifade etme sınırları içindedir” diye belirtmesine rağmen “suçu işlediklerine dair kuvvetli şüphe!” nedeniyle
“tutukluluğun devamına” kararı manidardır. “Ferman yazıldı, cezanız kesildi” anlayışı hüküm sürüyor. Herhalde bu dava nezdinde bu talebi tekrar edenlere gözdağı, bizlere ise “had” bildirmek isteniyor. Biz tüm bunlara rağmen haklı ve meşru talebimizin arkasındayız.
19 ayımızı dolduracağımız 6 Ekim günü, Beşiktaş Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beşinci mahkememiz görülecek. Bu davayı sahiplenen herkesi sizin aracılığınızla davet ediyorum.”
1.5 yıl oldu tutuklanalı. Bu ülkede parasız eğitim istemenin bedeli yıllara varan tutsaklık. Ferhat ve ben, en başta kendi hakkımız, genelde de tüm öğrencilerin, ailelerin hakkını dile getirdiğimiz için 1.5 yıldır bedel ödüyoruz. 15 yılla yargılanıyoruz. Evet, parasız eğitim istemenin bedeli 15 yıl. Herkes duysun ve bilsin ki Anayasa’da var olan bir hakkı yazmak kolay, istemek suç. İşte Ferhat ve ben bu ülkede bu hakkı dile getirdiğimiz için suçlu ilan ediliyoruz. Hem de “kuvvetli bir suç” bizimkisi. Nedir kuvvetli suç? Cevabı yok! Çünkü gerçekte ortada suç falan yok. Anayasa’da var olmasına rağmen gasp edilen bir hak var. Parası olmadığı için ölen binlerce öğrenci var. Ve tüm bunları bilmesine rağmen, kılını bile kıpırdatmayan bir hükümet var. Ferhat ve ben, bu gerçekleri yaşayan, gören öğrenciler olarak “Parasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız” yazılı pankartı açtık.
Paralı eğitim, bu ülkede yakıcı bir sorun. Çünkü asgari ücretin 655 TL olduğu ülkemizde, halkımız ya çocuklarını okula göndermemeyi tercih ediyor ya da kıt kanaat geçinerek okutabiliyor. Annemiz, babamız, sırf biz okuyalım diye insanlık onuruna yakışmayan işlerde, zor şartlar altında çalışıyor. Okulun halılarını yıkıyor örneğin. Hem de canını ortaya koyarak, sakat kalmayı göze alarak. Böyle bir ülkede, parasız eğitim istemek suç değil, bir haktır.
Mayıs ayında görülen üçüncü mahkememizde savcı, bu talebi dile getirmenin kişi hak ve özgürlüğü olduğunu söyleyerek, beraatımızı istedi. Yani savcı diyor ki: “Sizi aylarca içeride tutarak bir suç işledik. Bu bir haktır, serbest bırakılmalısınız.” Ama heyet tutukluluğa devam kararı verdi. Mahkeme beş ay sonraya, 6 Ekim 2011’e ertelendi. Bu süre içerisinde Ferhat ve ben, hızla okuldan atıldık. Bize beraat kararı veren savcı ise sürgün edildi. Hukuksuzluğun biri bitiyor, diğeri başlıyor ve biz tüm bunların ortasında ısrarla ‘parasız eğitim’ talebini dile getirerek, binlerce öğrencinin umudu olmaya devam ediyoruz.
6 Ekim 2011’de, Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesinde dördüncü kez hakim karşısına çıkacağız. Bu mahkemeye hepinizi çağırıyorum. Gelin hep birlikte haykıralım: “Parasız eğitim istemek suç değil, haktır.” Bu hukuksuzluğa göz yummayalım. Hepinizi duyarlı olmaya, duyarlı olmanın ötesinde mahkemenin önüne gelerek sesimize ses olmaya çağırıyorum. Bunu, kendi hakkımız ve geleceğimiz için yapalım.”
Kaynak: Sesonline.net, 5 Ekim 2011