Orhan Yalçın Gültekin
Pelé’yi seyretmemiş ama Pelé efsanesiyle büyümüş bir kuşağın içinden biri olarak, Pelé ile ilgili genel yargıları kabullenerek Pelé, Franz Beckenbauer ve Johan Cruyff üçlüsüne ve Maradona’nın eklenmesiyle oluşturulan “Kare As”a da çok fazla itiraz etmemekle birlikte “Maradona good; Pelé better; George Best” biçimindeki Kuzey İrlanda deyişini “Cruyff excellent” biçiminde tamamlamayı yeğlemişimdir. Kuşkusuz zaman içinde futbol sahalarından Zinedine Zidane gibi bir sürü başka yıldız gelmiş geçmiştir. Şimdilerde Messi, Ronaldo konuşuluyor. Yarın öbür gün başkaları da bu panteonda yerini alacak.
Bu futbol tanrıları bir dizi üst düzey beceri ve yeteneğe ilaveten özel futbol stillerine, kimliklerine sahiplerdi ve asıl kendilerini diğerlerinden farklılaştıran bu stil ve kimliklerle panteonda yer alabiliyorlardı.
Sócrates de bu panteonun önemli isimlerden biriydi. Yalnızca 1982 ve 1986 Dünya Kupalarındaki görkemli performansını zikretmek bile neden öyle olduğunu anlamamıza yeter. Oyunu okuma yeteneği üst düzeyde olan Sócrates, hem teknik kapasitesi hem fiziksel gücü yüksek bir oyun kurucuydu. İki ayağını da etkili biçimde kullanabiliyor, gol yollarında üretken ve etkili olabiliyordu. “Altın Topuk” olarak adlandırılmasına sebep olan kendine özgü topuk vuruşları/pasları vardı. Futbol futbol olalı bu düzeyde orta saha oyuncusu sahalarda az görülmüştü. Zaten 20. Yüzyıla damga vuran futbolcular listesinde de 61. sıraya yerleştirilmişti. Görüntü olarak da muhteşemdi. Sakalı, saç bandı ve 1.93’lük boyu ile de hemen fark ediliyordu.
Ne var ki Sócrates yalnızca o görkemli futbol performansıyla anlatılabilecek biri değildir. Onu farklı kılan, yalnızca futbolun sadece futbol olmadığı genel deyişini bize hatırlatması da değildir, bir başka futbolun olduğunu da bütün yaşamında/yaşamıyla beynimize, beynimize olduğu kadar ruhumuza da apaçık biçimde nakış gibi işlemiş olmasındandır.
Çocukluk kahramanları Fidel Castro, Ché Guevara ve John Lennon olan bir adamdan bahsediyoruz. Çocukluk kahramanlarına ihanet etmemiş bir adamdan… Corinthians’da futbol oynarken, dönemin askerî yönetimine karşı Corinthians Demokrasi (Democracia Corinthiana) hareketinin kurucularından biri olan bir adamdan…
Sócrates ve takım arkadaşları, dönemin başkanı Dilma Rousseff’i tutuklayıp işkenceden geçirmiş askerî rejimin futbolculara dönük davranışlarını protesto ederken genel demokrasi savaşımının bir parçası olmaktan da kaçınmamışlardı. Corinthians takımı 1982 yılında eyalet şampiyonu olurken, formalarının göğsüne destekleyici firma logoları değil de “Demokrasi” sözcüğü işlenmişti. Corinthians, sahaya “Doğrudan Seçim! Hemen Şimdi!” ya da “Başkan için oy kullanmak istiyorum” benzeri pankartlarla çıkmaktaydı.
Sócrates ve takım arkadaşları, takım yönetimine getirdikleri alışılmadık demokratik yaklaşımla da çalışan kitlelerden oluşan taraftarların gönlünde taht kuruyordu. Takımda kararlar yöneticiler, teknik ekip ve oyuncuların birer oyla katıldığı oylama sonucunda alınıyordu.
Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira, 19 Şubat 1954’te doğdu ve 4 Aralık 2011’de öldü.
Bir dönem Fenerbahçe’yi de çalıştıran Brezilya Millî Takımı eski teknik direktörü Carlos Alberto Parreira, onun hakkında Reuters’a şöyle diyecekti:
“Çalıştığım futbolcular içinde en entelektüeli oydu; akıllıydı, nesneldi ve başta siyaset olmak üzere her konuda kendisinin olan kesin düşüncelere sahip biriydi.
“Sahada bir dâhiydi. Bütün bir kuşağı teknik kalitesi ve futbol zekâsıyla etkiledi. O, dünyayı kendine hayran bırakan takımın (1982) büyük ikonalarından biriydi.”
Futbolu kitlelerin afyonu olarak kullanmak isteyenlere karşı futbolla da karşı çıkan bir adamdı Sócrates.