Ulaş Başar Gezgin

Burnumuzda tüten limon sarısı,
Ege zeytininin leziz karası.
İspanyol zeytininde olmaz o kara.
Asya limonunda olmaz o sarı.

Eskiden ‘Şile bezi’ydi, ‘Memet, Memet’ti.
Şimdi annenin ördüğü kazak, sardığı yaprak.
Hissetmek, farkı, köpeklerin havlayışlarındaki,
Miyavlamasındaki kedilerin.
Pisi pisi diye gelmeyince onlar,
Kuçu kuçu ile, ıslık ile,
Ayaklarımıza dolanan bir kangaldır memleket,
Bir Van kedisidir, bir can kedisi.

Durmaz yerinde, hep değişir.
Yıllar, yıllar sonra döndüğümüzde,
Tanınmaz hale gelmiştir.
Tanırız yine de onu, yürüyüşünden tanırız.
Mevsimin ilk yağmurundan sonraki toprak kokusudur
Böyle zamanlarda memleket.

Nice yol gittiğimizi anımsarız, kilometreler, kilometreler.
Ama varamamışızdır işte ‘şehirler şehri’ne.
Tanır, iyi tanır oysa o bizi,
Hani bıraksak okyanusa şöyle bir kendimizi,
Yıllar da sürse,
Dalgalar içinden kucaklar bizi.
Bu, kesin işte!
Bir Homeros destanıdır böyle zamanlarda memleket.

Bu önümde doğan güneş,
Birkaç saat sonra,
Orada da doğacak, doğduğum büyüdüğüm sokakta.
Ortaokul, lise formalarıyla turladığımız yıllar.
Yaşarken anlayamamıştık amma
Tam da ilk sarhoşluğumuzdu o zaman memleket.

Şimdi hâlâ or’da mıdır, bilemem.
Or’da yaşayan arkadaşların dediğine göre,
Yerindedir sağlığı şimdilik, günleri sayılı olsa bile.
Bunu duyunca insan, dayanamıyor, diyor ki,
Evini kaplumbağa gibi sırtında taşımaktır memleket.

Burnumuzda tüten limon sarısı,
Tarla altlarından çıkan batık gemiler,
En kralı bile olsa bir Amerikalı’nın anlatamayacağı o çay.
Böyle zamanlarda, demek ki tam da şimdi,
Yarısı dolu mu yarısı boş mu bilinmeyen,
İnce belli bir bardaktır memleket.
İnceldiği yerden kopmasın diye,
Hep kavrıyoruz onu, hep sıcak da olsa,
Yansa da elimiz, kömürleşse de,
Onun için düşmektir, kalkamamaktır bir daha,
Böyle zor zamanlarda memleket.

Kaynak: Ulaş Başar Gezgin, 7 Aralık 2011, Penang Treni’nde, Malezya