Dr. Ulaş Başar Gezgin
“Malezya’ya bekleriz” dediğim tanıdıklar, “olur, çarşaf giyer geliriz” dediler. Malezya’nın koyu bir Arap ülkesi gibi olduğu yönlü bir yanlış kanı var. Aslına bakarsanız, asıl çarşaflıları Türkiye’de görürsünüz. Neden? Malezya’nın yalnızca yüzde 61.3’ü Müslüman. Gerisi, sırasıyla, Budacı, İsacı, Kongcu (Konfüçyüsçü), Taocu vd. Malezya, Türkiye’deki gibi, yüzde 99’u Müslüman olarak kabul edilen bir ülke değil. Ayrıca, Türkiye’nin o sözkonusu yüzde 1’lik dilimi, ya İsacı ya Musacı’dır. Malezya’da ise yüzde 38.7’lik ‘azınlık’ (ya da daha doğru bir sözle, diğer kurucu unsurlar), çeşit çeşit dine bağlı. Malezya’daki çeşitlilik, Türkiye’dekinden kat kat fazla. Türkiye’de kimi devlet erkanı, “Türkiye, keşke Malezya gibi olsa; çeşit çeşit milletten, dinden insan, hoşgörü içinde yaşıyor” demekten hoşlanıyor. Oysa, sayıların gerçeği şu: Türkiye’nin Malezya olabilmesi için, nüfusun en yüzde 37.7’sinin din değiştirmesi gerekiyor. Diğer dinler ve milletler yüzde 38.7 olacak ki Türkiye’nin Malezya olabilmesinde önkoşul tamamlanmış olsun. Ondan sonra bakarız, Türkiye’nin Malezya olması iyi mi kötü mü…
Malezya, Talibancı değil
Öte yandan, Malezya Müslümanlarının Türkiye’dekilere göre daha tutucu yanları var. Ülkede “şeriat, Müslüman olmayanlara da uygulansın mı?” gibi garip bir tartışma var, buna tartışma denebilirse. İşin gülünç yanı, uygulamayı savunanlar, demokrat olarak tariflenen muhalefet; karşı çıkanlar ise, baskıcı, otokrat olarak nitelenen iktidar. Yani tam bir AKP-CHP karmaşası… Yine de, Malezya’da, İstanbul’daki Fatih Camii’nde olduğu gibi, Taliban yanlısı gösteri yapılmasına izin verilmez. Yönetim, bunu net olarak ayırıyor. Aynı sonuca geri döndük: “Asıl çarşafı Türkiye’de giymek gerekir, Malezya’da değil.” Bir de zaten buraya gelen yabancıları pat diye dinine göre ayırmak gibi bir durum sözkonusu değil. Malezya’da bir yabancı, dışarıdan gözlemci algısı ile, kafası rahat bir biçimde yaşayabilir.
Tavanda Kıble okları
Malezya’nın Çin mahallelerindeki otellerde bile, tavanda renkli bir okla Kıble’nin yönü gösteriliyor. “Diğer dinlerde yön duygusu yok” denilebilir belki de… Öte yandan bu tavandaki Kıble oklarının bir türlü köşelere dik olmaması, köşeleri garip garip açılardan kesmesi, ülkenin yakın geçmişiyle ilgili bir fikir verebilir belki. Madem ki Kıble bu kadar önemli; neden yapılar, temel yönleri tam kesecek biçimde dikilmemiş. Kıble ile Malezya arasında bir harita karşılaştırması, bu sorunu çözüyor: Malezya, Kıble’nin tam doğusunda değil sonuçta. Demek ki, Malezya, yapıları Kıble’ye göre dikecek denli dindar değil; ülkenin coğrafi koşulları gözetiliyor.
Allah’a havale
Ülkede yediden yetmişyediye herkesin İngilizce konuşması hem de ileri düzeyde İngilizce konuşması, dikkat çekici. Bu düzeyde İngilizce, Hindistan’da bile yoktu. Taksiciyle de güvenlik görevlisiyle de sohbet edilebiliyor. Dil engelinin toplumun çeşitli kesimleriyle kaynaşmayı zorlaştırdığı Vietnam gibi bir coğrafyadan sonra, Malezya, başka açılardan belki olmasa da, bu açıdan, ilaç gibi geliyor. “Taksiciler ve bakkallar, bir ülkenin bir nabzı varsa, onu asıl tutanlardır” diyelim, bunu bir yere not edelim. Bir dönerciye oturuyoruz; Malay dönerci, işleri nasıl Allah’a havale ettiğini anlatıyor; “bıraktım çabalamayı artık, yapılabilecek birşey yok.” Ne kadar tanıdık geliyor bu sözler. Eliyle havayı gösterip ‘Allah’ (‘Allah’a havale ettim’ anlamında) derken, sanki Türkiyeíden ışınlanmış gibi.
Malezya ve çokkültürcülük
Çok etnili, çok dilli, çok dinli Malezya’da, Malay çoğunluk, toplam nüfusun yalnızca yüzde 50.4’lük bölümünü oluşturuyor. Diğer bir deyişle, Malayların çoğunluk oluşu, yüzde 0.4 gibi küçük bir orana bağlı. Yani çoğunluk, yalnızca 114 binlik bir fazlayla sağlanmış durumda. Belki ileride Malaylar, çoğunluk olma özelliğini yitirecek. Singapur, Malezya’nın ilk bağımsızlık dönemlerinde, Malezya ile birlikte, Malay Birliği’nin bir parçasıydı. Çinli çoğunluğa sahip Singapurlular, Malaylaşmaktan; Malay Birliği’nin diğer üye eyaletleri Çinlileşmekten korktukları için, Singapur, ayrı bir devlet olarak kuruldu. Singapur, Malay Birliği’nin bir parçası olsaydı, Malaylar, çoğunluk bile olmamış olacaktı. Malezya’ya dönersek, yüzde 50.4’lük Malay ‘çoğunluk’tan sonra, en kalabalık nüfus, yüzde 23.7 ile Çinliler; sonra, yüzde 7.1’le Hintliler geliyor. Bunlar dışında, Malay olmayan Malezya yerlileri -ki bunların kimisi, hâlâ insanlık tarihinin avcı-toplayıcı evresinde-, nüfusun yüzde 11’ini oluşturuyor. Böyle bir tablodan, çokkültürcülük üstüne dikkate değer tartışmaların çıkmasına şaşmamalı.
Deliye her gün bayram misali
Bu çokkültürlü altyapı dolayısıyla, Malezya’da birkaç haftada ya da günde bir, bir dinin, milletin ya da eyaletin bayramlarına ya da resmi tatillerine denk geliniyor. Ülkede, bir rastlantı eseri olarak, Bağımsızlık ya da Özgürlük Günü, 31 Ağustos’ta kutlanıyor. Diğer laik tatiller, 1 Mayıs Emek Günü, Kral’ın her yıl haziranın ilk cumartesi kutlanan doğum günü ve her 16 Eylül’de Malezya eyaletlerinin bir araya gelip tek devlet olmasını anan Malezya Günü. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı yanında, Hicri Takvim’in yılbaşısı ve Muhammed’in doğum günü de kutlanıyor. Malezya Çinlilerinin 15 gün süren Ay Takvimi Yeniyılı kutlamaları var. Ayrıca, Ejderha Kayığı Şenliği gibi kutlamaları da var. Hinduculuk ve Sihcilik gibi çeşitli dinlere bağlı Malezya Hintlileri, Hindistan’ın en büyük ve en ünlü bayramı olan Işık Bayramı (Divali, Dipavali) yanında, başka bayramları da kutluyor. Malezya’da, Buda’nın doğum günü de, Noel de Paskalya da resmi tatil. Daha küçük çaplı bayramları burada anmıyoruz bile. Toplamda, Malezya’da, dört yeni yıl kutlaması oluyor: Müslüman, İsacı/Batılı, Hindu ve Budacı. Bu kadar kutlamanın olduğu ülkede, bugün bir kutlamanın olmayışına şaşırarak (nasıl olmamış, hayret) sözlerimizi noktalayalım.
Kaynak: Özgür Gündem, 18.12.2011