Süleyman Ekinci

Yıllar evveldi. Şereflikoçhisar Dev-Genç’e polis baskın yapmış, zorlama ve komplo suçlarla iki kişi tutuklanmıştık. 14 gün sonra ben, polisin tanıklığı ve elimden aldığını söylediği ama benim hiç görmediğim bir bıçak yüzünden 6 ay ceza almıştım. Mahkeme bana temyiz hakkını dışarıdan verdi ve tahliye oldum. Polis benim tahliye olmamı içine sindiremedi, mahkeme sonucunu bile beklemeden yeni bir komplo ile yeni bir olaydan aranmaya başladım. Ankara’da bir süre yurtlarda kaldım..Deniz’i de Mahir’i de, Sinan Kazım’ı da tanıdım..

Sonra İstanbul’a geçip Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nahit Töre ve daha bir çok devrimci ağabeyi tanıdım, şanslıydım. Sonra İzmir’e geçtim. Eylemlerinyoğun olduğu günlerdi. Orada da başka suçlardan aranmaya başladım. Bir gece polis peşimize takıldı. Yanımda Dev-Lis’li bir arkadaş… Gecenin bir yarısı, İzmir’i bilmiyoruz doğru dürüst. Neredeyse sabaha kadar sürdü bu kovalamaca. Biz yanlışlıkla Fuar’a girdik, Bizdeki de şans ya girdiğimiz kapının hemen yanında toplum polis birimi varmış. Bizde ayakta postal, sırtımızda yeşil parka; adeta kıyafetimiz bağırıyor biz devrimciyiz diye. Önceki polisleri atlatmıştık ama sabaha karşı Fuar’da kimse yok… Polisler, biz ve yukarıda Allah…

Sonra biz aniden fırlayıp koşmaya başladık. Bir yandan da “Allahım bu kıskaçtan kurtar bizi” diyoruz içimizden. Tam polisler yaklaşırken onlarla bizim aramızda büyük bir patlama oldu; polisler bir yana, biz başka yana kaçmaya başladık. Fuardan çıkarken arkadaş hayretle sordu: “O patlama neydi?” “Allah tarafından..” dedim. Boş boş baktı ve “ayrılalım” dedik, orada ayrıldık. Ben zaman geçirmeden bir arabaya binip uzaklaşmak istiyorum. Taksi tutacak para yok. Zaten o saatte çok az araba geçiyor yoldan. Gelen arabaya el kaldırıyorum.

Sonunda bir minibüs yavaşladı ve durdu önümde. Aceleyle kapısını açtım ve hemen geri kapatıp “pardon” dedim, çünkü polis minibüsü idi. Onlar kapıyı açıp ısrarla çağırıyorlar… Yan yanayız. Kaçmakla kaçmamak arasında tereddütlüyüm. Arabadan bir polis sesleniyor:

“Gelsene oğlum, nereye gideceksin?”
“Bornova’ya abi…”
“İyi, gel işte, biz de oraya gidiyoruz.”

Başka çare yok; bindim… İçeride 5-6 polis var. Arada kendi aralarında sohbet ediyorlar, bazen de bana sorular soruyorlar. Ankara’dan geldiğimi, Bornova’da oturan halama gideceğimi söyledim. İçlerinden biri üzerimdekileri süzüp, arada da cebimi dışarıdan yoklayarak, “Sen anarşit misin yoksa?” diye sordu. “Yok abi, ben Koçhisarlıyım…” dedim. Önce durakladı. “Ne dedin sen?” diye sordu. Ben cevap verdim hemen: “Koçhisarlıyım abi.” Bastılar kahkahayı… Bornova’ya gidene kadar en az on kere sordular aynı soruyu. Ben de her defasında heyecandan ağzım kurumuş, büyük bir ciddiyetle aynı cevabı veriyorum: “Yok abi, ben Koçhisarlıyım.” Katıla katıla gülüyorlar… Belki onlar bu olayı unuttu ama ben hala gülüyorum.

Facebook, 30 Ağustos 2012