Orhan Yalçın Gültekin
Eskidendi, çok eskiden…
“Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye” demekten kahir ekseriyetin huzursuzlanmadığı, hatta yeri göğü titretircesine haykırdığı, peşinden “Kurdara Azadi” diye haykırmanın yadırganmadığı zamanlardı.
Eskidendi, çok eskiden…
Düzen partileriyle ittifak arayışlarının devrimci olmamakla aynı anlama geldiği ve “kırk katır mı, kırk satır mı” arayış ya da dayatmalarının küçümsendiği, nefretle karşılandığı günlerdi.
Eskidendi, çok eskiden….
Kim Türk, kim Kürt, kim Laz, kim Ermeni sorgulamadığımız, insanların budununa bakmadan hangi sınıftan olduğuna ve neyi savunduğuna baktığımız günlerdi. Ortaya atılan “Birinci” paketinin sahibinin olmadığı, herkesin ortadaki “Birinci”den sakınmaksızın sebeplendiği zamanlardı.
Eskidendi, çok eskiden…
Zevkler aynı olmasa da “komün”lerde beyaz peynir, siyah zeytin, helva ve ekmek olur, sonrasında “ister zengin ol, ister fukara, yemekten sonra yakacaksın bir sigara” der ve yoksulluğumuzun simgesi “Birinci”ye sarılırdık.
Eskidendi, çok eskiden…
Henüz kendi içimizde “sınıflar”a ayrılmadığımız, alt-üst ilişkisinin abartılı ifadesinin “sınıfsal ayrışma” olarak görülüp küçümsendiği dönemlerdi. “Burjuvalar” yoktu aramızda, beğenmediklerimize en fazla “küçükburjuva” dediğimiz günlerdi. Bu yüzden hemen herkes “Birinci” içer, içemeyenler de diğer sigaraları gizli saklı içerdi. Kimilerimiz daha eşit olsalar da hepimiz eşittik, öyle görür, öyle algılardık. “Birinci”, o eşitliğin simgesiydi.
Eskidendi, çoook eskidendi…