Nâzım Hikmet Ran

Hapisten çıkmışın
Çıkar çıkmaz da
Gebe koymuşun karını
Takmışın koluna
Geziyorsun akşamüstü mahallede
Karnı burnunda hatunun
Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü
Sen saygılı ve kibirlisin
Hava serin
Üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik
Avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir
Mahallenin kedileri kasabın kapısında
Ve üst katta kıvırcık karısı
Yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini
Akşamı seyrediyor
Alaca aydınlık tertemiz gökyüzü
Duruyor ortada Çobanyıldızı
Bir bardak su gibi pırıl pırıl

Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı
Dut ağaçları sarardıysa da
İncirler hâlâ yeşil
Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’nin
Ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
Parmakları birbirine dolanmış
Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni çünkü sen de
Affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
Mahallenin veremlileri
Yataklara düşenler
Bakıyor camların arkasından
Çamaşırcı Huriye’nin işsiz oğlu
Omuzlarında keder kahveye gidiyor
Ajans haberlerini okuyor
Radyosu Rahmi Beylerin
Uzak Asya’da bir memleket
Sarı ay yüzlü insanlar
Beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler
Oraya gönderildi seninkilerden
Dört bin beş yüz tane Memet
Kardeşlerini katletmeye
Kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan
Ve umumiyetle filan değil sırf sana ait
Ve eli kolu bağlı bir hüzün
Karını arkadan itip yere
Yuvarlamışlar da
Düşürmüş gibi çocuğunu
Yahut gene hapisteymişin de karakolda
Gene dövülüyormuş gibi
Köylü jandarmalara köylüler
Ansızın bastırdı gece
Bitti akşam gezintisi
Bir polis jipi saptı sizin sokağa
Karın fısıldadı
Bizim eve mi?