Deli Gaffar

Lafı dolandırmaya gerek yok, önemli bir siyasi dolandırıcılık vakasıyla karşı karşıyayız. Bu işin faili HDP ve Demirtaş başta olmak üzere onu temsil edenlerdir, mağdurları ise biz beyazlarız.

Kendimizi dolandırılmış, aldatılmış ve hakarete uğramış hissediyoruz. Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olduğunda solcu arkadaşlardan gelen uyarıları dikkate almadık, boykot önerilerini küçümsedik hatta hainlikle suçladık. Seçimde oy vermemek Tayyip’e hizmet etmek olacaktı. Tamam Ekmeleddin gibi bir dinciye oy verecek değildik ama işte orada gül gibi Selocan duruyordu. Elinde bağlaması, işçilerden emekçilerden, Gezi’de zulme uğrayanlardan falan bahsediyordu. Gerçi ağzına laiklik, ilericilik gibi kavramları almıyordu ama azıcık da olsa solculuk yapıyordu. Bizse o kadar kimsesiz kalmış, o kadar itilip kakılmış, CHP tarafından o kadar çok aldatılmıştık ki artık bu kadarı bile gözümüze bir mucize gibi görünüyordu. Gittik oylarımızı Selocan’a verdik. Az buz değil fazladan bir milyon oy çıkardı Demirtaş batıdan, hayatında %7’yi görememiş Kürt hareketi geldi %10’a dayandı. Bunun bizdeki yansıması da açıkçası, umuttu. Öyle ya, Kürtlerin ve Türklerin özgürlük taleplerini birleştirip temsil edebilecek yeni bir sol odak ortaya çıkabilirdi, CHP’nin sol gösterip sağ vurmalarından kurtulabilirdik. Ne yazık ki Demirtaş’ın ve diğerlerinin alkış performansı bize bunun ham hayal olduğunu açıkça gösterdi.

Bu kadar neşeli neyi konuşuyorlar dersiniz?
Bu kadar neşeli neyi konuşuyorlar dersiniz?

Olan biten herşeye laf yetiştiren bir deliyim ama, itiraf edeyim cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında kasıtlı olarak tek satır yazı yazmadım. Çünkü yazsam, gerçekleri yazmak zorundayım, ve Demirtaş hakkındaki gerçekler hiç de hoş değildi. Oysa Demirtaş’ın gerçekten bir fırsat olabileceğini, kendisine ve HDP’ye önyargısız biçimde bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyordum. Bunun için de olumsuz lafları kendime sakladım ve susmayı tercih ettim. Şimdi üzülerek görüyorum ki o kendime sakladığım gerçeklere dair hiç bir şey değişmemiş.

Demirtaş’a oy vermeyin ya da boykot edin diyenler iki noktanın altını çiziyorlardı : birincisi Dermitaş’ın seçime katılması sadece Tayyip’e meşruiyet kazandırmaya yarar, ikincisi sizin verdiğiniz oylar HDP/PKK ile AKP arasındaki pazarlığa yem edilecek. Her iki riski de görerek Demirtaş’a oy verdik, ancak bu kadar hızlı harcanacağımızı doğrusu ben bile tahmin etmezdim.

Harcanma lafını hiç de abartılı bulmuyorum, “alkış olayını çok abartıyorsunuz” diyenler hem kötü niyetli hem de bizim ahmak olduğumuzu sanacak kadar ahmaklar. Bana kalırsa verilen tepkiler, söylenenler azdır bile, çünkü eleştiriler hep bir protesto ve tavır beklentisi üzerinden şekilleniyor. Yani Demirtaş’a ve HDP’ye yakışan bu çirkin törenin bir parçası olmamaktı, katılmak, ayağa kalkmak ve üstüne bir de alkış tutmak hiç yakışmadı gibi şeyler… Bunlar doğru olmakla beraber olayın vehametinin gerçek boyutlarını açıklamaktan çok uzaklar. Demirtaş, partisi HDP ve yandaşları (buna Sırrı Süreya ve Ertuğrul Kürkçü gibi “solcular” da dahil) açıkça bir satış organizasyonu tezgahlamışlar ve bunu uygulamışlardır. Ne Demirtaş ne diğerleri hareketlerinin sonuçlarını kestiremeyecek denli toy kişiler değildirler. Hesapları şudur : Kimsenin içeriğini bilmediği çözüm sürecinde Öcalan’ın ve özellikle de PKK’nin önüne geçerek birincil muhattap olmak. Cemil Bayık’ın sözlerini sanki LGBTİ’lere söylenmiş gibi çarpıtmaları, Sırrı Süreya’nın Hakan Fidan’a yağdırdığı iltifatlar, kulis kucaklaşmaları, Tayyip’e yönelik alkış fırtınası ve CHP’ye nezaketsizlik göndermesi falan hepsi aynı planın parçasıdır. Diyorlar ki: sayın diktatör, biz seçime girip bu beyaz Türkleri de arkamızdan sürükleyerek senin için elimizden geleni yaptık, şimdi sıra sende.. İşte bozuk para gibi harcanma dediğim budur. AKP ile flörtlerinde bizim irademizi ve umudumuzu yakıt olarak kullanmışlar, Gezi’de kurban verdiğimiz tertemiz evlatlarımızın anısını devletle yürüttükleri kirli pazarlık için harcamışlardır.(*)

Ama bu korkunç derecede vicdansız, ikiyüzlü ve ahlaksızca cürmün sınırları bu kadarla bitmiyor. Çünkü bundan daha kötüsü de olabilir, o da bu zihniyetin, HDP zihniyetinin Haziran ruhu üzerinde tahribat yaratma olasılığıdır. Bu tehlike hala günceldir. Seçimlere dair ilk yazımda söylemiştim, bizi bekleyen en büyük tehlike saygı tuzağıdır. Bizden seçimlere saygı duymamızı, daha geçen yıl marifetlerini yüzüne çarptığımız ve bizim isyanımız karşısında ülkeden kaçmak zorunda kalan bir zorbaya meşruiyet kazandırmamızı istiyorlar. Tüm liberaller, TV yorumcuları, soysuz gazeteciler… hepsi aynı boruyu öttürüyor. İşte son alkış gösterisiyle gördük ki meğer HDP ve Demirtaş da aynı ekibin parçasıymış. Yani asıl tehlike onların utanmazca tekrar ettiği “böylesine bir günde nezaketsizlik olur mu…” sözlerine itibar etmemizdir. “Böylesi bir gün” ne demektir? Düğünümüz var, bayramımız var, tonunda söylenen bu söz, alkışlar ve çifte Sırrı’ların Efkan Ala’yla sarma-dolma muhabbet halinde fotoğrafları sayesinde anlıyoruz ki bize solculuk yapan bu arkadaşlar arkalarını döner dönmez bu kirli adamlara göz kırpıp “nasıl da kekledik kerizleri” diye kutlama yapmaktadırlar. Kimse bizden bu hayasız dümene saygı duymamızı bekleyemez.

Tabirlerim ağır kaçabilir, deliliğime ve duygusallığıma verin lütfen, çünkü kendimi sevgilisinin gizli kamera tuzağına maruz kalan bir kadın gibi hissediyorum. Hani böyle iğrenç görüntüler vardır ya, kadın ortamda bir kamera olduğunu bilmez, tuzağı kuran soysuzsa arada kameraya bakarak dil çıkarır, göz kırpar… Alkış tutan Selo, gerdan kıran Sırrı ve diktatöre yalakalık eden diğerleri nazarımda işte o tuzakçı ahlaksızlarla aynı tiynıyettedir.

Biz Demirtaş’a oyumuzu verirken de aklımızda tuttuğumuz şeyler vardı, misal Gezi’ye ettiği laflar aklımzdaydı, kendilerinden olmayan solcuları itip-kakan, “allahuekber” nidalarıyla döven “kontrol edilemeyen unsurları” aklmızdaydı, o unsurların yoksul mahallelerindeki uyuşturucu işleri aklımızdaydı, solcuları tehdit eden PKK aklımızdaydı, Öcalan’ın Ermeni-Rum lobisi çıkışı aklımızdaydı, iki lafın başında allah peygamber güzellemeleri yapmaları aklımızdaydı, islam konferansı aklımızdaydı, meleler şıhlar falan hep aklımızdaydı… Daha önemlisi HDP içindeki solcu düşmanları, DSİP’liler, Ufuk Uraslar, Turnusolcular, Jiyancılar, Altan Tanlar, Hüda Kayalar falan bunlar da hep aklımızdaydı.. Bunları bile bile bir şanstır, denedik, ama gördük ki aslı bu imiş değişmezmiş, taşıma suyla da değirmen dönmezmiş.. İlk fırsatta aslına dönen HDP için artık bu alkışlar falan da hep aklımızda olacak, bize attığı tarihsel kazık da, gizli kameraya göz kırpması da…

(*) Aman efendim alkış dediğin nedir ki diyen ahlaksızlar, yancılar iyice okusunlar diye kirli pazarlık sözünün altını üç kere çiziyorum. Siz ne kadar kıvırırsanız kıvırın, bizim lügatimizde tek bir tanım yazıyor : halkın içeriğini bilmediği her pazarlık kirlidir.

Kaynak: Deli Gaffar, Ağustos 30, 2014