Zeynep Oral

Önümdeki fotoğrafa bakıyorum. Fotoğrafın çekildiği tarih 7 Aralık 1979. Fotoğraftan gözlerimi alamıyorum: Sabahın alacakaranlığında gri bir asfalt… Asfaltın üzerine sanki uzanıvermiş bir beden… Otobüs durağının yakınlarında. Üzeri beyaz çarşafla örtülü. Ama çarşaf bembeyaz kıvırcık saçlarla taçlanan başı örtmüyor. Gözlükleri gözünde, dudakları kenetlenmiş. Ne gülümseyen, ne de somurtan, yalnızca susan dudaklar…

Yüzükoyun uzanıvermiş ama yüzü asfalta değmiyor, hava soğuk, kaşkolü başının altında, kalın paltosu sırtını, boynunu örtüyor. Bir kolu öne doğru uzanmış. Bileğinde saati. Zaman onun için çok önemli, şaşmaz çalışma disiplini içinde, sorumluluğunun bilincinde saatsiz edemez. Eli, başının, beyaz saçlarının hemen yanında. Alışkanlıktan olsa gerek, parmakları, tam da kalem tutar gibi kıvrılıvermiş. Omuz başında çantası. Öyle Bond çantası falan değil, babadan kalma klasik okul çantası, öğretmen çantası…

Fotoğrafa bakıyorum : Biraz önce çapraz yaylım ateşe tutulduğunu , bedeninin 12 kurşunla delik deşik edildiğini bilmeseniz , uzanmış dinleniyor sanırsınız. Uzanmış, dinleniyor, birazdan kalkıp otobüs durağına yönelecek, her sabah bindiği otobüse yetişecek ve göreve, üniversiteye, derslerine, öğrencilerine kavuşacak…

Haftalık Sanat Dergisi’nin 348. Sayısının kapağındaydı bu fotoğraf.(Savaş Ay çekmişti.) Kansız bir fotoğraftı. Tüm kanını içine akıtmıştı bilim adamı. Çevreye zarar vermemek istermişçesine…

O, Cavit Orhan Tütengil’di. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde sosyoloji profesörüydü. Bilim adamlığıyla , hocalığını, yazarlığını bütünlemiş örnek bir insandı.

Yukarıda, bir fotoğrafı tüm ayrıntılarıyla anlatmaya çalışmam, yalnızca onun kişiliğine ilişkin ipuçları vermek için değil, aynı zamanda Türkiye’de nerelerden nerelere geldiğimizi , nelerden geçtiğimizi vurgulamak ve “unutmayın” diye toplumsal belleğimize seslenebilmek içindi.

Cavit Orhan Tütengil, , sosyoloji profesörlüğünden önce, Anadolu’nun çeşitli liselerinde felsefe öğretmenliği, Köy Enstitülerinde meslek dersleri öğretmenleri yapmıştı. Kurucularından olduğu “Değirmen” dergisinden başlayarak, incelemelerini, araştırmalarını, denemelerini “Yeni Ufuklar”, “Türk Dili” , “Sanat Dergisi” gibi dergilerde ve Cumhuriyet gazetesinde yayınladı. Sayısız öğrenci yetiştirdi, geriye sayısız eser bıraktı.

Akıl yoluna, bilim yoluna baş koymuş, çağdaş , aydınlık, ileri bir Türkiye için seferber olmuş, böyle bir Türkiye’nin tohumlarının Atatürk devrimleriyle atıldığının bilincinde bir aydındı Tütengil. Özetlemem gerekirse : Azgelişmişlik, siyaset – ahlak ilişkisi, (siyasete ahlak değil çıkarların egemen olması) Nurculuğun yıkıcı ve geriletici etkileri, “demokrasinin gereği olan özgürlük”, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizlik , bu dengesizliğin büyüttüğü uçurumlar onun çalışma alanlarıydı.

Günümüz toplumlarının vazgeçilemez nitelikleri olarak eşitliği, özgürlüğü, hoşgörüyü, dayanışmayı savunuyordu.

Savunduğu bu ilkelere, Türkiye’nin politik liderlerinin kışkırttığı kin, nefret ve şiddet ortamında , gerici, karanlık, faşist güçlerin kurduğu pusu izin veremezdi. Birkaç kiralık katil ya da kuklanın ellerine verilmiş silahlar , çapraz ateş ve on iki kurşunla işi bitirdi. “Faili meçhul cinayetler” zincirinde bir halka daha… Eğer o günlerde doğru sorular sorulup yanıtları aransaydı, belki bugün Susurluk’ları ve daha birçok şeyi yaşamazdık.
Geriye kalıyor Cavit Orhan Tütengil’in benden asla ayrılmayacak olan öteki fotoğrafları: Koskoca bilim adamının, Cağaloğlu’ndaki minicik odamıza yerleşip bizimle sohbetleri… Bilgisini ve sevgisini cömertçe vermesi… Bir çocuk heyecanıyla, gözleri pırıl pırıl baskıdan yeni çıkmış dergiyi incelemesi… Sonsuz bir alçakgönüllülükle her birimizi ayrı ayrı kollayarak (üç kişi çıkarırdık dergiyi) bizi önerilere boğması… Öldürüldüğünde 58 yaşındaydı. (Oysa onu hep çok daha yaşlı sanırdım. Belki de biz çok gençtik…)

Hani Bahçet Necatigil der ya “Adı, soyadı / açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/…/ Parantezin içindeki çizgi / Ne varsa orda.”

Cavit Orhan Tütengil (1921 – 1979)…

Saygıyla, sevgiyle, şükranla anıyorum.

Kaynak: Zeynep Oral – Esintiler, 8 Aralık 2001