Cem Behar

Türkiye’nin en eski ve en saygın eğitim kurumlarından biridir Darüşşafaka (yani “Şefkat Evi”). Darüşşafaka 1865 yılında aralarında Vidinli Tevfik Paşa ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın da bulunduğu birkaç hayırseverin önderliğinde kurulmuş olan Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye adlı dernek tarafından açıldı.

Tanzimat’ın Osmanlı maarif sistemine getirdiği yenilikleri uygulamayı ve hem rüşdiye hem de idadi seviyelerinde eğitim vermeyi amaçlayan Darüşşafaka, gerek öğretim yöntemlerinde gerekse eğitim programının içeriğinde bu yeniliklere yer verirken bir yandan da geleneksel Osmanlı eğitim ilkelerinden pek uzaklaşmaz. İlk dönemlerde öncelikle öksüz ve yetim erkek çocuklarını eğitmeyi amaçlayan bu köklü kuruluşun geleneksel Osmanlı/Türk musıkisi tarihinde de çok önemli bir yer işgal ettiği pek bilinmez.

Oysa Darüşşafaka’nın Türkiye’de müzik öğretiminde dönüm noktası niteliği taşıyan bir yeri var. Her şeyden önce Türk musıkisinin ayrı bir ders olarak okutulduğu ilk lise dengi okul Darüşşafaka’dır. Darüşşafaka mektebinin ilk musıki hocası on dokuzuncu yüzyılın büyük bestecisi Zekâi Dede’dir (1825-1897). Zekâi Dede 1876 yılından itibaren önceleri “fahrî olarak”, yani herhangi bir ücret almaksızın ders vermeye başladı. 1883 yılında ise bu göreve aslî olarak atandı ve aralıksız olarak ölümüne dek öğrenci yetiştirmeye devam etti.

Geleneksel Osmanlı/Türk musıkisi camiasında musıki, çalgı, icra ve repertuvar öğrenimi yüzyıllardan beri meşk olarak anılan yönteme dayanırdı. Büyük Dede Efendi’nin talebesi olan Zekâi Dede’nin de Darüşşafaka’daki öğretiminde bu usûlden ayrılması söz konusu olmamıştır. 1927 yılında yayınlanan “Darüşşafaka, Türkiye’de İlk Halk Mektebi” adlı tanıtım kitabında bu öğretim şöyle tanımlanıyor: “Darüşşafaka’da her sene yeni talebe alındığı zaman bunlar bir araya getirilerek kendilerine bir şey ve ezcümle bir Sûre-i Kur’aniye okutulur ve sesleri iyi olanlarla musıkiye kabiliyeti olanlar tefrik edilip yalnız bunlara musıki dersi gösterilirdi. Yani Darüşşafaka’da musıki tedrisatı iptidalarda umumî değil bu suretle hususi idi” (sayfa 77).

Zekâi Dede, Tanzimat sonrasında “çağdaşlaşma” yoluna giren Osmanlı maarif sistemi içerisinde birçok bakımdan bu modernleşmenin öncülüğünü yapan lise muadili bir mektepte seçilmiş yetenekli gençlere aşağı yukarı yirmi yıl boyunca “eski usûl üzere” musıki meşketmiştir. Bundan da kimse gocunmamıştı. Cumhuriyet dönemine dek Darüşşafaka’ya Batı müziği yöntemleriyle müzik eğitimi (nota, solfej vs.) girmemiştir. Bilindiği kadarıyla da, okulun yaşamının ilk elli yılında ne “gelenekçilerden” ne de “yenilikçilerden” musıki eğitimindeki bu alışılmadık durumu yadırgayan ya da uygunsuz bulan çıkmamıştı. Ne yüzyılların meşk’inin yeni tipteki bir okulda uygulanması ne de bu yenilikçi okulun resmî programına koyduğu müzik eğitimi için yüzyıllardır uygulanagelen geleneksel meşk usûlünü aynen benimsemesi herhangi bir tepkiye neden oldu.

Zekâi Dede ise, Darüşşafaka’daki yirmi yıllık musıki hocalığı sırasında yüzlerce öğrenciye, neredeyse bütün bir nesle musıkimizin klâsik eserlerini sevdirdi. Zekâi Dede’nin Darüşşafaka’da yetiştirdiği müzisyen ve besteciler arasında Ahmet Rasim’i (1864-1932), muallim Kâzım Uz’u (1872-1938), Ahmet Avni Konuk’u (1871-1938) ve Mehmet Münir Kökten’i (1882-1969) sayabiliriz. Bu durum “Darüşşafaka, Türkiye’de İlk Halk Mektebi” kitabında Zekâi Dede’nin musıki öğretimi şöyle yorumlanır: “Darüşşafaka mezunları içinde hattâ mekteplerde musıki muallimliğini meslek ittihaz etmiş olan ve musıkiye dair eserler yazanlar bulunması işte bu tedrisatın sayesindedir.”
Zekâi Dede 1897 yılında vefat ettiğinde ise yerine derhal oğlu hâfız Ahmet Efendi, Darüşşafaka musıki muallimliğine getirildi. Ahmet Efendi de musıki hocalığını 1943 yılına dek sürdürecektir. Ama bu da önümüzdeki yazının konusu olacak.

Zaman, 11 Ağustos 2000