Orhan Yalçın Gültekin

‘Kürt’ hareketleri Leninizmden hemen her şeyi ödünç aldı, sonra da iade etti de bir tek şeyi kendine sakladı: ezen ulus-ezilen ulus ayrımı ve bu temelde her ulusun devrimci-demokratlarının nasıl davranması gerektiği. Gerçi nasıl davranılması gerektiği konusuna bire bir sadık kalındığı şüpheli… Leninizmin ‘millî mesele’ külliyatından yalnızca “ezen ulus” devrimci-demokratlarının nasıl davranması gerektiğini aldılar ama ‘kendileri’ne düşen hisseyi – uzun yıllar boyunca – kullanmamayı yeğlediler.

‘Türk’ demokratları da ‘kendileri’ne uzatılanı almakla yetindiler. Leninizmi handiyse her tür görünümü dahil terkederken ve tüü kakalarken, ‘milli mesele’ ile ilgili zokaya takılı kaldılar.

‘Kürt’ ve ‘Türk’ aydınları şimdi de bir başka sayıklamaya tutunmaya başlıyorlar: ‘milliyetçilik’ denen şeyin ‘ezen’i ile ‘ezilen’i olmaz!

Bu tür savrulmaların sebeb-î hakikisi, tekmil-i birden Marksizm-Leninizm referanslı okumuş-yazmışlar tarafından ‘milliyetçilik’ denen ‘şey’in tanımlanmamış, tarihsel ve sınıfsal temelinin ortaya koyulmamış olması… Marksizm ve türevlerinin lafızlarına takılıp kalınıyor ve hemen hepsi birbiriyle çelişebilen bir dizi önermeden o an işe yarayacağı varsayılana abanılıyor.

Efendim neymiş? Milliyetçilik, bir burjuva ideolojisiymiş. Zinhar doğru değil. Yahu Marx denen adam değil miydi, Kapital nam eserinde kapitalist üretimin üç temel olgusunu, “1) üretim araçlarının az sayıda elde toplanması ve böylece bunların, doğrudan kullanan işçilerin mülkiyetinden çıkıp, toplumsal üretim güçleri halini alması. (…) 2. emeğin kendisinin toplumsal emek halinde örgütlenmesi… 3. dünya pazarının yaratılması.” olarak anlatan? Size de garip gelmiyor mu, bütün dünyayı ele geçirme dürtüsüyle varolabilen bir ‘sınıf’ın ‘milliyetçilik’le yetinmesi ve/veya ‘milliyetçilik’ üretmesi? Bir zamanlar ‘kozmopolitizm’ denilen bir kavram kullanılırdı; doğrudan ‘burjuvazi’ denilen sınıfın halet-i ruhiyesini yansıttığı savlanırdı.

Hani ‘burjuvazi’ ile ‘kapitalist’ arasına koskocaman bir eşit işareti koyulmasa, ‘burjuvazi’den kasıt, sözcüğün köken bilimsel anlamıyla “kentsoylu”dur, “kent yurttaşı”dır denilse, anlayacağım ama değil; ikisi aynı anlama gelmek üzere ve birbirinin yerine konulabilir biçimde kullanılıyor. ‘Eeeeee’ ne var bunda, diye sorulabilir ve hemen açıklaması da getirilir: burjuvazi (ya da diğer adıyla kapitalist sınıf), ‘iç pazar’ı ele geçirmek için savaşım verdiğinde bir tür ‘milliyetçi’dir; ‘dış pazar’ı ele geçirmeye kalktığında bir başka tür ‘milliyetçi’dir (!). Gerçi ‘sermayenin dini de imanı da paradır; vatanı, matanı olmaz; milliyeti ha keza’ denilirse de siz inanmayın; vallahi de billahi de ve hatta tillahi de bal gibi oluyormuş işte! (Şimdi vakit kaybı demeyip kendimi sıksam, olabildiğine dair ‘klasikler’den ‘on yüz milyon’ baloncuk [pardon alıntı] çıkartabilirim.)

İyi de ‘milliyetçilik’ burjuvaziye teşmil edildiğinde n’oluyor? Şu oluyor: burjuvazinin hal ve tavırlarına bağlı olarak türlü çeşit ‘milliyetçilik’ ortaya çıkıyor; ‘ileri milliyetçilik’ – ‘gerici milliyetçilik’ ve aynı anlama gelmek üzere ‘ezilen ulus milliyetçiliği’ – ‘ezen ulus milliyetçiliği’ ayrımları arz-ı endam ediyor. dahası bu ‘ezen-ezilen’ ayrımı her türlü desteksiz atışla kapsam olarak genişletiliyor ve haliyle de anlamsızlaştırılıyor.

‘Milliyetçilik’ burjuvaziyle rabıtalandırılmakla kalınsa, bu bile ehven-i şerdir; yetinilmiyor, toprak ağaları, aşiret reisleri ve benzerlerini de içine alacak biçimde genişletiliyor. Eh, bir kez toprak ağaları, aşiret reisleri ve benzerleri de milliyetçilik kapsamına sokulduğunda garip bir durum ortaya çıkıyor: ‘milliyetçilik’ bir tür çağlarüstü mutlak fikir düzeyine yükseltiliyor. Sözcüğün köken bilimsel değil de söylemsel-toplumsal bağlamından yola çıkılarak burjuvaziye ve kapitalist sınıfa yamanarak modern zamanların ideolojilerinden biri olduğu vaaz edilegelen ‘milliyetçilik”, bir anda her tür çağ dışı (kapitalizm öncesi) gericiliğin kanatları arasına sığındığı kuş mu, deve mi belli olmayan bir ‘mahluk’a dönüşüyor.

Bu tür bir ‘milliyetçilik” çuvalı, kendi iradesi dışında “ortaasya’dan beri türk milleti” savlarını destekler bir hüviyet kazanıyor ve “Türk milliyetçiliği” ile aynı fikrî zemine oturuyor.

Garip ama hal böyleyken böyle…

22 Nisan 2007 19:39