Salih Zeki
Tevfik Paşa ünlü Osmanlı matematikçilerindendir. Hicrî tarihin 1248 senesinde Tuna sahilinde Vidin şehrinde doğmuştur. Tevfik Paşa, Vidin’de İmamzâdeler namıyla maruf asilzâde bir ailenin işlerini idare eden ve muhassılı olan Hasan Tahsin Efendi’nin oğludur. Paşa’nın iptidai tahsili Vidin’dedir. Burada o zamanlar âdet olduğu üzere ilk mektep tahsilini tamamladıktan sonra rüşdiye tahsiline başlamış ve sarf, nahiv ve kitabet dersleriyle hesâb ve hendesenin ilk bilgilerini öğrenmiş ve nihayet 15, 16 yaşlarında Dersaadet’te bulunan teyzesinin yanına gelmek üzere Vidin’den ayrılmıştır. Dersaadet’te bir müddet oturduktan sonra kendisinde resim yapmak merakı hasıl olduğundan bunun nerede tahsil edileceğini bazı kimselerden sorması üzerine bunlar da kendisine o zamanlar pek revnaklı olan Mühendishane-i Berrî-yi Hümayun’a müracaat etmesini tavsiye eylemişlerdir. İşte bu tavsiye üzerine Tevfik Paşa kendi kendine Hasköy’deki Mühendishane-i Berri-yi Hümayun’a giderek yeni açılmış olan resim sınıfına kaydolunmuştur. Bu satırların yazarı, Paşa’nın musahabetine mazhar olduğundan aşağıdaki vakayı aynen nakleder:
Bu resim dersi vaktiyle Avrupa’ya gönderilmiş olan Hüsnü Yusuf Efendi tarafından veriliyordu ki hâlâ bu Hüsnü Yusuf Efendi’nin yaptığı bir kıta resim mektebin kütüphanesinde mahfuzdur. Hüsnü Yusuf Efendi’nin yanında on, onbeş kişi varmış. Paşa da bunların yanlarına sokulmuş ve derse devama başlamıştır. Birkaç ders sonra muallim efendinin “menazır” dersinde “nokta-i basardan çıkan hatt-ı şua’ın bir cismin muhitine temas etmek üzere deveranından hasıl olan mahrutun bir müstevi-yi şeffaf ile kat’ından hasıl olan mukatta’a bu cismin menazırı tabir olunur” deyince Paşa bunun ne demek olduğunu düşünmüş ve çünkü içinde “hatt-ı şua”, “müstevi-yi şeffaf” gibi fenni tabirleri layıkıyla idrak edemediğinden dersten bir şey anlayamamış ve birkaç ders daha devam ettikten sonra muallimine derdini açmıştır. Hüsnü Yusuf Efendi gayet yumuşak yüzlü bir zat olduğu gibi fevkalade iyi huylu bir muallim olduğundan Paşa’yı dinledikten sonra “Siz Öklides’in Kitabü’l-Usûl’ünü okudunuz mu?” diye sormuş ve Paşa da “Hayır” cevabını verince kendisinin o zamanlar mektep harita nazırı Emin Paşa’nın delaletiyle Maçka’da açılmış olan Mekteb-i İdadi’ye devam eylemesini, sonra dersine gelmesini tavsiye etmiştir. İşte mualliminin bu tavsiyesi üzerinedir ki Paşa doğruca Maçka’ya giderek İdadi-yi Askeri’ye kaydolunmuştur. Garibi şu ki Maçka’daki mektepte yalnız resim dersi gören bir sınıf varmış. Paşa da tabiatıyla o sınıfa devama başlamış. Fakat arası birkaç gün geçtikten sonra iyiliksever bir dahiliye zabiti Paşa’ya hitaben “Oğlum, sen böyle yalnız resim sınıfına mı devam edeceksin? Yoksa diğer şeylerden de okuyacak, büyük adam mı olacaksın?” deyince Tevfik Paşa’nın aklı başına gelmiş ve derhal idadi birinci sınıfa devama başlayarak alelusul idadi fenlerini tahsile koyulmuştur. Paşa hayatında bu zabiti rahmetle yad ederdi. ve “Eğer bu adam beni ikaz etmemiş olsaydı ben de ressam Nuri Paşa gibi bomboş bir adam olup kalacaktım” derdi.
Hülasa dört sene Maçka’da bulunan askeri idadideki dersleri tamamladıktan sonra Taşkışla’daki mekteb-i harbiye’ye dahil olmuştur. Burada Vidinli Tevfik Paşa hem öğrenci hem hoca olarak gerek muallimler ve gerek öğrenciler arasında haklı olarak şöhret kazanmıştı. Muallimleri Vidinlide riyaziyat tahsili hususunda fevkalade bir istidat gördüklerinden Mekteb-i Harbiye’de parmakla gösterilir olmuştu. Bir surette ki Harbiye Nazırı Paşa hazretleri bile imtihan zamanlarında “Vidinli’nin imtihan günlerinde bana malumat veriniz. Gelip dinleyeceğim” dermiş. Paşa, Mekteb-i Harbiye’de iken riyaziye muallimi bulunan Tahir Paşa, Kembric (Cambridge) dârülfünûnunda tahsil etmiş hakiki bir matematikçi olduğundan Tevfik Paşa’nın bu meyil ve istidadını görerek mümkün mertebe gelişmesine pek büyük hizmet etmiştir. Mekteb-i Harbiye’de bulunduğu sırada Tevfik Paşa daima muallimi Tahir Paşa’nın nezdinde bulunur ve ondan program haricinde olmak üzere ders alırdı. Henüz mektepten çıkmadan kendisine gayri resmî muavinlik ettirdiği gibi Mekteb-i Harbiye’nin erkân-ı harp sınıfına ayrıldıktan sonra bazı günler kendi derslerine vekalet ettirdiği bile vaki olmuştur. Paşa merhumun kendi lisanından birçok defa “her ne bilirse Tahir Paşa’nın himmet ve delaleti sayesinde öğrenmiş olduğu” işitilmiştir.
1276 senesinde erkân-ı harbiye yüzbaşılığı ile mektepten çıkışında Tevfik Bey, mekteb-i harbiye cebir muallimi ve erkan-ı harbiye sınıflarında muallimine muavin tayin edildi. Birkaç sene devam eden bu hizmette Tahir Paşa’nın Avrupa’nın tarzında yazmış olduğu ilk cebir kitabına bir zeyil olmak üzere muhtasaran müştakkât ve silsile ve küsûr-i mütevâliye bahislerini ilave eylemiş ve muallimine olan hürmet ve riayetini bu zeylin mukaddimesinde göstermiştir. Tahir Paşa’nın vefatı üzerine Mekteb-i Harbiye’nin yüksek sınıflarının riyaziyat dersleri büsbütün Tevfik Paşa’nın uhdesinde kalmıştır.
Paşa, Mekteb-i Harbiye yüksek sınıflarına cebir, yüksek cebir, hendese-i tahliliye (analitik geometri), hesâb-ı tefazulî ve temamî, mekanik ve hey’et derslerini vermiştir. Hele Safvet Paşa merhumun mektep nezareti zamanında münhasıran askerî mekteplerde muallim olmak üzere genç zabitlerin istidatlılarından bir sınıf teşkil edilmişti. İşte bu sınıf münhasıran Tevfik Paşa’nın nezareti altında bulunuyordu. Paşa bu esnada hem külliyetli tedrisatta bulunuyor, hem de lazım gelen kitapları tercüme ederek tabettirmeye çalışıyordu. Ne fayda ki bu tercüme veya telif ettiği kitapların Tahir Paşa’nın Cebir’ine zeylinden başkası basılamamıştır. Hatta bu satırların yazarının da kendi yazısıyla bir yüksek mekanik (mihanik-i âlî) kitabı vardır ki mektep nazırı Safvet Paşa’nın elyazısıyla üzerine “İkinci cildi tahrir edildikten sonra tabedilmesi münasiptir” ibaresi yazıldığından dolayı matbaaya kadar gidememiştir. O zamanlar Vidinli Tevfik Bey namıyla şöhret bulan Paşa, memleketin aydın fikirli olan seçkin kişileri arasında büyük hürmet ve itibara mazhar olmuştu. Namık Kemal Bey merhumun Tevfik Bey’e pek ziyade hürmeti vardı. İlk defa Dârüşşafaka’ya bir menşe olmak üzere tesis olunan Simkeşhane Çırak Mektebi’nin tesisi münasebetiyle teşekkül eden Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye’ye üye seçilmişti. Zaten o zamanın mütefenninleri aralarında bir ilim cemiyeti teşkil ederek “Mebâhis-i İlmiye” adında aylık bir mecmua neşrediyorlardı. İşte Vidinli Tevfik Bey de bu mecmuanın başlıca yazarlarından biriydi.
1276 senesinde Erkan-ı Harbiye’den neşet eden Tevfik Ney 1279 tarihinde Erkan-ı Harbiye kolağalığına ve 1283’de Erkan-ı Harbiye binbaşılığına ve 1286’da Erkan-ı Harbiye kaymakamlığına terfi ettirilmiştir. Fakat aynı senede kendi sınıf arkadaşlarından Şevket Paşa’nın Mekteb-i Harbiye nazırlığına tayini paşanın canını sıkmıştır. Bundan dolayı mektepten istifa eder gibi bir hal göstermesi üzerine eskiden olduğu gibi Erkan-ı Harbiye sınıfında derslerini okutmak üzere Tophane-i Âmire’de açılan tecrübe ve muayene komisyonuna üye tayin edilerek biraz gönlü hoş edilmek istenilmişti. Fakat Mekteb-i Harbiye’nin o zamanki teşkilatı Tevfik Bey’in mefkuresine muvafık olmadığından buradan büsbütün ilgisini kesmek tasavvurunda bulunmuş ve hatta bu sırada Mekteb-i Bahriye’yi ıslaha memur olan topçu mirlivalarından Said Paşa ile aralarında kendisinin Mekteb-i Bahriye riyaziyat muallimliğine nakli hususunda bir de müzakere cereyan etmişti. Fakat öteden beri Vidinli’den büyük eserler bekleyen Hüseyin Avni Paşa serasker olunca Tevfik Bey’i birgün birdenbire Daire-i Askeriye’ye çağırmış ve “Sana Vidinli, hiçbir işi olmayan bir memuriyet vereceğim. Paris’e gidecek, orada balistik ile tüfek imalatı üzerine tetkikatta bulunacaksın. Çünkü ordumuzun yeni silahlara ihtiyacı vardır. Şimdi seni Paris’teki Mekteb-i Osmanî müdür muavini yapmaları için Babıali’ye yazdım, hemen hazırlanmalı” demiş ve gerçekten Tevfik Bey de Paris’te evvelce açılmış olan Mekteb-i Osmanî müdürü miralay Esad (Sadrazam Sakızlı Esad Paşa merhum) Bey’in maiyyetine müdür muavini tayin edilmişti. Paşa’nın Paris’teki asıl vazifesi balistik ve ateşli silahlardan el tüfeklerinin inşa ve muayenesini tetkik eylemekten ibaret olduğundan bunlarla iştigal etmiş ve hatta Sefaret-i Seniyyenin delaletiyle Fransa silah fabrikalarından birine devam eylemişti. Paşa bununla da kalmamıştır. Adeta okuduğu ve okuttuğu riyaziyatı Sorbon (Sorbonne) Dârülfünûnunda ve Kolej dö Frans (College de France)’ta o zamanın ünlü müderrislerinin ağzından tekrar iktibas eylemiştir. Filhakika Paşa Paris’te bulunduğu birkaç sene zarfında pek büyük bir faaliyet göstermiş ve riyaziyatta cidden derin bilgi sahibi olmuştur.
Hicrî tarihin 1291 senesinde rütbesi Erkan-ı Harbiye mirlivalığına terfi edilmiş ve 1295 senesinde feriklik rütbesiyle Mühendishane-i Berrî-yi Hümayun nezaretine tayin kılındığı cihetle Paris’ten geri dönmüştür. 1297 senesinde Tophane-i Âmire meclis riyasetiyle beraber Umûr-i Nâfıa komisyonu üyeliğine tayin olunmuştur. 1300 senesinde orta elçilikle Vaşington Sefaret-i Seniyyesine ve 1303’de Teftiş-i Askerî komisyonu üyeliğine tayin edilmiş ve 1304’de mavzer silahlarını muayene için Almanya’ya gönderilerek bir sene sonra serasker Ali Sâib Paşa’nın bir jurnali üzerine Almanya’dan İstanbul’a geri dönmüş ve Roma sefaretine tayin olunmuş ise de gelir gelmez istifasını vermiştir. Nihayet Ticaret ve Nâfıa Nezaretinde kaldıktan ve görevden ayrılıp bir müddet Teftiş-i Askerî Komisyonu üyeliğinde bulunduktan sonra Divan-ı Muhasebat Riyasetine ve ikinci defa olarak Maliye Nezaretine tayin edilmiştir. Nihayet 1314’de anılan nezaretten ayrılmasıyla Teftiş-i Askerî Komisyonu üyeliğine iade edilmiştir. İşte Teftiş-i Askerî Komisyonu üyeliğinde iken hastalanarak iyileşemeyen Tevfik Paşa 1314 senesinde vefat etmiştir.
(Kâmûs-i Riyaziyat)
Salih Zeki
Hüseyin Tevfik Paşa (1832, Vidin, Osmanlı İmparatorluğu (şimdi Bulgaristan’da) – 16 Haziran 1901, Konstantiniyye (şimdi İstanbul))
Hüseyin Tevfik Pasha (1832 in Vidin, Ottoman Empire (now in Bulgaria) – 16 June 1901 in Constantinople (now Istanbul))
bence çok güzel olmuş ama çok uzun olmuş
BeğenBeğen