Mehmed İzzet | Yusuf Ziya Paşa

İstanbulda halk mefhumunun kıymet ve ehemmiyetini herkesten evvel ilim ve irfanıyla idrake ve memleketimizde Dârüşşafaka gibi bir irfan müessesesi tesisine muvaffak olan Maliye eski nazırı merhum Yusuf Ziya Paşa’dır.

Adı geçen hatırası her zaman ihya ve tebcile seza ilim ve irfan hizmetkârlarından bulunduğu cihetle resmi ve hususi hayatına dair biraz malumat verilmek istenilmiştir.

Yusuf Ziya Paşa gümrük memurlarından müteveffa Mehmed Akif Efendi’nin oğludur. 1242 hicrî tarihinde Aksaray’da Sofular Mahallesinde doğmuş ve özel öğretmenlerden riyazî ve tabiî bilimler tahsil etmiştir. Muhasip ve riyazî ilimlere müntesip idi.

1258’de 17 yaşında olduğu halde Mesarifat Hazinesi Kalemine mülazemetle Daire-i Askeriyeye girdi ve bir sene sonra 20 kuruş maaşa nail olup 1269’da hadis olan Rusya muharebesinde 3000 kuruş maaş ve seferî bir süvari tayinatı ile Batum Ordu-yi hümayunu mümeyyizliğine memur olarak dokuz on ay kadar orada istihdam ve rütbe-i râbia ile taltif edilmişti. Muharebe bitiminde tekrar mezkur muhasebeye döndü ve peyderpey mertebeleri geride bırakarak 1280 senesinde 2500 kuruş maaş ile Bâb-ı seraskerî ruznamçeci birinci mümeyyizliğine ve 1281’de ruznamçeciliğine terfi ve bu memuriyette iken uhdesine rütbe-i sâniye tevcih olunmuştur.

Zikrolunan tarihlerde gerek rütbe ve ünvan tevcihine ve gerek memuriyet terakkiyatında ehliyet ve kıdeme büyük bir ehemmiyet verilir ve bir memuriyet için ekseriyetle ehil ve layıkı tefrik ve intihab olunurdu.

Yusuf Ziya Bey bihakkın ilim ve irfan ve ehliyeti cihetiyle terakkiye mazhar olmuş kişilerdendir.

Adı geçen bazı vakalardan ilham alarak resmi görevleri dışında halkın ilimlerin ilk öğrenilmesi gereken kısımlarını tahsil etmesi hususunu da kendisine bir prensip ve vatan vazifesi sayarak bu uğurda geceli gündüzlü çalışmıştır. Daire-i askeriyye ruznamçecisi bulunduğu sıradaydı ki mücerred halkı okutmak emeliyle İslâm ve insanlık alemine unutulmaz hizmetler ifasına muvaffak olmuş ve hâlâ bu hizmette devam etmekte bulunmuş olan Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye’nin teşkiline ve cemiyetin himmetiyle de başta kendisi olduğu halde evvela Simkeşhane’de Çırak Mektebinin ve bilahare Sultan Selim civarında Dârüşşafaka’nın tesisine teşebbüs eylemişlerdir. Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye’nin teşkili ve Dârüşşafaka’nın tesisi memleketimizin sosyal hayatında ve irfan aleminde mühim bir âmil olduklarından bu bahiste sözün biraz uzatılması zorunludur.

Yusuf Bey Aksaray’da Sofular Mahallesinde ikamet eder ve her gün Daire-i Askeriye’ye gelip giderken Büyük Çarşı’nın açılmasını bekleyen birçok esnaf çıraklarıyla kalfa ve sairenin Çarşı kapılarında, sokak köşelerinde, şurada burada öbek öbek toplanarak beyhude vakit geçirdiklerini görür, müteessir olurmuş.

O tarihlerde komşuları bulunan merhum Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve daha sair bazı zevat ile geceleri hanesinde birleşerek bu zavallıları hiç olmazsa Çarşı açılıncaya kadar olsun biraz okutup yazdırmak ve hesap ve hendese vesaire gibi ilimlerin mukaddematından haberdar etmek gayesini fiile getirmek üzere birkaç zat ile birlikte 1281 tarihinde Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye namıyla bir cemiyet-i hayriyye-i ilmiyye teşkil etmiştir.

Bu cemiyetin ilk teşkilatındaki âzası başta Yusuf Ziya Bey olduğu halde Ahmed Muhtar Bey, Vidinli Tevfik Bey, Ali Naki Efendi ve daha sair bazı hamiyetli kimselerdir.

Öyle denebilir ki İstanbul’da halk denilen toplumdan özellikle mektep sıralarında dinî ve içtimai zaruriyetleri tahsile imkan bulamayan kimselerin velev cüzî olsun okuyup yazmakla beraber zamanın ihtiyacına göre bir miktar da ilimlerin mukaddematından haberdar edilmesi işinde hamiyet ve insanlık sarfedilmesi hislerinin sevkiyle vaki olan şu himmet, Türk irfan tarihinde altın kalemle yazılacak hususlardandır.

Bu cemiyet kuruluş başlangıcında esbab ve vesait bakımından pek de kuvvetli görülmediğinden emsali ilmî tesislere nazaran devamı bile ümit olunmamış iken gösterdiği eserler ve neticeler umulanın üstünde gerçekleşmiş ve herkesi hayrette bırakmıştır.

Yusuf Bey zikrolunan tarihte resmî rütbesi küçük olduğu halde cemiyetin faal bir uzvu ve en müteşebbis bir âmili idi. Tecrübe kabilinden olarak Simkeşhane sebili üstündeki (İmetullah Kadın Vakfından bulunan Teş Mektebi Maarif Nezaretinden tesellüm ederek bin güçlükle tamir ettirmiştir.

Vidinli Tevfik Paşa merhumdan işitildiğine göre tamir esnasında mektebi badana eden ihtiyar ve gülünç sözler eden bir ermeni nakkaş burada ne yapabileceğini Paşa merhumdan sual etmiş. Paşa da cevaben:

“Çarşıdaki esnaf çıraklarıyla halkı okutacağız!” demesiyle nakkaş bir taraftan fırça sürmeye devam ile beraber “Anladım ama geç kalmışsınız!” demiştir.

Anılanın bu sözü o zamanlar cemiyet erkanı için pek etkili bir ihtar yerine geçmiştir.

Bu mektebi Yusuf Bey ile beraber cemiyetten bilfiil hizmette bulunan birkaç zat idare etmiş ve ders saatleri kimsenin işine mani olmayacak surette düzenlendiğinden az zaman zarfında büyük bir rağbet kazanmıştır. Elde bulunan vesikalara göre 81, 82 senelerinde 1629 talebe derse başlamış ve 723’ü dersi tamamlamıştır. 83 senesinde de 700 talebe derse başlamış ve 437’si ikmal etmiştir ki 82 senesinde kolera belası münasebetiyle iki ay kadar dersler tatil edildiğinden yalnız sekiz ay ders okunabilmiş olmasına rağmen yine büyük bir muvaffakiyet demektir.

Yusuf Bey bu küçücük dershanenin terakkileri uğrunda gerek malca gerek bedenen fedakarlıktan bir an geri kalmamış ve çırak mektebinde bizzat defter usulü ve hesap da okutmuştur.

O tarihlerde ondalık sisteme tamamıyla vakıf kişiler sayılı olmakla beraber öğretmekte de kıskançlık hakimdi. Yusuf Bey bu usulü umuma ilk defa tamim edenlerden biridir.

Simkeşhanede yapılan bu tedrisattan umulanın üstünde rağbet ve netice alındığından bu hayırlı işi daha mazbut ve muntazam bir şekle ifrağ etmek emeliyle Dârüşşafaka’nın tesisine teşebbüs edilmiş ve mektebin Sultan Selim’de tesisi, arsanın alınması, inşaatının takibi ve sonuçlandırılması hususlarında Yusuf Bey’in özel çabası görülmüştür.

Dârüşşafaka’nın inşaatının bitimini müteakip geometri araç gereçleriyle öğretim malzemelerinin büyük bir kısmı hep Yusuf Bey tarafından ödenmiştir. Hülasa bu irfan müessesesinin kapısı, duvarı Yusuf Bey’e şükran borçludur.

Yusuf Bey’in resmî hayatı takip edildiğinde şu sonuçlara ulaşılır: 1284’de rütbe-i ûla sınıf-ı sânisi ve 7500 kuruş maaş ve tayinat-ı mahsusa ile Seraskerlik makamı müsteşarlığına ve anılan sene içinde 15 000 kuruş maaş ve Divan-ı muhasebat riyasetinin eklenmesiyle Maliye müsteşarlığına ve yine o sene içinde 75 000 kuruş maaş ve tayinat-i mahsusa ile Maliye Nezaretine tayin edilmiş ve bu nezarette birinci mecidî almıştır.

Yine aynı sene zarfında 30 000 kuruş maaşla Rüsumat Emanetine ve 1289 tarihinde 15 000 kuruş maaşla Şura-yı Devlet âzalığına ve bilahare Nafıa Meclisi riyasetine, müteakiben aynı miktar maaş ile Orman ve Madenler Nezaretine ve 1290 senesinde 50 000 kuruş maaş ile Maliye Nezaretine tahvil-i memuriyet etmiş ve birinci rütbeden Osmanlı nişanı ile Vezirlik ve müşirlik rütbesine nail olmuştur. 1292 senesinde 15 000 kuruş maaş ile Defter-i Hakanî nezaretine ve oradan 39 000 kuruş maaşla yine Maliye nezaretine dönmüştür. Bu tarihte kavâim-i nakdiye (kağıt para) ihracı adı geçenin zamanına tesadüf eder.

Hikaye olunduğuna göre adı geçen, Sultan Aziz merhumun hal’i günü kayıkla Beylerbeyi’nden Çırağan’a geçmiş, orada peynir ekmek gibi basit bir şey ile kahvaltı etmekte bulunan Hüseyin Avni Paşa’ya rastlamıştır. Yusuf Paşa Hüseyin Avni Paşa’yı gördüğü gibi ilk söz olarak rüyanın gerçekleşmiş olduğundan bahsetmiştir.

Hüseyin Avni Paşa cevaben “Çıktı ama alt tarafı gelmedi” diyerek kendi hakkında Sultan Aziz merhumun ifadesini telmih etmek istemiştir.

Çerkes Hasan Vakası üzerine erbab-ı dikkatten bazıları Hüseyin Avni Paşa’nın katlini işaret ederek “Rüyanın alt tarafı da şimdi çıktı” demişlerdir.

Mevzu-i bahis rüyanın esası şudur: Sultan Aziz hal’ vakasından birkaç gün evvel bir rüya görmüş ve bunu Hüseyin Avni Paşa’ya söylemiştir. Demişler ki sarayımın etrafını askerle kuşatmışlar. Sonra serasker paşayı da öldürmüşler. Hüseyin Avni Paşa rüyayı meclis-i vükelada bazı dostlarına söylemiş ve “Sultan Aziz müzevir bir rüya söyledi. Maksadı bizi başından atmaktır” demiştir. Hal’ vakasının tacilinde bu rüyanın tesiri olduğuna bazıları inanmaktadır.

Yine maksada dönelim: 1295 senesi Muharreminde Yusuf Bey 20 000 kuruş maaşla Trabzon valiliğine ve 96 senesinde istifa ederek aynı maaşla Erzurum ve Van cihetleri komiserliğine ve 96 Muharreminde 15 000 kuruş maaşla yine Trabzon vilayeti valiliğine memur edilmiştir. Memuriyetinin başlangıcından bu tarihe kadar mazul kalmadığı cihetle resmî hayatı daima faaliyetle geçmiştir.

Devr-i Hamidîde bazı garaz sahiplerinin tezvirleri ile güya Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi meselesine kendisinin alakadar olduğu ileri sürülerek İstanbul’dan uzaklaştırılmış ve Trabzon’da kalmasına sebebiyet verilmiştir. 1300 senesi Muharreminin 19 uncu günü Trabzon’da vefat eylemekle orada rahmet-i rahmana tevdi kılınmıştır. Dârüşşafaka’ya aşırı sevgisinden dolayı mektebin bahçesinde münasip bir yerde defnini emel edindiği halde buna muvaffak olamamıştır.

Hülasa Yusuf Paşa resmî hayatı itibarıyla tetkik olunduğunda, işini bilen, araştırmacı bir zat olup kendisine verilen her işte yeterliliğini ve başarısını göstermiştir. Büyük bir yokluk içinde Dârüşşafaka’nın tesisine muvaffakiyeti bunun canlı bir şahitidir.

Memleketin sosyal zaruriyetlerini takdir ederek halk arasında maarifi yaygınlaştırma yolundaki meşkur hizmetleri fevkaladeliklerle doludur. Dârüşşafakalılar mücerred manevi babaları Yusuf Paşa’nın eserine teb’iyetle hâlâ Mısır Çarşısı’nın Paçacılar Kapısı yakınındaki Taş Mektepte halkı okutmak gayesiyle aynı yokluk içinde geceleri ders vermeye devam etmektedirler.

Yusuf Paşa’nın bugünkü orta devre birinci sınıfların ihtiyacı derecesinde malumatı havi bir hesap kitabı ile küçük bir cebir risalesi basılmıştır. Hesap kitabı yakın zamanlara kadar bütün mekteplerde okutularak Dârüşşafaka için de bir gelir oluştururdu.

Cebire dair olan kitabı cebirin ilk bilgilerinden bahseder ve özel bir kıymeti haizdir.

Yusuf Paşa Dârüşşafaka’nın ihtiyacını temin için herkesten ziyade yardımda bulunduğu gibi Trabzon’da bulunduğu müddet zarfında kâime olarak her ay mektebe yüz lira gönderdiği rivayet edilir.

[Mehmed İzzet, Muallimler Mecmuası, numara 24, Binbirdirek, 8 Teşrin-i sânî 1340 / 6 Şubat 1922]