Orhan Yalçın Gültekin
Örter, örtmez, kime ne; hatta dinî kuruma ne?
Kim kime, dinin gereği şu değil de budur, deme cüretini gösteriyorsa o şirk koşuyordur. Bilebildiğim kadarıyla da şirk koşmak, İslâmiyette en büyük günahtır.
Din adına konuşmak, Allah adına konuşmaktır; bu durumda kişi kendini Allah’ın yerine koymuş olur.
İkinci tekil şahsa hitaben “oku” diye başlayan bir kitabın üstüne dinî otoriteler nasıl yerleştirilebilir; yerleştirilebilir de bu nasıl kabul edilir, anlayabilmiş değilim.
İbn-i Haldun, “Mukaddime”sinde yüzyıllarca sonra Batı’da yeniden dillendirilecek savlarını aktardıktan sonra şöyle derdi: Benim gördüğüm budur; doğrusunu Allah bilir.
***
Hâlâ müslümanlar diye bir kategori, onu tek-tipleştirecek bir makam kabul ediyorsak ciddi bir sıkıntımız var demektir. Hâlâ Osmanlı Millet Sisteminin ufkunu aşamamışız demektir.
Osmanlı Millet Sistemi din çerçevesinde tanımlanmış milletlere dayanıyordu; birey yoktu. Birey, bir devletin uyruğu olarak değil bir dini topluluğun ögesi olarak vardı.
Cumhuriyet, doğrudan devletle birey arasında, ara aidiyet bağlantılarını kaale almayan bir sözleşmeye dayalı ilişki olmak durumundaydı. Özü de ruhu da buydu.
Osmanlı, İslâm milletine, Hıristiyan milletine, ilh. hitap ederken, Cumhuriyet, yurttaşa, bireye hitap ediyordu.
Bütün Osmanlı belgelerinde (Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı da dahil) devlet, bireye değil milletlere seslenir. Osmanlı devletinin en kapsayıcı-kucaklayıcı siyaseti olan Osmanlıcılığın temsilcisi 2. Mahmud şöyle der: “Ben tebaamın Müslüman olanını camide, Hristiyan olanını kilisede, Yahudi olanını havrada farkederim. Aralarında başka bir güna fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi gerçek evladımdır.”
Oysa Cumhuriyet, ne Müslümanla ne Hıristiyanla ilgilenir. Yurttaşına seslenir, tebaaına değil. Tebaa, tabi olan demektir, Emre boyun eğen… Yurttaş ise devletin sahibidir.
Çünkü “cumhuriyet”, “millet”ten “ulus”a; “tebaa”dan “vatandaş/yurttaş”a; devletin üzerinde yükseldiği “dinsel alt-kümeler”den “birey”e geçiş demektir; “devlet”in bir kişinin “mülk”ü olmaktan çıkıp, bir “insan topluluğu”nun “hizmetkâr”ı hâline gelmesi demektir.
***
Hiç bir otorite olamaz ki bir yurttaşa senin kılık kıyafetin şu ya da bu dine göre uygundur ya da değildir türü fetva verebilsin. Siz şimdiye dek herhangi bir konuda uzlaşabilmiş ulema gördünüz mü? Hangisi otoritedir, hangisi değildir, kim karar verecek?
Din de dahil her şeyi tartışabilirsiniz ama sizin ürettiğiniz dışındaki herhangi bir şey hakkında söyleyebileceğiniz yegane şey şudur: “benim anladığım budur, doğrusunu yazarı/üreteni bilir”.
09 Ekim 2007 14.48