prof. dr. korkut boratav

otuz yıl kadar önce, dünyanın dört köşesinde “neoliberal” diye adlandırılan bir dizi dönüşüm gündeme geldi; uygulamalara taşındı. türkiye’de de bu dönüşüm 1980’de 12 eylül rejimiyle pekiştirilen 24 ocak kararlarıyla başlatıldı.

ilk günden itibaren solcuların önemli bir bölümü bu dönüşümlere sınıfsal bir teşhis koydu: sermayenin yerel ve uluslararası düzlemlerde emek karşısındaki konumunu güçlendirmeyi, yeni mevziler kazanmasını hedefleyen bir girişim söz konusuydu. neoliberalizmin stratejistleri, egemen sınıflara (kısacası burjuvazilere) ait bir dönüşüm programını gündem getirdiklerini kabul edemezlerdi. programlarına meşruiyet ve saygınlık sağlanılması gerekliydi. önerilen “yeni model”, nesnel zorunluluklardan kaynaklanan “tek seçenek” olarak pazarlandı.

temel söylemlerini hatırlatalım: gelir dağılımındaki tüm bozuklukların, eşitsizliklerin kökeninde devlet müdahalelerinin yarattığı ayrıcalıklı konumlar ve bu konumları işgal eden çevrelere intikal eden “rantlar” yatar. ülke ekonomileri düzleminde devleti ekonomik alandan çıkarınız; uluslararası ekonomide tüm kısıtlamalara son veriniz ki, ayrıcalıklı seçkinlere sağlanan imkânlar son bulsun; gelir dağılımı giderek ülkelerin içinde ve ülkeler-arasında “düzelsin”… önceki “devletçi” dönemde ayrıcalıklı konumlara geçmiş (ve bir bölümü de emek aristokrasisi içinde yer alan) kimi çevrelerin çıkarları kısa dönemde zedelenebilir. ancak, bu kayıplar “sınıfsal” değildir; “yoksullar ve azgelişmişler aleyhine” hiç değildir. karşı çıkmak tutuculuktur; ayrıcalıkları korumaktır.

iç piyasalarda, finansal sistemde, dış ticaret rejiminde, sermaye hareketlerinde “serbestleşme”, sadece bölüşümü bozan “rantlara”, haksız kazançlara son vermekle kalmayacak, kaynak tahsisini de düzeltecek, ekonomileri daha etkin, dinamik büyüme patikalarına çekecektir. yükselen büyüme ile “düzelen” gelir dağılımının birlikteliği, ülke ekonomilerinde ve uluslararasında yoksulluğun, eşitsizliğin çözümünün de anahtarını sağlayacaktı.

***

bu iyimser öngörülerin dayandığı savlar, neoliberalizm-öncesi koşulların eleştirileri üzerine inşa edilmiştir. bu eleştirilerde gerçeklik payları, kısmî doğrular elbette vardı. neoliberal stratejistler açısından çok önemli bir gereksinim bu kısmî doğrulardan hareketle programın tek tek öğelerini; giderek tümünü sahiplenen bir “sol kanat” oluşturmaktı. neoliberalizmin yoksullar ve emekçiler adına desteklenmesi ancak böyle sağlanabilirdi. “liberal sol” akım, “eski rejim”in eleştirisini bir “sağa savrulma” vesilesi olarak kullanarak; “serbest piyasa modeli”ni, hem bölüşüm, hem de özgürlük ölçütleriyle alkışlayarak ve piyasa mekanizmasını neredeyse bir insanlık değeri mertebesine yükselterek böylece oluştu ve neoliberalizme meşruiyet sağlanmasında hayatî bir rol oynadı. geçmişin “kısmen doğru” eleştirilerinden hareketle sağa savrulmak; gündemdeki dönüşümün gerçek sınıfsal misyonunu algılayamamak safdillik ile mi açıklanabilir? bilinçli bir aydınlar ihaneti mi söz konusudur? kişilere göre belki her ikisi de geçerlidir.

teşhislerini sınıfsal perspektif içinde koyan sosyal bilimciler ise geçmişe ilişkin haklı eleştirilerden neoliberal sonuç ve reçetelerin türetilmesinin kaçınılmaz olmadığını ileri sürdüler. onlara göre, başından itibaren “farklı” bir doğrultuda gelişmek mümkündü. aksi halde sermayenin sınırsız tahakkümü tüm coğrafyalarda ve dünyada adım adım gerçekleşmeye başlayacaktı.

otuz yıla yaklaşan bir bilanço haklılıklarını ortaya koymuştur: neoliberal dönem “müdahaleci” dönemlerin rantlarını hafifletti; ancak yepyeni alanlarda vurgun, avanta olgularına yol açtı; bunlar olağanüstü boyutlara ulaştı. “yolsuzluk” diye anılan olgunun günümüzün iktisat tartışmalarının merkezine oturması tesadüfî midir?

neoliberal “reformlar”ın her yerde emek gelirlerinin aşınmasına yol açması; aşağı yukarı her ülkede eşitsizliklerin belirgin doğrultuda artması; ülkeler arası gelir farklarının açılması, ortalama büyüme hızlarının aşağı çekilmesi son otuz yılın çarpıcı bulguları değil midir? dünya ekonomisinin en hızlı büyüyen coğrafyalarının neoliberal modele en az teslim olmuş ülkelerden (örneğin çin ve hindistan’dan) oluşması nasıl açıklanabilir?

***

şimdi sıra eğitim ve sağlıktadır. geleneksel ideolojik operasyon tekrar gündemde: geçmiş düzenlemelerin (“sosyal devlet”in) bu alanlardaki yetersizliğini vurgulamak; adaletsizliğe, yetersizliğe yol açan öğelerini insafsızca eleştirmek… kısmî doğrular içeren bu eleştirileri, bu kamusal alanları bütünüyle metalaştırmak; satıcı-müşteri ilişkilerine dönüştürmek için kullanmak… kamu hizmetlerinin ticarîleşmesine saygınlık ve meşruiyet kazandırmak için bazı çevrelerce “solcu” olarak bilinen kimi kalemlerin desteğini sağlamak…

canlı örnek, “paralı devlet üniversiteleri” üzerindeki savlardır. bu alandaki neoliberal teşhis ve öneri temelden yanıltıcıdır; tehlikelidir. önümüzdeki haftalarda tartışmak istiyorum.

kaynak: sol, 20 ocak 2008, sayı: 612