prof. dr. korkut boratav

yök başkanı’nın “üniversiteler bedava; bu dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir” çıkışı, önce bazı üniversite rektörlerince, ardından da (benim izleyebildiğim kadarıyla) taha akyol, murat belge ve baskın oran’ın yazılarıyla desteklendi.

geçen hafta bu köşede, “üniversite eğitiminin ticarîleşmesi” anlamına gelen bu önerinin son son otuz yıla damgasını vuran neoliberal saldırının bir parçası olduğunu ve bu dönüşümü “pazarlamakta” kullanılan taktiklerin bu alanda da izlenmekte olduğunu yazmıştım.

bu konuyu enine, boyuna tartışmak istiyordum. bereket, 20 ocak 2008 tarihli radikal iki’de biri m. k. coşkun’a ait, diğeri ise beş (k. ağartan, k. akyıldız, s. gülhan, b. batuman ve b. ünlü) imzalı iki yazı benim düşündüklerimin büyük bölümünü içermekteydi.

bu yazıların önemli vurgulamalarını kısaca aktarıyorum.

• “dünyada parasız üniversite yoktur” iddiası yanlıştır. pek çok batı avrupa ülkesinde parasız üniversite kuraldır.
• türkiye’de devlet üniversiteleri de “bedava” değildir. yıllık harçlar 232 ile 1251 ytl arasındaki bir yelpaze içinde değişmektedir.
• üniversite eğitiminin amacı, öğrencileri gelecekte paraca “ihya etmek” değil; toplumsal gelişime katkı yapmaktır. “kamusal bir mal” olduğu için fiyatlandırılması yanlıştır.
• paralı üniversitelerin yükünü, yoksul öğrencilere “burs ve kredi verilerek hafifletme” önerisi, somut türkiye koşullarında ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesinde çeşitli bunalım ve tıkanmalarla yürütülebilir. ayrıca, parasıyla okuyanlar ve yardıma muhtaç olanlar ayrışmasına yol açan bir gerilimin de kökenini oluşturur.
• bir vatandaşlık hakkı olarak eğitimin, alınıp-satılabilen bir metaya dönüşmesi ve bunun sonunda dışlananların devletin veya başkalarının âlicenaplığına muhtaç kılınması solculuk adına savunulamaz.
• mevcut sistemin adaletsizlikleri paralı eğitimle değil, âdil bir vergi sisteminin sosyal devletin eğitim alanındaki gereksinimlerini karşılamasıyla giderilebilir.

***

bu görüşlere birkaç eklenti yapmakla yetineceğim.

ilk olarak, üniversitelerin finansmanına öğrencilerin katkısı arttıkça, öğrenci hocasına “maaşını ben ödüyorum” gözlüğünden bakmaya başlar; öğrenci-hoca bağlantıları parayla lekelenir; niteliksel bir yozlaşmanın tohumları atılmış olur.

ikinci olarak, “devlet üniversitelerinde parasız okuyanlar, zaten zengin çocuklarıdır; bu nedenle bugünkü sistem gelir dağılımını daha da bozar” iddiası dayanaksızdır.

böyle bir iddianın doğruluk derecesini irdelemek için elinizde iki tür güvenilir tablo olması gerekir: (1) türkiye’ye ait gelir dağılımı; (2) devlet üniversitelerindeki öğrenci ailelerinin gelirleri bakımından dağılımı… ikinci dağılımın eşitsizlik derecesi, ilkinden daha hafif ise, devlet üniversitelerine ayrılan bütçe kaynakları, toplumsal adaletsizlikleri hafifletecek bir katkı yapmaktadır.

türkiye’de üniversite öğrencilerinin gelir gruplarına dağılımı üzerinde herhangi bir bulgu bilmiyorum. ancak, bazı afrika ülkelerine ait bu türden bir hesaplamayı 2002’de unctad adına yapmıştım. ve ortaya çıkmıştı ki, incelenen her afrika ülkesinde yoksul ailelerin parasız eğitimden aldıkları pay, toplam gelirden aldıkları payı geçmektedir. örneğin kenya’da en yoksul yüzde 20’lik nüfusun toplam gelirden yüzde 5’lik bir pay aldığı tahmin edilmekteydi. (şaşırmayın: bu oran türkiye’deki tahmine yakındır.) buna karşılık parasız eğitim sisteminden yararlanan ailelerin yüzde 17’si aynı gelir grubuna girmekteydi.

bu tür bir bulgunun geçerli olduğu her durumda “eğitimin paralı hale gelmesi eşitsizlikleri azaltır” savı geçersizdir. devlet üniversitelerindeki öğrenci ailelerinin gelir dağılımı üzerinde bir araştırma yapıldığında türkiye’deki durumun da aynı doğrultuda çıkacağını tahmin ediyorum.

kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasıyla ilgili her tartışmada ileri sürülen “devletin kaynakları yetersiz” savının da temelden yanıltıcı olduğunu ileri sürelim. türkiye’de vergi sistemi, otuz yıl öncesine göre çarpıcı boyutlarda ilkelleşmiş, adaletsiz hale gelmiştir. ve burjuvazinin çeşitli gelir ve servet türlerini hedef alabilecek dolaysız vergicilikte olağanüstü boyutlarda potansiyel kaynak vardır. “vergilerseniz sermaye kaçar” savlarına karşı, sol perspektifli ve geçerli tek yanıtın, “kaçmaya kalkışan kamulaştırılır” olduğunu da vurgulayalım.

kısacası, tartışmanın başlangıç noktasını, “burjuvazinin vergi yükünü artırıp, tüm eğitim sistemini; devlet üniversitelerini ve kamu sağlık hizmetini güçlendirelim” olarak belirlemek gerekir. bunun yerine, “kaynak yok; okuyan katkı yapsın” savından başlamak; bu gaddar öneriyi daha sonra “yoksullara da kredi veririz” diye hafifletmek, sermayenin genel programının bir öğesine daha teslim olmak anlamına gelmektedir.

kaynak: sol, 27 ocak 2008, sayı: 61