Orhan Yalçın Gültekin
Bindokuzyüzyetmişsekiz (1978) kuşağı, henüz öyle adlandırılmadan önce siyasetle iştigal etmeye soyunduğunda kendini çok ciddi bir tartışmanın içinde bulmuş; tartışmayı siyasi mevzileniş temelli sürdürmeye uğraştığından da üzerinden atlamıştı. Gençlik yıllarımızın en baba tartışmalarından biri olan “SSCB’de kapitalizm restore edildi mi, edilmedi mi?” temelli saflaşmadan bahsediyorum. Gerçi “sahi hiç sosyalist olmuş muydu?” mealinde soruları dillendiren bir-iki kitap da yayınlanmıştı ama bu tür sorular barındıran kitaplar tedavülde az kaldılar; çok fazla sürümleri de yoktu.
Tartışma, sosyalizm ve komünizmden ne anladığımıza ilişkin bir tartışma olabilirdi; bunun kimi unsurlarını örtük olarak içinde barındırıyordu ama tarafların bu tartışmanın bağlamını yeterince anladığını, değerlendirdiğini, hatta işlevsel ve amaca uygun bulduğunu söylemem pek mümkün değil.
Şahsen, SSCB’nin Kruschov ve Brejnev döneminde küçük-burjuva diktatörlüğü altında bürokratik sosyalizm olduğu (haline geldiği) sonucuna varırken, daha henüz ne Gramsci’nin “aydınlar kuramı”na ve onun içindeki “geleneksel aydın katmanları”na ilişkin değerlendirmelerine ne de Hikmet Kıvılcımlı’nın “sunuf-u devlet”ine yeterince vakıftım. Korkut Boratav’ın “Sosyalist Planlamada Gelişmeleri” ise henüz yayınlanmamıştı. Tartışmaya Marx, Engels, Lenin, Stalin, Trotsky ve Mao “okuma”ları ile katılıyor, Che’nin Bettelheim’la polemiğini de ihmal etmiyordum. Gerçi dönemin en ilginç ama en az bilinen odaklarından-dergilerinden biri olan “Enternasyonel” aracılığıyla farklı yaklaşımları da izliyordum ama algılama, düşünme ve tartışmayı geleneksel “alıntı” kaynakları üzerinden sürdürmekte de bir beis görmüyordum.
Dünyamı yeniden değiştirmeme ve konuya başka boyutlardan da bakmaya yönelmeme ivme kazandıran metne Marx’ın “1844 El Yazmaları”nda rastladım. “Genç Marx”ın ne kadar “Marksist” olup olmadığına ilişkin tartışma ve çözümlemeler bir yana o metnin hâlâ en önemli metinlerden biri olduğu kanımı bugün de sürdürüyorum.
“Özel Mülkiyet ve Komünizm, Komünist Görüşlerin Gelişme Aşamalari. Kaba ve Eşitçi Komünizm. Sosyalizm Olarak Komünizm” başlıklı bölümde bir sürü önemli sav vardı. “Kaba Komünizm”in komünizmini özel mülkiyeti algılayışı temelinde eleştiren ve ondan hangi noktalarda ayrılınması gerektiğini anlattığı bölümde “Genç Marx” şunları söylüyordu:
“Özel mülkiyetin ilk olumlu kaldırılışı, kaba komünizm, demek ki kendini olumlu ortaklık olarak koymak isteyen özel (sayfa 189) mülkiyet alçaklığının, kendisi altında göründüğü bir biçimden başka bir şey değildir.
2. Komünizm a) henüz demokratik ya da despotik, siyasal nitelikte;
b) devletin kalkışı ile birlikte, ama aynı zamanda henüz tamamlanmamış ve özel mülkiyetin, yani insanın yabancılaşmasının egemenliği altında. Bu iki biçim altında, komünizm, kendini daha şimdiden insanın kendine yeniden bütünleşmesi ya da dönüşü olarak, insanal kendinin yabancılaşmasının kalkışı olarak bilir; ama özel mülkiyetin olumlu özünü henüz kavramamış ve gereksinmenin insanal doğasını da bir o kadar az kavramış bulunması sonucu, henüz özel mülkiyet tarafından engellenmiş ve lekelenmiştir. Gerçi kavramını kavramış, ama henüz özünü kavramamıştır.
3. Özel mülkiyetin (insanal kendinin yabancılaşmasının ta kendisi) olumlu kaldırılışı ve bunun sonucu insanal özün insan tarafından ve insan için gerçek temellükü; öyleyse kendisi için insanın, toplumsal, yani insanal insan olarak bütünsel dönüşü, bilinçli ve daha önceki gelişmenin tüm zenginliğini koruyarak yapılmış bulunan dönüş olarak komünizm. Bu komünizm, eksiksiz doğalcılık[7] olarak = insancılık, eksiksiz insancılık olarak = doğalcılık[tır ç.]; insan ile doğa, insan ile insan arasındaki karşıtlığın gerçek çözümüdür; varoluş ile öz, nesnelleşme ile kendini olurlama, özgürlük ile zorunluluk, birey ile tür arasındaki savaşımın gerçek çözümüdür. O, tarihin çözülmüş bilmecesidir ve kendini bu çözüm olarak bilir.
[V] demek ki, tarihin tüm hareketi, bir yandan bu komünizmin gerçek doğurma belgesi —deneysel varlığının doğum (sayfa 190) belgesi— ve, öte yandan, onun düşünen bilinci için, kendi oluşunun kavranmış ve bilinen hareketidir. Buna karşılık, o, henüz tamamlanmamış öbür komünizm, özel mülkiyete karşı çıkan yalıtık tarihsel kuruluşlarda kendisi için tarihsel bir kanıt arar, hareketin tek tek uğraklarını ayırıp (Cabet, Villegardelle vb. özellikle bu işi yapmışlardır), tarihsel bakımdan safkan olduğunu tanıtlamak üzere bu uğrakları saptayarak, varolan şey içinde bir kanıt arar; böylece hareketin çok büyük bir bölümünün kendi kesinlemelerini yalanladığını ve eğer bir gün varolmuşsa bile, kendi geçmiş Varlığının, kendi özlük savının ta kendisini çürüttüğünü açıkça gösterir.
Eğer tüm devrimci hareket, deneysel olduğu kadar kuramsal temelini de özel mülkiyet, [yani -ç.] iktisat hareketi içinde buluyorsa, bu devrimci hareketin zorunluluğu kolayca anlaşılabilir.”
1844 el yazmaları ile bir ikileme düşmüştüm: “Ekim-Sovyet-Bolşevik Devrimi” sonucu ortaya çıkan “sosyalizm hali”, devrimin önderleri kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, aslında “kaba komünist” akımın 1917 koşullarında güncellenmiş bir çeşitlemesi tarafından mı oluşturulmuştur (Bolşevikler, aslında “Marksist” değil de “Marksist” kılığında “Kaba Komünist” miydi), yoksa bu “sosyalizm hali”, “komünizm”in fikri inkişafının aşamalarının gerçek dünyadaki kaçınılmaz izdüşümü müydü; düşünsel olarak “Kaba Komünizm”in ardından “Marksist Komünizm” gelmişti; bu gerçek yaşamda da böyle mi olmak durumundaydı?
Marx ve Engels, “gençlik halleri”nden çıktıktan sonra yazıp söylediklerinde de (Marx’ın “Gotha Programının Eleştirisi” ile Engels’in “Erfurt Programının Eleştirisi”) aslında bunu anlatmadılar mı? Komünizmin ilk evresi dedikleri (ve sonradan sosyalizm olarak yeniden terimlendirilecek olan) dönem, aslında tam da “kaba komünist”lerin “komünizm”ine denk düşmüyor muydu? “Bütün bir kapitalizmden komünizme geçiş dönemi” ile “proleterya diktatörlüğü” arasında kurulan “Marksist” bağ, “henüz demokratik ya da despotik, siyasal nitelikte”ki komünizmin zorunluluğunu anlatmıyor muydu? “Marksist” olmanın, “kaba komünizm” ile arasındaki farkın “kaba komünizm”in sınırının ötesine yalnızca düşünsel düzeyde değil edimsel düzeyde de geçmekle bağıntılı olduğu söylenemez mi?
Marx, New York’taki J. Weydemeyer’e Londra’dan yazdığı 5 Mart 1852 tarihli mektupta Engels ile birlikte temellerini attıkları “Bilimsel Komünizm”in hem burjuva hem de ““Kaba Komünist” anlayışlar karşısındaki konumunu da açıklar:
“Ve bana gelince, modern toplumdaki sınıfların ya da bunlar arasındaki mücadelenin varlığını keşfetmiş olma onuru bana ait değildir. Burjuva tarihçileri bu sınıf mücadelesinin tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçıları da sınıfların ekonomik anatomisini benden çok önce açıklamışlardır. Benim yeni olarak yaptığım: 1) sınıfların varlığının, ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) sınıf mücadelelerinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3) bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur…”
“Kaba Komünizm” (“Marksist” sürümleri de dahil), komünizmin birinci evresinin kuramıdır, denilebilir. bununla sınırlı kalındıkça birinci evrenin kutsanmasına varılır ve buradan da ilerlemek mümkün olmayacaktır. “Kaba Komünizm”in ötesinde “komünizm”, bütün sınıfların ortadan kaldırıldığı ve bu temelde devletin de “asar-ı atika müzesi”nde kuytu bir yere taşındığı sınıfsız ve devletsiz bir toplum olarak anlaşılmalıdır.
Aradan geçen bunca yıldan sonra şu günlerde sürdürülen tartışmalara ve sosyalizm adı altında savunulanlara baktığımda, sosyalizm ve komünizm algılayışlarında “Genç Marx”a yaklaşmak bir yana “geleneksel” ve/veya “sovyetik komünizm” anlayışından bile daha gerilere savrulunduğunu düşünüyorum.
“1844 El Yazmaları”, belki dünden daha çok bugün için gerekli hale gelmiş görünmektedir. Dün, en kötü durumda, en bozulmuş biçimiyle bile olsa “sosyalizm” ve/veya “komünizm” anlayışının bir temeli vardı: sosyalizm ve/veya komünizm, “sınıf” bakış açısıyla tanımlanırdı. Bugün, burjuva içeriği yeterince açık bir tür devletçilik ile neo-liberal yaklaşımların sarmalında gezdirilmeye çalışılan, bu iki kutuptan birinin, olmazsa ötekinin içine tıkılmaya çalışılan ne idiğü belirsiz bir “şey”dir sosyalizm de komünizm de…
Hasılı, şu aralar yaygın olan sosyalizm ve/veya komünizme ilişkin yaklaşımlar, en devletçisinden en sivil toplumcusuna dek, “kaba komünizm”e bile ulaşamamış görünmektedirler, çünkü ne kavramı ne de özünü kavramış olmaktan uzaktırlar, eğer işin içine büsbütün bir teslimiyet ve/veya vazgeçiş girmediyse…
26-29 Mart 2008 23:52