Mustafa Lütfi Kıyıcı
16 Şubat 1969, unutmamamız gereken günlerin en önemlilerinden biridir. Kanlı Pazar’dır bugün. 1 Mayıs 1977 katliamı da bir Pazar günü karşı-devrimcilerce gerçekleştirilmiştir, ama Kanlı Pazar denince 16 Şubat 1969 anlaşılır, öyle bilinir.
Dönem, TİP’in tüm Anadolu’da örgütlendiği, TİP’in legal endişelerle neredeyse eylemsizleştiği ve bu duruma tepki olarak alternatiflerin ortaya çıkmaya başladığı, gençlik içinde “devrimci öğrencilerin” daha “sol” görüşler etrafında birleştiği, Deniz Gezmiş’in başkanlığında önce Devrimci Hukuklular ve ardından da Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) kurulduğu bir dönemdir.
Soğuk savaş şartlarında, “komünist” Sovyetler Birliğine karşı, ABD emperyalizminin öncü karakolu rolü verilen yurdumuzda, tip öncülüğünde uyanış mitingleri yapılırken devrimci öğrenciler tarafından da demokratik üniversite savaşımında boykot ve işgaller yapılmakta, Samsun’dan başlayan ve 10 Kasım’da Ankara’da bitirilmesi amaçlanan yürüyüşler yapılmaktadır. Amerikan 6. Filosunun Türkiye ziyaretlerine tepki olarak, Dolmabahçe direnişi olarak anılan eylemler yapılmakta ve Yankiler denize dökülmektedir.
Bu ve benzeri hareketlere karşı-devrimci güçlerin yapabildiği devşirme topluluklarla “şahlanış mitingleri”dir. Şahlanan, aslında ilerici ve devrimci güçlerdir.
Demirel, başbakandır… Solcuların nefesini bile dinlediğiyle övünen şimdilerde adı bile hatırlanmayan Faruk Sükan anlı şanlı İçişleri Bakanı. Vefa Poyraz ise İstanbul valisi…
ABD emperyalizminin bölgemizdeki silahlı gücü 6. Filo yine İstanbul’a demirlemiştir. Anti-emperyalist güçler, başta devrimci gençlik ve işçi örgütleri, duyarlı halk kesimleri ayaktadır. 6. Filo limanlarımıza demirlendiğinde her zaman anti-emperyalist güçler ayağa kalkmıştır. Türkiye’nin her tarafında protesto etkinlikleri yapıldığı dönemde yasal şartlar yerine getirilerek Beyazıt Meydanı’ndan -ki o zaman adı Hürriyet Meydanı idi- başlayan ve Taksim’de kitlesel mitingle sona erecek bir protesto etkinliği yapılmasına karar verilir ve ilan edilir.
Düzenleyenler, 60-70 gerçek anlamda sivil toplum örgütüdür. Yürüyüş, Beyazıt’ta başlar. Sloganlarla ve izleyenlerin yol kenarlarından, evlerin, işyerlerinin pencerelerinde teşvikli alkışları arasında gümüşsuyu’na kadar gelinir. 24 Temmuz 1968 günü yine 6. Filo protestoları sırasında devrim şehidi olan Vedat Demircioğlu için saygı duruşu yapılır. Ve Taksim’e doğru yürüyüş devam eder.
Ancak yürüyüş kolunun küçük bir bölümü alana girdikten sonra yoğun bir taş yağmuru saldırısı ile alana giriş engellenir.
Taşların havada eriştiği yükseklik ve iriliği kol gücüyle atılabilecek gibi değildir. Organize şekilde Anadolu’dan toplanan, ‘din elden gidiyor’ ve “Müslümanlar ile kızıl kâfirler”, ikilemi ile tahrik edilen topluluklar arasındaki örgütlü, bilinçli karşı devrimci güçlerin günlerce bir katliama hazırlandığı, bundan “devlet” içinde güçlerin haberli olduğu, dâhil olduğu anlaşılır. Atılan taşlar bir tür mancınıkla atılmaktadır. Taksim alanının etrafı kuşatılmıştır. Alana girebilen kitle saldırıya uğrar. İşçi Duran Erdoğan ve TİP üyesi Ali Turgut Aytaç katledilir. 200’den fazla yaralı vardır.
Devrimciler, Sıraselviler Caddesi girişinde ve sokak aralarında gruplar halinde göğüs göğüse kavga ederler ve mevzilerini korurlar. Sıraselvilerde direnenlerin başında TİP’li Osman Saffet Arolat ve Mahir Çayan vardır.
Olaylarla ilgili olarak içişleri bakanı Faruk sükan’ın açıklamasında, saldırıya uğrayanları suçlu olarak gösterdiği görülür. Suçladığı 48 kişi arasında, bu satırların yazarı, o sırada cezaevinde tutuklu olan deniz gezmiş de, şimdilerin akp bakanı ertuğrul günay da vardır. Gazeteci Ergin Konuksever’in fotoğrafla tespit ettiği ve gazetelerde açık kimliği ile görülen katil zanlısı ise beraat eder. Hiçbir saldırgan yargılanmaz.
Kanlı pazar; coşku ve spontane hareketlerden çok disiplinli dayanışmalı ve örgütlü olmayı öğretmiştir.
* Mustafa Lütfi Kıyıcı, Deniz Gezmiş’in yoldaşı ve Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) kurucusudur.
Eflan Aytaç: Toplu bir şeyler yapılsın bence
6. Filo’yu protesto ederken, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) öncülüğünde düzenlenen saldırıda katledilen Ali Turgut Aytaç’ın eşi Eflan Aytaç, gazetemize konuşmuş, katliamı anlatmıştı: “Kadınlar iyi hatırlarlar, o dönem İstiklal’de yürüyemiyorduk. Amerikan askerlerinin tacizlerinden dolayı. Kadınlar korkuyorlardı, tacize uğruyorlardı. Onların ülkesindeymişiz gibiydik. O yüzden önce onlara, 6. Filo’da ders verdik, ardından da eşimin de katıldığı yürüyüş düzenlenmişti. Büyük katılım oldu, ama alana bile sokulmadılar, ellerindeki pankartlar bile toplandı, ellerinde sopa olmasın diye. Ve alana sadece yüz kişinin girmesine izin verdiler, daha sonra da saldırdılar.”
“Bu acıların bireysel kalmasını istemiyorum” vurgusuyla sözlerini sürdüren eflan aytaç, “Geçmişin hesabını vermesi gerekenlerden biri de Süleyman Demirel’dir. Hala konuşabiliyor. ‘Kanlı Pazar’ olayının en büyük suçlularından biridir, Demirel. Demirel o dönem başbakandı, olaya göz yuman ve üstünü örtenlerden biridir” diye konuşmuştu. Eflan Aytaç, “Her sene Kanlı Pazar şehitleri anılır, öldürüldükleri yerde, ben de katılırım. Ama toplu olması lazım, bir gün belirlensin, toplu bir şeyler yapılsın bence” temennisinde bulunmuştu.
Kaynak: Atılım, 24 Nisan 2008
***
Mustafa Lütfi Kıyıcı
Bu yakınlarda ABD’den Marmaris’e bir uçak gemisi geldi. Duyduk ki 5.800 personeli varmış, her gün 1000 personeli Marmaris’e inecekmiş. Dediklerine göre hazırlıklar tamammış, piyasa canlanacakmış. Kış sezonu olduğu için kapalı olan birçok işletme, Amerikan askerleri için kepenklerini açacakmış. TV de gördük, barlar sokağı canlanmış bile…
1946’da Missouri zırhlısı İstanbul’a geldiğinde, genelev sokağının boya, badana yapıldığını okumuştuk eski gazetelerde. Oysa 68’de İzmirli seks işçisi kadınlar, devrimci gençlerin 6.Filo karşıtı eylemlerine destek vermiş, devrimci kızlarla birlikte yürüyüş yapmıştı. Mersinli seks işçisi kadınlar ise şehre gelen Yankileri bir güzel kovalamıştı. Turhan Selçuk’un Yankileri takunya ile kovalayan bir kadın karikatürü vardır ki o zaman bunu afiş yapmak istemiştik. Ünlü karikatüristlerden Bedri Koraman, istersek benzer bir afiş yapabileceğini söylemişti.
Şimdi Marmaris’te 6. Filo var, ses yok. Çünkü günümüzde küreselci zihniyet, anti-emperyalist zihniyete galebe çaldı. Küreselcilik emperyalizm olgusunu yok saydı. Bayram ediyorlardır. O günlerde neredeyse kamuoyunu oluşturan ve bugün akil adamlar denilen insanlar bizden yana idi. Acaba hepsi darbeci miydi?”
Geçmiş zaman olur ki…
6. Filo 10 Şubat 1969 günü Dolmabahçe önüne demir atmıştı. O gün karaya çıkmaya çalışan Yankiler Dolmabahçe’de denize atılıyor, karaya çıkmak şansızlığına uğrayanlar bildiğiniz su tabancalarına doldurulmuş kırmızı, mavi, siyah mürekkeple boyanıyordu. Ardındaki zamka tükürdüğümüz “Go Home” etiketlerini sırtlarına yapıştırıyorduk. Hele çocukların bayramda oynadıkları çatapatları keplerinin üstüne attığımızda, Yankilerin çamur filan dinlemeden kendilerini tam siper yere atmaları görülecek şeydi. O zamanlar neredeyse tüm kamuoyu anti-emperyalist saflarda idi. Benzer “eylemler “ yapan mahalle çocuklarına eğlence çıkmıştı.
Elbette bir de karşı taraf vardı. Dünyanın, yani emperyalist ve kapitalist kampın, NATO ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile onun etki alanındaki ülkelerin Varşova Paktı şeklinde ikiye bölündüğü günlerde, Türkiye, “ABD’nin ileri karakolu” ve NATO üyesiydi. Ülkede 101 tane ABD üssü olduğu yazılıp çiziliyordu. Yani, ABD emperyalizmi için Türkiye sol düşünceye teslim edilemeyecek kadar önemliydi.
Bugün Müslüman kamuoyunda gözlenen Amerikan düşmanlığının aksine, o dönemin Amerikan yandaşları ise Mehmet Şevki Eygi gibi BUGÜN Gazetesi yazarlarıydı. Mehmet Şevki Eygi günler süren bir kampanya ve “din elden gidiyor” içerikli yazılar ile “dinsiz komünistlere” karşı Müslüman halkı ayağa kalkmaya çağırıyordu. Yazarın bu çağrısı üzerine Adapazarı’nda toplanan halk, devlet içinde yer alan güçlerin de bulunduğu bir tertip ile “hazırlıklarını” yapıyor, o sıralarda Adapazarı Vagon Fabrikası’nda iki kamyon sopa tornadan geçiyordu.
Sağcı gençliğin hazırlıklarını, çeşitli tertiplerle ve devletin yardımıyla ele geçirdikleri TMTF’nin yöneticilerinden ülkücü Yaşar Okuyan’dan dinleyelim… Okuyan, İslamcı/akıncı olarak tanımladığı MTTB ile ilgili anılarında, “Kanlı Pazar’da şu an Ankara’nın tepesinde bulunan ‘bazı isimler’ de vardı” diyerek anlatmaya başlıyor ve Kanlı Pazar’ın tezgâhlanmaya başladığı günlere götürüyor bizi.
“O süreç içerisinde bir gün bir söz ortaya atıldı; ‘komünistler yürüyüş yapıyor, Taksim’i işgal edecekler, biz buna karşı eylem yapacağız’ deniliyordu. (…) İki kamyon yanaştı, (MTTB’nin yanındaki sokağa) orada sopalar çıktı balyalar halinde. Mavi kurdeleler… Mavi kurdeleler ne olacak diye sorduk. Dediler ki; bu mavi kurdeleleri Taksim’de meydana girerken yakanıza takın, bu iki şeyi gösterir; birincisi orada bir kargaşa olursa siz birbirinizi tanımış olursunuz. İkincisi de –polisleri de bilgisi var- mavi kurdeleyi takanlar anti-komünist olacak. (Biz ülkücü gençler olarak katılmadık) (…) Mehmet Şevki Eygi diye bir gazeteci var. Gazeteden çağrılar yapıyordu. ‘Komünistler, Moskova uşakları geliyor, dinimize küfrediyorlar.’ gibi yazılarla 10–15 gün boyunca tahrik etmişti. Toplu olarak sabah namazları organize ediyordu. Böyle bir alt yapı oluşturmuştu.” (Oda TV)
Durum buydu, din elden gidiyor diye kışkırtılanlar, o Kanlı Pazar sabahı namaza durduklarında, kıblede 6. Filo gemileri vardı…
16 Şubat 1969
Böyle bir ortamda, tam 76 sivil kuruluşun katılımı ile ve yasal tüm gereklilikler yerine getirilerek yapılan başvurular sonucu “Emperyalizme ve Sömürüye karşı İşçi Yürüyüşü” saat 14.00 gibi Beyazıt Meydanından başlatıldı. 25-30 000 civarındaki yürüyüş kolu, yolda katılımlarla 40 000’e ulaşmıştı. Katılamayanlar balkonlardan pencerelerden alkışlarla yürüyüş kolunu destekliyordu. Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy, Tophane ve Dolmabahçe üzerinden Gümüşsuyu’na ve Teknik Üniversite önüne gelindiğinde devrimci gençlik hareketinin ilk martiri ve yine bir 6. Filo protestosu sırasında öldürülen Vedat Demircioğlu için saygı duruşu yapıldı. Bu, yürüyüş kolunda bir kopukluğa neden olduğu ve Taksim’e toplu olarak girilmesini önlediği için biz DÖB’lüler tarafından sonradan çok eleştirilen bir hareketti.
Taksim girişine yaklaştığımızda iri taş hücumu ile karşılaştık. Patlamalar duyuluyordu. Yaklaşık 1.000 kişinin alana girebildiğini öğrenebildik. Polis destekli saldırı başlamıştı. Geride kalan grupta yer alan sıradan yürüyüşçüler arasında panik başladı. Bende eski tip bir megafon vardı. Paniği önleme çabalarımız etkili olamadı. Saldırılar sonucu geri çekilmek zorunda kaldık. Ara sokaklardan alana çıkabildik. Eğer tüm yürüyüş kolu alana çıkabilmiş olsa idi saldırganları etkisiz hale getirebilir, yasal bir yürüyüşe yapılan bu polis destekli saldırıyı bertaraf edilebilirdik. Sokak aralarında mevzi kavgaları yapılıyordu. Sıraselviler Caddesi’ndeki kavganın önde gelenleri arasında Mahir ve Arolat Osman da vardı.
Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç saldırganlar tarafından öldürülmüştü ve 200 civarında yaralı vardı. Devrimci geçmişimizde o gün, 16 Şubat 1969 günü Kanlı Pazar olarak belleklere kazındı.
Dönemin “solcuların nefesini bile kokladığını” söylemesiyle ünlü İçişleri Bakanı Dr. Faruk Sükan saldırganları değil olayın mağdurları olan ve saldırıya uğrayan bizleri suçlayan açıklamalar yaptı. Günümüzün bakanlarından Ertuğrul Günay, o sırada cezaevinde olan Deniz Gezmiş ve bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu 48 kişi suçlanıyorduk. Ergin Konuksever’in iyi foto muhabirliği sayesinde tespit ettiği enstantanelerdeki katiller, polisin gözü önünde cinayet işlemişler fakat sureta yargılamalar sonucu beraat etmişlerdi.
Bugüne döndüğümüzde Mehmet Şevki Eygi; ”sorumluluğum yok, vicdanım gayet rahat, aynı şeyi yine ve hiç tereddütsüz yapardım.” diyor. Yaşar Okuyan ise aradan bunca yıl geçtikten sonra açıklamalarda bulunma, bildiklerini paylaşma gereği hissediyor olacak, “Kanlı Pazar’da şu anda Ankara’nın tepesinde bulunan bazı isimler de vardı” demekle kalmıyor, ayrıca isim de verebileceğini söylüyor. Ancak buna lüzum yok, bizler o “bazı kişileri” tanırız. Onlar, devrimciler asılır, ezilir, yok edilirken, sağın önünü dikensiz gül bahçelerine çevirme politikasının mahsulüdürler.
Sevgi ile kalın. Yaşanan bizim tarihimizdir.
kıyıcı,
biz şu anda büyükada’da rahmi’nin evindeyiz.vyazılarını okuduk ve tartıştık,veski günlere döndük. hayatta olan ve olmayan arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı, deniz’i ve daha nice devrimci mücadelede kaybettiğimiz dostlarımızı andık ve düşündük. düşündüm ki 40 küsur yıldır türkiye’de neler değişti. kimler nasıl erozyona uğradı. hainler her zaman hain kaldı. ama bizim hala yapabileceğimiz çok şeyler olduğuna inanıyorum. kanımca bizim kuşağın en büyük iki eksisi bireycilik ve şu andaki mevcut örgütsüzlük. herşeye rağmen en genel anlamda antiemperyalist, antifaşist ve laik cumhuriyet ilkeleri ortak paydamız olacaktır.
sevgilerimle.
esen yücel
BeğenBeğen