hale özgür kıyıcı
(…) ”altım çamur,
üstüm yağmur.
ben yandım seni bilmem…”
özlemler vardır kelimelerle ifade edemezsiniz. işte özlemimizin tarifi bu… m. lütfi ve ben çeşme- izmir otobanında seyrederken, oktay’ın göçtüğü, şimdi yaşadığı sahil kasabasının tabelasını gördüğümüzde, ikimiz birden o istikamete bakakalmıştık. demek ki özlem bu idi…
kapısını çalmaya bile gerek duymamıştık. eşi ve oktay bizi bahçede bekliyordu… nasıl bir duygu olduğunu sanırım bilirsiniz. sarılıyorsunuz ama kucaklaşmanın ötesinde bir şey bu… oktay’ı anlatmak epey zor… 10 yılını cezaevinde geçirmenin ne demek olduğunu o koşulları bilen bilir. 12 mart thko davasından yargılanıp, sansaryan hanında 1.şb. işkence odaları, yürüyemeyecek derecede olduğu zamanlarda bile “…moda yolunda, kızlar kolumda” türküsünü söyleyerek işkencecilerin sinir sistemini bozan, işkence sırasını bekleyen arkadaşlarına moral olan, maltepe askeri cezaevinde başlayıp, niğde cezaevinde biten bir hikâyesi var oktay kaynak’ın, çocuklarımızın emmisinin.. maltepe askeri cezaevinde tüneli kazarak, cihan, ulaş, mahir, ömer ve ziya yılmaz’ın kaçışını sağlayan o meşhur tüneli açmayı akıl eden, açan ve de çıkamayan tek insan !. şimdi çoğu insan o tüneli kendi siyasal hayal dünyasına göre anlatmaya çalışıyor/çalıştırılıyor.. başlangıçta bu tünelin açılamayacağını savunanlar, tünel kazılırken koğuşu terk edip gidenler ise “ben de o tünel kazılırken vardım” diyerek sanırım kendilerini ve yakın tarihi öğrenmeye çalışan insanları yanıltıyorlar.
ne zarar!
gelelim hikâyemize…
1971 yılının eylül ayıdır. oktay’ın aklına firar düşmüştür. bu kaçışı ilk önce cihan’la paylaşır. cihan; cumhuriyet tarihinin en sevimli laz uşağıdır. aynı davadan yargılandıkları bazı arkadaşları bu işe pek sıcak bakmaz. daha doğrusu bir tugayın ortasında bulunan askeri cezaevinden nasıl çıkacaklarını kestiremezler. hâlbuki oktay üstün zekâlı bir çocuktur. muhakkak bir formül bulmuştur o… yardımına gelen bir diğer inşaat öğrencisinin de aklı yatar bu işe. bir çekiç lazımdır, bir de küçük demir parçası. şimdi medyamızın önemli bir ismi olan tahliye olmuş bir şahıstan çekiç ister. getirir. kaldıkları yer bir çay ocağından bozulma dört kişinin kaldığı bir odadır. toprak zemine yapılmış, gecekondu gibi bir ceza evi. odalardan birbirine bağlantısı olan bu koğuşlardan isteyen istediği koğuşa geçebilir. oktay’ın kaldığı koğuşta, cihan, ömer ayna, yavuz yıldırımtürk var. bu 4 isim de aynı davada yargılanmaktadır.(thko) karoların üzerine tuzruhunu döküp de çimentonun çözülmesini keyifle izlerkenki mutluluğunu okumak zor değil. akılları deniz’lerde. beraber yola çıktıkları, ölümü bile küçümseyerek yola koyuldukları arkadaşlarının idamları gündemde. oktay; itü inşaat fak. öğrencisi. bilimle de o zamanlar bile arası çok iyiydi. tünel bir boy dikine kazılmıştır. artık istikamet yönü kazılacaktır. uzun bir koridora bağladığı ampulle kodların seviyesini takip etmektedir. ampulün üstüne abajur gibi kullandığı koni biçimindeki kartonla kazılan seviyenin eğimlerini tespit etmeyi bile ihmal etmez. çıkan topraklar yüzünden tuvalet tıkanmış ve artık dolmuştur. dışarıya, pantolon ceplerine doldurulup bahçeye atılan taze toprak ise sırıtmaktadır. yataklar boşaltılır içi sobada yanar, yerine toprak doldurulur. oktay’ın yattığı yatak ise gerçekten bir çamur yığınıdır.
nasıl bir inanmadır ki; 2,5 – 3 ay boyunca o toprak dolu yatakta yatmıştır. bu çabalar sürerken istanbul thko’dan nahit töre yakalanır. ve neredeyse dışarıda örgütlerinde adam kalmaz…
bu yakalanmalar oktay’ı ve cihan’ı kaçış sevdasından vazgeçirmez. thkp-c mahir’i selimiye kışlasından, maltepe cezaevine savunmaları beraber hazırlamak üzere getirtmiştir. hala bu kaçışa inanmayanlar vardır. bilenler de sınırlıdır. bu 4 kişilik koğuşu terk eden bile çıkmıştır. cihan inanmaktadır, oktay’a… oktay sona gelmiştir artık. bir gece mahir gelir tünelin kazıldığı koğuşa. beraber girerler tünele. ufacık bir delikten gökyüzündeki yıldızları seyrederler..ve dönüp uzun-uzun sohbet ederler koğuşta. thkp-c’den ayrılan grup hakkındadır bu konuşma… tüneli kazan thko’lular 3, thkp-c 3 kişi çıkaracaktır. ilk girişim netice vermez. herkesin morali bozulmuştur. bir gece tek başına girdiği tünelden o ufacık delikten gökyüzünü seyrederken bir toprak çöküşü yaşar oktay. camdan ve avludan seyrettiği gökyüzü ona sanal gelmektedir. yolun sonunun geldiğini düşünür ama hala inancını yitirmemekte kararlıdır. kurtulur. sonra bir de temel suyu dolar tünele günlerce süren uğraşla boşaltılır.
çıkış yerindeki delik ise artık belli olmuştur. kaçış uygulanmadığı takdirde devriye gezen jandarmaların tespiti hiç de zor değildir. hala yaz saati uygulamaktadır askerler, devriye için. oysa hava daha erken kararmaya başlamıştır. tünelin ağzı iki nöbetçi kulenin ve aydınlatmanın kör noktasındadır. oktay’ı kaçıştan vazgeçirmek için verilen çabalar ise ayrı bir konu. oktay banka soygunlarında bile teşhis edilememiştir. m. lütfi’nin bütün çabası oktay’ı kaçıştan vazgeçirmektir. zaten mahir’ler kendilerinden 3, cihan ve arkadaşlarından 2 kişi çıkmasında diretmektedirler. gerekçe; barınma sorunudur. oktay ile m. lütfi hemşehridirler, sivas’lı. idamla yargılananların kaçışı daha uygundur. oktay’ı koğuşa kapatırlar. sonra da şarapla üzüm şirası benzeri içki ile sarhoş ederler. şarap da nerden çıktı demeyin! kasalarla gelen üzümleri geri göndermeyen m. lütfi üzümleri ezip plastik bidonlara doldurur. üzüm suyu organiktir ve kendiliğinden fermente olur. ortaya çıkan şaraptır. evinde bu kaçış hikâyesini anlatırken kızı cihan deniz’e “bu gün yaşıyor olmamı bu emmine borçlusun. emmin olmasa idi beni kimse zapt edemezdi. ben de firar ederdim. ben de o ölen arkadaşlarım gibi…” sanırım onu anlamak, duygu fırtınalarındaki oktay’ı bilebilmek için onu tanımak lazım…
ne yazık ki tünelden çıkanlar ankara-istanbul karayolunda boşuna birilerini beklemişlerdi. kimse almamıştı onları. öylece kalakalmışlardı. bu da ayrı bir hikâye…
m. lütfi’nin üzümlerden yaptığı şaraba benzeyen içecekle o akşam bu kaçış kutlanmıştı. firar edenlere zaman kazandırmak için, sabah kimse sayım vermemiş, duruşması olanlar ise çıkmamıştır. kapıların açılması için idare var gücüyle ikna etmeye çalışması ise nafiledir. cezaevinin dört bir tarafını asker ve tanklarla çevirip, mühlet verilmeye başlandığında oktay’ın gözü bahçede duran tankı fark etmiştir. atış için hazır bekletilen tank o kadar yaklaşmıştır ki ateş açmaları an meselesidir. öğleden sonra kapılar açıldığında sayım başlar ve firar edenler tespit edilmiştir. bu arada oktay koğuş içinden tünelin ağzını kapatmak için eline ne geçerse tıkmaya başlamıştır. bir anlamda kapatabilmiştir de. bir kedi bulup kaçış tünelinin içine atmaya çalışan askerlerin ellerinden kurtularak kaçmaya çalışan kediyi yakalamaya uğraşan askerlerin gayretini, bu emri veren subayı anlatırkenki yüzünü görmek lazım oktay’ın. oktay bu kaçışı siyasi hareketin yani thko’nun çökertilen tüm kadrolarına rağmen, deniz’leri kurtarmanın tek yolu olduğuna inancını hiçbir zaman yitirmemiş. iki gün boyunca sohbetimiz hep cihan ve deniz’di. kızıldere’ye neden gittiklerini sorguladık durduk. kızı cihan deniz tv’de bir program ararken deniz’in bursa cezaevinden çıkışına denk geldi. cezaevinden çıkışı cihan’sızdı; hâlbuki beraber çıkmışlardı o kapıdan. “ kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz” diye bir atasözü vardır. sanki bu dizi için söylenmiş. at izi- it izine ne zaman karışmaya başlamıştı? yaşanan gerçekleri manipüle etmek için gösterdikleri çabayı görmemek mümkün değil.
tabii kaçıştan sonra harbiye hücrelerine götürülenlerin ifadelerini ancak genelkurmay arşivinden elde edebiliriz. sorulmayanları anlatanları da…
simurg’un notu: ilk kez “yeni harman dergisi“nde yayınlanmıştır.
merhabalar,
bir kere daha inandım gerçekten çok haklı olduğuma. geçmiş tarihimizi onurlu bir madalya gibi göğüslerinin en ateşli yerinde taşıyanlar… hala o yıllardaki kadar heyecanlı, inançlı ve devrimci kalanlar… hale ablam hep diyorum size lütfen tüm bildiklerinizi derleyin toplayın, kitaplaştırın. at izleri it izlerine karışmışken, en umulmadık isimler ‘ergenekon’ garabeti içine saplanmışken, şimdiki ve gelecekteki devrimcilere yol göstermeye devam eden, edecek olan tüm bilgilerinizi paylaşın bizimle.
selam olsun geçmişle gelecek arasında devrimci köprü kuranlara. selam olsun sizlere…
BeğenBeğen