Hale Özgür Kıyıcı
Hurşit Tolon: Askerî hastane’ye sevk
Hurşit Tolon isimli Ergenekon sanığının askerî hastaneye sevk edildiğini basından okuyunca bu yasa uygulayıcılarının, yasaları istedikleri gibi nasıl uyguladıklarını bir kere daha hayretle izledim.
Acaba bu sanığı –Hurşit Tolon- hukukun hangi maddesine monte edip askerî hastaneye sevk ettiler? Bana bunu biri izah etsin.
Acaba diğer tutuklular, bırakın siyasi tutukluları, sair suçlardan yargılananlar da bu tür olanaklardan yararlanabiliyor mu? Hiç sanmıyorum. Benim pratiğim tersini söylüyor. Yoksa birileri daha mı eşit?
Hukukun üstünlüğünü savunanlar; siz de bilirsiniz ki, ancak sıkıyönetim dönemlerinde yargılanan sanık askerî hastaneye sevk edilir. Uygulamaya baktığımızda da bu hep böyle olmuştur. Üniversite hastanelerimizin de tutuklu koğuşları mevcuttur. Tabii bu koğuşlar askerî hastanelerdeki üst subay koğuşlarına benzemez.
Haydarpaşa Askerî Hastanesinin tutuklu koğuşunda kalmış biri olarak, orasının ne mene bir yer olduğunu çok iyi bilirim. Erkeklerle kadınlar aynı koğuşta kalırlardı. Ayrıca nöbetçiler de tutukluların kaldığı koğuşun içinde kalırlardı. Benim kaldığım dönemde herkesi ayağından ve elinden yatağa bağlarlardı; yemek vakti eller çözülürdü ama yemeğin bitiminden sonra tekrar bağlanırdınız. Her sabah bir subay gelir, talimatları okur ve size yapabileceklerinizi anlatırdı. Bu yapılabilecekler ise, günde 3 defa tuvalet ihtiyacınız dışında bir şey değildi. Yerin dibindeki bu tutuklu koğuşunda, bu kalabalık içinde nefes bile alamazdınız. Her şey, bununla sınırlıydı. uygulama buydu.
Şimdi ben çok merak ettim: konunun insanî boyutunu bir yana bırakalım. Ergenekon sanığı Hurşit Tolon Haydarpaşa Askerî Hastanesinin en alt katında morgun karşısında olan tutuklu koğuşunda mı, yoksa üst subayların tedavi edildiği konforlu odalarda mı kalıyor?
Hatice Alankuş: Ölüme Terk
12 Mart dönemine dönersek… Cezaevinde bağırsak düğümlenmesinden ölen Hatice’yi (Alankuş) nedense hemen herkes hatırlamamakta diretiyor. Hatice Alankuş, Mahir, Cihan ve arkadaşlarına yardım ve yataklık iddiası ile cezaevinde idi. Basit bir müdahale ile kurtarılabilecek bağırsak düğümlenmesi nedeniyle ve ihmaller zinciri sonucu hayatını kaybetmişti. Cezaevi müdürü Sıdık Bey, yaşıyorsa çok iyi anımsar. Sıdık Bey’in tüm çabalarına rağmen Hatice’nin hastaneye sevki gecikmiş, ilk teşhis ise; “hapishane psikozu” olmuştu. Anımsayanlar vardır; teşhis nedense hep “psikolojik” nedenlerdir.
Cezaevinin bahçesindeki, bilemediniz elli-altmış metre ötedeki Bayrampaşa devlet hastanesine bile gidiş yasaktı. yani, 353 sayılı yasaya tabi olanlar ancak askerî hastaneye sevk edilebilirdi.
Bunun hesabını kim verecek…
Sanırım günümüzde de örfî idare (sıkıyonetim) ilan edilmiş de bizim haberimiz yok. Bu gizli sıkıyönetim kurallarını birileri bize açıklamalıdır. Çok mu karnınız ağrıyor, bu yüzden mi bazı hukuksuzlukları görmezlikten geliyorsunuz? Kendini araştırmacı yazar zanneden bir yığın fikri olmayan insan da televizyonlarda arz-ı endam etmekle meşgul. Bazıları anılarında atıp tuttuğu, çok çirkin ithamlarda bulunduğu o gazetecilerin yayın kuruluşunda her söylediğini unutarak köşe yazarlığına başlayabiliyor. İşte, Türkiye medyasının bulunduğu durumlardan biri… O atıp tuttuğu kişilerden bir tanesi -ki vefa örneği olarak bizim içimizde yeri vardır-, o bile kabullenmiştir bu köşe yazarını.
Cezaevlerindeki durumları hayati tehlike arz eden yüzlerce gencimiz ölüme terk edilirken, “hukukun üstünlüğünü” savunan bu temin edilmişler nerede idi? Demokrasi, insan hakları herkese lazım değil mi?
Hukukun bir gün size de lazım olabileceğini sanırım hiç düşünemediniz.
1960 yılında Kızılay’da yürüyen bu harbiyelinin apoletleri sökülmüş olsa idi sanırım şimdi bu aklı evvelliğe soyunmaz idi. 27 Mayıs darbesinin kendinden sonraki darbelerin önünü açtığını söylersek, bu Ergenekon ve darbelerle ilgili davanın buradan başlaması en büyük dileğimdir. (Bu yargılanma DP iktidarını masum kılmaz. Ancak adil yargılanma hakkının ihlal edildiği de herkesin malumudur. DP yargılaması, yargıç Başol’un ”Sizi buraya getiren kuvvet böyle istiyor!“ diyebildiği bir hukuksuzluk süreciydi.)
Bu darbeler aracılığıyla, ezen sınıfların temsilcileri iktidarlarını yenilemişlerdir. Bu serüveni en iyi anlatan Tayfun Er’in ”Erguvaniler- Türkiye’de İktidar Doğanlar” kitabıdır.
öncelikle ergenekon sanığı ifadesini tüyler ürpertici buluyorum.
bırakın bu fettoş ağızlı yaftalamayı lütfen.
2 veya birçok yanlıştan bir doğru çıkmaz. simurg sitesinde anlatılan durumun vahim olması hurşit tolon’un gata’da takip edilen rahatsızlığı (kişiye özeldir kimseyi ilgilendirmez) nedeniyle sevkinin insani ve tıbbi boyutunu ortadan kaldırmaz. karşılaştığınız elmanın çürük olması elmaların tamamının çürük olduğu anlamına gelmez. elmalarla armutların toplanmasından ise hiç fayda gelmez.
BeğenBeğen
ergenekon sanığı ifadesini hangi sebeplerle tüyler ürpertici bulduğunu anlamadığım gibi (davanın adı ergenekon davası ve söz konusu şahıs da bu davanın sanığı) ve böyle söylemenin hangi sebeple “fettoş” ağzı olduğunu da anlayamadım.
tüyler ürpertici olan durum bu kadar açıkken “2 veya birçok yanlıştan bir doğru çıkarmaya çalışman. söz konusu şahsın gata’ya tedavi amaçlı olarak gidip gitmediği değil de, gittiğinde genel kuralların dışında ağırlanıp ağırlanmadığı.
karşılaştığımız elmanın çürük olmasını elmaların tamamının çürük olduğu gibi bir sonuca nasıl bağlandığını da anlayabilmiş değilim. anlatırsan aydınlanmış olurum.
en kolay itiraz yolu, olumsuz değerleri (tüyler üpertici bulmak, fettoş ağzı vb…) peşpeşe sıralayıp da aslında hiçbir şey söylememektir.
BeğenBeğen
ahmet hurşit tolon, 31 aralık 2008 tarihinde saat 14:30’da silivri devlet hastanesinden dr. mehmet süer tarafından gata’ya sevk edilmiştir. o gün hastaneye getirilen 3 asker kaçağının muayeneleri gata’da yapılacağından ve a. hurşit tolon’un da aynı anda hastaneye gelmesiyle dr. mehmet süer pratik olması için olabilir, bazılarının dediğine göre yanlışlıkla ahmet hurşit olarak okuyup soyadını görmediği kişiyi sıradan asker kaçağı gibi görmesiyle -ki sağlık bakanlığı müffetişlerine de aynı açıklama yapılmıştır- gata’ya sevk olmuştur. bu şahıs, diğer asker kaçağı, yani sıradan tutuklularla beraber, cezaevinin sıradan link aracıyla hastaneye gitmiş ve aynı araçla gata’ya gönderilmiştir. özel bir muamele sözkonusu değildir.
BeğenBeğen
a. hurşit tolon’un asker kaçağı sanılarak diğer asker kaçaklarıyla birlikte sıradan link aracıyla hastaneye götürülmüş ve aynı araçla da gata’ya gönderilmiş olması bile yeterince ilginç. yalnızca bu açıklaman bile, olayın ne kadar garip olduğunu ortaya seriyor.
BeğenBeğen
asker kaçağına bak!!! o yaşta asker kaçağı işlemi zaten göremez. yaş haddi denilen bir şey var!! yani biz de inandık. bu ülkeyi bu hale getirenlerden bu halk hesabını soruyor/soracaktır. eli kanlı katillerden bu ülke arındırılacaktır!!! gencecik filizlerin koparılmasından sorumlular nasıl da telaşa düşüyorlar. canlara kıyanlar, anaları ağlatanlar cevap verebiliyor mu? ancak temin edilmişleri aracı kullanabiliyorlar. nasıl kıyabildiler bu kadar cana. o üst düzey generallerin de cezaevine tekrar girişlerini her gün bekliyorum. şairin dediği gibi.” ..kör olma da gör beni…”
hale özgür kıyıcı
BeğenBeğen
yüzündeki temmuz adresi
çuhadan gidim salta
üç kurşun yedim bir balta
tek evladıma
hasret gittiğim dünyada
vurulduğu gün yavru ceylanın
mavi, bir deniz gibi
gözlerini açık bırakan
ve üstümüzde kımıldayan ölümün
kanıma dokunan parmaklarını öpüyorum
vurmuşlar seni yavru ceylanım
kanayan yerlerinden vurmuşlar
alankuşum yavru ceylanım
erken getirdi bir mayısı ölümün
vurdukları gün
tenha bir karakol içinde
ve yüzündeki temmuzun adresi
güneş damlayan kanayan yerlerine
vurmuşlar seni yavru ceylanım
kanayan yerlerinden vurmuşlar
uzun denizleri olan bir şarkıyla
dağlardan indiğimiz gün
yazılır eşkiyaların böylesinde kan
kızılırmak gibi aktığı yazılır
ve silahların
döndüğü şarkılar içinde
vurmuşlar seni yavru ceylanım
kanayan yerlerinden vurmuşlar
mehmet zeki gezici
not : 1970 li yılların ilk yarısı. hatice alankuş’un öldürüldüğü gün yazıldı.
BeğenBeğen