Orhan Yalçın Gültekin
Adalet ve Kalkınma Partisi önderliğindeki siyasi parti, grup ve çevrelerin oluşturduğu “Evetçi Cephe”nin “7 Mayıs 2010 tarih 5982 no.lu Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında kanun” kapsamındaki 25 madde ile ilgili olarak 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandumun odağına Anayasa’nın “Geçici 15. Maddesi”ni koymaya çalıştığını ve bu temelde bütün değişiklikleri tartışma dışı bırakarak referandumdan “evet” çıkmasına uğraştıkları ayan beyan ortadadır. Anti-militarizmi ve 12 Eylül karşıtlığından hiçbir şüphemin olamayacağı kimi çevre ve kişilerin de bu zokayı yuttuklarını üzülerek görebiliyorum.
Bir zokadan bahsetmekten kendimi sakınmıyorum, çünkü değişikliklerin odağında “Geçici 15. Madde”nin olmadığı serinkanlı bir bakışla kolayca anlaşılabilir durumdadır.
Samimiyetsizlik
Öncelikle siyaseten samimiyetsizlik vardır ve yalnızca bu siyaseten samimiyetsizlik bile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bahse konu 25 maddelik değişiklik paketinin odağına “Geçici 15. Madde”yi yerleştirme çabasının ardında başka bir şeyler olduğunu açıklamaya yeterlidir.
Samimiyetsizlik şuradadır ki söz konusu “Geçici Madde 15”in kaldırılması bunca tantanaya gerek olmaksızın TBMM’de halledilebilirdi. TBMM’de bu maddenin kaldırılmasına “hayır” diyecek tek bir milletvekili bile çıkmazdı; Adalet ve Kalkınma Partisi kurmayları, muhalefet parti kurmaylarıyla yapacakları kısa bir toplantı sonucunda bu konuyu halledebilirlerdi. Dahası, diğer partilerin önerilerini dikkate alsalardı, maddenin kalkması durumunda bile Kenan Evren ve şürekâsının yargılanamayacağı yönündeki görüşleri boşa çıkaracak bir düzenleme de yapılabilirdi.
Onlar bu yolu seçmediler ve “Geçici Madde 15”i başka maddelerin kabul edilmesini sağlamada bir Truva Atı olarak kullanmaya karar verdiler.
12 Eylül Anayasasıyla Hesaplaşmamak
Kamuoyunda “12 Eylül (1980) Anayasası” olarak bilinen Anayasa, 7 Kasım 1982 tarihinde yapılan Halkoylamasında %8.63 hayır oyuna karşılık %91.37 evet oyuyla kabul edildi. Oylamaya katılım oranı yüzde 91.27 idi.
Bu kadar yüksek bir katılım ve bu kadar yüksek bir “kabul” garipsenmesi gereken bir “durum”dur ama bir vakıadır da.
Kimi zaman dönemin Anayasa Komisyonu başkanının soyadına göndermeyle “Aldıkaçtı Anayasası” kimi zaman darbecilerin başına izafeten “Kenan Evren Anayasası”, çoklukla da darbe gününü anımsatarak “12 Eylül Anayasası” denilen Anayasa, geçirdiği bir sürü değişikliğe karşın ona damgasını vuran zihniyeti de ruhu da koruma ve kollama görevini yerine getiren siviller sayesinde bugüne dek muhafaza edilmiştir ve son anayasa değişiklik önerilerinin kabulü durumunda da varlığını muhafaza edecektir.
Niye böyle kesin bir yargıda bulunuyorum?
Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Referandum” kampanyasını “Geçici 15. Madde” üzerinden sürdürme çabası, bende bu düşünceyi uyandırdı.
Bütün bir “Aldıkaçtı-Kenan Evren-12 Eylül Anayasası”nı “Geçici 15. Madde” üzerinden eleştirmeye kalkmak ve bu madde kalktığında (kalkarsa) “12 Eylül”le hesaplaşmada zafere ulaşılmış olunacağını vaaz etmek, bu anayasanın ruhunu da içeriğini de anlamamış olmakla mümkündür.
Kenan Evren, Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat’ın köşesinden şunları söylemiş:
“Herkes bir şey söylüyor… Ben anayasa profesörü değilim. 1982 Anayasası’nı da ben yapmadım. Danışma Meclisi yaptı. 22 kişilik Anayasa Komisyonu yaptı. Sonra bizim önümüze geldi… Basının eleştirdiği bazı noktaları düzelttik. Ve halka gittik… Halk da yüzde 92,5 oy verdi.”
Kendini savunma gayretindeki Kenan Evren’in Anayasaya herhangi bir dahli yokmuş gibi gösterme çabası, kuşkusuz beyhudedir. Çerçeveyi çizen o ve şürekâsı; gözden geçiren o ve şürekâsı ama doğruya doğru: kaleme alan Aldıkaçtı ve ekibi… Yani 12 Eylül Darbesi denildiğinde hemen her şeyi yapanın o malum “beşibiryerde” olduğunu söylemek de doğru değil… Böyle bir yaklaşım, o beş kişiyi çok fazla büyütmek anlamına gelmez mi?
Burada “tarihte bireyin rolü” üzerine ahkâm kesmek istemiyorum ama birey olarak Kenan Evren başka bir şeydir, bir kolektifin önderi olarak Kenan Evren başka bir şey. Darbeci kolektif de yalnızca “beşibiryerde”den ibaret değildir herhalde.
Konunun anayasayla sıkı bir bağlantısı var.
Geçici Üç Madde
Referandumla kabul edilen anayasada anayasanın kendisiyle değil de hazırlandığı dönemle bağlantılı ve o dönemdeki iktidar sahiplerinin kendilerini koruma altına almalarını sağlayacak üç madde vardır. Bu üç madde Anayasaya koyulmamış olsaydı bile –ki ikisi süresi dolduğundan zamandışıdır- söz konusu anayasa bir 12 Eylül Anayasası olacaktı.
Bu maddelerin üçü de “geçici madde”dir, yani ne Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki Anayasa Komisyonu ne de Kenan Evren başkanlığındaki Millî Güvenlik Konseyi, bu üç maddeyi Anayasanın içine yerleştirmişlerdir.
Bu üç geçici maddenin ikisi, bir kolektif olarak darbecilerle (ve o dönemdeki hükümetler vb) ile ilgilidir. Sonuncusu ise, icraatlarından sorumlu tutulamayacakları konusunda bir garanti anlamına gelse de bir tür şahsî güvence ile ilgilidir.
“Geçici Madde 1” ve “Geçici Madde 2”, bir tür “geçici vesayet” maddeleridir
Bu geçici vesayet maddelerinin ilki “Geçici Madde 1”dir. Bu geçici madde ile Kenan Evren “Anayasa Oylaması”ndan sonra Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı unvanını Cumhurbaşkanı unvanı ile değiştirmiş ve 7 Kasım 1982 – 9 Kasım 1989 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı görevini ifa etmiş, sonra da Marmaris’te emekli yaşamına başlamıştır.
İkinci geçici vesayet maddesi, “Geçici Madde 2”dir. Bu madde, Kenan Evren’e tanınan hakkın şürekâsına da tanınmasını sağlamıştır. Bu maddeyle de Millî Güvenlik Konseyinin diğer üyeleri –Nurettin Ersin (Kara Kuvvetleri Komutanı), Nejat Sümer (Deniz Kuvvetleri Komutanı), Tahsin Şahinkaya (Hava Kuvvetleri Komutanı), Sedat Cilasun (Jandarma Genel Komutanı)- Millî Güvenlik Konseyi üyeliğinden Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeliğine geçmişlerdir.
Birinci ve ikinci geçici maddeler, zamandışı kalmışlardır. “12 Eylül Darbesi”ni gerçekleştiren kadro fiilî-örgütsel varlığını 1989 yılında yitirdi ve “vesayet”ten azade oldu.
Ama 12 Eylül, ruhen ve fiilen sürdü, hala da sürüyor; referandumdan sonra da sürecek. Sivil siyasetçiler, seçilmişler eliyle sürdü, bundan sonra da sürecek.
Geçici Madde 15’e gelince…
Öncelikle madde iki fıkradan oluşmaktadır. Maddenin ikinci fıkrası, yani 12 Eylül döneminde alınmış “… karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.” biçimindeki fıkra, “mülga”dır, varlığı kaldırılmıştır (3/10/2001-4709/34 md.) Bu durumda, ikinci fıkra kapsamındaki şahıslar için “koruma ve kollama” kaldırılmış bulunmakta oluyor. İnsan şunu sormadan edemiyor: 2001’den bu yana fıkra “mülga” olduğundan bu fıkrada bahsedilen şahıslarla ilgili herhangi bir “soruşturma” ya da “dava” açılmış mıdır, açılmamış mıdır?
Bu madde, bir “vesayet” maddesi bile değildir, suçluların kendilerini “şahsen” koruma maddesidir yalnızca. Böyle deyince önemsizleşmiyor kuşkusuz ama bu madde asla ve kat’a 12 Eylül Darbesinin ruhu değildir.
12 Eylül Darbesi ve onun anayasası ile hesaplaşmayı Geçici Madde 15 üzerinden yapmaya çalışmak, 12 Eylül Darbesini de 12 Eylül Anayasasını da anlamamak demektir.
Dipnotlar:
Geçici Madde 1 – Anayasanın halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilanı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır. 18 Eylül 1980 tarihinde Devlet Başkanı olarak içtiği and yürürlükte kalır. Yedi yıllık sürenin sonunda Cumhurbaşkanlığı seçimi Anayasada öngörülen hükümlere göre yapılır.
Cumhurbaşkanı, ilk genel seçimler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp; Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar, 12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla teşekkül etmiş olan Milli Güvenlik Konseyinin Başkanlığını da yürütür.
İlk milletvekili genel seçimleri sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp göreve başlayıncaya kadar geçecek süre içinde, Cumhurbaşkanlığının herhangi bir surette boşalması halinde, Milli Güvenlik Konseyinin en kıdemli üyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Anayasaya göre yeni Cumhurbaşkanını seçinceye kadar, Cumhurbaşkanına vekâlet eder ve O’nun Anayasadaki bütün görevlerini yerine getirir ve yetkilerini kullanır.Geçici Madde 2 – 12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla kuruluşu gösterilen Milli Güvenlik Konseyi, Anayasaya dayalı olarak hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanununa göre yapılacak ilk genel seçimler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunlara göre görevlerini devam ettirir.
Anayasanın kabulünden sonra 2356 sayılı Kanunun 3 üncü maddesindeki Milli Güvenlik Konseyi Üyeliklerinden birisinin herhangi bir nedenle boşalması halinde doldurulması usulüne ilişkin hüküm uygulanmaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp göreve başladıktan sonra, Milli Güvenlik Konseyi, altı yıllık bir süre için Cumhurbaşkanlığı Konseyi haline dönüşür ve Milli Güvenlik Konseyi Üyeleri, Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyesi sıfatını alırlar. Milli Güvenlik Konseyi üyesi olarak 18 Eylül 1980 tarihinde içtikleri and yürürlükte kalır. Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeleri, Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin haiz bulundukları özlük hakları ile dokunulmazlığına sahip olurlar. Altı yıllık süre sonunda Cumhurbaşkanlığı Konseyinin hukuki varlığı sona erer.
Cumhurbaşkanlığı Konseyinin görevleri şunlardır:
a) Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek Cumhurbaşkanlığına gönderilen, Anayasada yazılı temel hak ve hürriyetlere ve ödevlere, laiklik ilkesine, Atatürk inkılâplarının, milli güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, Türkiye Radyo – Televizyon Kurumuna, Milletlerarası andlaşmalara, dış ülkelere silahlı kuvvet gönderilmesine ve yabancı kuvvetlerin Türkiyeye kabulüne, olağanüstü yönetime, sıkıyönetim ve savaş haline dair kanunlar ile Cumhurbaşkanınca gerekli görülen diğer kanunları Cumhurbaşkanına tanınan onbeş günlük sürenin ilk on günü içinde incelemek;
b) Cumhurbaşkanının istemi ve tespit edeceği süre içinde:
Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesine, olağanüstü yönetim yetkisinin kullanılmasına ve alınacak tedbirlere, Türkiye Radyo – Televizyon Kurumunun yönetim ve gözetimine, gençliğin yetiştirilmesine ve Diyanet İşlerinin düzenlenmesine ilişkin konuları incelemek ve görüş bildirmek;
c) Cumhurbaşkanının istemine göre, iç ve dış güvenlik ile gerekli görülen diğer konularda inceleme ve araştırma yapmak ve sonuçlarını Cumhurbaşkanına sunmak.Geçici Madde 15 – 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
(Mülga: 3/10/2001-4709/34 md.)
Sayın OYG,
Esas sorgulamamız gereken konulardan biri de %8 ve %92 olmalı, hem de katılım oranı. Sayın Umur Talu yaşı 45 in üzerinde olanların o tarihteki oylarını açıklamalarını istedi. Çıt çıkmadı.
Liberal,demokrat ulusalcı cumhuriyetci ve milliyetci yazarlarımız istedikleri oy çıkmayınca korka korka halkımıza biraz kızarlar. Halkımızın ortalama seviyesinin ilk okul dört olduğunu söylerler ama sakallının çahillik tanımını unuturlar. Sanırım bunları eğitmek için tanıtımını yaptığınız Küba kitabından birer tane hediye etsek diyorum. Belki “HALK” nedir öğrenirler.
BeğenBeğen