Nâzım Hikmet Ran
Önsöz:
Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar
bakır yanaklarımızdan.
Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar
kalbimizde!
Kalbimiz artık dar geliyor bize!
Kopararak,
kanlı sargıları,
yaramızdan!
Dişi bir kaplanız ki biz,
dişlerimizde taşıyoruz, altın başlı
yavrularımızın ölüsünü…
Kimin kızıl gönüllü sarı alnına
sardık, sevginin beyaz çiçekli örgüsünü!
Kan geliyor kainatın rengi bize!
Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar,
bakır yanaklarımızdan
kalbimize!
Hikaye:
Onların cebinde, fırkamızın bileti yoktu.
Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı,
ferdin cesur hamlelerinden uman
iki saf ve namuslu çocuktu!
Ne milyonların rehberiydi onlar,
ne de inzibatlı bir devrim ordusunun askeri!
Devrimin sıra neferiydi onlar,
devrimin namuslu neferi.
Yanıyordu kanlarında şavkı, İtalya güneşlerinin.
Koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine,
dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin.
Yeni dünyaya düştüler eski zulmün pençesine!
Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular.
Elektrikli iskemleye,
kadife bir koltukmuş gibi oturdular.
Yürekleri dört bin volta yedi dakika dayandı.
Yandı yürekleri,
yedi dakika yandı
Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete.
Kurban gittiler, dolarların emrindeki adalete!
Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi,
ölümleriyle şaha kaldırdı kitleleri,
bu iki ihtilal neferi!
Kıssadan hisse:
Burjuvazi,
katletti içimizden ikisini,
bu iki ölü ölmeyen ölümsüzdür!
Burjuvazi,
kavgaya davet etti bizi.
Davetleri kabulümüzdür!
Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini,
biliriz öylece yaşamasını ölmesini.
Hepimiz – birimiz için,
birimiz – hepimiz için.