Dr. Ulaş Başar Gezgin
Özet
Bu çalışmada, Doğu Asya’da kalkınma ile Doğu Asya kadınının siyasal ve tutumyapısal (ekonomik) katılımı ve eğitim düzeyi arasındaki ilişkiler incelenmektedir. Güneybatı Asya’yı (‘Ortadoğu’) dışarıda bırakarak, toplam 31 Asya ülkesi üzerine değerlendirmede bulunulmuş ve bu ülkeler içinden Doğu Asya ülkelerine özel önem verilmiştir. (Doğu) Asya ülkeleri arasında büyük farklar bulunsa da, kimi ülkelerde ortak örüntüler gözlemlenmiştir. Kalkınma, köyden kente göçü hızlandırmış ve hizmet kesiminin büyüklüğünü katlamıştır. Bu çalışma, (Doğu) Asya kadınının, kalkınma sonucu ya da kalkınmayla koşut olarak elde ettiği kazanımlarının olduğu kadar, kayıplarının da bir hesabını sunmaktadır.
Açkı Sözcükler: Doğu Asya, kalkınma, kadın, siyasal katılım.
Economic Development and Woman in East Asia
Abstract
In this study, the relationships between the economic development in East Asia and East Asian woman’s political and economic participation and level of education are investigated. Keeping Southwest Asia (‘Middle East’) out of analysis, evaluations over 31 Asian countries in total have been provided and East Asian countries have been specifically emphasized. Although there exist huge differences among (East) Asian countries, common patterns have been observed for some of them. Economic development has accelerated rural migration and multiplied the magnitude of the service sector. This study provides an account of (East) Asian woman’s gains as a consequence of economic development or in parallel to economic development, as well as her losses.
Keywords: East Asia, development, woman, political participation.
1) Giriş
Bu çalışma 3 bölümden oluşuyor: Asya kadınının siyasal katılımı; Asya kadınının tutumyapısal (ekonomik) katılımı ve Asya kadınının eğitim düzeyi. Bu üç altkonu incelenirken, her zaman şu nokta dikkate alındı: Toplam 31 ülkesiyle Asya, tek-parça (yekpare; monolithic) bir bütün oluşturmamaktadır:
Asya, düşünce tarihinde birçok genellemelerin kurbanı oldu; ‘Asya tipi üretim tarzı’ adı altında ötekileştirildi; yoğun tartışmalara konu oldu. Düşünce insanlarının % 99’u, hala, ‘Asya’yla ‘Doğu’yu aynı sözcüklermiş gibi kullanıyor. Oysa aslında, kültürel olarak ‘doğu’ diye bir bütün yok; ‘doğu’ ancak bir coğrafya terimi olarak anlamlı olabiliyor. ‘Doğu’ yok; onun yerine, bir yandan Vietnam gibi köylülükten kentliliğe geçmeye çalışan Asya ülkeleri var (ve hatta Moğolistan gibi göçebelikten yerleşikliğe geçmeye çalışan Asya ülkeleri de var), bir yandan da Kore ve Japonya gibi bilişimin büyük rol oynadığı karmaşık toplumlar var…
Bir Asya değil, çok sayıda Asya var, ama dışarıdan tek bir Asya gibi görünüyor (Gezgin 2007a).
2) Asya Kadınının Siyasal Katılımı
Kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkı veren Asya ülkesi, Kırgızistan (1918). Kırgızistan’ı 1924’te Kazakistan ve Moğolistan; 1927’de Türkmenistan; 1931’de Sri Lanka; 1932’de Tayland ve Maldivler izliyor (BMKİ 2007: Dizelge 33). Orta Asya kadını siyasal haklarını erken kazanmasını elbette Sovyet yönetiminin kadın hakları siyasalarına borçlu. Yoksa bu haklar, Orta Asya’daki büyük bir kadın hareketinin sonucu değil.
Aslında, Kırgızistan’da seçme ve seçilme hakkının bu kadar erken verilmesi, kadın hakları mücadelesi için gerçekten çok önemli; çünkü böylece Kırgızistan, Avustralya (1902), Finlandiya (1906), Norveç (1913), İzlanda ve Danimarka (1915)’ten sonra, 1918’de, İrlanda, Avusturya, Almanya, Polonya, Estonya, Letonya, Rusya ve Ermenistan’la birlikte kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ülkeler arasında tarihsel olarak 5. sıraya yerleşiyor (BMKİ 2007: Dizelge 33).[1] Böylece, Kırgızistan, ‘demokrasi ülkesi’ diye yüceltilen ABD’den kadın hakları konusunda daha ileride başlıyor, çünkü ABD’de kadınlar için seçme ve seçilme hakkı 1920’de kabul etti.[2]
Daha yeni bağımsız olduğu için yasaları henüz oturmamış Doğu Timor’u saymazsak, kadınlara seçme ve seçilme hakkını en son veren Asya ülkesi, Papua-Yeni Gine (1964). Papua-Yeni Gine’yi 1963’te Afganistan; 1958’de Laos ve 1957’de Malezya izliyor (BMKİ 2007: Dizelge 33).
İlk kadın milletvekilinin seçildiği ya da atandığı yıl sıralamasında, 1., Filipinler (1941); 2., Sri Lanka ve Myanmar (1947); 3., Kuzey Kore, Güney Kore ve Tayland (1948); 4., Endonezya (1950) ve 5., Moğolistan (1951). Dünya tarihinde, ilk kadın milletvekili, 1907’de Finlandiya’da (BMKİ 2007: Dizelge 33).[3]
Bakanlık düzeyinde hükümetteki kadın oranında (2005 değerlerine göre), 1., yine Filipinler (% 25); 2., Doğu Timor (% 22.2); 3., Kazakistan (% 17.6); 4., Kırgızistan ve Japonya (% 12.5) ve 5., Maldivler (% 11.8). Dünyada en yüksek oran, İsveç’te (% 52.4) (BMKİ 2007: Dizelge 33).[4]
2007 değerlerine göre, Asya ülkeleri, Temsilciler Meclisi’ndeki[5] kadın oranına göre şöyle sıralanıyor: Afganistan (% 27.3), Vietnam (% 25.8), Doğu Timor (% 25.3), Laos (% 25.2), Singapur (% 25.4), Filipinler (% 22.5), Pakistan (% 21.3), Çin (% 20.3), Kuzey Kore (% 20.1) ve Özbekistan (% 17.5). Dünyada en yüksek oran, İsveç’i (% 47.3) az bir farkla geride bırakan Ruanda’da (% 48.8).[6] 1990’daki sıralama ise şöyle: Türkmenistan (% 26), Moğolistan (% 24.9), Çin (% 21.3), Kuzey Kore (% 21.1), Vietnam (% 17.7). 1990’da dünyadaki en yüksek oran, İsveç’te (% 38.4).[7] Elde karşılaştırma verisi bulunan 23 Asya ülkesinden 5’i dışında (Çin, Endonezya, Türkmenistan, Moğolistan ve Kuzey Kore), 1990’a göre, meclislerde daha yüksek oranda kadın milletvekili var. Diğer bir deyişle, genel olarak, Asya meclisleri dişilleşiyor (BMKİ 2007: Dizelge 33). Ancak, veriler daha dikkatli incelendiğinde, meclislerin dişilleşmesinin Asya’ya özgü olmadığı, dünya genelinde geçerli olduğu ortaya çıkıyor: Elde karşılaştırma verisi bulunan 139 ülkenin % 85’inde (118 ülke), meclis, 1990’a oranla daha yüksek oranda kadın milletvekiline sahip. Kadın katılımı düşen 21 ülkeden 7’sinin, toplumsalcı (sosyalist) düzeni bırakıp karma tutumyapıya geçmiş ülkeler olması (Macaristan, Romanya, Arnavutluk, Çin, Ermenistan, Türkmenistan, Moğolistan), dikkat çekiyor. Belki de bu, sermaye düzeninin kadına verdiği değerle (meta değeri) ilişkili… 1990 ile 2007 kadın oranı arasındaki en büyük fark, Güney Afrika’da: Meclis’teki kadın oranında 1990’da % 2.8’den 2007’de % 32.8’e büyük bir sıçrama var (BMKİ 2007: Dizelge 33). Bu zaman dilimi ile ilgili bir diğer ilgi çekici gelişme, Asya’da, Bangladeş’te, 2004’te, kadın başbakan Begüm Halide Ziya’nın (d. 1945), kadınların siyasete katılımını arttırmak üzere, 300 sandalyeli Bangladeş Meclisi’ne kadın milletvekilleri için ayrılmış 45 sandalye eklenmesini sağlaması idi (BBC Haber 2004). Bunun, Bangladeş kadınının siyasete katılımını arttırdığı açık.
Yine Asya kadınının siyasal katılımı açısından, bir ayrım, tek-parti yönetimli ülkelerle çok-partili ülkeler arasında yapılabilir: Tek-parti yönetimlerinde, meclisteki kadın oranı, çok-partili ülkelerdekine göre ortalamada daha yüksek (DB 2005: 65). Bu da, Çin, Vietnam ve Kuzey Kore gibi, tek partili ülkelerin kadın sorununa bakışlarındaki olumlayıcı ayrımcılık (affirmative action) ilkesinden ileri geliyor. Bu ülkelerde kadının toplumsal olarak geri bıraktırılmışlığı, ilk iki ülkede karma tutumyapıya geçilmiş olmasına karşın,[8] bir veri olarak kabul edilip buna karşı önleyici siyasalar uygulanıyor. Bu açıdan, Güney Kore ile Kuzey Kore, ilginç bir karşılaştırma olanağı sunuyor: Kuzey Kore’yi saptırarak yansıtmayı temel araştırmacılık anlayışı edinmiş ABD resmi kaynakları bile, Kuzey Koreli kadının Güney Koreli kadından daha iyi koşullarda olduğunu söylüyor (bkz. Wikipedia 2008a, 2008b). Kuzey Kore’de tıp alanlarındaki kadın oranı, Güney Kore’dekinden daha yüksek; Kuzey Koreli kadınların 8 saatten fazla çalışmama hakkı korunmuş durumda ve çok çocuklu annelerin yalnızca 6 saat çalışma hakkı var. Kuzey Kore’deki koşulların kadın için en ülküsel (ideal) durumu sağladığı elbette söylenemez. Çünkü Kuzey Kore resmi düşünyapısı (ideoloji), 2. ve 3. kuşak dişilcilik (feminizm) hareketleriyle ve 1990 sonrası özgürlükçü düşüncelerle hesaplaşıp kendini yenilemiş bir toplumsalcılık değil; ama en azından, kalkınması, düşük ücretli, kısa süreli sözleşmeli bekar genç kız emeği sömürüsünden kaynaklanmıyor. Bir sonraki bölümde ele alacağımız gibi, Güney Kore’nin ve genel olarak Doğu Asya’nın kalkınması ise tam da buna dayanıyor. Dahası, Güney Kore’nin yüzbinleri bulan seks işçisi sayısına karşın, Kuzey Kore’de seks, bir gelir kaynağı değil (Wikipedia 2008a, 2008b).
Diğer bir çarpıcı nokta, insansal gelişim düzeyiyle ya da ülkenin gelir düzeyiyle kadının siyasal katılımı arasında anlamlı bir ilişki bulunmaması (DB 2005: 65). Japonya, en gelişmiş ülke; ancak kadınların en ileri konuma sahip olduğu ülke değil. Bir kere, Japonya’da kadının seçme ve seçilme hakkı, ancak 2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra, 1945’te; diğer bir deyişle çok geç verildi. 20. yüzyılın ilk yarısının faşist Japonyası’nda, kadın, en gelenekselin de gelenekseli rollere itilmişti.[9] Bugünün Japonyası’nda faşizm döneminin ataerkilliği hala sürmektedir. Japonya, üst düzey yöneticilerde kadın oranı açısından, Asya’nın en geri ülkelerinden biridir. Bu konuda, kadınların her açıdan geri koşullarda yaşatıldığı Nepal gibi ülkelerle aynı konumdadır (BMKİ 2007: Dizelge 29).[10]
Siyasal katılımın sayısal göstergeleri dışında Asya, kadın devlet başkanı, başbakanlar ve bakanlar açısından da kendi içinde farklılıklar gösteriyor. 31 Asya ülkesi içinden 10’unda özel bir durum sözkonusu: 10 Asya ülkesinde kadınlar, eşleri ya da babaları nedeniyle devletin en üst düzeyine dek yükselme olanağı buluyorlar. Bu konu, diğer bir deyişle, Asyalı kadının, eş-baba durumundan siyasal yükselişi konusu, üstüne çok sayıda doktora tezi yazılabilecek kadar geniş bir konu. Ancak, biz burada, dar alanımızda, bu 10 Asya ülkesini, kişileri ve eş-baba ilişkilerini sıralayarak, Asya kadınının siyasal katılımı altkonusuna noktayı koyacağız:
1) Sri Lanka:
Sirimavo Bandaranaike (1916-2000): Dünya tarihindeki ilk kadın başbakan (1960). 3 kez başbakan oldu (1960-1965; 1970-1977; 1994-2000). Suikaste kurban giden 4. başbakan Solomon Bandaranaike’nin (1899-1959) eşi.
Chandrika Kumaratunga (d. 1945): Sri Lanka’nın ilk kadın devlet başkanı (1994-2005) oldu. 4. başbakan Solomon Bandaranaike’nin ve dünya tarihindeki ilk kadın başbakan olan Sirimavo Bandaranaike’nin kızı. 1994-2000 arası, anne-kız, anne başbakan, kız devlet başkanı olmak üzere ülkeyi birlikte yönettiler (bkz. Gezgin 2007b).
2) Filipinler:
Corazon Aquino (d. 1933): Asya’nın ilk kadın devlet başkanı (1986-1992). Marcos diktatörlüğü tarafından suikastle öldürülmüş milletvekili Benigno Aquino’nun (1932-1983) eşi (bkz. Gezgin 2008a, 2008b).
Gloria Macapagal-Arroyo (d. 1947): Filipinler’in 2. kadın devlet başkanı (2001- ). 9. devlet başkanı (1961-1965) Diosdado Macapagal’ın (1910-1987) kızı (bkz. Gezgin 2008b).
3) Pakistan:
Benazir Bhutto (1953-2007): Çoğunluğu Muhammedci (Müslüman) olan ülkeler içinde ilk kadın başbakan (1988-1990; 1993-1996).[11] Pakistan’ın 4. devlet başkanı (1971-1973) ve 10. başbakanı (1973-1977) Zülfikar Ali Bhutto’nun (1928-1979) kızı (bkz. Gezgin 2007c, 2007ç).
4) Hindistan:
İndira Gandhi (1917-1984): Hindistan’ın ilk ve tek kadın başbakanı (1966-1977; 1980-1984).[12] Bağımsız Hindistan’ın kurucularından ve ilk başbakan Jawaharlal Nehru’nun (1889-1964) kızı. Zaten babası ölüp başbakanlık ‘yad ellere’ gittikten yalnızca 2 yıl sonra, İndira Gandhi, 11 yıllığına başbakan oluyor; o da yetmiyor, 1980’de suikaste kurban gidene dek, yani 1984’e dek başbakanlığı sürdürüyor. O ölünce de zaten oğlu Rajiv Gandhi (1944-1991) başbakanlık yapıyor (1984-1989).[13]
5) Bangladeş:
Begum Khaleda Zia (Begüm Halide Ziya) (d. 1945): Bangladeşin ilk kadın başbakanı (1991-1996 ve ayrıca 2001-2006). 1981’de suikastle öldürülmüş Bangladeş devlet başkanı (1977-1981) Ziaur Rahman’ın (Ziya ür Rahman) (1936-1981) eşi. Döneminin kadınlar açısından en önemli gelişmesi, az önce belirtildiği gibi, 300 sandalyeli Bangladeş Meclisi’ne kadın milletvekillerine ayrılmış 45 sandalyenin eklenmesini sağlaması oldu (BBC Haber 2004).
Sheikh Hasina Wazed (d. 1947): Halide Ziya’dan hemen sonra, 2001’e dek, Bangladeş’in başbakanı idi. Yerini –kısa geçiş sürecini saymazsak- yine Halide Ziya aldı. Bangladeş’in kurucusu Sheikh Mujibur Rahman’ın (1920-1975) kızı.
6) Endonezya:
Megawati Sukarnoputri (d. 1947): Endonezya’nın ilk kadın devlet başkanı (2001-2004). Bağımsız Endonezya’nın kurucu önderi ve devlet başkanı (1945-1967) Sukarno’nun (1901-1970) kızı. Zaten adı (Sukarnoputri), Sanskritçe’de ‘Sukarno’nun kızı’ anlamına geliyor (bkz. Gezgin 2008c).
7) Myanmar:[14]
Aung San Suu Kyi (d. 1946): 1990 Nobel Barış Ödülü sahibi, insan hakları eylemcisi. 1990’daki seçimlerde başbakan seçildi; ancak seçimler, cunta tarafından iptal edildi (bkz. Gezgin 2007d, 2007e). Burma’nın ve Burma Ordusu’nun kurucularından, General Aung San’ın (1915-1947) kızı.
8) Malezya:
Wan Azizah (d. 1952): Malezya Meclisi’nde muhalefetin başı. Malezya’yı İMF’ye teslim etmeyi savunduğu için başbakan vekilliğinden düşürülmüş, ancak bu düşüşte büyük iftiralara ve haksızlıklara uğramış ‘muhalif’ Enver (Anwar) İbrahim’in (d. 1947) eşi.
9) Güney Kore:
Park Geun-Hye (d. 1952): Güney Kore’nin tutucu Büyük Milli Parti başkanı, milletvekili. Ülkenin 5., 6., 7., 8. ve 9. başbakanı, askeri diktatör Park Chung-Hee’nin (1917-1979) kızı.
10) Japonya:
Makiko Tanaka (d. 1944): Japonya’nın ilk kadın dışişleri bakanı. Ülkenin 64. ve 65. başbakanı Kakuei Tanaka’nın (1918-1993) kızı.
3) Asya Kadınının Tutumyapısal Katılımı
BM Kalkınma İzlencesi Raporu’na göre (2007), elde veri bulunan 19 Asya ülkesi içinden, Maldivler, Kamboçya ve Bangladeş dışında, tüm ülkelerde, işleyim (endüstri) kesimindeki erkek oranı, kadın oranından yüksek. Asya ülkelerinin çoğunda, tarım kesiminde yer alan, demek ki köylerde yaşayan kadın oranı, erkek oranından daha yüksek.[15] Bu durum, kimi Asya ülkelerinde, kente göçün hâlâ ilk evrede olduğunun, yani önce tek başına erkeğin kentte iş aradığı/ bulduğu ilk evrede olduğunun imi olabilir.[16] Yine 19 Asya ülkesinde, Sri Lanka, Maldivler, Laos, Kamboçya, Pakistan ve Bangladeş dışında, hizmet kesimindeki kadın oranı, erkek oranından yüksek (BMKİ 2007: Dizelge 31).[17] Bu da, ilk bakışta, hizmet kesiminin, kadın işleri olarak algılandığı; işleyim kesiminin ise erkek işleri olarak algılandığı biçiminde yorumlanabilir. Ancak, Birleşmiş Milletler Kalkınma İzlencesi Raporu’nda, Hindistan ve Çin bulunmamakta ve toplam 2,5 milyarlık nüfusla Hindistan ve Çin, Asya’daki kalkınmanın da toplumsal dönüşümün de başını çekiyor.
Gerçekte, (Doğu) Asya kalkınması, kadın emeğine dayanıyor (Kelkar ve Nathan 2002: 430). Daha ayrıntılandırırsak, (Doğu) Asya kalkınması, kısa süreli sözleşmeli ve düşük ücretli, ucuz işgücü, bekar genç kızların geçici emeğinin sömürüsüne dayanmıştır ve hâlâ dayanmaktadır. Genç kızlar, (Doğu) Asya kalkınmasında en ağır sömürü koşullarını yaşayan kesit olmuştur (Gills 2002: 111). Dolayısıyla, (Doğu) Asya, kalkındıkça, işgücü dişilleşiyor (feminization) (Gills 2002: 107). Asya’nın bu kadın emeği sömürüsü üstüne kurulu kalkınması, kuşkusuz, Avrupa’da 19. yüzyıl sermaye düzeninin vahşi dönemlerini anımsatmaktadır. Ancak, önemli bir ayrım noktası, kentli emeğin köyle ilişkisinin henüz kopmamış olmasıdır (Gills 2002: 112).
İnsansal Gelişim Göstergesi’nde, ilk 30’da yer alan, Japonya, Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Brunei’de, hizmet kesimindeki kadın oranının oldukça yüksek olması, ucuz iş gücü nedeniyle fabrikalarını Tayland, Çin ve Vietnam gibi ülkelere kaydıran ilk dört ülkenin sermayesinin küresel hareketinin bir imi olarak da okunabilir; hizmet kesiminin bu yüksek gelirli ülkelerde bile kadına özgü görülmesi dolayısıyla geleneksel ataerkil işbölümünün sürmesinin bir imi de sayılabilir.
Hirschman ve Nguyen (2002)’in çalışmasına göre, Vietnam’da kadınların eğitim düzeyi arttıkça, evlenme yaşı yükseldikçe ve karı-koca, tarımdışı bir işte çalıştıkça, geleneksel geniş aile yapısı geriliyor ve çekirdek aile güç kazanıyor. Kalkınma, evlenme yaşını yükselterek çekirdek aileye güç katıyor; çünkü çekirdek aileyi ayakta tutan temel nedenlerden biri, çocukların, kendi başlarına eve çıkacak gelirleri olmadan, genç yaşta evlendirilmeleri. Geniş aile kırılıp çekirdek aile yerleştikçe, Türkiye’de 1960’lardan bu yana olduğu gibi, Asya kadınının toplumsal rolleri de yavaş yavaş değişiyor. Öte yandan, kalkınma, enflasyonu da getirdiğinden ve Vietnam’da aylıklar düşük olduğundan, geniş aile yerleşimi, tutumyapısal olarak daha uygun bir nitelik taşıyor. Geniş aileyi herşeye karşın ayakta tutan ikinci temel neden, anneannelerin / babaannelerin, kalkınmayla birlikte çalışma yaşamına katılan kadının çocuk bakma görevini üstlenmesi (Hirschman ve Nguyen 2002: 1078).
Asya Kalkınma Bankası’nın bir raporuna göre, Çin’de kalkınmanın kadın yararına 3 yönü var: Birincisi, herşeye karşın işleyim kesimi, kadınlara tarım ya da evişinde alabileceklerinden daha yüksek gelir sağlıyor ve bu da, bağımsızlıklarının önünü açabiliyor. İkincisi, karma tutumyapıya geçişle birlikte hane tutumyapısının öneminin artması, kadının hane emeğini değerlendiriyor. Üçüncüsü, hizmet kesimi, kadına yeni iş olanları sağlıyor (AKB 1998: 4)- kat kat büyüyen hizmet kesimini kadınlar dolduruyor ve hizmet kesimindeki kadın oranı gün geçtikçe artıyor (AKB 1998: 40). Olumsuz iki nokta ise, Çinli kadının işten ilk atılan kesit olması ve toplumsal güvencesi olan kamu işlerine erişimlerinin daha düşük olması (AKB 1998: 5). Aslında, Banka’nın olumlu olarak saydığı ilk 3 yön, elbette olumsuz olarak değerlendirilebilir: Yine aynı rapora göre (AKB 1998: 5), Çinli kadınların çoğunluğu (yaklaşık % 80’i), kente çalışmak üzere giden erkeklerin bıraktığı tarlaları ekmekte, toprağa daha bağımlı olmaktadır. İkincisi, karma tutumyapıya geçişle birlikte, Çin kadını, kendisi ve çocukları için nitelikli eğitim ve sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılmıştır. Konuyla bağlantısı gözden kaçan ama yine aynı raporda geçen bir başka nokta ise, kadınların emeklilik yaşının erkeklere göre 5 yıl düşük olması ve ortalama yaşam sürelerinin erkeklerinkinden yüksek olması olgusudur (AKB 1998: 55). Rapor, bu verinin anlamı üstünde durmamıştır. Oysa bu veri, kadının emekli haklarının gasbedilmesi açısından daha büyük bir soygunla karşılaştığını göstermektedir: Erkek, daha uzun süre çalışıp daha önce ölmekte; daha önce emekli olup geç ölen yaşlı kadınlarsa en çok zarar gören kesit olmaktadır. Üçüncüsü, kadının hizmet kesiminde çalışması, örneğin lokantada ya da otelde çalışması, geleneksel kadın-erkek rollerinin kentlerde de sürdürülmesini getirmiştir: Hizmet kesimi, düşük geliri ve güleryüz isteyen yapısı ile, kadınların iş alanı olarak görülmektedir. Bilgi hattı (call center) işlerindeki kadın yoğunluğu da, bu noktaya bir başka örnek sayılabilir.
Bu tabloya şu verileri de ekleyelim: Çin’de okumaz-yazmazların büyük çoğunluğu kadındır (AKB 1998: vi). Dahası, Çinli kadınların üçte biri, okumaz-yazmazdır (AKB 1998: 5). Kadın okumaz-yazmazlığı oranı, erkek okumaz-yazmazlığı oranına göre daha yavaş düşmektedir (AKB 1998: 32). Çin’de, kadınlar, işgücünün yarısından daha azını temsil etmelerine karşın, işsizlerin yarısından fazlası da kadındır (AKB 1998: vi, 36). Kadınların iş bulma olasılığı, erkeklerin iş bulma olasılığından daha düşüktür (AKB 1998: 37). Çinli kadınlar, diğer birçok ülkede olduğu gibi, evlenebilecekleri ve/ ya da gebe kalabilecekleri için, sürekli işçi olarak düşünülmüyorlar. Kısa süreli sözleşmeli ve düşük ücretli Çinli bekar genç kızlar, yabancı ya da yabancı ortaklı şirketlerin işgücünün % 80 kadarını oluşturuyor. Bu işletmelerin çoğunda, kadınların hiç bir hakkı bulunmamakta ve kolaylıkla işten atılabilmekteler (AKB 1998: 37-38).
Elbette, 1949’da Çin Devrimi’nden 1978’deki karma tutumyapıya geçişe dek, kadınların koşullarında büyük ilerlemeler olmuştur: 1949’da kadınların % 90’ı okumaz-yazmazdı (AKB 1998: 5). Çin Devrimi’yle birlikte kadının işgücüne katılım oranı, % 81 ile tüm dünya ülkelerininkini aşacak biçimde rekor düzeyde idi (AKB 1998: 14). Çin Halk Cumhuriyeti’nin görsel sanat tarihi, kadınları erkeklerle eşit gören ve onları evhanımı değil işçi olarak resmeden posterlerle doludur (Cushing ve Tompkins 2007). Ancak, 1978 ve sonrası, devrimin kazanımlarını gün geçtikçe tüketmektedir.[18]
Asya’da üst düzey yönetici kadın oranında, sıralama şöyle: Filipinler (% 58), Moğolistan (% 50), Kazakistan (% 38), Tayland (% 29), Hong Kong (% 27), Brunei ve Singapur (% 26), Kırgızistan (% 25), Malezya ve Bangladeş (% 23), Vietnam (% 22), Sri Lanka (% 21), Çin (% 17), Maldivler (% 15), Kamboçya (% 14), Japonya (% 10), Güney Kore ve Nepal (% 8).[19] Filipinler’deki üst düzey yönetici oranı, dünyanın en yüksek oranı (BMKİ 2007: Dizelge 29).[20]
Profesyonel ve teknik işlerde çalışan kadın oranında ise, Asya’da en düşükler, Bangladeş (% 12) ve Nepal (% 19). Yüksekler ise, sırasıyla şöyle: Kazakistan (% 67), Filipinler (% 61), Kırgızistan (% 57), Tayland ve Moğolistan (% 54), Çin (% 52), Vietnam (% 51), Japonya ve Sri Lanka (% 46), Brunei ve Singapur (% 44). Kazakistan, Estonya’dan (% 70) sonra, Letonya (% 67) ile birlikte dünya 2.si (BMKİ 2007: Dizelge 29).[21]
Le (2006), Vietnam’da verimli karides, midye ve yengeç alanlarının, 1986’daki karma tutumyapıya geçişle birlikte, kalkınma adına, nasıl adaletsizçe bölüştürüldüğünü anlatırken, özellikle kadın-başlı hanelerin bu süreçte mülklüleştirilmeyerek mülksüzleştirilmesine dikkat çekiyor.[22] Verimli kıyı alanları, karma tutumyapıya geçiş öncesi herkesindi. Tüm köylüler, gereksinimlerine göre avlanabiliyordu. 1986’yla birlikte özel mülklük getirildi ve böylece, alanlar, köyün ileri gelenlerine bölüştürüldü. Kamu mülkü paylaştırılıp ileri gelenler mülklüleştirilirken, ileri gelenler içerisinde yer almayan kadın-başlı haneler, mülk sahibi yapılmadıkları için, mülksüzleştirilmiş oldu. Bu adaletsizlik, 2000 yılında, bir ‘toprak sahibi’nin, kendi malı olduğunu ileri sürdüğü alanda midye avlayan gebe bir kadını bayılıncaya kadar dövmesi olayının sonucu olarak su yüzüne çıktı ama kadının mülklüleştirilmesi bir çözüm olarak sunulmuyor. Çünkü devlet, Çin’de de olduğu gibi, kalkınma adına, ülkeyi, kentte ‘girişimci’lere; köyde ise yeni bitme toprak ağalarına sattı.
(Doğu) Asya’nın kalkınması ile birlikte, işgücüne daha fazla katılan kadın için temel sorulardan biri şudur: Kalkınma, kadınların koşullarını iyileştirecek midir; yoksa evişi yüküne iş yükünü ekleyerek, kadınları daha zor ve sağlıksız koşullara mı sürükleyecektir (Mitter 1999: 12). Dünya Bankası Raporu’na göre, (Doğu) Asya kalkınması, kadın için ‘zaman yoksulluğu’ kavramını getiriyor (DB 2005: 61). Kalkınma ile birlikte kadınlar, zaman açısından yoksullaşıyor. İş ve ev yükü arasında sıkışıp kalıyorlar. AB(D)’de 1960’larla birlikte gelişen, ev işinin makineleşmesi olgusu (çamaşır ve bulaşık makinesi, elektrikli süpürge vb.), (Doğu) Asya kadınının evişi yükünü elbette hafifletebilir. Ancak, (Doğu) Asyalı kadınların çoğu ve (Doğu) Asya ülkelerinin çoğu, elektronik eşya alabilecek düzeyde ücretlere sahip değiller. Özellikle bulaşık makinesi, düşük gelirli Asya ülkelerinde büyük bir lüks.
Dünya Bankası raporları, Asyalı kadınların Asya’nın dışasatım (ihracat) özel bölgelerinde ezici çoğunluğa sahip olmasından, bu, kalkınmanın büyük bir başarısıymış gibi sözediyor (bkz. DB 2005: 61). Oysa, kadınların bu bölgelerde ezici çoğunluk olması, ilerleme belirtisi değil, onların erkeklerden daha düşük ücretle ucuz işgücü olarak çalıştırılmasından kaynaklanıyor.[23]
Aslında, kalkınma, (Doğu) Asyalı kadını “eşit işe eşit ücret” ilkesine gün geçtikçe yaklaştırsa da; bu sürece, kadınların, alt düzey işlerde çalıştırılması da eşlik ediyor (DB 2005: 62). Örneğin, Tayland ve Vietnam’da, kadın inşaat işçilerinin sayısı, düşük ücret nedeniyle gün geçtikçe artmaktadır. Bu iki ülkede, kadınların inşaat işçisi olarak çalışması olgusu, ‘kadına düşük ücret’ ilkesinin, geleneksel olarak erkek işi sayılan inşaat işçiliği gibi alanları bile dişilleştirebildiğinin çarpıcı bir örneğidir. Vietnam’da turistik bölgelerde kürek çekenlerin çoğunun kadın olması da, bir yandan düşük ücretli ağır beden emeğinin dişilleşmesiyle; bir yandan da, hizmet kesiminin dişil vitrin isteğiyle açıklanabilir. Böylece, “kadın-erkek rolleri, kadının daha zayıf beden yapısından kaynaklanır” biçimindeki görüşe de bir karşıt-olgu (counterfact) gelmiş oluyor. Bu ‘kadına düşük ücret’ ilkesi, yalnızca niteliksiz işlerde görülmemekte. Wajcman ve Le (2007), yazılım şirketlerindeki kadın izlencecilerin (programcı) konumlarını inceleyerek; kadın izlencecilerin, aynı niteliklere sahip olmalarına karşın, daha alt düzey konularda çalıştırıldıklarını gösteriyor. Üstelik, bu durum, bilişim ve benzeri bölümlerden mezun olan kadın sayısının artmasına karşın böyle. Wajcman ve Le (2007), üst düzey yöneticilerin kadın izlenceci algısını da inceliyor ve yöneticilerdeki ortak algının şu olduğunu görüyorlar: “Daha düşük konumlu işleri kadınlar yapıyor çünkü onlar daha sabırlı. Üst düzey işler, mantık yürütme becerisi gerektiriyor. Bunda da erkekler daha iyi” (Wajcman ve Le 2007: 19-20). Dolayısıyla, kadın-erkek eşitliği konusunda, kadının çeşitli kesimlerdeki oranı yanında, kadının çalıştığı alanda verilen işlerin nitelik düzeyi de incelenmelidir. Ne yazık ki, bu konuda, Asya’yı bir bütün olarak değerlendirmemizi sağlayacak sayılamalar (istatistik) bulunmuyor.[24]
Asya kalkınmasının bir diğer yüzü de, Asya-içi para evlilikleri ya da daha akademik bir dille, ‘ticari evlilik göçleri’ (Lu 2005). Bugün daha kalkınmış olan Tayvan ve Güney Kore’de, yabancı gelinli evliliklerin çoğunda gelin, Vietnamlı.[25] Tayvan’da yaklaşık 120,000; Güney Kore’de yaklaşık 20,000 Vietnamlı gelin bulunmakta. Bu evliliklerin çoğu, uzun sürmüyor. Özkıyım (intihar) ve cinayetle sonuçlananları da bulunmakta (Vietnam News 2007, Vietnam News 2008, VietnamNet Bridge 2008). Kamboçya da diğer ülkelere gelin veren ülkelerden (Xinhua 2008). Dolayısıyla, Asya’daki dengesiz kalkınmanın bir sonucu da, Asya-içi çöpçatanlık şirketlerinin yaygınlaşması oldu.[26]
Yine Asya’daki dengesiz kalkınma nedeniyle, çöpçatanlık şirketlerine ek olarak, ev işçisi göçleri (örneğin Filipinler’den Hong Kong’a ve Singapur’a) yaygın olarak görülmekte ve bu da, göç alan ülkelerdeki yönetici konumdaki kadınların daha üst düzeylere çıkabilmeleri için olanak sağlamakta (bkz. Ng vd. 2002).
4) Asya Kadının Eğitim Düzeyi
Çin’de, erkek çocuğu yeğleyen ataerkil yapı nedeniyle her yıl kadın-erkek oranı düşmektedir (AKB 1998: vii; DB 2005: 62). 1978’den beri uygulamada olan tek çocuk siyasası, karma tutumyapının hortlattığı ataerkil yapıyla birlikte, kız bebekler için ağlatısal (trajik) sonuçlara yol açmaktadır. Konuyu ayrıntılandırırsak, düşen kadın-erkek oranının belli başlı 4 nedeni bulunmaktadır: Birincisi, kırsal kesimde, bebek, kız olursa, ikinci bir çocuğa yasalar izin vermediğinden, yeni doğan, kayedilmemektedir. Böylece, kız çocuğu, kimlik-kartsız büyüyerek, -okula kaydolmak gibi en temel hakkı bile içermek üzere- tüm toplumsal haklardan yoksun bırakılmaktadır. İkincisi, gebelik sırasında ultrasonla cinsiyetin belirlenebilmesi, kız bebeklerin doğumdan önce aldırılmasını yaygınlaştırmıştır. Devlet, cinsiyet belirlenimi için ultrason kullanımını ve cinsiyet nedeniyle bebek aldırılmasını yasaklamıştır; ancak, bu etkinlikler gizlice sürmektedir. Üçüncüsü, doğan kız bebekler terkedilmektedir. Çin yetimhanelerinde yüzbinlerce terkedilmiş kız çocuk bulunmaktadır. Dördüncüsü, kız bebeklerin öldürüldüğü de görülmektedir (AKB 1998: 18). Kadın-erkek oranının bu nedenlerle düşüşü, ‘evlenme çağı’ndaki erkeklerin evlenecek hanım bulmalarını zorlaştırmaktadır. Kimi bölgelerde 100 kadına 130 erkek düşüyor (Ma 2004). Öte yandan, kadın-erkek okul kayıtları arasında hala uçurum olsa da, Çin’de, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretime kayıt yaptıran kız öğrenci sayısında yıllar geçtikçe artış gözleniyor (AKB 1998: 29). Çin’de kadın emeği sömürüsü yaygınken, çocuk işçilere neredeyse hiç rastlanmıyor (AKB 1998: 29).
Kadınlarda (15 yaş ve üstü) okuma-yazma oranı en yüksek ülkeler, Orta Asya’daki eski Sovyet devletleri. En düşük okur-yazarlık oranları ise, sırasıyla, Nepal (% 34.9), Pakistan (% 35.4), Bangladeş (% 40.8), Hindistan (% 47.8), Papua-Yeni Gine (% 50.9), Laos (% 60.9) ve iç savaş nedeniyle birkaç kuşağın 1 yıl bile okula gidememiş olduğu Kamboçya’da (% 64.1) (BMKİ 2007: Dizelge 30).[27] Erkek okur-yazarlık oranıyla karşılaştırıldığında, en ilginç bulgu, Filipinler’de erkek okur-yazarlığı oranının kadın okur-yazarlığı oranından düşük olması. Filipinler, bu noktada, Asya’daki biricik örnek (bkz. dipnot 20). Orta Asya ülkelerinde ise, kadın ve erkeklerin okur-yazarlık oranları hemen hemen aynı. Pakistan, Nepal, Hindistan, Bangladeş, Kamboçya, Laos ve Papua-Yeni Gine’de, hem kadınların okuma-yazma oranı düşük hem de kadın okur-yazarlığı oranı ile erkek okur-yazarlığı oranı arasında dağlar kadar fark var. Papua-Yeni Gine ve Pakistan’ı saymazsak, elde veri bulunan 26 Asya ülkesinde, ilköğretim çağındaki kız çocuklarının % 90’ı ya da fazlası okullu. Bu oran, ortaöğretim düzeyindeki kızlar için, % 23’lere dek düşüyor. 8 ülkede, bu oran, % 52’nin altında: Pakistan (% 23), Papua-Yeni Gine (% 23), Kamboçya (% 24), Laos (% 40), Myanmar (% 40), Nepal (% 42), Bangladeş (% 48), Hindistan (% 50), Papua-Yeni Gine (% 52). Japonya’da ise ortaöğretim çağındaki tüm kızlar, okullu (BMKİ 2007: Dizelge 30).[28]
Yükseköğretimdeki kız öğrencilerin üniversite çağındaki kızlara oranı açısından sıralama şöyle: Güney Kore (% 69), Kazakistan (% 62), Moğolistan (% 54), Japonya (% 52), Kırgızistan (% 46), Tayland (% 44), Malezya (% 36). Bu oranlar, % 100’e yakın İskandinav ülkeleri değerlerine göre oldukça düşük.[29] En geridekiler ise, Kamboçya (% 2), Nepal (% 3), Pakistan ve Bangladeş (% 4), Laos (% 7), Tacikistan ve Hindistan (% 9). Üniversite çağındaki kız ve erkeklerin üniversiteli olma oranına bakıldığında ise, en yüksek değer, Maldivler’de; sonra, Brunei, Moğolistan, Doğu Timor, Kazakistan, Malezya, Kırgızistan ve Filipinler geliyor (BMKİ 2007: Dizelge 30). En düşükler ise, Tacikistan, Nepal, Kamboçya ve Bangladeş.[30] Aslında bu değerler, kadına verilen değer yanında, yükseköğretime verilen değeri de gösteriyor olabilir; çünkü kimi ülkelerde, erkeklerden iş yaşamına bir an önce atılmaları bekleniyor ve yükseköğretimin okul sonrası gelirde yaratması beklenen artış düşük olabiliyor. Örneğin, Moğolistan yükseköğretim kurumlarındaki yüksek kız oranının, erkeklerin üniversite okumalarının mesleklerine pek bir yarar sağlamamasından kaynaklandığı ileri sürülüyor (DB 2005: 64). Aynı biçimde, Çin’de, kadınlar için eğitim düzeyi, aylıklarında fark yaratırken; erkeklerde eğitimin gelir durumunda büyük fark yaratmadığı gözleniyor (AKB 1998: 35).
Sonuç
Bu çalışmada, Muhammedciler’in çoğunlukta olduğu Asya ülkelerine (Afganistan, Bangladeş, Brunei, Endonezya, Malezya, Maldivler ve Pakistan) ve Hindu dininin –Budacılık’la birlikte ya da ondan ayrı olarak- hâlâ etkili olduğu ülkeleri (Bhutan, Hindistan[31], Nepal ve Sri Lanka) incelemedik; çünkü hem yerimiz dar hem de bu iki öbek, diğer Doğu Asya ülkelerinden daha ayrı koşullar taşıdıklarından kapsamlı inceleme gerektiriyorlar. Yine toplumsal ve tarihsel koşulları oldukça farklı olduğundan, bizim ‘Güneybatı Asya ülkeleri’ olarak adlandırdığımız, egemenlerin ‘Ortadoğu’ olarak adlandırdığı bölgeyi de,[32] bu çalışmanın dışında bıraktık. Ancak, en azından şu söylenebilir: Bugün bu üç öbek ülke dışındaki en geri Doğu Asya ülkesinin kadını, bu üç öbeğin en ileri ülkesinin kadınına göre daha iyi koşullara sahiptir. Çin özgülünü dışarıda bırakırsak, dünyanın hemen hemen heryerinde varolan ücret ayrımcılığı ve seks işçiliği sömürüsü ve seks köleliği konusunda bile,[33] Doğu Asya’nın, dünyanın birçok bölgesinden farklı olmadığı görülmekte. Ancak, ilk üç öbek ülkenin kimisinde kadınların hâlâ seçme ve seçilme hakkı yok; tecavüze uğrayan kadınlar, dinsel hukuk, tanıklıklarını saymadığı için zina yapmış sayılıp hâlâ taşlanıyor ve kırbaçlanıyorlar. Seçme ve seçilme hakkına sahip Doğu Asya kadını, en azından taşlanmıyor ve kırbaçlanmıyor. Muhammedciler’in çoğunlukta olduğu Asya ülkelerinde ise, kadınların özgürlük kavgası sürüyor. Birgün onların da özgürlüklerini kazandıklarını yazabilme umuduyla çalışmamızı noktalıyoruz.
Alt Notlar
[1] Seçme hakkını önce verip seçilme hakkını daha geç veren ülkeler de bulunmakta. Bunlar hem seçme hem seçilme hakkı vermediklerinden sıralamada yer almadılar. Seçme ve seçilme hakkını birlikte verdikleri tarih dikkate alındı.
[2] Türkiye’de kadınlar için seçme ve seçilme hakkının 1934’te yasalaştığını anımsayalım.
[3] Türkiye’de ise ilk kadın milletvekili, 1935’te (BMKİ 2007: Dizelge 33).
[4] Türkiye’de ise bu oran, % 4.3. Yani resmi olarak bir İslam Cumhuriyeti olan Pakistan’ınkinden bile (% 5.6) daha geri (BMKİ 2007: Dizelge 33).
[5] ‘Millet meclisi’ ya da ‘parlamento’ anlamında.
[6] Türkiye, % 4.4’le, elimizde bu konuda veri bulunan 28 Asya ülkesinin 26’sının gerisinde (BMKİ 2007: Dizelge 33).
[7] 1990’da Türkiye ise, % 1.3 ile, bu oranda, dünyanın en geri ülkelerinin de gerisinde (BMKİ 2007: Dizelge 33).
[8] Bu geçiş süreci ile ilgili olarak bkz. Gezgin (baskıda).
[9] Bu faşist kadın algısı, Japonya’da çoğunlukla yitip gitse de, Japonya dışındaki ‘Japon kadın’ algısının değişmesi zaman alıyor. ‘Japon kadını’ ile ilgili kalıp-yargılar (stereotip) üstüne çözümleme yapacak ham bir metin bulmak zor; ancak, Türkiye’de erkek-egemen sohbetlerde, ‘Japon kadını’nın hala en edilgen biçimde resmedildiği biliniyor. Belki bu algıda, Japon kadınını bir robotla özdeşleştirerek, erkek-egemen bir iyidüş (ütopya) yaratan, Kemal Sunal’lı ve Fatma Girik’li ‘Japon İşi’ (1987) adlı filmin de rolü olabilir. Bu nokta, filmlerin kalıp-yargıları biçimlendirmedeki etkileri üstüne kapsamlı bir kaynak taraması gerektirdiğinden burada duruyoruz. Bugün Japonya, erkek-egemen toplum yapısını korumakla birlikte, kadınların çoğunluğunun hiç de edilgen olmadığı bir toplumdur.
Yalnızca ‘Japon kadını’ için değil ‘(Doğu) Asya kadını’ için genel olarak varolan edilgen temsil, sanıldığının tersine, Asya’nın ekinsel (kültürel) bir niteliği değildir; temsil, Asya toplumlarının çoğunlukla köylü toplumu olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki bir köylü kızının dünyaya bakışıyla bir (Doğu) Asyalı köylü kızının dünyaya bakışı arasında, gerçekte, büyük farklar bulunmamaktadır. Kente göçle birlikte, birbirini tutmak ya da hemşehrilik/ kayırıcılık (favoritism), toplulukçuluk (communitarianism), ortaklaşacılık (collectivism), yüzyüze ilişkilerin önemi gibi köylü değerleri, yanılgılı ve yüzeysel olarak, ‘Asya’nın ekinsel değerleri’ olarak adlandırılmaktadır. Bu yakıştırmalar, Türkiye’de ‘gecekondu yaşantısı’nı ‘en has Türklük biçimi’ olarak görmekle eşdeğerdir. (Doğu) Asya’da kente birlikte göçle süren bu köylü değerleri, kent değerleri karşısında zaten zamanla sönümlenmektedir. Bu, elbette ayrı bir uzun makalenin konusu…
[10] Japonya’da yalnızca kadınların binebildiği kadın halktaşırları (otobüs) yaygın; kadınları saldırganlardan koruyan sıkacaklar da (sprey) yaygın; ancak bu, Japonya’da kadının durumunun iyi olduğunu göstermiyor; tersine, kadın halktaşırlarının varlık nedeni, toplutaşımada elle ve bedenle tacizin yaygın olması (Lewis 2004). Japonya, Asya’daki en ‘kalkınmış’ ülke olarak, taciz sıklığında tüm Asya ülkelerini büyük aralarla geride bırakıp ABD ile yarışıyor.
[11] Daha sonra ayrı bir çalışmada incelenmek üzere şöyle bir açıklama getirilebilir: Benazir Bhutto’nun seçilmesi, Pakistan’ın kadın hakları konusunda iyi bir karnesi olmasından kaynaklanmıyor (tersine, çok kötü bir karnesi var); Bhutto ailesi üyesi olmasından ve ataerkil toplumun baskısı altında kırbaçlanan ve taşlanan Pakistan kadınının seçme hakkının olmasından kaynaklanıyor. Kadınlar ağır baskı altındalar ama bir kadını seçme hakları var. Kurtuluşları için belki de kadınları seçiyorlar. Bhutto’nun kadınlar içindeki oy dağılımını incelemek gerekiyor. Bangladeş’te kadın başbakanların seçilmesi de belki aynı nedene bağlanabilir.
[12] Hindistan’ın bugünkü başbakanı değil ama devlet başkanı -2007’den beri- bir kadındır: Pratibha Devisingh Patil (d. 1934). Ancak Patil’in devlet başkanlığı, eş-baba durumundan olmadığı için, ana-metin içinde anmadık.
[13] Rajiv Gandhi de 1991’de bir suikastle öldürülüyor.
[14] Derichs vd. 2006, eş-baba ilişkisinden edindikleri simgesel sermayeyi pek önemsemeyerek, son dört kadın yöneticinin (Aung San Suu Kyi, Wan Azizah, Park Geun-Hye ve Makiko Tanaka’nın) ahlak söylemlerini inceliyor.
[15] Dünyanın en köylü toplumunun bir Asya ülkesi olan Bhutan olduğunu (nüfusun % 88.9’u köylerde yaşıyor) yeri gelmişken anımsatalım (Gezgin 2008ç).
[16] Bu savı sınamak için, kapsamlı alan araştırmaları gerekiyor.
[17] Aynı verilere göre, Türkiye’de kadınların yaklaşık yarısı, tarım kesiminde. İşleyim ve hizmet kesimlerinde erkek oranı, kadın oranından yüksek. Kadın oranı, bir tek tarım kesiminde erkek oranından yüksek (BMKİ 2007: Dizelge 31).
[18] 1978 sonrası Çin’le Sovyet sonrası Rusya, kadının gerileyen konumu açısından birbirine çok benziyor. Sovyet sonrası Rusya’da, 1978 sonrası Çini’nde olduğu gibi, ilk işten atılanlar kadınlar oldu. Bunun temel nedenlerinden biri, kadınların doğum izni gibi doğal haklarının, şirketlerin giderini arttırarak kârını düşürmesi. İki ülkede de işsizlerin çoğu kadın. İki ülke de, seks işçiliğinin patlak vermesine tanık oldu. Ne de olsa da, sermaye düzeni, Veena’nın (2007: 98) da belirttiği gibi, metalaştırmada sınır tanımayıp kadın bedenini de bir gelir kaynağına dönüştürüyor. Ancak, Çin’de seks işçiliği, Rusya’daki kadar büyük bir oyluma sahip değil.
[19] Türkiye ise (% 7), bu oranda, Papua-Yeni Gine’nin de Bangladeş’in de gerisinde (BMKİ 2007: Dizelge 29).
[20] Filipinler’in, siyasal katılım ve üst düzey yönetici oranındaki dikkate değer ileriliği, açıklama gerektiriyor: Yerli Filipin toplulukları, ataerkil değildi; kadınların çeşitli hakları bulunmakta idi (Bansa 2008). Bu ataerkil olmayan toplum yapısı, İspanyol sömürgecilerinin Katolikleştirme etkinlikleriyle bastırılmıştır. İspanyol sömürgecilerinin etkin siyasaları nedeniyle, bugün Filipinler’in çoğunluğu Katolik’tir. Bugün Filipinler’de Katolik dinin baskısı nedeniyle doğum denetim hapları kullanımı engellenmekte; bu nedenle, Filipin kadınının doğum üstündeki denetim alanı daraltılmaktadır (DB 2005: 63). 1571’den 1898’e dek İspanya; 1898’den 1946’ya dek ise ABD sömürgesi olan ülkede, Amerikan düzeni, İspanyol düzeniyle karşılaştırıldığında, kadınlara daha olumlu bir ortam hazırladı. İspanyol sömürgeciliği öncesi eski toplumun izleri günümüzde hâlâ görülebilmektedir. Eski toplumun izleri, belki de, yukarıdaki olumlu kadın oranlarında da kendini göstermektedir.
[21] Türkiye ise, % 40 ile, bu 11 Asya ülkesinden geride (BMKİ 2007: Dizelge 29).
[22] Scott (2003), kadın-başlı hanelerin mülklüleştirilmeyerek mülksüzleştirilmesi süreci üstüne, bu haneler arasındaki farklara odaklanarak daha ayrıntılı bir bakış sunmaktadır. Ancak, çalışmamız, özel olarak Vietnam üstüne değil Doğu Asya üstüne olduğu için, Scott’un ayrıntı incelemesini burada irdelemiyoruz.
[23] Görüldüğü gibi, Asya’nın birçok ülkesinde, çocuk büyütme, temel olarak annenin görevi sayıldığı için, kadınlar, evhanımı olmaya özendiriliyor. Gerçekte, dünyanın sanal ağlarla bağlanması, evhanımı Asyalı kadınların yararına bir gizilgüç (potansiyel) taşımakta: Ağ’lanma (sanal bağlantıların yaygınlaşması) ile birlikte, evden iş yapma seçeneği, yaygınlaşmış durumda. Evhanımları da, kılgısal (teknik) eğitim alırlarsa, evden ağsayfası (website) tasarlayabilir ve benzeri işler yaparak, en azından kendilerini geçindirebilecek bir gelire ulaşabilirler. Bu, elbette yalnızca bir öneridir. Uygulamada geçerliliği ya da geçersizliği görülecektir. Ayrıca, sanal ortamda, takma ad alma olanağı nedeniyle, kadın-erkek ayrımı da bir ölçüde ortadan kalkmaktadır. Bu da, ayrı bir görgül (empirik) çalışma konusu.
[24] Yine bu bağlamda, ‘beyaz yakalı ve mavi yakalı işçi’ ayrımına ek olarak, toplumun ‘kadın işi’ olarak gördüğü hemşirelik, sekreterlik ve öğretmenlik vb. meslekler için kullanılan ‘pembe yakalı işçi’ tanımını belki de yeniden düşünmek gerekiyor: Kalkınma, ‘pembe yakalı işçi’ tanımını genişletiyor ama onun içeriğini, diğer bir deyişle kapsama alanını az-çok koruyor; çünkü ataerkil işbölümüne dayanıyor. Kimbilir, düşük ücret nedeniyle gün geçtikçe dişilleşen inşaat işçiliği de belki birgün ‘pembe yakalı’ tanımı altına girecek… Belki de, ‘pembe yakalı işçi’ tanımı, kadınların çoğunluk olduğu tüm düşük ücretli işler için kullanılmaya başlanacak.
[25] Elbette, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)-Tayvan evliliklerini saymazsak. Zaten kimi araştırmacılar, ÇHC-Tayvan evliliklerini yabancıyla evlilik değil, eyaletler-arası evlilik sayıyor (bkz. Lu, 2005).
[26] Tayvan’a giden Asyalı (özellikle Güneydoğu Asyalı) gelinlerin ve onların gidişini sağlayan çöpçatanlık şirketlerinin kapsamlı bir çözümlemesini Lu (2005) sağlamakta.
[27] Türkiye’de bu oran, % 79.6. Yani Myanmar’ı da (% 86.4) içermek üzere üzere 16 Asya ülkesinin oranlarının gerisinde (BMKİ 2007: Dizelge 30).
[28] Türkiye, ortaöğretim çağındaki kızların yalnızca % 68’inin okullu oluşuyla, tüm Orta Asya ülkelerini, Vietnam’ı, Tayland’ı ve Hindistan’ı içermek üzere 16 Asya ülkesinin gerisinde (BMKİ 2007: Dizelge 30).
[29] Türkiye’de ise bu oran, % 26. Dolayısıyla Türkiye, 7 Asya ülkesinin gerisinden kalıyor (BMKİ 2007: Dizelge 30).
[30] Türkiye, bu oranda, 16 Asya ülkesinden geride (BMKİ 2007: Dizelge 30).
[31] Hindistan, kadınlar üstünde büyük baskıların olduğu 1.134 milyar nüfuslu bir dev ülke. Ülkede, Hindu çoğunluğunda çeyiz uygulaması, yasadışı olmasına karşın hâlâ yaygın. Gelin, evlenirken eve çeyiz getiriyor. Daha fazla çeyiz almak için, erkekler, gelinden hoşnut kalmadıklarını ileri sürerek, evliliğin ilk yıllarında geline baskı yapıyorlar. Gelinin bu nedenle yakılması ve işkence görmesi bile, günlük olay. Kadını koruma amaçlı olarak ‘çeyiz-karşıtı yasalar’ konulmuş durumda. Bu yasalar, kadının maruz kalacağı şiddeti önlemeyi amaçlıyor; ancak, çok sayıda kadın, bir kez boşanmaya karar verdi mi, bu yasayı kötüye kullanıyor ve şantaj aracı yapıyor (Dhillon 2003, The Times of India 2002). Bu olgu, uluslararası boyut da kazanmış durumda: Hindistanlı gelin alan ABD’liler, Hindistan’da eşlerinin isteklerini yerine getirmeyince, ‘çeyiz için şiddet kullanmak’tan gözaltına alınıp yargılanabiliyor ve el altından para ödeyerek işin içinden çıkıyorlar (Tsering 2005). Boşanmak için gelini yakan erkek sayısı, Hindistan’da oldukça yüksek! (Ash 2003). Birleşmiş Milletler’in Hindistan raporunu (BM 2001) üstünkörü incelemek bile, Hindistan’da kadının içler acısı durumunu gözler önüne seriyor.
[32] “çünkü Mezopotamya, yalnızca AB(D)’den bakınca doğuda ve ortada sayılır” (Gezgin 2008d).
[33] Ne yazık ki bu konuyu da yer darlığı nedeniyle ele alamadık. Veena (2007), Tayland’da seks işçiliğinin ağbağın (internet) yaygınlaşması ile önemli bir dönüşümden geçtiğini bildiriyor. Veena’nın bu çalışması, seks işçiliği ile kalkınma ilişkisi açısından çok önemli bir kaynak ve bu nedenle, konumuzla doğrudan ilgili. Dolayısıyla, bir dipnotla da olsa, bu konuya değinmek gerekiyor: Veena (2007), araştırmasında, genç ve orta kuşak seks işçileri arasında farklara rastlıyor. Eğitimsiz olan orta kuşak, çocuğuna bakmak için seks emeği satarken; çoğunlukla öğrenci olan genç kuşak, yaşıtlarının lüks markalı yaşam düzeyini tutturabilmek için seks emeği satıyor. Orta kuşak seks işçiliği, Tayland’a dayatılan köyleri unutma tabanlı kent kalkınmasının ürünü; çünkü yatırım yapılmayan köylerde iş bulamayıp kente göçen, ancak eğitim olanağı sağlanmamış kuşağın bir temsili. Genç kuşak seks işçiliği ise, tüketim toplumunun doğrudan bir ürünü: Daha pahalısını tüketmek için, kendini tükettirmek… Bu ikisinin dışında 3. bir öbek, temizlikçilik gibi işlerde düşük ücret alan kentli işçiler. Bunların bir bölümü, düşük ücret almaktansa, kolay ve hızlı kazanç yolu olarak seks emeği satmaya başlıyor.
Ağbağ üstünden yapılan seks ticaretinin, çevrimdışı (off-line) seks ticaretinde aracının (‘pezevenk’) eline geçen aracı parasının (komisyon) seks işçilerine kalmasını sağlayışını, Veena (2007), kılgıyapının (teknoloji) seks işçileri üzerindeki olumlu bir etkisi olarak görüyor. Ayrıca, ağbağ, geçimini seks işçiliğinden kazanmak durumunda olan kadınları, aracının baskısından ve seks köleliğinden kurtarıyor. Çevrimiçi (online) seks ticareti yapan seks işçilerinin, aracı parası ödemedikleri için ve gelirleri daha yüksek olduğu için, bir dükkan açacak kadar sermaye biriktirip seks işini bırakma şansı da daha yüksek. Yeni kuşak seks işçileri, eski kuşaklara göre daha şanslı. Bu, yine ayrı bir makale konusu.
[31] Hindistan, kadınlar üstünde büyük baskıların olduğu 1.134 milyar nüfuslu bir dev ülke. Ülkede, Hindu çoğunluğunda çeyiz uygulaması, yasadışı olmasına karşın hâlâ yaygın. Gelin, evlenirken eve çeyiz getiriyor. Daha fazla çeyiz almak için, erkekler, gelinden hoşnut kalmadıklarını ileri sürerek, evliliğin ilk yıllarında geline baskı yapıyorlar. Gelinin bu nedenle yakılması ve işkence görmesi bile, günlük olay. Kadını koruma amaçlı olarak ‘çeyiz-karşıtı yasalar’ konulmuş durumda. Bu yasalar, kadının maruz kalacağı şiddeti önlemeyi amaçlıyor; ancak, çok sayıda kadın, bir kez boşanmaya karar verdi mi, bu yasayı kötüye kullanıyor ve şantaj aracı yapıyor (Dhillon 2003, The Times of India 2002). Bu olgu, uluslararası boyut da kazanmış durumda: Hindistanlı gelin alan ABD’liler, Hindistan’da eşlerinin isteklerini yerine getirmeyince, ‘çeyiz için şiddet kullanmak’tan gözaltına alınıp yargılanabiliyor ve el altından para ödeyerek işin içinden çıkıyorlar (Tsering 2005). Boşanmak için gelini yakan erkek sayısı, Hindistan’da oldukça yüksek! (Ash 2003). Birleşmiş Milletler’in Hindistan raporunu (BM 2001) üstünkörü incelemek bile, Hindistan’da kadının içler acısı durumunu gözler önüne seriyor.
[32] “çünkü Mezopotamya, yalnızca AB(D)’den bakınca doğuda ve ortada sayılır” (Gezgin 2008d).
[33] Ne yazık ki bu konuyu da yer darlığı nedeniyle ele alamadık. Veena (2007), Tayland’da seks işçiliğinin ağbağın (internet) yaygınlaşması ile önemli bir dönüşümden geçtiğini bildiriyor. Veena’nın bu çalışması, seks işçiliği ile kalkınma ilişkisi açısından çok önemli bir kaynak ve bu nedenle, konumuzla doğrudan ilgili. Dolayısıyla, bir dipnotla da olsa, bu konuya değinmek gerekiyor: Veena (2007), araştırmasında, genç ve orta kuşak seks işçileri arasında farklara rastlıyor. Eğitimsiz olan orta kuşak, çocuğuna bakmak için seks emeği satarken; çoğunlukla öğrenci olan genç kuşak, yaşıtlarının lüks markalı yaşam düzeyini tutturabilmek için seks emeği satıyor. Orta kuşak seks işçiliği, Tayland’a dayatılan köyleri unutma tabanlı kent kalkınmasının ürünü; çünkü yatırım yapılmayan köylerde iş bulamayıp kente göçen, ancak eğitim olanağı sağlanmamış kuşağın bir temsili. Genç kuşak seks işçiliği ise, tüketim toplumunun doğrudan bir ürünü: Daha pahalısını tüketmek için, kendini tükettirmek… Bu ikisinin dışında 3. bir öbek, temizlikçilik gibi işlerde düşük ücret alan kentli işçiler. Bunların bir bölümü, düşük ücret almaktansa, kolay ve hızlı kazanç yolu olarak seks emeği satmaya başlıyor.
Ağbağ üstünden yapılan seks ticaretinin, çevrimdışı (off-line) seks ticaretinde aracının (‘pezevenk’) eline geçen aracı parasının (komisyon) seks işçilerine kalmasını sağlayışını, Veena (2007), kılgıyapının (teknoloji) seks işçileri üzerindeki olumlu bir etkisi olarak görüyor. Ayrıca, ağbağ, geçimini seks işçiliğinden kazanmak durumunda olan kadınları, aracının baskısından ve seks köleliğinden kurtarıyor. Çevrimiçi (online) seks ticareti yapan seks işçilerinin, aracı parası ödemedikleri için ve gelirleri daha yüksek olduğu için, bir dükkan açacak kadar sermaye biriktirip seks işini bırakma şansı da daha yüksek. Yeni kuşak seks işçileri, eski kuşaklara göre daha şanslı. Bu, yine ayrı bir makale konusu.
Kaynakça
Ash, Lucy. 2003. “India’s Dowry Deaths”.
Asya Kalkınma Bankası (AKB). 1998. Country Briefıng Paper: Women in the People’s Republic of China.
Bansa. 2008. “The role and status of the Filipina”.
BBC Haber. 2004. “Bangladesh law boosts women MPs”.
Birleşmiş Milletler (BM). 2001. Women in India: How Free How Equal?
Birleşmiş Milletler Kalkınma İzlencesi (BMKİ). 2007. Human Development Report 2007/2008.
Cushing, Lincoln ve Tompkins Ann. 2007. Chinese Posters – Art from the Great Proletarian Cultural Revolution. San Francisco: Chronicle Books.
Derichs, Claudia, Fleschenberg, Andrea ve Hüstebeck, Momoyo. 2006. “Gendering Moral Capital: Morality as a Political Asset and Strategy of Top Female Politicians in Asia”, Critical Asian Studies 38(3): 245-270.
Dhillon, Amrhit. 2003. “Bitterness of Wives Leads to Abuse of India’s Anti-dowry Laws”. The Observer, New Delhi.7 Temmuz.
Dünya Bankası (DB). 2005. East Asia Update, April 2005: East Asia’s Dollar Influx – Signal for Change. Special Focus: Gender Equality in East Asia.
Gezgin, Ulaş Başar. 2009. “Çin ve Vietnam’da Yeni-serbestçilik ve Direniş”. Barış Çoban (der.) Küreselleşme, Direniş, Ütopya – Yeni Toplumsal Hareketler: Küreselleşme Çağında Toplumsal Muhalefet içinde. İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Gezgin, Ulaş Başar. 2008a. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (39): Dünden bugüne Filipinler-2…”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 200, 4 Mayıs.
http://evrensel.net/ekhaber.php?haber_id=30172
Gezgin, Ulaş Başar. 2008b. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (39): Dünden bugüne Filipinler-3…”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 201, 11 Mayıs.
Gezgin, Ulaş Başar. 2008c. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (31): Dünden bugüne Endonezya…”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 187, 3 Şubat.
Gezgin, Ulaş Başar. 2008ç. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (45): Vietnam’da Eğitim ve Toplum”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 205. 8 Haziran.
Gezgin, Ulaş Başar. 2008d. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (44): Sayılarla Asya ve Çin”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 204. 1 Haziran.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007a. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (19): Asyacılık üstüne”. Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 178, 25 Kasım.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007b. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta(2): Asya basınında Türkiye’deki seçimler ve dahası…”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 161, 29 Temmuz.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007c. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (18): Laiklikleriniz itinayla suistimal edilir”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 177, 18 Kasım.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007ç. “(Asya-Pasifik’te Bu Hafta (29)) ABD’nin düşmüş piyonu (Bhutto)”, Evrensel Gazetesi, 29 Aralık.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007d. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (15): Dünden bugüne köhne Burma-1”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 174, 28 Ekim.
Gezgin, Ulaş Başar. 2007e. “Asya-Pasifik’te Bu Hafta (16): Dünden bugüne köhne Burma-2”, Evrensel Gazetesi Evrensel Hayat Eki, 175, 4 Kasım.
Gills, Dong-Sook S. 2002. “Globalization of production and women in Asia”, The ANNALS of American Academy of Political and Social Science 581: 106-120.
Hirschman, Charles ve Nguyen, Huu Minh. 2002. “Tradition and Change in Vietnamese Family Structure in the Red River Delta”, Journal of Marriage and Family 64: 1063-1079.
Kelkar, Govind ve Nathan, Dev. 2002. “Gender Relations and Technological Change in Asia”, Current Sociology 50: 427-441.
Le, Thi Van Hue. 2006. “Gender, Doi Moi and Mangrove Management in Northern Vietnam”, Gender, Technology and Development 10: 37-58.
Lewis, Leo. 2004. “All-women trains are only way to defeat Tokyo bottom pinchers”, The Times. 24 Kasım.
Lu, Melody Chia-Wen. 2005. “Commercially Arranged Marriage Migration: Case Studies of Cross-border Marriages in Taiwan”, Indian Journal of Gender Studies 12: 275-303.
Ma, Guihua. 2004. “Checking imbalance in gender ratio”. China Daily. 26 Mayıs.
Mitter, Swasti. 1999. “Globalization, Technological Changes and the Search for a New Paradigm for Women’s Work”, Gender, Technology and Development 3: 1-17.
Ng, Catherine W., Fosh, Patricia ve Dawn, Naylor. 2000. “Work-Family Conflict for Employees in an East Asian Airline: Impact on Career and Relationship to Gender,” Economic and Industrial Democracy 23: 67-105.
Scott, Steffanie. 2003. “Gender, Household Headship and Entitlements to Land: New Vulnerabilities in Vietnam’s Decollectivization”, Gender, Technology and Development 7: 233-263.
The Times of India. 2002. “Some Brides are ‘Villains’, not Victims: Lawyers”.
Tsering, Lisa. 2005. “Indian Husbands Fall Victim to Dowry-Immigration Fraud”.
Vietnam News. 2008. “Centres Prep Women to be Korean Brides”. Vietnam News. 7 Nisan.
Vietnam News. 2007. “Forum Tackles Korea-VN Intermarriage Issues”. Vietnam News. 26 Kasım.
VietnamNet Bridge. 2008. “Murdered Bride’s Family to Appeal Korean Court’s Verdict”.
Wajcman, Judy ve Le, Anh Pham Lobb. 2007. “The Gender Relations of Software Work in Vietnam”, Gender, Technology and Development 11: 1-26.
Wikipedia. 2008a. “Kuzey Kore’de Kadın”
Wikipedia. 2008b. “Güney Kore’de Kadın”
Xinhua. 2008. “Cambodia to Establish Law for Marriage with Foreigners”. Xinhua. 6 Mayıs.
Kaynak: Ulaş Teori, 07 Eylül 2010 Salı, Ho Çi Min Kenti, Vietnam