İbrahim Alâettin Gövsa
Eski İstanbul efendisinin ölümünü gazeteler ‘vefat’ sütunlarında yazmadılar. Çünkü o bir kişi değil, bir tiptir. Eski Türk centilmenliğinin örneği odur denilebilir.
Soyca, belki İstanbul’a mensup değildir; belki orada da doğmamıştır. Aslı Anadolu köylüsü, bilemedik, Anadolu kasabalısı olabilir. Hatta yalnız çocukluğunu değil, gençliğinin bir kısmını da ülkenin başka yerlerinde geçirmiş bulunabilir. Fakat İstanbul efendisi, geçen yüzyıla kadar, İstanbul’da toplanmış olan seçme Türk toplumunun damgasını almıştı.
Onun tutumu gerçekten dürüst ve ölçülü nezakettir. Bundan dolayıdır ki İstanbul efendisi daima ve herkes tarafından saygıya hak kazanır. Onun sözü, sohbeti her vakit yerinde, davranışları ölçülüdür.
İstanbul efendisi, uzaktan yakından, muhakkak Saray’a ya da Babıâli’ye mensup bulunan rütbeli ve nişanlı bir adam sanılmamalıdır. Bazen çarşı içinde küçük bir dükkânın veya Bedesten’de bir antikacı camekânının sahibidir o. Asmaaltı’nda orta halli bir tüccar ya da kalemlerden birinde orta halli bir memur da olabilir.
Onun rütbesi, haysiyeti, onuru ve nişanı da içten ve özden nezakettir. Unvanı belki paşa, bey, hatta ağadır. Fakat her halinde öyle bir ‘efendilik’ vardır ki, bu bütün dünyevî unvan ve nişanlarının itibarından çok daha üstündür.
İşte eski İstanbul efendisi, hemen hemen, buydu! İstanbul efendisi, İstanbul’un şık beyi, züppe beyi ya da külhanbeyi değildir.
Onun ne giyim kuşamında, ne de kimliğinde ölçüsüz ve savruk bir yön bulunur. İstanbul efendisi herkesin yaşına ve seviyesine göre sözünü ve davranışını tartmasını bilir. Çevresine muhakkak saygı duygusu veren bu hal, bir çeşit seçkinlik terbiyesinin meydana getirdiği bir soyluluk sonucudur.
İstanbul efendisi, nazik olmakla birlikte, onurunu korumak gerektiği vakit – gerektiğinde- sözünü esirgemez ve sertçe davranmayı da bilirdi. Saray ve Babıâli’nin, vaktiyle tanınmış İstanbul efendilerine büyük değer verip saygı göstermesi bundandır.
Bugünkü nesil, ayağı kaloşlu, sırtı İstanbulinli, Hama kumaşından mintan giyen, ağır ağır yürüyen, ağır ağır konuşan eski İstanbul efendisinden elbette çok uzaktır.
O tip, aramızdan ayrılmıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu elektrik ve motor çağında onun geri dönmesi de düşünülemez.
Ancak, etrafımızda ilk tanıdığıyla senli-benli olan, sözlerini tartmayı bilmeyen, saygısız ve ölçüsüz, patavatsız ve duygusuz insanlara rastladıkça eski İstanbul efendisinin ölçü karakterine, ince ve ağırbaşlı nezaketine özlem duymamak da elden gelmiyor.