Atila Özer
“Mizah: Geçmişi, geleceği ile zaman içindeki halkın ortak sağduyusunun öncüsü olarak ‘gülünç’ olmaktan kurtarır toplumunu. Yönetici ile yönetilenin amaçta ve araçta birlik olmasını sağlayan çağdaş toplumun ön koşullarını hazırlar ve bu işlevini büyük bir alçakgönüllülükle gülümseyerek yerine getirir.”(1)
Mizah anlayışını kendi cümleleriyle yukarıya aldığım 1950 Kuşağı’nın önde gelen karikatürcüsü Ali Ulvi Ersoy artık yaşamıyor. 30 Ocak 1998 de aramızdan ayrılan Ali Ulvi, Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordu.
O, Cumhuriyet gazetesinde 1950 yılından beri günlük karikatürler çizerek adeta gazetenin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Dünyanın hiçbir yayın organında böyle bir çalışan var mıdır acaba? Cumhuriyet’teki çalışmasına sadece 1957-59 arası Amerika’ya gittiği için ara verdi. Ona zaman zaman bazı büyük gazetelerden transfer teklifleri de geldi, Cumhuriyet’teki kazandığından kat kat fazla paralar teklif edildi. O ise “Cumhuriyet dışında benim mizah anlayışıma uyacak gazete göremiyorum” diyerek bu teklifleri hep geri çevirdi.
Ali Ulvi Ersoy; her konu ile ciddi olarak ilgilenen, merak ettiği her konuyu araştıran ve sürekli kitap okuyan bir kişiydi. Moleküler biyoloji, atom fiziği, felsefe, ekonomi, tarih, din, sosyoloji, sanat… Tüm bu alanları kapsayan kitapları okur ve ilgilenen birini bulunca ayrıntılarıyla tartışırdı. O, “karikatür sanatçısının bu konuları çok iyi bilmesi gerekir” derdi.
Pek çok kişi eğik-bükük çizimleri, anatomisi bozuk tipleri dergi ve gazetelerde görünce, karikatür çizmenin ne kadar basit olduğunu, bu işi herkesin yapabileceğini söylemeye cesaret edebilir. Oysa sayfalar dolusu kağıda binlerce sözcükle yazılan bir makale yerine geçebilecek o çizgiler; her babayiğidin harcı değildir. Öyle olsaydı, bu gün dünyada profesyonel anlamda karikatür çizenlerin sayısı 5000 civarında kalmazdı.
Ali Ulvi Ersoy’un kum saati ile ilgili bir karikatürü yayınlanmıştı. Bu karikatürden yola çıkarak Melih Cevdet Anday Cumhuriyet gazetesinde bir yazı yazdı.(2) Yazı; hem Ali Ulvi’nin karikatürünü çözümlemeye çalışıyor, hem de devekuşu ile kum arasındaki ilişkinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışıyordu. “Çölde zamansızlığı simgeleyen kum, bir tuhaf ölçeğin buyruğunda zamanın ta kendisi olup çıkıyor ve şimdiye değin boş yere alay edilen, ne kuş ne deve, bir hayvan, kumun bu başdöndürücü nitelik değiştirmesi karşısında, varlığının gerçek özünü yitiriyor…
“…Gözümüzün önünde pek açıkça olanı biteni göremeyiz biz, çünkü kum fırtınası gibidir olaylar, yüzümüzü örter. Sanatçı onları zamanın hunisine koydu mu, gözümüz açılır. Abartma değil, indirgeme. Karikatür bu indirgemeyi en iyi başaran sanattır bence.”
Kısa bir alıntı yapılan bu makalenin tamamı binyüz yetmiş sözcükten oluşmaktadır. 12 punto büyüklüğünde bir yazı ile normal kitap boyutundaki bir sayfaya ortalama 250 sözcük sığdığına göre, bu yazı 4.5 sayfa demektir. Ali Ulvi, Melih Cevdet’in 4.5 sayfada anlattığı konuyu, karikatürle yarım sayfaya sığdırabilmiştir.
Günümüzde karikatürü ikiye ayırarak değerlendirmek doğru olur. İlki; yazısı bol, abartılı, eğlenceye yönelik, kalıcılığı olmayan mizah dergilerinde örnekleri çok olan tür, ikincisi; yazısız, fazla abartmayan, güldürmekten çok düşündürmeye yönelik çizilen, uzun ömürlü “sanat karikatürü” diyebileceğimiz tür. Buna kimileri “Humoristik Desen”, kimileri de “Grafik Mizah” adını vermektedir. Ali Ulvi Ersoy daha çok ikinci türden karikatür çizen bir sanatçıydı. Üstelik gazete karikatürcüsü olmanın verdiği dezavantajdan bile fazla etkilenmiyordu. Onun Cumhuriyet gazetesinde çizdiklerinin bir bölümünü bile izleyenler, (elli yıldır çizdiklerinin tümünü izlemeye gerek olmadan) ne denli derin düşüncelere sahip bir kişilik olduğunun farkına varacaklardır.
Ali Ulvi Ersoy, karikatürü diğer sanat kollarından daha ayrıcalıklı görmüştü hep. “Sanatta biçim, sadece bir istif, bir yerleştirmedir. Daha sağlam ve kapsamlı deyimle ‘kurgu’dur. Sanatta öz ise, konu ya da anlatılan şey değil, sadece ve sadece sanatçının konusunu algılayışıdır. İçerik de sanatçının konusundan aldıkları ile konusuna kattıkları. O kadar. Gelelim karikatüre. Karikatürcü önce konusunu ‘mizah’la biçimlendirir. Sonra da mizahla biçimlenen konuyu ikinci kez çizgiyle biçimlendirir. Birinciye ‘iç biçim’, ikinciye ‘dış biçim’ diyelim. Kalıcı anlamdaki iyi karikatürde bu iki biçim amaçtır. Yani kalıcı karikatür kendi dört köşesi içinde, kendi mizah ve çizgi ögeleri arasındaki ilişkiden, anlatış biçiminden alır güzelliğini. Bu yüzden kalıcıdır.”(3)
Onu karikatürleriyle tanıyanlar kuşkusuz hep takdirle anacaklardır. Oysa insancıl yanıyla yüz yüze gelenler, onun felsefesini, olayları yorumlayışını, ilgi alanlarını doğrudan kendi ağzından öğrenenler hayranlıklarının ne denli katmerleştiğini farkedip, bir başka türlü anacaklar. Ben onu yüz yüze tanıyanlardan biriyim. Bu biçimiyle tanımanın zevkini, gururunu tatdığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Onu ilk kez Eskişehir’e geldiğinde tanımıştım. Anadolu Üniversitesi’nin daveti üzerine gelip bir de konuşma yapmıştı İletişim Fakültesi öğrencilerine. Sonra Ankara’da “Yılın Karikatürcüsü” seçildiği zaman biraradaydık. Dört gün boyunca birçok özelliğini gördüm. Evinde yıllarca tuttuğu, bir iki arkadaşıyla birlikte gerçekleştirdiği çizgi filmlerini Anadolu Üniversitesi’ne vermek istediğini söylemişti. Üniversitemizi çok beğendiğini, karikatür ve çizgi filmin ders olarak üniversite öğretim programına alınmasından duyduğu mutluluğu belirtmişti. Üniversitemize verdiği filmler, ulusal çizgifilm tarihimiz için önemli belge niteliği taşımaktadır.
Ali Ulvi Ersoy; çizginin şairiydi. Çizginin şiirini yaratıyordu. “Şiir; bilinen sözcüklerle, bilinmeyen sözler yaratma sanatıdır” demiş Melih Cevdet. Oysa sözcükler üzerinde oynayarak sanat yaptıklarını belirten çok insan var ortalıkta. Karikatür de öyle. Kimileri çizgi ile oynuyor, Ali Ulvi’ler ise bunun sanatını yapıyor.
Ali Ulvi Ersoy yine de çizdiği karikatürlerin tamamının sanat eseri olmadığına inanıyordu. Özellikle günlük bir gazetede her gün sanat yapmanın olanaksızlığından söz ediyordu. “Karikatür; bir grafik sanatıdır. İtinalı çizgi ister, iyi bir kurgu ister” derdi. “Benim yapmak istediğim, karikatüre kalıcı bir şey yüklemek. Yani mizah ve resim sanatının getirdiği ilkelerle geleceğe kalacak bir mizah yapmak… “O bunları söylüyordu ama gelecek için bir kitap bile yayınlayamamıştı. Yaşamı boyunca hiç kişisel sergi açmamıştı. Neredeyse gazete sayfalarında kaybolup gidecekti. 1996 yılında Karikatür Vakfı, onu “Yılın Karikatürcüsü” seçti ve bir kitabını yayınladı. Şimdi elde kalan yalnızca o kitap…
“İyi karikatürlerimi seçip kitap yapmam gerek” diyordu. “Daha zaman var, yaparız” diyerek tüm teklifte bulunanları geri çeviriyordu. Galiba öleceğini hiç düşünmüyordu. Çizecekleri bitmemişti daha…
O, artık yok. Cumhuriyet’teki yeri boş kaldı. Aradan bir yıl geçtiği halde kimse o yeri doldurmaya cesaret edemiyor.
Kaynakça:
- Ersoy, Ali Ulvi. “Kapalı Devrede Mizah”, Karikatürler, Ali Ulvi, Karikatür Vakfı Yayını, Ankara; 1996.
- Anday, Melih Cevdet. “Kum Saati”, Cumhuriyet gazetesi, İstanbul; 19.11.1982.
- Ersoy, Ali Ulvi. “Gazete Karikatürü, Karikatür ve Sanat Üstüne Aykırı Düşünceler”, Karikatürler, Ali Ulvi, Karikatür Vakfı Yayını, Ankara; 1996.
- Ali Ulvi karikatürler, Çağdaş Yayınları.
Kaynak: Yeni Akrep, Ocak 2003 Yıl: 1 Sayı: 4