Cahit Külebi​

Turan Emeksiz’in Anısına

Gökyüzü öyle mavi,
Minareler öyle inceydi, öyle aktı.
Anne gibiydi ilkyaz güneşi
Nerdeyse insanları okşıyacaktı.
Anne gibiydi, ılıktı, ılımandı
Saçları uçurmıya hazır rüzgar.
Delikanlılar andızlara benziyordu,
Bahar laleleri gibiydi kızlar.
Kıpırdamaktaydı tohumlar toprakta,
Çimenler yeşermekte, çağlalar büyümekteydi yavaş yavaş
Erguvan kokuları geliyordu boğazdan
Vapur düdükleri, deniz yosunlarıyla sarmaş dolaş.
Öyleyi ama ne güneş okşar,
Ne rüzgar uçururdu saçları.
Siren sesleri deliceydi, umutsuzdu,
Umutsuzdu kent, umutsuzdu çocuklar.
Birşey düğümlenmişti gırtlaklarında
Nisan yağmuru gibi Kirpiklerinde damlalar vardı.

Yaşamak güzeldi ama insan gibi
Yaşamadıktan sonra neye yarardı.
Neye yarardı sabahlara kadar
Kör ışıklar altında oturup çalışmak.
Neye yarardı bilim, neye yarardı tüze,
Neye yarardı eşit olmadıktan sonra aşk.
Neye yarardı başaklar gibi
İlkyaz günlerinde hayal kurmak.
Neye yarardı umut, neye yarardı sevi
Neye yarardı sabahlara kadar çalışmak.
Özgürlük diye bağırıyorlardı
minareler, kümbetler titriyordu damar damar.
Gırtlaklardaki düğüm çözülüyordu
Çınlatıyordu dört yanı türküler, naralar.
Çınlatıyordu istanbul’u duman duman
Dalgalar gibi, dağlar gibi
Çırpınan çocuk göğüslerinde
Bütün türkiye özgürdü şimdi.
Birden güneş kayboldu korkusundan,
Aldı başını gitti rüzgar, gelmez oldu erguvan kokuları,
Birden öbür yana savruldular ağaçlar.
Karaydı motor sesleri, Gölgelerin kapkara
Birden dolup yaştı meydanlar.
Kılıçlar uzundular, sopalar uzun,
Namlular genişti, karaydı kuyular kadar.
Ah kader, beklenmedik yolcu!
Sen hep ters zamanda gelirsin.
Umut isteriz, özgürlük isteriz yüz yıldan beri
Geçer karşıya dikilirsin.
Ah kader beklenmeden gelirsin
Bir yanda kılıçlar, sopalar, kara namlular
Bir yanda özgürlük diye, onur diye
Açılmış tertemiz avuçlar var.
Bir yandan bilim, çalışma, inanç
Türküsü söyliyen dudaklar var.
Bir yanda kahpelik, kalleşlik
Küfürler, tekmeler, kurşunlar var.
Durdu iki yaka, bir an durdu,
Hayvanlar bile gitmedi üstlerine.
Birden kara gölgeler uludu, göğüslerine.
Yaşamaya son kurşuna kadar!
Son kurşuna kadar bilime.
Tüzeye son kurşuna kadar!
Son kurşuna kadar en güzele, en iyiye.
Bayrak gibi saçlar darmadağın
kız mı, erkek mi belli değildiler,
Kanrevan içinde, ter içinde
özgürlük istiyenler devrildiler.
Sonra herşey sustu, meydan sustu
Sustu özgürlük diye inliyenler.
Minareler, güvercinler, lambalar ağladı bütün gece
Beyazıt meydanında gördü gidebilenler.
Son kurşuna kadar boşalttı.