Hale Özgür Kıyıcı

Suat Derviş’in romanları her nedense kendi ülkesinde değil de, Avrupa’da ün kazanmış. Suat Derviş; Türkiye’de edebiyat “otoriterleri” diye bellediklerimiz tarafından okuyucusundan uzak bırakılmıştır. Cumhuriyet’in ilk gerçekçi kadın yazarlarından biri olmanın hak edilen alkışını her nedense ülkesinde duyamamıştır. Burada ideolojik yapısının romanlarına yansımasının elbette ki rolü vardır.

Uluslararası platformda ise olumlu yankılar bulmuştur. Bazılarını aktarmakta yarar var.

Janine BOUISSOUNOUSE
“Ankara Mahpusu, Fransız dilinde yayınlanan ilk Türk romanı. Bu romanda insanı bağlayan çok değerler var.
Bu kitabı okurken biz sık-sık Gorki’yi zaman-zaman Steinbeck’i bir Caldwel yahut bir Vittorini’yi düşünüyoruz.”

Andre WURMSER:
(Les Lettres Françaises)
“Suat Derviş’in bizzat kendinin dilimize tercüme ettiği romanı bize lazım olduğu kadar etraflı takdim edilmemiş. Biz bu Türk yazar kadını hakkında daha fazla şeyler öğrenmek istiyoruz. Ankara mahpusu gayet sade aynı zamanda büyük bir ustalıkla yazılmış kusursuz bir klasiktir.
Drina köprüsü bir hayal ve hakikat karışımıdır. İwo Andristsch’in kitabı bize Suat Derviş’in kitabından çok daha yabancıdır.
Fransa ne yazık ki Türk romancıları hakkında hiçbir şey bilmiyor.”

Colplet:
(Le Monde)
“Bu kitapta bir tesir aranırsa Gorki’nin tesiri bulunabilir. Çünkü bu roman aynı sadelikle yazılmıştır. Ve en ilgi çekecek nokta yazarın kendi eserini kendisinin tercüme etmiş olmasıdır. Bu tercüme övülmeğe layık bir Fransızca bilgisinin de belgesidir.”

N:H (I’Europe):
“Memleketinde yirmiden fazla roman yazmış olan halen bir çok yabancı gazetelerde yazıları çıkan Suat Derviş’in bu romanı şayanı takdir bir olgunluk ve ağırbaşlılıkla yazılmış bir eserdir.”

1920 Türkiye’sinde Almanya’da eğitim almak için direten bir kadın Suat Derviş. Aristokrat bir aile yapısı içinde yetiştirilen Suat Derviş Osmanlının bitiminde ki hüzünleri anlatır. Eğitim için gittiği yurt dışında gazeteciliğe de başlar. Zaten ilk şiiri Hezayan’ı 15 yaşında yazmıştır. Bu ilk şiiri komşuları olan Nazım Hikmet Alemdar gazetesinin edebiyat ekinde yayınlatmıştır.”Anadolu Kadınlarımız” Alemdar gazetesinde çıkan ilk yazısıdır. İlk romanı”Kara Kitap”1920 de yazılmıştır. 1921 de yazdığı “ Hiçbiri” romanın ardından 1923 de “Ne ses Ne bir nefes” isimli romanını yazmıştır. “Sarayın Kadınları” romanını Almanya’nın önemli yayınevi olan Ulstein de Almanca olarak çıkartıyor. Aynı yayınevinin dergi olan Tempo da yazmaktadır.

Yıl 1925.

1926 TKP (Türkiye Komünist Partisi) Avustuya’da kongresi için Dr. Şefik Hüsnü beyin önderliğinde toplandığında Suat Derviş’ de Viyana’dadır. Almanya’dan bindiği trende tanıştığı Reşat Fuat beyle sohbet ederek yol almışlardır. Suat abla bir opera izlemek üzere giderken Reşat Fuat bey de TKP kongresine gitmektedir. İlk karşılaşmaları böyledir. Mustafa Kemal’in kuzenidir Reşat Fuat. Diğer TKP yöneticileri gibi, Alman KP’sinin Spartakist kanadından etkilenmiştir. Mühendislik eğitimi için gönderilmiştir Almanya’ya. Bu gidiş Mustafa Kemal’in kuzeni için istediği bir eğitimdir.

TKP’nin üye kayıtları dâhil önemli belgeleri polise teslim eden TKP itirafçılarından Vedat Nedim Tör’ü de bu yolculukta tanımıştır. Sanırım TKP bazı dönemlerde bu türlerle epey karşılaştı. Bu 1.nci sekreterlerin bazıları çürük çıkıyor. Tarihe de hainlikleri ve ihanetleri ile geçiyorlar.

Bembeyaz teni, sapsarı saçları, masmavi gözleri ile gerçekten imrenilecek bir güzellikti. Bu tarifim 1970. 1925’lerde kim bilir nasıl bir güzellikti.

Suat abla ile 12 Mart dönemini beraber yaşamıştık. Şimdi Gazi sineması olan “Gazi Etem Paşa apt.214/8” ne anıları paylaştı bizimle…İdeolojik kayınvalidemdi Suat Derviş… Mustafa Lütfi’yi doğuramadığı çocuğu yerine koyduğu için böyle idi. Sinan Taylan’a hamileliğimin son günleriydi.

Politik duruşu yüzünden yok sayılmaya çalışılan Suat Derviş’in yüreği hep başkalarını mutlu etmek için çarptı. Eşi TKP’nin I. Sekreteri Reşat Fuat’ın Alman Komünist Partisi üyesi ve kurşuna dizilen eşi Margeratta’dan olan oğlunu bulabilmek, bu çocuğun bir resmini babasına gönderebilmek için neler çektiği ise ayrı bir hikaye. Arşivlerde ve anılarda o delikanlının resmi var…

Yazar Zihni Anadol’un cezaevi anılarına bir göz attığımızda der ki;

“… Dışarısının soğuk havası volta atmamıza elvermediği günlerde odamızda hep mangalımız yanar, hem de yemeğimiz üstünde kaynayıp sıcak buğularını odamıza doldururken, bu demir kapılı, kalın duvarlı odamız Reşat Fuat’ın söyleşileriyle sımsıcak olurdu. Sayıyla dağıtılan zeytin ölçülü kaşıklarla tabağımıza konulan çorba, günde 5 adet dağıtılan köylü sigarası, haftada üç bardak çay bizlere cennet taamı gibi gelirdi. Suat Derviş’ten önce Alman Komünist partisi yöneticilerinden Margareta adında biri ile evli imiş. Türkiye’ye kaçak olarak girişinde yakalanıp İade edilmiş. Naziler ise kurşuna dizmiş. Bu evlilikten bir oğlu vardı. Bu oğlu halen Almanya’da yaşıyor. Bu Çocuğu arayıp bulan da Suat abladır.

İşkencelerde, zindanlarda, hapishanelerde didik-didik aranan cüzdanından her şeyini aldılar, oğlunun küçücük vesikalık resmini alamadılar…“

Almanca, Fransızca, İngilizce, Bulgarca, Rusça olarak tercüme edilen kitaplarından illa öğünmesi mi gerekirdi. O hiç bunları gündeme getirmedi, diye uyduruktan iki kitap yazan kendini “otorite” sanan zavallılar, biraz Suat abladan tevazu göstermenin asaletini öğrenebilselerdi nasıl olurdu. Bu ülkede körlerle-sağırlar birbirini ağırlamaya devam mı edecek.

Edebiyatımız unutulmazlarından, sınıf farklılıklarının yarattığı çelişkilerini vurgularken Suat Derviş, sürgünde geçirdiği yıllarda yazdıkları onun için vazgeçilmezdi.

“… Ben Reşat’la beraber dünya penceremden farklılıkları yazmaya çalıştım. Reşat’ı tanımam 1926’dır. Nazım Hikmet çocukluk arkadaşımdır. Ailecek görüştüğümüz bu büyük şair benim Alemdar’da yazmamı sağlayarak bir kapı açmıştır. Benim için yazdığını söylediği şiir ise gurumu okşamanın ötesinde bir şey ifade etmez. Benim tek aşkım Reşat Fuat’tır.”

19 Haziran 1971 günü Suat Derviş’le beraber yaşadığımız ev basılıp götürülürken polislerden gitmek için bir 10 dakika istedi. Bu 10 dakika tırnaklarındaki ojeyi yenilemek ve topuzunu daha düzgün bir şekle sokmak içindi.

Feriköy Mezarlığı 41. ada’da sevgilisi, kocası, arkadaşı, yoldaşı Reşat Fuat beyle sanırım bizleri izliyorlar.

Suat abla meşhur kahkahası ile; yurt dışında kitaplarının tercüme edilip yayınlanan ilk Türk yazar olduğunu iddia eden, anlatan şapşallara epey gülüyordur.

Kaynak: Hür Haber, 23 Temmuz 2012 Pazartesi

Meraklısına: Müjgan Halis – Bir Öncü Kadın: Suat Derviş