Orhan Yalçın Gültekin

Kemalizmi, hiç bir zaman benim anladığım anlamıyla toplumsal sorunları çözebilecek bir güç olarak görmedim, hâlâ da görmüyorum. Ne dün öyle bir güçtü, ne de bugün böyle bir güçtür.

Söylediğim, Osmanlının çözülüş sürecinde tarihin ortaya koyduğu sorulara verilebilecek iki “olumlu”/”ilerici”/”sol” yanıttan biri küçük-burjuva radikalizmiydi ve Kemalizm biçiminde ortaya çıktı. Diğeri Komünizm olmak durumundaydı (Buradan o günün koşullarında doğrudan sosyalizme ve/veya komünizme geçilebilirdi sonucunu çıkarmayacağınızı biliyorum, yalnızca vurgulamak istedim) ve o da THİF ve TKP biçiminde ortaya çıktı.

İkisinin de – hem Kemalistlerin hem Komünistlerin – öncelikle halletmesi gereken “kulun kula kulluğu” düzenini ortadan kaldırmaktı. Bu atılım ve değişimi yapanlar da Kemalistler oldu. Bir “küçük-burjuva” akım olarak Kemalizm, bir proleter akım olarak Bolşevizm (ve aynı anlama gelmek üzere Leninizm) ile ortak karakteristiğe sahipti: despotizm. despotizmden ne anladığımı ise yazımın sonlarına doğru anlatmıştım.

Kemalizmi, küçük-burjuvazinin “sol” kanadının belli bir tarihsel ortam ve dönemdeki tezahürlerinden biri olarak görüyorum. “Kapitalist toplum” tasarımının demokrasi içermeyen biçimiydi.

Keza Bolşevizm de proleteryanın “sol” kanadının belli bir tarihsel ortam ve dönemdeki tezahürlerinden biriydi; o da “sosyalist toplum” tasarımının demokrasi içermeyen biçimiydi.

Demokrasi içermemeleri, verili koşullarda “olumlu”/”ilerici”/”sol” olmalarını engellemiyordu.

Dünden bugüne ne kaldı derseniz, o ayrı bir konudur. Bir model olarak ne Kemalizm ne de Bolşevizm, bugünün sorunlarına herhangi bir biçimde yanıt verebilecek durumdadır. Dün, demokrasi içermeyen bir anti-emperyalizmin de, anti-kapitalizmin de bir “anlam”ı vardı. Bugün ise, en azından benim için, anlamı yoktur. Ama bu, dünün “kahraman”larına saygı duruşunda bulunmama engel olmuyor. [Kemalist dönemde yaşasaydım, muhtemelen tabutlukları ziyaret ederdim; Bolşevik dönemde yaşasaydım, Sibirya’ya sürülmem kuvvetle muhtemeldi. Buna karşın, benim varoluşumun bir üst düzeyde gerçeleşmesini sağladıkları ve savaşımımı çok ciddi bir ayakbağından kurtarmış oldukları için o alanlardaki katkılarını atlayamam.]

“Türkiye Cumhuriyeti” ile “İran Cumhuriyeti” arasında herhangi bir benzerlik kurulabileceğini ise düşünmüyorum. İkisi arasındaki fark, egemenliğin kaynağı, öznesi ya da sahibi dikkate alındığında özseldir.

Ben bir Komünistim ve düne olduğu gibi bugüne de bir Komünist olarak bakmaya çalışıyorum. Komünist hattın herhangi bir tezahürüyle uzun süredir bağım yok.

Bu, temel yaklaşımlarım yok anlamına gelmiyor; bunları da yeri geldiğince açıklamaya, yazmaya çalışıyorum.

08 Aralık 2006, 01:04