Hale Özgür Kıyıcı

Hatırla Sevgili dizisinin son bölümünde yaşanan olaylarda Taylan Özgür’ün öldürülme sahnesi ve dizinin olaylara ve 68’li gençlere genel bakış açısına ilişkin olarak Özgür’ün ablası Hale Özgür Kıyıcı sert bir açıklama yaptı. Dizide olayların yeterli araştırma yapılmadan yansıtıldığına dikkat çeken Kıyıcı, “Deniz’i, Taylan’ı, Sinan’ı, Hüseyin’i ve diğerlerini anlatabilmek biraz yürek ister. Aynı duyarlılıkta yaşamak ister. Yaşamı algılamak ister” dedi. Kıyıcı’nın açıklaması şöyle:

Hatırla Sevgili Üzerine Açıklama

“Kardeşim Taylan Özgür’ün öldürülmesi, dizinizde yeterli araştırma yapılmadan, bu konuda bilgisi olanlara danışılmadan, çarpıtılarak anlatılmasını izlerken bu cüretkârlığınızı hayretler içinde izledik. 38 yıldır biz ailesinin verdiği mücadeleyi yok sayarak Türkiye’nin unutmadığı /unutulmasına izin vermediğimiz bu faili bilinen cinayeti kanalınızın yapımı olan bu dizide ve uydurma bir aşk hikayesinde garnitür olarak kullanılmasına, malzeme yapmanıza söylenecek sözlerimiz olacak ve elbette ki bunun da bir bedeli olacaktır.

Senaryoyu yazanların; yakın tarihle ilgili bir araştırma yapmalarını beklemek, danışmanların yeterliliğini tartışmak abesle-iştigal… Formasyon belli ediyor kendini… Bir nesli sadece sloganlarla konuşan, neredeyse karikatürize eden, dost mu düşman mı olduğu belli olmayan (!) döneme belki de hıncı olan bir mantığın yansımaları! Bu sizin 68’iniz! Yaşananlarla alakası var mı diye bile düşünülmeden çalakalem bir senaryo!

Mustafa Kemal ile İnönü’yü aşk romanlarında kullanan ecnebi yazarın elinden çıkmış gibi. Sorulunca da herhalde ben gerçekliğe uymak zorunda değilim, alt tarafı bir roman yazdım demiş olduğu gibi siz de gerçeğe uymak zorunda değiliz alt tarafı kamuoyunda saygınlığı olan isimleri bir senaryoda kullandık ne var bunda diyecek ve prim yaptığınızı sanacaksınız! Hâlâ hayatta olan tanıklar da bunu suskunlukla karşılayacak öyle mi? Beyhude bir çaba.

Açık olun; bu dizilerin müşterilerine ne anlatmaya çalışıyorsunuz? Bunlar eli silahlı-külahlı çocuklardı da sonunda su testisi su yolunda kırıldı mı demeye getiriyorsunuz? Devrimci gençlerin Taylan’ın ölümünden nice sonra, can güvenliği için, meşru müdafaa için silahlanmaya başladığını da mı size kimse söylemedi de, Taylan’ı silahını birilerine -dizide Avniye’ye- verdiğini yazıp söyleyebiliyor, Avniye ismini de garnitür olarak kullanıyorsunuz! Biraz saygılı olun beyler-hanımlar. Haddinizi bilip oturun.

Kardeşim Taylan’ın İstanbul Üniversitesinin bahçesinde öldürülmediğini gazete arşivlerine bakarak bile öğrenebilirdiniz. Yaralı vaziyette Kumkapı Toplum Polisi Karargâhında 2,5 saat dövülerek tutulduğunu, ODTÜ’den İstanbul’a nasıl geldiğini, yanında olup da katili en yakından görüp davada tanıklık yapmayan Mim. Sait Kozacıoğlu’nun adını geçirememek, danışmanlarınızdan Fahri Aral’ın savcılıkta tanıyıp da, mahkemede tanıyamadığını söyleyerek yargılanan kişinin beraatine neden olduğunu, sağır sultan bile duydu.

Danışman kadronuza bakmak zaten yeterli…

Deniz’i, Taylan’ı, Sinan’ı, Hüseyin’i ve diğerlerini anlatabilmek biraz yürek ister. Aynı duyarlılıkta yaşamak ister. Yaşamı algılamak ister. O yürek de sizlerde ve danışmanlarınızda yok.

12 Mart’ta neredeyse aynı güneşte çamaşır kurutanlar bile sıkıyönetimin zindanlarına atılırken, kendini Deniz’in en yakın arkadaşı, lider bendim diye pazarlayanın sayesinde, Suat Derviş’in evi basılıp eşim Mustafa Lütfi Kıyıcı, Dr. Şefik Hüsnü Bey’in eşi madam Leokodya, Suat Derviş ve ben yakalandık. Kendileri ise 12 Mart öncesi bir aranmadan sivil yargıya sevk edilerek 1–1.5 ay sonra serbest kaldı… Sıkıyönetimin, Ziverbey’in semtinden bile geçmedi/geçirtilmedi. M. Lütfi anayasa affına kadar hapiste kaldı. Deniz’in İstanbul’dan bazı “yakın arkadaşlarına” yani DÖB kurucu ve yöneticisi diğer arkadaşlarına kırılıp Ankara’ya gidişinin nedenlerinin neler olduğunu bilenler hâlâ sağ. 12 Mart’ta değil olaylar içindeki militanlar, sempatizanlar bile yıllarca cezaevinde tutuldu. Şimdi CHP’de siyaset yaptığını sanan bu zat-ı muhterem de “danışmanlarınızdan” Mustafa İlker Gürkan’dır. 12 Mart arşivi elbet bir gün su yüzüne çıkacaktır. O ifadeler ve kimi sır dolu geçmişleri de torunlarına miras kalacaktır.

Diziyi çeken beyler-hanımlar değerlerimizi paraya çevirme hırsınız ve hayalleriniz sizin olsun. Kurmacanın da bir sınırı vardır ve olmalıdır, anlarım ama bizim ölülerimize dokunmayın, ucuz hırslarınıza malzeme yapmayın. Bilin ki, ölenlerin matemini de tutarız hesabını da sormasını biliriz, Nazım’a inat!

Bedel ödersiniz, vicdanlarda mahkûm olursunuz. Haddinizi bilip köşenizde oturun.

Bu diziyi yapanlar; açgözlülüğünüz bir gün başınıza bela olur. Sanırım bu bela da benim. Bu yürek acılarını sizin ucuz aşk hikâyelerine sos yaptırmayız.”

Sendika 28 Ekim 2007