Orhan Yalçın Gültekin
Alp Altınörs’ün R. O. Kütahyalı’nın malum yazısı üzerine kaleme aldığı “Denizlerin yolu devrime götürür” başlıklı yazısındaki bir bölüm vesilesiyle bazı konuları döne döne anlatmak zorunlu hale gelmektedir.
A. Altınörs şöyle diyor:
“Deniz Gezmiş ve THKO’luların ordu hakkında bazı yanılsamaları olduğu biliniyor. İlerici bir cunta beklentisi içinde oldukları doğrudur. Onlar dağa çıkarken de orduyla savaşmayı düşünmüyorlardı. Yumruklarını emperyalizme karşı kaldırdılar. Ama karşılarında emperyalizmin işbirlikçisi orduyu buldular. Denilebilir ki, orduyla ilgili yanılsamaları süpürüp atan şey Amerikancı faşist 12 Mart darbesinin kendisi oldu. 1971 devrimci atılımı, bu türden yanılgıları pratik yaşam içinde öğrenerek, aşarak ilerledi. Devrim böyledir; pratikte, sokakta, öğrenerek ilerler.”
Doğrudur, devrim böyledir; kırlarda, kentlerde, öğrenerek ilerler. Ne ki THKO’luların kırlarda öğrendikleri A. Altınörs’ün zikrettikleri değildir.
Öncelikle, THKO’luların ordu hakkında herhangi bir yanılsamaları yoktu! THKO’nun ordu ile ilgili değerlendirmeleri yeterince açıktır ama birinci elden olmayan kaynaklar aracılığıyla nereye varılacağı görülmektedir. Dağa çıkarken orduyla savaşmayı düşünmemek olur mu? Açık işgal yok; yani karşılarında işgalci ordular yok… Sapanla kuş avlamaya mı çıktılar dağlara, kırlara? Yoksa gittikleri köylerin adı Bakırköy ve Kadıköy, çıktıkları dağlardan biri de Elmadağ filan mıydı?
Hüseyin İnan “Halk savaşımız mevcut yapısı ile devrimci bir iç savaş şeklinde gelişmektedir.” diyordu. “Devrimci bir iç savaş” sürdüreceksiniz ve ordu ile savaşmayı düşünmeyeceksiniz… Buna, Nurhak dağlarındaki kargalar bile güler.
Daha da önemlisi bu “orduyla savaşmayı düşünmüyorlardı” yanılsamasının gerekçesinin “ilerici bir cunta beklentisi içinde oldukları” savıdır.
Türk Dil Kurumu, “beklenti” sözcüğünü şöyle açıklıyor: gerçekleşmesi beklenen şey; bireyin belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki öngörüsü.
THKO’nun bu anlamda bir beklentisi yoktu; “ilerici olma savlı bir cunta” ihtimal dâhilinde görülmüş ama böyle bir beklenti içine girilmemiş; ondan medet umulmamıştır. Dahası beklenti içine girenler de sert biçimde eleştirilmiştir. “halk savaşının ciddî hazırlığı içinde olanlar” dışındakilerin “radikal güçler”e bel bağladıkları belirlenmiş ve bu darbeci tutum açık ve net biçimde eleştirilmiştir.
“Devrimci saflarda MDD stratejisini kabul etmiş olan çeşitli politik güçler, işçi sınıfını örgütlemek için çaba harcamalarına rağmen, halk savaşına dönük hiçbir çalışma yapmamışlar ve halk ordusunun kadrolarını oluşturma taraflısı görülmemişlerdir. Fakat şeklî demokrasinin icazetli ortamı legal bir parti örgütlenmesine imkân tanımadığı içindir ki kurulacak işçi sınıfı örgütünün garantisi durumunda olacak ve sigorta vazifesi görecek güçler aranmıştır. Doğal olarak da silahlı radikal güçlere büyük umut bağlanmıştır. Her ne kadar bu durum açıkça belirtilmese de, parti çalışması içinde olan fraksiyonlar, geleceği garanti altına almak için adeta radikal güçlerin ağzına bakar ve onların kuyruğuna takılır bir duruma gelmişlerdir. Özünde küçük-burjuva ideolojisine bağlı bu güçlerin MDD’i savunur görünmeleri, devrimci saflarda silahlı mücadeleyi küçümser ve kadrolaşmayı benimsemez bir tutumun doğmasına sebep olmuştur. Öyle bir hale gelinmiştir ki radikal çıkışlar tek iktidar alternatifi olmuş, Marksist-Leninist kadrolar küçümsenmiş ve işçi sınıfının politik kaderi radikallerin silahlı çıkışlarına göre belirlenmiştir. Bu işin bayraktarlığını yapan kişi ve gruplar, sözde Marksist-Leninist, pratikte ise birer darbe uzmanı kesilmiştir. Böyle bir davranışın temelinde yatan düşünce işçi sınıfına ve halk kitlelerine olan güvensizliktir. İşçi sınıfı adına küçük-burjuva ideolojisinin gereği olarak politik mücadeleyi darbeci bir mantık içinde sürdürmektir bu. Eski önemini kaybeden bu görüş hâlâ daha devrimci saflarda mevcuttur.”
(Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu)
“12 Mart muhtırasının verildiği aynı gün THKO 2 no.lu bildirisiyle bu Muhtıra’ya karşı çıkmış, devrimcileri uyanık olmaya ve faşist darbeye karşı birleşmeye çağırmıştır.” (Bknz.) THKO dışındaki sol grup ve çevreler ise ortak bir bildiriyle darbeye destek sunmuştu. (THKP-C önderliğinin söz konusu ortak bildiriye imza koyan Dev-Genç yöneticilerini eleştirdiği de bilinen bir gerçektir.)
Hüseyin İnan, bu durumu şu biçimde anlatıyordu:
“Genel durumu kısaca özetlersek, o şartlarda halk savaşımızın ciddî hazırlığı içinde olan kadrolar dışındaki devrimci güçler, suratı gizli olan faşizm ile devrimci güç birliği hesapları içine girdiler.”
(Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu)
Ahval ve şerait böyleyken, THKO’nun ordu ile ilgili yanılsama ve beklentilerinden bahsetmeyi bırakmak ve bu konuda ısrarcı olmamak gerekir.
arkadaşlar, uzun bir dönemdir birçok konuda olduğu gibi bu konuda da tartışmaları dikkatle izliyorum… ben bir sahil kasabasında yaşıyorum… denizlerin ideolojik yapısını ve ereklerini de gerek yazılarından gerekse de yaşamlarından iyi bilen birisiyim… ama inanın bu garip tartışmalarda, günümüzdeki düşüncelerden dönemi değerlendirip, o günkü düşüncelermiş gibi yorumlayıp idda edenleri izledikce hem şaşırıyor hem de iddialı konuşan arkadaşlara acıyorum.
bakın bizim yörede anlatılan bir fıkra var; anlatmak istiyorum, çünkü bu tartışmalarda hep bu aklıma gekliyor.
şimdi bu tartışmaları, ortaya atılan savları görunce… valla ben de şaşırdım bu işe…
saygılarımla….
BeğenBeğen
yorum değil grubun yayımlamadığı belgeyi gönderiyorum.
bir konuyu kendi koşulları içinde değerlendirmek varken 40 yıl sonra yorum yapma yanlışları yapılıyor.
6 Mayıs 1978 tarihinde politika gazetesinde yayınlanan yazı.
deniz, yusuf ve hüseyin tüm yurtta anılıyor
BeğenBeğen